04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 2014 SALI 4 HABERLER Habbani’den kardeş Çağlayan’a, kardeşinden de Zafer Çağlayan’a 2.4 milyon gönderilmiş Yorgun, Moralsiz Ordu ile Oynama! “Paran yoksa şehit adayı, paran varsa azade ol” şeklinde özetleyebileceğimiz, bedelli askerlikle ilgili yasa önemli bir değişiklik olmazsa bugün görüşülecek. Bu konuda herkes görüşünü açıklayacak, bir TSK hariç. Aslında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu konudaki görüşü biliniyor. Ordu, bedelli askerlik denen, “askerlik yükümlülüğüne cüzdani ret” uygulamasına karşı. Genelkurmay’ın “paran varsa azade ol, paran yoksa piyade” uygulamasına karşıtlığı şu noktalarda odaklanıyor: Bugüne kadar dört kez yürürlüğe konmuş olan bedelli uygulamasında, daha önceki denemelerde olduğu gibi bu defa da başvuruların, beklentilerin altında kalacak olması. Bedelli uygulamasının normal koşullarda askerlik yapacaklar üzerinde moral motivasyon açısından olumsuz etki yaratması. Bedelsiz askerlik uygulamasının alanında yetişmiş eleman sağlanması ihtiyacını sekteye uğratması. Bu uygulamanın ordunun iç güvenliğin sağlanmasındaki katkısının zaman içinde azalmasına yol açması. HHH Serpil Çevikcan bu hususları Milliyet’teki köşesinde iki kez (16 Kasım ve 3 Aralık 2014) dile getirdi. Her ikisinde de görüştüğü Genelkurmay yetkilileri, bu konudaki düşüncelerini Başbakan’a yansıttıklarını, ama esas karar yetkisinin siyasi iradede olduğunu, buna saygı duyduklarını belirtiyorlardı. Ama mealinden askerlerin endişeli olduğu anlaşılan haberlerden fevkalade rahatsızlık duyduğu belli olan Başbakan bu haberlere de kızdı. Oysa ortada kızacak bir şey yoktu. Ordu, siyasi iradeye saygılı olduğunu söylüyor. Asıl olan budur. Ordunun işlevi, siyasi iradeye saygılı olmak ve gerektiğinde, üzerine düşen tanımı tam ve doğru yapılmış görevi yerine getirmektir. Siyasi iktidarın görevi ise orduyu moral motivasyon açısından iyi, gerektiğinde göreve hazır tutmak ve bunu engelleyecek etkenlerden azade kılmaktır. İtaat ordunun görevi, onun yıpratılmasını engellemek, onun göreve hazır zinde kalmasını sağlayacak ortamı oluşturmak da siyasetin görevidir. HHH Peki hali hazırda gördüğümüz durum ne? Ordu “karar siyasi iradenindir” diyerek kendine düşeni yerine getiriyor. Ama herkes görüyor ki, ordu moralsiz, ordu örselenmiş, ordu yorgun. Özel yetkili mahkemelerde cemaat yargısına örseletilmiş olan ordu, Ergenekon yorgunu, Balyoz yorgunu, Silivri yorgunu, Hasdal yorgunu. Ordu görev yaptığı Güneydoğu’da alan hâkimiyetini elinden çıkarmak zorunda bırakılmış. Hareketsiz kalması siyasi irade tarafından kendisine bildirilmiş; etkisiz ve moralsiz, kışlalarına, barınaklarına, jandarma karakollarına hapsolmuş olan ordunun etkin ve moralli olmasına imkân yok. Kuşkusuz Güneydoğu’da çözümü ordu sağlayacak değil. Kuşkusuz Kürt sorununu demokrasi çerçevesi içinde çözmesi gereken siyasi iktidar. Ama bunun yolu da; bölgede iktidarın, “oldubitti”ye getirilerek el değiştirmesine seyirci kalması için ordunun elini kolunu bağlamak değil. Kuşkusuz barışçı çözüm ordudan, silahtan geçmiyor. Ama bir tarafın ordusunun olduğu, sürekli güçlendiği ortamda, öbür tarafın ordusunun sürekli zedelenmesiyle barışa gidildiği görülmüş şey değil. İçinde bulunduğumuz ortamda yaşadığımız bölge her türlü sıcak gelişmeye, çatışmaya açık, Kürt sorunu bölgesel boyutlara ulaşmış. Böyle bir ortamda, politik alanda da söz sahibi olmak istiyorsan, cepheye sürmesen bile hazır ve güçlü bir orduya gereksinimin var. Böyle bir ortamda, moralsiz, yorgun, örselenmiş bir orduyla sana kimse kulak asmaz. Beyler ordu ile oynamayın! Bir gün ona ihtiyacınız olur. Ordu ile oynar, onu yorgun yorgun, bitkin, moralsiz hale sokarsanız, bütün ülke kaybeder. Para trafiği belgelendi EMİNE KAPLAN ANKARA TBMM Soruşturma Komisyonu’na sunulan belgelere göre, Rıza Sarraf’ın adamı Abdullah Habbani, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın kardeşi Şenol Çağlayan’ın banka hesabına 30 Ekim 2012 tarihinde 2 milyon 465 bin lira gönderdi. Aynı para 3 gün sonra 2 Kasım 2012 tarihinde kardeşi tarafından Çağlayan’ın hesabına aktarıldı. Çağlayan, komisyonda verdiği ifadede söz konusu parayı hisse devri karşılığında kardeşinden aldığını, Habbani ile kardeşinin ilişkisini bilmediğini söyledi. AKP’li üyenin ısrarlı sorularına karşılık Çağlayan, bu konuda tatmin edici bir açıklama yapamadı. Çağlayan, “tanımadığını” söylediği Murat Yılmaz tarafından ödendiği makbuzlarla ortaya çıkan 700 bin TL’lik saatin vergi cezasını kendisinin verdiğini belirtti. Çağlayan, ailesinin mal varlığıyla ilgili soruları yanıtlamakta güçlük çekerken, tapelerle ilgili sorulara ise “hukuka aykırı ve üçüncü kişiler arasındaki konuşma” olduğu gerekçesiyle yanıt vermedi. TBMM Soruşturma Komisyonu’na geçen hafta ifade veren eski Ekonomi Bakanı Çağlayan, komisyonda şu açıklamalarda bulundu: Sarraf’tan kardeşe, oradan Çağlayan’a: (Komisyon Başkanı Hakkı Köylü tarafından 30 Ekim 2012’de Rıza Sarraf ve Abdullah Habbani tarafından Mehmet Şenol Çağlayan’ın hesabına yatırılan 2 milyon 465 bin liranın 2 Kasım 2012 tarihinde kendi hesabına geçtiği hatırlatılarak izahının istenmesi üzerine) Şenol Çağlayan kardeşimdir. Ben milletve ÇAĞLAYAN AKP’Lİ UÇAR’IN SORUSUNA SAVCILIKTAKİ İFADEYİ ADRES GÖSTERDİ TBMM Soruşturma Komisyonu’na sunulan belgelere göre, Rıza Sarraf’ın adamı Abdullah Habbani, Çağlayan’ın kardeşi Şenol Çağlayan’ın banka hesabına 30 Ekim 2012 tarihinde 2 milyon 465 bin lira gönderdi. Aynı para 3 gün sonra 2 Kasım 2012 tarihinde kardeşi tarafından Çağlayan’ın hesabına aktarıldı. Çağlayan, komisyonda verdiği ifadede söz konusu parayı hisse devri karşılığında kardeşinden aldığını, Habbani ile kardeşinin ilişkisini bilmediğini söyledi. AKP’li Bilal Uçar, Çağlayan’ın bazı sorulara “yasadışı dinleme” diyerek yanıt vermemesi üzerine, “Şüphelerin giderilmesi adına Sarraf’ın kardeşinizle ilişkileri dikkat çekiyor. Siz banka üzerinden yapılan havaleyi kardeşinizin size olan borcundan dolayı aldığını söylüyorsunuz ve para aynı gün Rıza Sarraf’ın şirketinden transfer ediliyor. Dikkat çeken bir konu bu. Kardeşinizin Sarraf ve Habbani’yle ticari ilişkisinin boyutunu biliyor musunuz” sorusunu yöneltti. Çağlayan, kardeşinin savcılığa ifade verdiğini belirterek “O ifadeye bakmanız halinde nasıl olduğunu çok net bir şekilde görme imkânına sahip olacaksınız” demekle yetindi. kili seçildikten sonra ortağı ve yöneticisi olduğum şirketteki hisselerimi kardeşime devrettim. Kardeşim de biraz evvel bahsetmiş olduğunuz benim hesabıma yapılan ödemeyle bana şirket devrinden dolayı borcunun bir bölümünü ödemiş. (Kardeşi ile Habbani ve Sarraf arasındaki söz konusu alışverişin sorulması üzerine) Bilmiyorum. Oğlunun hesabında 2.5 milyon TL: (Oğlu Kaan Çağlayan’ın Türkiye Finans Katılım Bankası’ndaki hesabına yatırılan 2.5 milyon TL’yi açıklaması istenince) Bu konu benim mal varlığımla ilgili değil, oğlumun da mal beyanı verme mecburiyeti yoktur. Oğlum şu anda benim hisselerini devretmiş olduğum fabrikanın ortağıdır ve fabrikada da iç mimardır. Ne kadar hissesi olduğunu bilmiyorum, yazılı olarak bildireceğim. İstanbul’da 2.1 milyonluk taşınmaz: (İstanbul Beykoz’da satın aldığı 2.1 milyon TL’lik taşınmazın finansmanı için oğlu Ahmet Çağan Çağlayan’ın hesabına 180 bin Avro, 635 bin TL nakit para yatırıldığı, 1 milyon 50 bin TL’nin Albaraka Türk’teki kendi hesabına aktarılmasıyla ilgili sorular üzerine) Bu da yine inceleme gerektiren bir konu. Oğlumdan 1 milyon 50 bin TL’yi aldım, incelememiz gerekiyor, bunu size yazılı cevap vereceğim. Saatin vergi cezasını bizzat ödedim: (Saati 25 Eylül 2013’te teslim almasına karşın bir ay sonra bildirmesi gerekirken neden 24 Ocak 2014 tarihinde mal beyanında bulunduğu sorusu üzerine) İşlerimin yoğunluğu nedeniyle saati ismi bilinen, benim tanımadığım Murat Yılmaz getirmiş, ancak bedeli tarafımdan ödenmiştir. Getirilen saatle ilgili vergi cezası da tarafımdan ödenmiştir. (Cezayı ne zaman ödediği sorusu üzerine) Ödeme emri geldikten sonra tarihini bilmiyorum. (Hürriyet gazetesinde yayınlanan makbuzda cezayı Sarraf’ın adamı Murat Yılmaz’ın ödediği belirtilmişti.) Saatin parası Habbani’den ge len parayla: (Rıza Sarraf’tan gelen saat ve piyanonun ödemesini nasıl yaptığı sorusu üzerine) Şirket hisselerini devrettiğim kardeşimin bana yapmış olduğu ödemeyle saatin ödemesini yaptım. Döviz olarak nakit, elden ödedim. Piyanoyu da hanımımın şahsi 47 bin Avro’sunun 40 bin Avro’suyla ödedim. Neden el koymadılar?: (Sarraf’ın oğluna 2 milyon dolar, 2 milyon Avro ve 1.5 milyon TL rüşvet gönderdiği iddiası) Niçin suçüstü yapılıp paraya el konulmamış? Bu iddiaların tamamı düzmece ve önceden kurgulanan bir senaryonun parçasıdır. Söz konusu para, ne bana ne aileme gelmemiştir, bizimle de hiçbir ilgisi yoktur. (Tapelerde oğlunun para teslimatında sonra kendisine mesaj atıp atmadığı sorusu üzerine) Benimle oğlum arasındaki konuşmayı dinlemeyle ilgili hukuku çiğneyen insanların ortaya koymuş oldukları ucube bir şeyin sorusuna cevap vermeyeceğim. ABD yolladı, SPK iletti bakan rüşveti görmedi FIRAT KOZOK ANKARA CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup başkanvekilliği döneminde gündeme getirdiği İstanbul Büyükşehir Belediyesi otobüs ihalesiyle ilgili yeni bulgular ortaya çıktı. Buna göre ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu, Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) gönderdiği belgelerde, Daimler Chrysler AG firmasına bağlı otobüs şirketinin Türkiye’deki çeşitli ihalelerde rüşvet verdiğini bildirdi. SPK, kendisine ulaşan bilgileri Adalet Bakanlığı’na iletti. Bakanlıkta dönemin bakanı Sadullah Ergin için bilgi notu hazırlandı. Notta, Ankara, İstanbul, İzmir, Dilovası belediyeleri ile İçişleri Bakanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda verildiği ileri sürülen rüşvetler kalem kalem sıralandı. SPK de ayrı bir yazıyla Ergin’e bilgi verdi. Ancak Ergin ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı kapattı. “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Adalet Bakanlığı, bu kirli ilişkilerin üstünü nasıl neden örter” diye soran CHP’li Atilla Kart, yeni bir suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Kart’ın gündeme getirdiği skandal süreç özetle şöyle işledi: Daimler AG, Delta&Pine Land Company, Turk Deltapine Inc. ve Siemens AG unvanlı yabancı şirketlerin; rüşvet verdiklerine ilişkin uluslararası basında çıkan haberler üzerine; SPK, 28.04.2010’da ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’ndan (United States Securites and Excange Commission ve SEC) bilgi ve belge istedi. SEC, belgeleri Türkiye’ye gönderdi. SPK ise suç kovuşturmasında kullanılabileceğini belirterek belge ve eklerini Adalet Bakanlığı’na iletti. SPK’nin yazısı üzerine, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanı’na iletilmek üzere “Bilgi Notu” hazırladı. “42USA2012” kodlu bilgi notunda Daimler Chrysler AG firmasının bağlı şirketi Evobus ve MB Türk tarafından, araç satışına yönelik olarak yurtiçinde ve yurtdışında yapılan bazı anlaşmalarda yapılan haksız ödemelere ilişkin saptamalar sıralandı. Bakana iletilen notta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İETT ile Evobüs arasında 350 otobüs ve körüklü tipindeki 100 otobüs için, 2005’te yapılan 106 milyon Avro değerindeki anlaşmada Faruk Öksüz’e 127.440 Avro, Milenyum şirketine 1.908,250 Avro, CEC Ltd. şirketine 2.556,000, Reconsult Ltd şirketine 1.253,000 Avro avukatlık ücreti adı altında birçok ödeme yapıldığı iddiasına yer verildi. Süreç ilerlerken, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği, 15 Mart 2011’de Adalet Bakanlığı’na adli yardım talebi ile İETT Genel Müdürlüğü ve Mercedes Benz Türk AŞ firmasında arama yapılması, arama ve ifade alma işlemine 1 Alman savcı ile 3 polisin katılmasını talep etti. Bu talep Adalet Bakanlığı’nca yaklaşık 7 ay sonra, 4 Ekim 2011’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletildi. Evrak hakkında 2 gün içinde değerlendirme yapan başsavcılık, Alman savcı ve polislerin arama ve ifade süreçlerine katılması talebini geri çevirdi. Başsavcılık, somut bilgiler bulunmadığı gerekçesiyle arama yapılamadığını ancak ifadesi alınan yetkililerin ihalenin mevzuat hükümleri çerçevesinde yapıldığını aktardıklarına belirtti. Bakanlığa iletilen belgelerde 19962007 yıllarında İETT ile yapılan anlaşmalar üzerinden suçlanan Mercedes 13 Ekim 2004’te açık ihale yöntemiyle yapılan 350 solo tip otobüs ile 100 körüklü ve 30 çift katlı otobüs ihalesini kazandı. Ancak yapılan işlemler sonucunda ihale sürecindeki mevzuata aykırılıklar gerekçesiyle ihale iptal edildi, İETT’nin itirazları da geri çevrildi. Kadir Topbaş ve diğer yetkililer hakkında dönemin CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açılan dava ise halen sürüyor. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in adli soruşturmayı doğrudan etkilediklerini belirten Kart, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Adalet Bakanlığı, kendi kayıtlarına, kendi iç yazışmasına intikal eden böylesine ağır bir suçlamanın üstünü neden kapatır? Türkiye Cumhuriyeti, ‘Kanunsuz Emir ve Talimatla’ yönetilen bir ülke midir?” dedi. lBakandan ‘yolsuzluk haberine odaklanın’ çağrısı 2.5 milyar götürmüş u İran Petrol Bakanı, Sarraf’ın ortağı olduğu ileri sürülen Zencani’nin yolsuzluğunu anlattı. Haber Merkezi İran Petrol Bakanı Bicen Zengene, ülkesindeki yolsuzluk olaylarını anlatırken 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun önemli isimlerinden Rıza Sarraf’ın İran’daki ortağı olduğu ileri sürülen Babek Zencani’yi örnek olarak gösterdi. Ülkesinde 4 ay içerisinde 7.2 milyar doların “çarçur edildiğini” söyleyen Zengene, Zencani’nin, İran’ı 2.5 milyar dolardan fazla bir zarara uğrattığını açıkladı. Başkent Tahran’da düzenlenen “Sağlıklı Devlet Daireleri ve Yolsuzlukla Mücadele Konferansı”nda konuşan Zengene, “Ülkemizde 4 ayda 7.2 milyar dolar çarçur edildi. Bu da sistem merkezli kararların, yerini bireysel kararlara bıraktığını gösteriyor. Babek Zencani isimli sanık, bireysel kararlardan faydalanarak sistemi atlatan ve ülkeyi 2.5 milyar dolardan fazla zarara uğratan ender örneklerden biridir” dedi. Zengene, söz konusu sanığın mevcut mal varlığının satılması halinde hükümetin eline bu rakamın sekizde birinin dahi geçmeyeceğini ifade ederek “Rakamları 1.5 milyar dolar ve 2.5 milyar Avro olan iki büyük yolsuzluk dosyası daha var” şeklinde konuştu. “Yolsuzlukla mücadele çelikten irade gerektiriyor” diyen Zengene, bu konuda aldıkları önlemleri, “Yolsuzlukla mücadele kurumu kurulması, petrol satışının uluslararası ilişkiler odaklı hale getirilmesi, petrol satışı denetleme heyetinin oluşturulması, mal ve hizmet alım işlemleri ve sözleşmelerinin şeffaf şekilde gerçekleştirilmesi, müteahhitlerin bakan ve yardımcılarına kolay erişimlerinin sağlanması” şeklinde sıraladı. Petrol Bakanı Bicen Zengene, medya kuruluşlarına da “gözetimci gibi yolsuzluk konularına özel olarak odaklanmaları” çağrısında bulundu. Zencani, yolsuzluk soruşturması kapsamında İran’da tutuklanmıştı. ‘Ortak’ HDP’nin şerhi rapordan çıkarıldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) HDP’nin 2015 bütçesine ilişkin hazırladığı muhalefet şerhi “Kürdistan” ifadesi nedeniyle komisyon raporuna dahil edilmedi. Plan ve Bütçe Komisyonu şerhin yenilenmesini talep etti, HDP sert tepki gösterdi. TBMM Genel Kurulu’nda yarın başlayacak bütçe maratonu öncesinde geçen yıl yaşanan Kürdistan tartışması bu yıl da gündeme geldi. Plan ve Bütçe Komisyonu, komisyonda kabul edilen bütçe tasarısına yönelik verilen muhalefet şerhinde Kürdistan ifadesi bulunduğu gerekçesiyle HDP’nin şerhini yenilemesini talep etti. HDP’nin şerhinde 6 kez yer alan Kürdistan ifadesi nedeniyle bütçe raporu HDP şerhi olmadan basıldı. Komisyon üyesi HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan düzenlediği basın toplantısında Komisyon Başkanı Recai Berber’in epostayla HDP’nin muhalefet şerhinde Kürdistan ifadelerini çıkarmasını istediğini kaydetti. Kaplan, “Skandal. ‘Benim istediğim gibi yaz ondan sonra basarım’ demek sansürdür. Bu anayasada, İçtüzük’te yok. Komisyon başkanının böyle bir yetkisi yok. Anayasayı ihlal suçu var. Komisyon Başkanı sıkıyönetim savcısı mı? Yargı yerine geçip bizi mahkum mu edecek?” dedi. Eksik raporla bütçe görüşmelerinin yapılamayacağını kaydeden Kaplan, “Raporu çekip düzeltmek zorundasınız” diye konuştu. Kaplan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani ile olan fotoğraflarını göstererek “Arkada inkâr ettikleri Kürdistan’ın bayrağı var. Ey AKP, karar ver. Hangisi doğru?” diye sordu. Kaplan, görüşmelerde “Kürdistan” sözcüğünün tutanaklara gireceğini kaydetti. Hakaret gerekçesiyle dövüldü, ve tutuklandı İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden hakaret ettiği ileri sürülen eski AKP milletvekili Feyzi İşbaşaran çıkarıldığı mahkemece tutuklanırken, adliye önünde aralarında AKP Milletvekili Metin Külünk’ün de bulunduğu bir grubun linç grişiminden polisin araya girmesiyle kurtuldu. İşbaşaran geçen cumartesi günü Erdoğan hakkında paylaştığı mesaj nedeniyle Kasımpaşa’da kaldığı bir otelde gözaltına alınıp emniyete götürüldü. Geçen pazar günü gece saat 03.00 sıralarında bir avukatın kendisini İşbaşaran’ın avukatı olarak tanıttığı ve kendisiyle görüşmek istediği belirtildi. Görüşme odasında bir süre sonra avukat ile İşbaşaran arasında bilinmeyen bir nedenle tartışma çıktığı ve yumruklaştıkları kaydedildi. Olayın ardından iki taraf da birbirinden şikâyetçi oldu. Bunun üzerine İşbaşaran dün sabah saatlerinde önce Beyoğlu Polis Merkezi’ne getirildi. Bir grup AKP’li de İşbaşaran’ı protesto için polis merkezinin önünde toplandı. İşlemleri tamamlandıktan sonra adliyeye götürülmek için polis aracına bindirilen İşbaşaran’ın bulunduğu araç yumurta yağmuruna tutuldu. Çağlayan Adliyesi’ne getirilen İşbaşaran, “Kasımpaşalı” oldukları iddia edilen bir grup tarafından linç edilmek istendi. İşbaşaran’ın yüzü şişerken dudağının patladığı görüldü. İşbaşaran Cumhurbaşkanı’na hakaret iddiasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. İşbaşaran’ın, mahkemedeki ifadesinde, “Siyasetçi olduğum için, zaman zaman ülke meseleleriyle ilgili yorumlar yaparım. Siyasetçileri de eleştiririm. Zaman zaman Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bazı konulardaki politikalarına karşı eleştirilerim de olmuştur. Ancak herhangi bir hakaret ve tehditte bulunmadım” dediği öğrenildi. Adnan Hoca diye binen Adnan Oktar ve müritlerinin kendisine tezgâh kurduğunu savunan İşbaşaran, benim Twitter hesabında kasettiğim saray Adnan Oktar’ın sarayıdır. Ancak Adnan Oktar isimli şahıs ve müritleri de benim tweet’lerimi keskopyalayapıştır şeklinde sosyal medyada yazıp, bana ait olmayan mesajlar yazarak ortalığı karıştırmışlardır” dediği öğrenildi. İşbaşaran’ın avukatı Sema Aydın ise “Hakaret nedeniyle tutuklanan herhalde tek insan Feyzi İşbaran diye düşünüyorum” dedi. Avukat, tutuklama kararına itiraz edeceklerini de açıkladı. Bu arada polis adliye önünde İşbaşaran’a saldıran gruptan 2 kişiyi gözaltına aldı. 2 şüpheli ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. İETT ihalesini o firma aldı DHA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle