28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 ARALIK 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Yurt Haberleri Servisi Roboski katliamında yaşamını yitiren 19’u çocuk 34 kişi yurdun dört bir yanında düzenlenen törenlerle anıldı. İSTANBUL: İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi üyeleri de dün Tünel Tünel Meydanı’nda bir araya gelerek Galatasaray Lisesi önüne yürüdü. Sessiz bir şekilde gerçekleşen yürüyüşte katliamda yaşamını yitirenlerin fotoğraf ve isimlerinin bulunduğu tabutlar taşındı. Eyleme Roboskî için vicdani retlerini açıklayan Vicdani Red Derneği üyeleri de destek verdi. MERSİN: Mersin’deki yürüyüşte “Maraş’tan Roboski’ye hep aynı hikâye, aynı katliam”, “Makul şüphe, makul katliam” yazılı pankartlar açılırken katliamdan sağ kurtulan tanıkların anlatımları okundu. Yürüyüş sırasında bir grup kadın katliamda yaşamını yitirenlerin adlarının ve yaşlarının yazılı olduğu temsili tabutlar taşıdı. HDP İl Eş Başkanı Didar Gül “Katliamın üzerinden 3 yıl geçti ama sorumlular yargı karşısına çıkarılmadı” dedi. ŞANLIURFA: DBP ve HDP Şanlıurfa İl Örgütleri, İHD İstanbul Şubesi ile Barış Anneleri, Mehser köyündeki nöbet eylemini dün Roboski’de yaşamını yitirenlere adadı.“Roboski’yi unutmadık unutturmayacağız”, “Roboski’nin sorumlusu katil devlettir” yazılı pankartları açıldı. Diyarbakır, Hakkari, Van, Konya, Adana ve Antalya’da da anmalar yapıldı. Yalova’da anmaya polis müdahale ederek 3 kişiyi gözaltına aldı. Hizbullah’a yakınlığıyla Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi de Roboski katliamıyla ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, “Roboski kırsalında 34 masum, güya hamileri olacak devletin şedit yüzünü gördüler. O gün sadece insanlar değil, şefkat ve merhamet de katledildi. Bombalar sadece canları değil, insanlık onurunu da hedef aldı” denildi. Roboski’de katledilen 34 kişi ağıtlarla anıldı ‘Sorumlular yargılansın’ Bizi Kim Öldürdü? Öyle cinayetler vardır ki, ölenler acılarıyla diri kalırlar; o yüzden kendileri için kazılan mezarlara bir türlü sığmaz, hâlâ yaşar gibi hayata taşar, hesap sorarlar: “Bizi kim öldürdü?” Roboski’de bundan üç yıl önce askeri savaş uçakları tarafından bombalanarak ‘yanlışlıkla’ öldürülen 34 kişinin acısı ve o acının cevapsız sorusu o yüzden hâlâ dipdiri. Köyün tepesindeki küçük mezarlıkta, bir kayanın üzerinde oturuyorum. Hani günlerdir televizyonlarda, gazetelerde gördüğünüz, rengârenk plastik çiçeklerle süslü o mezarlıkta. Hani 34 kişinin üç yıl önce ağıtlarla ve sorumlularına okunan lanetlerle gömüldüğü o mezarlıkta. Şu anda burası bomboş ama az önce binlerce kişi vardı. Dik yokuşlu uzun bir yolu kayıplarının fotoğraflarını göğüslerine bastırarak ve sloganlar atarak tırmandılar. Çocuklarının akıllara ve yüreklere sığmayan o sorusunu, dağların çukurundaki köylerinden dağların tepelerindeki mezarlığa, sanki cenazelerini taşır gibi bir kez daha taşıdılar. “Bizi kim öldürdü?” Hava soğuk ama güneşli. Az önce etrafta yakılan küçük ateşler alevlerini kaybetti; arta kalan küllerden yükselen siyah ince dumanlar karlı dağların doruklarına doğru süzülüyor. Mezar başında ağlayan anneler, çocuklarının fotoğraflarını göğüslerine bastırarak ve can acıtan ağıtlar yakarak yokuş aşağıya evlerinin yolunu tuttular. Yere sert basan topuk sesleri, öfkeyle atan kalp seslerine karışıyor. Bütün o sesler şu anda bu mezarlıkta duyuluyor. Ama az sonra her yer ıssızlaşacak. Mezar başında, kameralar karşısında, mikrofonlarda yapılan konuşmalar linyit kokan havaya karışacaklar. Zaman annelerin çocuksuz ve soruların cevapsız kalmasını her zamanki gibi umursamadan geçip gidecek. Yakın tarihimizdeki sayısız ‘faili meçhul, sorumlusu meşhur’ cinayet hangi kuyunun dibindeyse, bu cinayetler de aynı kuyunun karanlığında yitecek. Gece oluyor. Arada yağmur çiseliyor. Yerler çamur. Suyu kahverengi incecik dere, köyün içinden cılız bir çığıltıyla akıyor. Ölenlerin yakınları gece yarısına doğru, tam katliam saatinde her yıl olduğu gibi gökyüzüne fenerler göndermeye hazırlanıyorlar. O fenerlerin kısa ömürlü parlak ışıklarına iliştirilecek dileklerin neler olacağını tahmin etmek zor değil. O dileklerin maalesef daha uzun süre gerçekleşmeyeceğini tahmin etmek de... Ama gerçekleşmeyecek olsa bile, ben bu gece adaletten umut kesmenin ne anlama geldiğini henüz bilemeyecek kadar küçük ama vicdanın anlamını sezebilecek kadar büyük bir oğlan çocuğunun, eline bir dilek feneri alacağını biliyorum. O çocuk, feneri yakıp geceye salacak ve karanlığa “Halkımı kim öldürdü?” diye soracak. Sonra derin bir çocuk uykusuna yatacak. Rüyasında üniformalı bir pilot, saçlarını okşayarak ve bu itirafı gerçek hayatta yapmadığı için kahrolarak gerçekleri ona bir bir anlatacak. Düşünün, o çocuk, o rüyadan nasıl uyanacak. Yalova’da 3 gözaltı Vicdanlar kanıyor Yurt Haberleri Servisi Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski bölgesinde 28 Aralık 2011’de sınırdan geçerken savaş uçakları tarafından bombalanarak katledilen 19’u çocuk 34 kişi dün düzenlenen törenlerle anıldı. Roboski’deki anma törenlerine HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, HDK Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, HDP milletvekilleri Adil Zozani, Kemal Aktaş, Gülser Yıldırım, DBP’li belediye başkanları, DBP ve HDP’nin il ve ilçe örgütleri, akademik oda, sendika ve sivil toplum örgütlerinin yöneticileri ile Türkiye’nin dört bir yanından gelen binlerce kişi katıldı. KESK Genel Başkanı Lami Özgen, “İlk günkü kadar acımız büyüktür ve Roboski’yi unutmadık. İstedikleri kadar birileri ailelere kirli teklifler yapsınlar, Roboski ailelerinin onlara karşı gösterdikleri direnişi selamlıyoruz. Roboski biziz bizler Roboski’yiz” derken, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, “Bu katliamcılara teşekkür edenleri unutmadık” diye konuştu. HDK Eş Sözcüsü Ertuğrul Kürkçü, “Evlatlarınızın katili devrin Başbakanı Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’dir. Burada olmazsa başka bir yerde, bu davayı görecek bir divan kurduracağız. Bu dava başka divana kalmayacak, halk ile birlikte hesabını katliamcılardan soracağız” dedi. DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek Fotoğraf: DHA ise “Roboski ilk katliam değildi fakat son olması için mücadelemiz sürecek” ifadesini kullandı. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 3 yıl değil 300 yıl dahi geçse katliamı unutamayacaklarını belirterek devletin tüm görevlilerinin olayın başından bu yana katliamı örtbas etmeye çalıştığını söyledi. “Adliyedeki dosyayı kapattınız, peki vicdanlardaki dosyayı nasıl kapatacaksınız?” diye soran Demirtaş, “Ey sarayda oturan, Roboskili çocukların kanı elinize bulaştı bir kere sarayınızda huzur bulamayacaksınız. Bizler sizlerden bu katliamın sorumlularından hesap sormadan bir yere gitmeceğiz. Roboskili çocukların kanı elinize bulaştı Bu olayın faillleri yargı önüne çıkarılana kadar bu ailelerin elleri senin yakandadır. Bunların iktidarında, verdikleri emirler ile öldürülen sivillerin sayısı bini geçti. Lafa gelince biz ‘eli kanlı’, onlar ‘sütten çıkmış ak kaşık’ oluyor. Biz seçimden öyle güçlü çıkacağız ki, bunların dizi titreyecek. Rüşvetin, yolsuzluğun, katliamların hesabını soracağız. Biz onlara da söz verdik, onları adil mahkemelerde yargılayacağız. Hiç korkmalarına gerek yok. Onlarınki gibi düzmece mahkemelerde değil, adil hâkim ve savcılarla bunların hesabını soracağız. Son olarak Türkiye’de sağa, sola saldıran faşistlere sesleniyorum. Buradaki analar, çocuklarını kaybetmelerine rağmen halen barış, barış diye bağırıyorlar. Bunlar utansınlar” diye konuştu. Konuşmalardan sonra anma törenine katılanlar, öldürülen 34 kişinin mezarlarını ziyaret etti. Katılımcılar mezarlara karanfiller bırakırken evlatlarını kaybeden anneler, eşlerini kaybeden genç kadınlar ve babalarını kaybeden çocuklar mezarların önünde ağıtlar yaktı, gözyaşı döktü. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, yaptığı yazılı açıklamada Roboski katliamının faillerinin hâlâ yargılanamadığını vurgulayarak toplumsal barış bakımından da bir dönüm noktası işlevi görecek bu ağır suçun soruşturmasında adaletin daha fazla ötelenmemesini istedi. Elçi, Diyarbakır Barosu’nun Roboski için adalet tecelli edene dek, Roboskililer ile dayanışma içinde, bu ağır suçun takipçisi olacağını duyurdu. Okurlardan kısa kısa Kırk yılı aşkın Cumhuriyet gazetesi okuru olarak, ikinci sayfa “Olaylar ve Görüşler” başlığı altındaki yazıların yazar ve yazı konularının çeşitliliğinin sağlanmasından dolayı mutluyum. Bugün Ragıp Duran’ın (babası İÜ Hukuk Fakültesi’nde İdare Hukuku öğretmenimdi) yazmasından kıvanç duydum. Diğer yeni temalı yazıları ve yazanları sevinçle karşıladım. Maxime Gauin makalesi gibi. Abdullah Göllü Okurumuz Nesrin Zeybek de yazım hatalarının sıklaştığını belirtiyor ve daha ilginç bir hataya dikkat çekiyor: “Gazetede ‘Facebook genç nüfusunu kaybediyor’ başlıklı haberde bu tür bir hatayı görebiliriz. Haber, yazarı belirtilmemiş genel bir haber. Haberin sonuna geldiğimde şu cümleyi gördüm: ‘Sanırım başarılı sosyal medya sitesi karşısına çıkan rakiplerini satın alarak kullanıcıları kaybetmemeye çalışıyor. Ancak bu ne kadar mantıklı sayılır bilinmez…’ Çeviri bir haber olduğunu tahmin ettim, haberi yazan arkadaşın kendi yorumunu eklediğini düşünmek istemiyorum çünkü. Çok şaşırdığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Girilen haberlerin Twitter ve Facebook Türkçesine dönüştüğünü görmek oldukça acı. Umarım dikkate alırsınız.” 22.12.2014 tarihli gazetede “CHP’li başkanın korumasıyla eşi ölü bulundu” biçiminde bir başlık vardı. Bunu: 1. “Başkanın koruması ve başkanın eşi” biçiminde mi anlayacağız yoksa 2. “Başkanın koruması ve korumanın eşi” biçiminde mi anlayacağız? Haber okununca ne olduğu anlaşılıyor ama ayrıntıyla uğraşmayan, sadece başlıkla yetinenlerin çok olduğu, hatta kendisi okumayıp başkalarının okuyup yorumlamasını bekleyenlerin çokça olduğu bir toplumda başlıkların yanlış anlamaya meydan vermeyecek biçimde olmasının gerektiğine inanıyorum. Kolay gelsin. Zeki Karlı Çeşitlilik iyidir Kanıt, tanık ve nesnel olgular yeterli değilse haber yalnızca iddiadır. Nesnel gerçeği aramak ilkemizdir İktidar Medyaya Baskıdan Vazgeçmiyor İktidarın medya üzerindeki baskılarının ağırlaşacağını gösteren belirtiler artıyor. Bu son günlerde Cemaat medyasında çalışan gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması ile sınırlı değildir. Bir süre önce Facebook ve Twitter üzerinde denenen ancak daha sonra yargı kararlarıyla geri çekilen uygulamaların yeniden gündeme geleceği anlaşılıyor. İnternet sitelerinde Facebook ya da Twitter’da yer alacak haberlerin bakan kararıyla engellenmesinin planlandığı, yargı kararının daha sonra aranacağının açıklanması iki adım ileri bir adım geri stratejisinin sürdürüldüğünü gösteriyor. Eşzamanlı olarak fişleme girişimlerinin “yasal” zemine kavuşturulması da gündemde. Öyle anlaşılıyor ki iktidar dinlemelerden şikâyet ede ede yeni bir dinleme, gözleme, fişleme, engelleme düzeni kurma konusunda hızlı adımlar atıyor. Gazetecilerin tutuklanması konusunda Cumhurbaşkanı’nın “yeni tutuklamalar da olabilir” demesi de artık yargı ile yürütme arasındaki parlamenter düzen kurallarına tümüyle aykırı yeni bir baskı dönemine geçilmiş olduğunun kanıtı sayılabilir. Medyaya yönelen saldırı aynı zamanda meslek odalarına da yöneliyor. Odaların birer sivil toplum kuruluşu olarak hukuksuzluklara karşı çıkmasının, yargı yollarını kullanarak kimi girişimleri engellemesinin önüne geçmek isteyen iktidar partisi meslek odalarını bakanlıklara bağlama ve yetkilerini kısıtlama çabası içinde. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. Medyası susturulmuş, hak arama yolları ve kanalları tıkanmış bir ülkede demokrasiden söz edilemez ve kim söylerse söylesin Türkiye basının en özgür olduğu ülkedir sözleri de tüm dünyada bir şaka olarak algılanır. Haberde tuhaf cümleler Hatalar... Çok sayıda okurumuz yazım hatalarına dikkat çekmeyi sürdürüyorlar. İşte onlardan bir demet: Son zamanlarda Cumhuriyet’in internet sayfasındaki haberlerde çok fazla anlatım bozukluğu, bağlaç olan ‘de’nin yanlış kullanımı, noktalama işaretlerine hiç dikkat edilmemesi ve daha nice şey dikkatimi çeker oldu. Örneğin bugün son dakika olarak geçen “Başbakanlık’ta Silah Sesleri” başlıklı haberde “özel hareket polisleri” deniyor harekât yerine. Bunun yanı sıra “...Vekâletler caddesine” (Caddesi’ne) bir başka hata. Bu haberde başka hatalar da var. Son dakika haberi olduğu için acil girilmiş olsa da bu kadar hata olmamalı. Örneğin “Sakız çiğneyip aylık 3000 lira maaş alacaklar” başlıklı görüntülü haberde açıklama şu şekilde: “Bir sakız firması sakızın verdiği ferahlığı test etmek için uzman arıyor, başvurularıda internet üzerinden yapılıyor.” Ne virgül var “Bir sakız firması”ndan sonra ne de “başvurularıda” sözcüğünde ‘de’ ayrı yazılmış. “TSK’yi harekete geçiren uçak enkazı” başlıklı haberdeyse “Kastamonu’nun İnebolu ilçesi sahilinde, bir uçağın pilot kabininin de yer aldığı ön kısmına ait parça bulundu” deniyor. Buradaki anlatım bozukluğunu sizin takdirinize bırakıyorum. Nasıl anlamalı? Cumhuriyet’in 20 Aralık 2014 tarihli sayısında yer alan “Sınav kâğıdını göstermeyen öğretmenin sınıfı değiştirildi” üst başlıklı ve “Kızı zayıf aldı, fatura öğretmene çıktı” başlıklı haber, gazetenin yayın ilkeleri açısından kimi eksiklikler taşıyor. Haberin sunuluşu kesin hüküm içeriyor ve yalnızca tanıklık edenlerin iddialarına, duyumlara dayanıyor olması haberi zayıflatıyor. Haberin spotundaki “...düşük not alınca özel öğretmenin devreye girdiği iddia edildi” cümlesi de haberin sunuluşundaki ve içeriğindeki kesin ifadeleri hafifletmeye yetmiyor. Haber bu şekliyle Cumhuriyet’in yayın ilkeleri ile bağdaşmıyor. Özetle habere konu olan olay, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 9. sınıf öğrencisi kızının matematik dersinden düşük not aldığı, sınav kâğıdını özel öğretmenin görmek istediği, fakat buna sınavı gerçekleştiren öğretmenin izin vermediği üzerine kurulmuştur. Haberde daha sonra sınavı gerçekleştiren öğretmenin sınav kâğıdının fotoğrafının çekilmesine izin verdiği belirtilmektedir. Ancak kısa bir süre sonra matematik öğretmeninin sınıfının değiştirildiği de haberde yer almaktadır. Okul yönetiminin, öğretmenin sınıfının değiştirilmesinde kasıt olmadığını, yeni atanan müdür yardımcısının da matematik öğretmeni olması nedeniyle böyle bir değişikliğe gidildiğini, değişikliğin rutin bir işlem olduğunu iddia ettiği de haberde belirtilmiştir. Bu arada Başbakanlık Basın Müşaviri’nin de olaya müdahil olduğu ve “bir aile yakınının ya da özel öğretmenin sınav kâğıdını görmek istediği iddiasının gerçeği yansıtmadığını” söylediği haberde yer almaktadır. Öğrencinin düşük not aldığı sınavdan ve nota itirazından hemen sonra öğretmenin sınıfının değiştirilmesi, olayla bağlantısının bulunmadığı okul yönetimince iddia edilse de, söz konusu öğrencinin etkili bir politikacının, Başbakan’ın kızı olması ile birleştirildiğinde hiç kuşkusuz olaya haber değeri kazandırıyor. Ama bu, haberin kesin hükümler içeren bir habere dönüştürülmesini haklı kılmıyor. Kaldı ki, haberde sınıfı değiştirilen öğretmen konu ile ilgili bir açıklama yapmış değildir. Öğrenci velilerinin bir kısmının olayı doğrular nitelikteki iddiaları da haberin kesin hükümler içeren bir başlıkla ve içerikle verilmesini haklı kılmıyor. Karşılıklı iddialar sıralanarak, hüküm vermenin okura bırakılması daha doğru bir tutum, daha tutarlı bir habercilik olurdu. Muhabir, editör ve Yazıişleri’nin daha titiz ve dikkatli olması gerekirdi. Sezar’ın hakkı Sezar’a Yine başka bir haberle ilgili olarak okurumuz Prof. Dr. İpek Gürkaynak’ın 23 Aralık 2014 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Öğrencilere mesleklerini toplumsal cinsiyet rollerine göre seçmeleri öğretilecek” üst başlığı ile manşetten verilen “Cinsiyetçi ders” başlıklı haberle ilgili itirazının da ciddiye alınması gerektiği kanısındayım. Prof. Gürkaynak, “meslek seçiminde cinsiyet ayrımcılığına yönelik toplumsal önyargılara dikkat edilmesi gerekliliğinden” söz eden metnin yanlış yorumlandığını belirtiyor. “Sezar’ın hakkının Sezar’a verilmesi ve insanlara ve kurumlara haksızlık edilmemesi benim için önemlidir. O kadar çok eleştirmemiz, deşifre etmemiz gereken konu var ki son zamanlarda art arda gelen eğitimle ilgili meselelerde, kırk yılda bir olumlu bir şey oluyorsa onu batırmak iyi değil; hem de enerjinin boşa harcanması bence. Okuyucunun yanlış yönlendirilmesi de cabası” diyor. Haklı değil mi? Valiliğin çözümü yasak Yurt Haberleri Servisi Erzincan’da geçen cuma günü Maraş ve Roboski katliamlarında ölenleri anmak için HDP ve DBP tarafından düzenlenen yürüyüşe ülkücü bir grubun saldırmasının ardından Erzincan Valiliği kentte açık alanda tüm yürüyüş ve basın açıklamalarını 12 Ocak tarihine kadar yasakladı. Valilik tarafınan yapılan yazılı açıklamada “Açık alanlarda yapılacak basın açıklaması, gösteri yürüyüşü, siyasi içerikli imza kampanyası, stand açma adı altında yapılacak tüm toplantılar ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında yapılacak toplantılar 28 Aralık 2014 12 Ocak 2015 tarihleri arasında yasaklanmıştır” denildi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle