04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 9 ARALIK 2014 SALI 14 KÜLTÜR Orhan Pamuk’un yeni romanı ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ bugün raflarda Kültür Servisi Nobel Edebiyat ödüllü Orhan Pamuk’un, merakla beklenen, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın bastığı, “Kafamda Bir Tuhaflık” adlı yeni romanı bugün satışa sunuldu. “Boza satıcısı Mevlut Karataş’ın hayatı, maceraları, hayalleri ve arkadaşlarının hikâyesi ve 1969 ile 2012 yılları arasında İstanbul hayatının pek çok kişinin gözünden anlatılmış bir resmidir” ifadesiyle başlayan roman, hem bir aşk hikâyesi hem de “modern bir destan” olarak sunuluyor. Orhan Pamuk, İstanbul’daki sokak satıcılarının hayatın Bozacı Mevlut’un maceraları Politik bir tiyatro örneği Dario Fo’nun ‘Tesadüfen Kadın’ adlı oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Ferdi Değirmencioğlu’nun rejisiyle sahneleniyor u Oyun, ‘karizma’sını korumaya çalışırken, gülünçleşerek ‘fars’ figürüne dönüşen Elizabeth’in bir yandan ‘nedimesi’, ‘güzellik uzmanı’ ile ‘kadın halleri’ni, öte yandan, ‘yetkili sansürcüsü’yle ‘Shakespeare sorunsalı’nı tartıştığı bir ortamda, âşıklar ve hainlerin birbirine dolaştığı bir eylem düzeninde geçer. Politik taşlamalar ülkemiz bağlamında da güncel çağrışımlara uzanırken, günümüzün güzellik uygulamalarıyla da dalga geçilir. dan yola çıkarak, yalnızca şehrin geçmişini ve insanlarını anlatmakla kalmıyor. 19692012 yılları arasındaki toplumsal olayları da gündemine alıyor. “Cami Duvarına Komünist Afişi Asmanın Sonuçları”, “Askeri Darbe”, “Kapitalizm ve Gelenek” , “Gazi Mahallesi”, “Efendi Hazretleri” gibi başlıklar altındaki bölümler, bu gündemin yansıdığı yerlerden bazıları. ROMANIN BAŞLANGICINDAN TADIMLIK BİR BÖLÜM MEVLUT İLE RAYİHA KIZ KAÇIRMAK ZOR İŞ Bu, boza ve yoğurt satıcısı Mevlut Karataş’ın hayatının ve hayallerinin hikâyesi. Mevlut, Asya’nın en batısında bir yerde, puslu bir göle uzaktan bakan yoksul bir Orta Anadolu köyünde 1957’de doğdu. On iki yaşındayken İstanbul’a geldi ve ondan sonra hep orada, dünyanın başkentinde yaşadı. Yirmi beş yaşındayken köyünden bir kız kaçırdı; tuhaf bir şey oldu bu, bütün hayatını belirledi. İstanbul’a döndü, evlendi, iki kızı oldu. Yoğurtçuluk, dondurmacılık, pilavcılık, garsonluk gibi çeşit çeşit işte hiç durmamacasına çalıştı. Ama akşamları İstanbul sokaklarında boza satmayı ve tuhaf hayaller kurmayı hiçbir zaman bırakmadı. Kahramanımız Mevlut uzun boylu, sağlam ama zarif yapılı, iyi görünüşlüydü. Kadınlarda şefkat uyandıran çocuksu bir yüzü, kumral saçları, dikkatli ve zeki bakışları vardı. Yalnız gençliğinde de ğil, kırkından sonra bile yüzünün çocuksu olmasını ve kadınların onu güzel bulmasını, Mevlut’un bu iki temel özelliğini hikâyemizin anlaşılması için arada bir okurlarıma hatırlatacağım. Mevlut’un her zaman iyimser ve iyi niyetli olmasını –bazılarına göre saflığını– ise ayrıca hatırlatmama gerek kalmayacak, siz de göreceksiniz. Okurlarım benim gibi Mevlut’la tanışsalardı, onu yakışıklı ve çocuksu bulan kadınlara hak verirler, hikâyemi renklendirmek için abartmadığımı teslim ederlerdi. Bu vesileyle, bütünüyle gerçek olaylara dayanan bu kitap boyunca hiç abartmayacağımı, zaten olup bitmiş bazı tuhaf olayları, okurlarımın daha iyi takip edip anlamasına yardım edecek bir şekilde sıralamakla yetineceğimi belirteyim. Ankara Sanat Tiyatrosu yeni dönemdeki açılışını, Dario Fo’nun 1984’te yazdığı “Tesadüfen Kadın” başlıklı popüler oyunuyla yaptı. Ferdi Değirmencioğlu’nun rejisiyle sunulan yapıtın Dekor/Giysi çalışmasını Gazal ErtenArda Güler yapmış. Işık tasarımı Ahmet KömürcüMehmet Kızılgül’ün. 1970’ler… Dario Fo, İtalyan tiyatrosunun sesini bir kez daha duyuruyor. 1985’te bir toplantı için Roma’ya gittiğimde ilk kez görüyorum Fo’yu. İtalyan kültür dünyasının ‘ulusal kahraman’ı. Boynunda kırmızı atkısıyla İtalyan solunun simgesi… Hep gülümseyen bir adam. Abartısız, maskeleşmemiş, doğal bir gülüşü var. Fo’yu ilk kez dev bir sirk çadırında izliyorum. ‘Arleccino’ başlıklı oyundan önce dakikalarca söyleşiyor seyirciyle. Sonra da eşi Franca Rama ile insanı kahkahadan iki büklüm eden, alabildiğine kıvrak bir virtüözlük gösterisi sunuyorlar. Fo’yu izlerken İtalya’nın yüzyıllarca öncesine geri gidip Commedia dell’Arte geleneğine “Merhaba” dedikten sonra, duramayıp geçmişe doğru bini aşkın yıl daha yolculuk edip, Menandros’un oyunlarını Antik Yunan’dan çalıp kahkaha tufanı salan güldürülere dönüştürerek Roma’ya mal eden Plautus’un da sesine ulaşıyorsunuz. ‘Fars’ kökenli seyirlik gelenek sürüyor, ama değişerek, çağı yakalayan bir enerji ve yaratıcılıkla… Fo, doğaçlamaya ve her türlü ‘oyunsu’ anlatımlara izin veren ‘açık biçim’deki tiyatrosunu, çağdaş seyirciyle iletişim kurma yolunda, yoğun politik eleştiri, yergi ve taşlamayı da katmış. Sorunla rı sulandırmadan şakaya dökebilen bir yaklaşım bu. 1997 Nobel ödüllü yazar, geleneği ‘yinelemek’ yerine ‘yenileyerek’ toplumcu dünya görüşü doğrultusunda çağdaş politik bir tiyatroya imzasını atıyor. Dario Fo, zaman içinde Türkiye’nin en sevilen yazarlarından biri oldu. 60 dolayındaki oyunundan en az 30’u bizim sahnelerimizde de yer aldı. Kimi zaman Usta’nın sahne üzerinde yarattığı hınzırca kıvraklığı, Sumru Yavrucuk’un ve İpek Bilgin’in yaptığı gibi, yakalayabildi sanatçılarımız. Ama daha çok, Fo tiyatrosunun ‘grotesk’ (abartılı, yaşamdan büyük) yanı çekici bulundu. AST’ın ‘Tesadüfen Kadın’ı bu ikinci yaklaşımı yansıtıyor. ‘Tesadüfen Kadın’, politik erk sahiplerinin despotça uygulamalarının her çağda benzer yöntemlerle yapıldığını gösteriyor. Bu nedenle, oyun, günümüzdeki baskıcı yönetimlerin de eleştirisi olma özelliği taşıyor. Fo, Rönesans İngilteresi’nin güçlü kraliçesi I. Elizabeth’ten örnek getiriyor oyununda. İçinde yeşerdiği ‘modern öncesi’ sürecin ‘aydınlanma’ öğelerine karşın, bekâr ve çocuksuz oluşunun getirdiği güvensizliği ‘zulüm’le yenmeye çalışmış bir kraliçedir Elizabeth. Canına ve tahtına göz koyanlar için korkunç cezalar uygulamakta, yoğun bir sansür mekanizması çalıştırmaktadır. Oyunda, yaşamının son yılına girmekte olan yaşlı ve yalnızKraliçe, bir yandan, ‘istek uyandıran dişi’ olma konumunu sürdürmek için her türlü ‘güzelleşme’ eziyetine katlanmakta, öte yandan da Shakespeare’in son oyunu olan ‘Hamlet’ (1603) metninde harıl harıl kendisine yönelik suç unsurları aramaktadır. (‘Hamlet’ metnini baştan sona saran Elizabeth dönemindeki politik/toplumsal yozlaşma tartışmalarını değerlendirmeyi Fo, seyirciye bırakmaktadır.) Oyun, ‘karizma’sını korumaya çalışırken, gülünçleşerek ‘fars’ figürüne dönüşen Elizabeth’in (Fulya Koçak Yeşilkaya), bir yandan ‘nedimesi’ (Nalan Güreş) ‘güzellik uzmanı’ (zenne rolü üstlenen Bülent Yıldıran) ile ‘kadın halleri’ni, öte yandan, ‘yetkili sansürcüsü’yle (Mehmet Ulusoy) ‘Shakespeare sorunsalı’nı tartıştığı bir ortamda, âşıklar ve hainlerin birbirine dolaştığı bir eylem düzeninde geçer. Politik taşlamalar ülkemiz bağlamında da güncel çağrışımlara uzanırken, günümüzün güzellik uygulamalarıyla da dalga geçilir. AST hem ilkelerine uygun bir politik tiyatro örneği sunmakta, hem de Shakespeare yılını kutlamaktadır. Dekor ve giysiler başarılı, oyunculuk disiplinli ve göz alıcıdır. Yeşilkaya ve Yıldıran, Commedia dell’Arte’nin ‘grotesk’e ağırlık veren boyutlarında gezinirken, Güreş ve Ulusoy bu biçemin ‘kıvrak’ estetiğiyle buluşmaktadır. Belki ‘grotesk’in keskinliği biraz yumuşatılabilir, böylece tempo hızlandırılabilirdi. ‘Tesadüfen Kadın’ı izlemelisiniz. LA SCALA’NIN AÇILIŞINA PROTESTO GÖSTERİLERİ DAMGA VURDU Hükümete ve ‘zengin’lere isyan Dış Haberler Servisi İtalya’nın meşhur operaevi La Scala’nın önceki geceki sezon açılışına, her zamanki görkeminden ziyade kemer sıkmaya karşı protestolar damga vurdu. Milano kentindeki La Scala binasına sezon açılışı için siyasiler, zenginler, şöhretler akın ederken, “Hükmedenler ve yöneticiler bizim boğazımızdan kestikleriyle biriktirdikleri serveti kutlamak üzere La Scala’da olacak. Limuzinlerini, Rolex’lerini, kürklerini gözlerimize sokacaklar” yazılı broşürlerle eylem çağrısı yapıldı. Beethoven’ın “Fidelio”sunun sergilendiği ve bilet fiyatlarının 2 bin Avro’yu bulduğu açılışa IMF Başkanı Christine Lagarde, modacı Giorgio Armani gibi isimler katıldı ve protestocular tarafından yuhalandı. Dünya çapında saygın orkestra şefi Daniel Barenboim içeride La Scala’nın müzik direktörlüğünde son yılı şerefine ayakta alkışlanırken, dışarda fırtına kopuyordu. Özellikle Başbakan Mat Antalya’daki yerel radyo Yavuz Bingöl’ün şarkılarını çalmama kararı aldı ‘Yağcılığı hoş görmüyoruz’ ANTALYA (DHA) Antalya’da yerel yayın yapan Radyo Akdeniz’in yönetimi, kendisiyle yapılan söyleşide “Tayyip Bey’in annesine küfredildi, o da Berkin’in annesini yuhalattı. Bu çok insani” sözleriyle tepki çeken Yavuz Bingöl’e ait türküleri çalmama kararı aldıklarını açıkladı. Radyonun sahibi Faruk Demirel, sanatçıların muhalif olması gerektiğini savunarak, “Sanatçıların bu tip iktidara yönelik yağcılıklarını hoş görmüyoruz” dedi. Demirel, Antalya’da yaklaşık 15 yıldır yayın yaptıklarını, olayın ardından dinleyicilerden Bingöl’ün türkülerini çalmamaları yönünde telefonlar aldıklarını aktararak, “Küçük çocuğun üzerinden siyaset yapılması çok kötü. Sanatçının buna taraf olması haklı olarak toplumu öfkelendirdi” diye konuştu. REMZİ KİTABEVİ’NİN İŞTEN ÇIKARDIĞI ÇALIŞAN İÇİN EYLEM ‘Keyfi işten çıkarma’ Kültür Servisi Remzi Kitabevi’nin Rumeli şubesinde 9 aydır çalışan Berham Bazo’nun işten çıkarılması üzerine dün mağaza önünde eylem düzenlendi. Bazo’nun üyesi olduğu Mağaza Çalışanları Platformu’nun düzenlediği eylemde çalışanların mobbinge maruz kaldıkları, ağır çalışma koşulları altında çalıştıkları belirtilirken işe geri alınması talebinde bulunuldu. Yayınevi ise çalışanın işleri aksatması sebebiyle uyarıldığını ve sonrasında da hakları verilerek işten çıkarıldığını söyledi. Kendisinden yaptığı işten fazlasını istendiğini, mesailerinin ödenmediğini ve mobbinge maruz kaldığını söyleyen Bazo, karşı çıkınca önce kendisinden istifa etmesinin istendiğini, istifa etmeyince de deneme süresi gerekçe gösterilerek işten çıkarıldığını söyledi. Platform üyeleri, örnek teşkil etmesi için böyle bir eylem düzenlediklerini söylerken eylemde “Beden bizim, emek bizim”, “Mobbinge hayır” sloganları atıldı. Eylemde okunan basın açıklamasında 4 Aralık’ta işten çıkarılan Bazo için “hiçbir yasal zemine dayanmayan; hukuksuz, kuralsız ve keyfiyete dayalı bir biçimde şirket tarafından işten atıldı” denildi. Görüştüğümüz Remzi Kitabevi yöneticisi Fevzi Kılınçarslan ise “Bu çalışanımızı görevini yapmaması, işleri aksatması ve işleyişe engel olması nedeniyle haklarını vererek işten çıkardık. Bu çalışanımızla ilgili rahatsızlık vardı, gerekli uyarılar yapıldı, fakat düzelme olmayınca işten çıkardık. Bu, bütün kurumların başvurduğu bir yöntemdir” diye konuştu. teo Renzi’nin işten çıkarmaları kolaylaştırmasını protesto eden ve son dönemdeki yıkımlar yüzünden sosyal konut hakkı talep eden 300 kişi, “İktidarla savaş”, “Direniyoruz” sloganları attı. Topluluğa bin polisin müdahale etmesi ve bazı göstericilerin yumurta ve sebzenin yanı sıra maytap ve molotofkokteyli atmasıyla çıkan çatışmalarda, 2 polis ve 4 gösterici yaralandı. Renzi ve Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun bu yıl boy göstermediği La Scala açılışına katılan Milano Valisi Francesco Paolo Tronca, “Şehrimize güç ve değer katan kültürel etkinlikleri rehin alma girişimi” diye nitelediği protestoları şiddete başvurulduğu gerekçesiyle “kabul edilemez” diye kınadı. Katılımcılardan eski Ekonomik Kalkınma Bakanı Corrado Passera ise “O kadar muhtaç durumda olanlar var ki, protesto edenlere kızmamak lazım” görüşündeydi. İtalya’nın kemer sıkma politikaları La Scala’nın bütçesine de ağır darbe indirmişti. Grangé’nin ‘Leyleklerin Uçuşu’ kitabına okulda ‘müstehcenlik’ soruşturması Öğretmen ve öğrenciler sorgulandı Kültür Servisi Sarıyer’deki Rotary 100. Yıl Anadolu Lisesi edebiyat öğretmenleri hakkında, çağdaş Fransız polisiye yazarı JeanChristophe Grangé’nin “Leyleklerin Uçuşu” adlı romanını okuma kitabı olarak tavsiye ettikleri için inceleme başlatıldı. Bir velinin dilekçesi üzerine İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün olayla ilgili müfettiş görevlendirdiği öğrenildi. Öğretim yılı başında öğrencilerin okumaları için edebiyat eserlerini seçen “edebiyat zümresi” tarafından uygun bulunan kitap, bir velinin “müstehcenlik” gerekçesiyle şikâyette bulunması üzerine öğretmenler hakkında inceleme başlatıldı. Dilekçe okul yönetimi tarafından işleme konulup öğretmenlerden savunma istenirken Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından Grangé’nin Türkiye’de de çok satan kitabı da soruşturmalık oldu. Velinin kitabın 105. ve 219. sayfalarındaki bazı ifadelerden dolayı şikâyette bulunduğu, velinin dilekçesini işleme koyan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün de okula müfettiş gönderdiği, öğretmenlerin ve öğrencilerin ifadelerine başvurduğu öğrenildi. Öğretmenlerin kitabı geçen üç yılda da okuma kitabı olarak öğrencilere okuttukları ancak şimdiye kadar herhangi bir şikâyette bulunulmadığı öğrenildi. Kitabı yayımlayan Doğan Kitap’ın yayın direktörü Deniz Yüce Başarır ise kitapta kaçakçılık eylemleri ve bunun etrafında gerçekleşen kanlı cinayetlerin konu alındığını belirtti. Birkaç sayfalık sevişme sahnesinin sakıncalı görülmesinin kendilerini şaşırttığını söyleyen Başarır, “Kitaplar, hayatın bir yansımasıdır” dedi. Herkesin beğenisine uygun kitap çıkarmaya çalıştıklarını söyleyen Başarır, “Öğretmenlerin seçimlerine karışmak da bizim haddimiz değil. Romanın da ana teması asla o bir iki sayfa değil. En acısı da bu” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle