28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2014 PAZARTESİ 8 HABERLER Erdoğan’ın ilk kez Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceği 5 Ocak’taki toplantıyla ilgili krizde sorumlu aranıyor GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Yıldırım olağan şüpheli ERDEM GÜL n Baştarafı 1. Sayfada Hemen ardından ufuk sonsuzluğuna kadar uzanan topraktan yeni fışkırmış buğday yeşili başlıyordu. Arada su kanalları tarlaların ortasından düzgün hatlarla Güneydoğu Anadolu Projesi’ni (GAP) haykırıyordu. Toprağın kırmızısı derinliklerde dolaşan kanlı damarlar olduğu hissini veriyordu. Harran’ın ortasında o bereket dolu keyifle yolculuğu yaparken aklıma yıllar öncesinden iki anı geldi. Biri 1995 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel ve Başbakanı Tansu Çiller’in katıldığı, GAP kanallarına su verme töreniydi. O gün bölgede bayramdan öte bir sevinç vardı. Fikret Otyam’ın Güneydoğu röportajlarında çarpıcı betimlemelerle anlattığı susuzluğun yerini bölgenin her tarafını dolaşacak dolu mu dolu kanallar almaya başlamıştı. O günkü hayal, GAP’ın en geç 10 yıl içinde bitirilmesiydi. Aradan 19 yıl geçti, sulama projesinin ancak yüzde 20’si gerçekleşebilmiş. Bu oranın getirdiği bereketin, projenin tamamlanması halinde nelerin olabileceğini düşünürken, insan hüzün ve heyecan arasında gidip geliyor. HHH İkinci anım ise mesleğe başladığım 1980’li yıllarda İzmir Fuarı’na ilişkindi. O yıllarda projelendirilmesi tamamlanmış olan GAP, “geleceğe uzanan en büyük yatırım” diye fuar ziyaretçilerine sunuluyordu. Bu projenin anlatıldığı pavyonda birkaç saatten fazla kaldığımı anımsıyorum. O dönem bu büyük umudu çok sık haberleştirmiştik. 2014 yılının son günlerinde, GAP’ın ortasından zaman tünelinde ilerler gibi giderken, gözümün önüne 1995 yılındaki tören sırasında dağıtılan haritalar geldi. Haritalarda, GAP’ın kapsamındaki barajlar gösteriliyor, sulama kanalları da bir nakış gibi göze çarpıyordu. Tüm kanalların Suriye sınırında bıçak gibi kesilmesi ayrıca dikkat çekiyordu. O an şu hayali kurmuştum; Halbuki Suriye ve Türkiye büyük düşünse, bu yatırımlar birlikte planlansa, kanallar bıçak gibi kesilmek yerine iki tarafın toprağını da sulasa. O zaman bu topraklarda barış, bereket, refah yetişir, başka bir şey yetişmez... HHH Önceki günkü Harran yolculuğundan sonra dün sabah Suruç’a giderken bizi bereket, refah, barış değil; gerilim, kin, öfke karşıladı. Suriye’de 4 yıldır devam etmekte olan iç savaşın top seslerinden insan çığlıklarına kadar bütün gürültüsü Türkiye tarafında duyuluyor. Can havliyle Suriye topraklarını terk etmiş insanlar, hiç de insani olmayan koşullarda yaşam savaşı veriyor. Bereketli toprakların üzerinde açlık ve sefalet diz boyu yükseliyor. 90’lı yılların ortasındaki hayallerimin, 20 yıl sonra böyle bir gerçeğe çarpması yine de umutsuzluğa sürüklemiyor beni. AKP iktidarının Ortadoğu’da Türkiye’nin değil, partinin politikalarını dayatmasıyla kangrenleşen sorunların çözümü için önce böyle bir dayatmaya mahkum olmadığımızı düşünmek, devamında hayalleri ve hedefleri yenilemek gerek. GAP’ın getirdiği, ayrı bir yazı konusu olabilecek onlarca sorun ve fırsat var. Belki de şu cümleden başlamak gerek: Suriye ve Türkiye aralarına üçüncü bir ülke almadan, Mezopotamya’nın bereketinde odaklanarak bir araya gelmeden, Suriye ile Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmez. Nasıl ki en uzun yolculuklar bile küçük bir adımla başlarsa, en büyük hedefler de hayal ederek başlar. Güneydoğumuzdan Basra’ya uzanan bu gerilimli coğrafyanın kaderini tersine çevirmek için GAP’ı aklın ve bilimin ışığında güncellemek gerekiyor. ANKARA Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na ilk kez başkanlık edeceği günler öncesinden açıklanan 5 Ocak toplantısı, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Böyle bir toplantı yok” açıklamasıyla krize dönüşünce, faturayı kesecek sorumlu arayışı başladı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la birlikte Başbakanlık çevresi, “Erdoğan ile Davutoğlu’nun arasına kimse giremez” diyerek Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Binali Yıldırım’ı suçladı. Yıldırım’ın Erdoğan sonrası Başbakan olmak istediği ve Davutoğlu’nun Başbakanlığını “içine sindiremediği” anımsatmaları da gecikmedi. Erdoğan, Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini bizzat kendisi birçok kez söylemiş olmasına karşın 5 Ocak tarihini ilk açıklayan başdanışmanı Binali Yıldırım oldu. Yıldırım, 5 Ocak açıklamasını günlerce önce yaptı. Ne Davutoğlu, ne AKP’liler ne de muhalefet Yıldırım’ın açıklamasına hiçbir tepki göstermedi. Çünkü tüm ülke Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini biliyordu, Binali Yıldırım bunun tarihini bildirmişti. Ancak ne olduysa Başbakan Davutoğlu, Yıldırım’ın açıklamasını günler sonra, “5 Ocak’ta böyle bir toplantı yok” diyerek yalanladı. Ardından Bülent Arınç, “İzmir milletvekili olmanın dışında bir sıfat taşımayan Binali Bey’in bu açıklaması yanlıştır” diyerek Yıldırım’ı suçladı. Başbakanlık kulislerinde, 5 Ocak tarihini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi dışında mı açıkladığı konusu netlik kazanmayan Binali Yıldırım’la ilgili ilginç bir anımsatma ortaya atıldı. Buna göre Yıldırım, Erdoğan sonrası başbakan olmak istiyordu ve 5 Ocak kriziyle bunun doğrudan bir bağlantısı vardı. İktidar kulislerinde dile getirilen Yıldırım’ın başbakan olmak istediğine ve Davutoğlu’nu “içine sindiremediğine” ilişkin anımsatılan arşiv bilgisi şöyle: 21 Ağustos 2014: 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan AKP genel merkezindeki toplantıda yeni Başbakan’ın Ahmet Davutoğlu olduğunu açıkladı. AKP’lilerin tam kadro katıldığı bu toplantıda Binali Yıldırım’ın bulunmaması dikkat çekti. Toplantı Davutoğlu’nun başbakan olması kadar Yıldırım’ın katılmamasıyla da konuşuldu. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından itibaren parti içinde başbakanın kim olması konusunda yaptığı eğilim yoklamalarında Davutoğlu ile birlikte Yıldırım’ın adının da çıktığı ancak kendisinin tercih edilmemesi nedeniyle kırgın olduğu yorumları yapıldı. 23 Ağustos 2014: Binali Yıldırım, “partiden de istifa edecek” söylentileri arasında iki gün ortadan kaybolduktan sonra Meclis’te basın toplantısı yaptı. Yıldırım, eğilim yoklamalarında Davutoğlu ile birlikte kendisinin de isminin gündeme geldiğini özellikle anımsattı. “Binali Yıldırım aykırı çıkış mı yapacak yorumlarını izlediğini” ancak partilerinde liderlik kavgası olmayacağını vurguladı. Ancak basın toplantısına Yıldırım’ın, “Hiçbir zaman görev beklentisi içerisinde olmadım. Düşündüğüm her şey benim için siyaset demek, millete hizmet demektir. Eğer ucunda hizmet yoksa, milletin hayatını kolaylaştırmak yoksa, hızlı trenler yapmamışsanız, havayolunu halkın yolu haline getirmemişseniz, bakan olmuşsunuz neye yarar, başbakan olmuşsunuz neye yarar” sözleri damgasını vurdu. Yıldırım’ın bu sözleriyle, doğrudan Davutoğlu’nu hedef aldığı kabul edildi. Başbakan Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, 5 Ocak krizi konusundaki sorumuz üzerine, “Bu konuda biz bir siyasi yorum yapamayız. Çünkü bu konu cumhurbaşkanıyla başbakan arasında konuşulacak, kararlaştırılacak bir konu. Üstelik bunlar çok yakın çalışan iki kişi. Üçüncü bir kişinin yorumuna müsait bir konu değil” dedi. ‘Milletvekili dışında hiçbir sıfat taşımıyor’ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bakanlar Kurulu’na 2015’ten itibaren başkanlık edeceğini ilk olarak kendisi açıklamıştı. Erdoğan 23 Kasım’da TürkiyeAfrika Ortak Zirvesi dönüşünde uçakta gazetecilerin “Bakanlar Kurulu’na başkanlık edip etmeyeceği” sorusu üzerine, “Anayasada zaten yetkiler içinde bu var. O yetkiyi kullanmamak diye bir şey olmaz. İnşallah o yetkiyi de kullanacağız. İnşallah 2015’e de öyle gireriz” demişti. Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na ne zaman başkanlık edeceğine dair net açıklama ise Cumhurbaşkanlığı Danışmanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’dan gelmişti. Yıldırım, 16 Aralık’ta, Erdoğan’ın 5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini ve bunun 2 aylık periyotlar halinde süreceğini kaydetmişti. Yıldırım’ın açıklaması, ne Cumhurbaşkanlığı ne de Başbakanlık tarafından redde dilmemişti. Ancak Baş bakan Ahmet Davutoğlu’nun 26 Aralık günü katıldığı bir televizyon programında Erdoğan’ın başkanlık edeceği 5 Ocak’taki Bakanlar Kurulu’na ilişkin sözleri kafa karıştırdı. Davutoğlu, “5 Ocak’ta böyle bir toplantı yok ancak Cumhurbaşkanı’nın Bakanlar Kurulu’na başkanlığının daha önce örneklerini gördük” ifadelerini kullandı. Davutoğlu’nun Yıldırım’ı yalanlayan ifadelerinden bir gün sonra, önceki akşam, hükümet sözcüsü Bülent Arınç’tan Yıldırım’ın 5 Ocak’a ilişkin açıklamasına tepki geldi. Arınç, “Binali Bey İzmir Milletvekili olmanın dışında bir sıfat taşımıyor. Cumhurbaşkanı’nın sözcüsü de değil. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında kalması gereken birlikte karar vermesi gereken bir konuda hiçbir sıfat taşımayan bir insanın 5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanacak demesi yanlıştı” diye konuştu. Başbakan olmak istiyordu Yasağa karşı ‘yaşamı’ savunmak için bir araya gelenlerden iktidara mesaj Başbakan olsanız ne yazar Fotoğraf: VEDAT ARIK Kadıköy’de düzenlenen Marmara Kent ve Doğa Mitingi’ne binlerce kişi katıldı. CHP milletvekilleri Mahmut Tanal, Melda Onur, Kadir Gökmen Öğüt, Haluk Eyidoğan ile HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve HDP milletvekili Sabahat Tuncel de miting alanındaydı. Olaysız bir şekilde sona eren miting sonrası çevre örgütlerinin alandaki çöpleri toplamaları dikkat çekti. Miting için İstanbul dışından gelen konuklar ise Yoğurtçu Parkı’ndan uğurlandı. Yıldırım yoktu İsyan, devrim, bisiklet yolu ERK ACARER Kuzey Ormanları Savunması’nın (KOS) ranta ve talana karşı ağaçları, su kaynaklarını, meydanları korumak için yaptığı çağrı binlerce kişiden karşılık buldu. “Kentler, meydanlar, doğa bizim, elinizi çekin!” demek için dün Kadıköy’e koşanlara, Aliağa’dan, Arhavi’den, Erdek, Çanakkale, Fatsa ve Yırca’dan gelen binler eklendi. Kadıköy, Rıhtım Meydanı’nda yapılması planlanan eyleme valilik izin vermiyor. Halk, tuhaf bir biçimde ve “her zamanki gibi” doğal kaynaklarını devlete karşı korumaya çalışırken karşısında, yüzlerce polis buluyor. Çevik kuvvet otobüslerinin, TOMA’ların ve polislerin arasından, KOS’la birlikte pek çok STK’nin toplandığı Süreyya Operası’nın önüne ulaşıyoruz. Çevre eylemlerinde görmeye alıştığımız bisikletliler yine keyifli manzaralar oluşturuyorlar. “İsyan, devrim, bisiklet yolu” sloganları, direnişin eğlenceli yüzünü yansıtıyor. Onları bir satıcı tamamlıyor: “Sayın yoldaşlar, direne direne su satıyoruz.” Avukat Can Atalay’la, “valilik yasağı” üzerine konuşuyoruz. Atalay, Valiliğin, Kadıköy yerine Maltepe ve Yenikapı miting alanlarını önermesinin çok ironik olduğuna dikkat çekiyor: “Bize, başlı başına bir kent suçu olan dolgu alanlarında çevre mitingi yapmamızı söylüyorlar. Kabul edilemez, trajikomik bir durum.” Valilik sözünde duruyor! Gruplar Rıhtım’a doğru hareketlendiğinde polis de hareketleniyor. Ortak basın açıklaması da onların önünde, Kadıköy’ün simgesi sayılan Boğa heykelinin önünde, gergin bir havada yapılıyor. 301 madencinin katledildiği, 2831’nin ise kapı dışarı konulduğu Soma’dan gelenler ilk saflarda. 6600 ağacın kesildiği Yırca köylüleri TOMA’nın önünde… İstanbul Valiliği geleneksel misafirperverlik anlayışına uymuyor. Ne var ki gerginliğe, kaba kuvvete ve faşizme karşı mizahın sesi yükseliyor. Eylem sırasında Yırca Köyü Twitter hesabından yapılan bir paylaşım tam olarak bunu anlatıyor: “TOMA tam karşımızda sıkacak gibi duruyor, köyden banyo yapmadan geldik zaten.” Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Mücella Yapıcı, kentin her santimetre karesinin rant için gasp edildiğine dikkat çekerken, özetle şunları anlatıyor: “AKP iktidarı, ülkeyi sermayenin oyun parkına çevirdi. Marmara’da, Kuzey ormanları, su havzaları, meralar katledildi. Karadeniz’den Ege’ye her şeyi yok ettiler. İçme sularımızı, ormanlarımızı, meydanlarımızı yağmaladılar. Artık, bize ait olanı geri alma ve son kalan yaşam alanlarımızı yağmalatmamak için mücadeleyi büyütme vakti geldi. İstedikleri kadar yasaklasınlar, yaşamımızı korumak için alanlarda olacağız.” Prof. Dr. Beyza Üstün, konuşurken alçalan polis helikopteri açıkça kitleyi provoke ediyor. Üstün, yıldönümünde, Roboski katliamını unutmuyor... “Bu eylemin amaçlarından biri de orada katledilen canlarımızı anmak” diye söze başlıyor. Konuşmasında, AKP iktidarının doğayı ve tepkileri hiçe sayarak ülkenin dört bir yanını ranta açmasının temel nedeni ortaya çıkıyor: “Duramazlar. Büyük bir kriz içerisindeler. Bu krizden satmadan kurtulamazlar. Bu nedenle yaşam kaynaklarımızı, hiç acımadan peşkeş çekiyorlar.” ‘Sık bakalım!’ Diyanet yılbaşını gayri meşru ilan etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İstanbul Müftülüğü’nün internet sitesinde yer alan ve yılbaşı kutlamalarını “gayri meşru tutum ve davranışlar” olarak tanımlayan ve “dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne kadar insani ve vicdanidir” ifadelerini içeren cuma hutbesinin Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlandığı öğrenildi. “Paha Biçilmez Sermaye: Ömür” başlıklı hutbenin yılın son cuma günü ülke genelindeki 85 bine yakın camide okunduğu belirtildi. İstanbul Müftülüğü’nün internet sitesinde yer alan cuma hutbesi tartışma yarattı. Her yılın başlangıcının, yarınlara dair bir fırsat olduğunun, hataların gözden geçirilip kararlar almak fırsatının değerlendirilmesi gerektiğinin vurgulandığı hutbede, geride bırakılan zamanın bir muhasebesini barındırması gereken saatlerin, yani yılbaşı kutlamalarının yanlışlarla israf edildiği belirtildi. Hutbede, “Dini ve ahlaki değerler unutularak ya da dikkate alınmayarak gayri meşru tutum ve davranışlarla, eğlence aldatmasıyla nefesler, hayatlar, yarınlar hiçe sayılarak heba edilmektedir. Bu ne acı bir tablodur. Dünyanın farklı coğrafyalarında nice zulümlere maruz kalan insanların feryatlarını, gözyaşlarını dikkate almadan dünyayı bir eğlence gezegeninden ibaret görmek ne kadar hazin, ne kadar insani ve vicdanidir?” ifadeleri kullanıldı. Söz konusu hutbenin, sadece İstanbul Müftülüğü’ne bağlı camilerde değil, Türki ye genelindeki yaklaşık 85 bin camide okunduğu öğrenildi. Hutbenin, İstanbul Müftülüğü tarafından değil Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce hazırlandığı ve 81 ilin müftülüğüne gönderildiği belirtildi. Mahçupyan: Biz yorum yapamayız DÖNEMİN İçişleri BAKANI MUAMMER GÜLER’İN PLASTİK MERMİ KULLANILMADIĞI İDDİALARI BİLİRKİŞİ TARAFINDAN ÇÜRÜTÜLDÜ Polis ‘biraz öldüren’ mermi kullandı CANAN COŞKUN Volkan Kesanbilici, Gezi Parkı eylemlerinin başladığı gün 31 Mayıs’ta Tarlabaşı’nda yürürken sol gözüne isabet eden plastik mermiyle görme yetisini kaybetti. Kesanbilici’nin görme yetisini kaybetmesine neden olan sorumlular hakkında yürütülen soruşturmada Ulusal Kriminal Büro soruşturmanın seyrini değiştirecek bir rapor hazırladı. Rapor, Kesanbilici’nin o dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, Emniyet’te plastik mermi olmadığı ve plastik mermiyle yaralandığına dair bir belge bulunmadığı açıklamasının aksine “FN303” diye adlandırılan plastik mermi silahıyla yaralandığını ortaya koydu. Polisler hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunan Kesanbilici, avukatı Aslı Kazan aracılığı ile de İçişleri Bakanlığı’na 100 bin lira manevi 250 bin lira da mad di olmak üzere toplam 350 bin liralık tazminat davası açtı. Kesenbilici’nin İçişleri Bakanlığı’na açtığı tazminat davası devam ediyor. Savcılık yürütülen soruşturma kapsamında da ameliyat sonrası Kesanbilici’nin gözünden çıkarılan parçaların incelenmesi için Ulusal Kriminal Büro’dan bilirkişi raporu istedi. Büro tarafından hazırlanan parçaların hangi tür mermiye ait olduğunun tespit edildiği belirtilerek, “Bu tür mermileri atan silahlar kod ‘FN’ şeklinde tanımlanmaktadır” denildi. Raporda, Emniyet’ten bunları atan tüfeklerden ve mermilerden geçici örnek istenmesine rağmen gönderilmediği kaydedildi. Bu silahlardan atılan mermilerin yiv ve setli olduğu aktarılarak “FN 303” diye tanımlanan bu tüfeklerin “öldürücü olmayan” değil, “biraz öldürücü” tüfekler olduğuna işaret edildi. Raporda silahla ilgili olarak “Masum değildir. Diğer gaz fişeği ve benzeri mühimmat atan tüfeklerden yüzde 50 daha hızlı daha güçlüdür” denildi. Tüfek kutusu üzerinde İngilizce olarak yazılan uyarı notunda ise “Çok dikkatli kullanınız. Yanlış kullanım ölüme sebep olabilir, yüze ve kafaya nişan almayınız. Kullanmadan kılavuzu okuyunuz” uyarısı yer aldığı anlatıldı. Raporda, ABD Boston’da 2004’te yaşanan bir olay örnek olarak gösterilerek “21 yaşındaki gazetecilik öğrencisi, polisin FN 303 tüfeğinden çıkan merminin gözüne isabet etmesi sonucu ölmüştür” denildi. ABD’de yaşanan bu olayın ardından bu tüfeklerin bazı eyaletlerde yasaklandığına da dikkat çekilerek “Çok kuvvetle muhtemel, bu silahların Gezi olaylarındaki insanlara verdiği harabiyetin göz önüne alınmış olduğu ve Emniyet inkâr etmiyor Türk emniyetinde artık kullanılmadığı değerlendirilmektedir” denildi. Raporda, çevik kuvvetin özel tim mensuplarınca kullanılmakta olan bu silahların varlığının Emniyet tarafından reddedilmediği belirtildi. Raporda Emniyet’in mühimmatlarla ilgili bir yazısına da yer verildi. Yazıda, 421 adet FN303 savunma tüfeği fişeğinin kullanıldığına yer verilirken, atışın yapıldığı iddia edilen akrep diye tabir edilen zırhlı aracın çevik kuvvet şube müdürlüğüne ait olmadığı, araçlarda görev alan gazcı personelin de kim olduğunun tespit edilemediği öne sürüldü. Mermiye ilişkin balistik incelemeye de yer verilen raporda, “Bu mermi bir insanın yüzüne, cildine, gözüne yaklaşık 11 kilo ağırlıklı bir balyozla vurulmuş gibi şok etkisi yapar. Olgudaki Volkan Kesanbilici’nin gözünün olduğu bölge 11 kilogramlık bir balyoz darbesine maruz kalmıştır” ifadeleri yer aldı. İstanbul değil tüm Türkiye C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle