03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ARALIK 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Kadın örgütleri yok sayıldı l Aile Bakanlığı kadın örgütü deyince bir tek Sümeyye Erdoğan’ın derneğini kabul etti İKLİM ÖNGEL ANKARA Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadına şiddetin ortadan kaldırılmasını amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin izlenmesi, uygulanması ve uzman grubunun belirlenmesi için gerçekleştirdiği toplantıda, yıllarca kadına karşı şiddetle mücadele eden örgütler yok sayıldı. Kadın örgütlerinin kiminin “ön başvuruyu kaçırdın”, kiminin de “kaşen yok” gibi gerekçelerle temsilci seçiminde oy kullanabilmesi engellenirken, toplantı, İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu üyeleri tarafından terk edildi. İçerde hükümete yakın örgütlerle birlikte, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın yönetim kurulunda bulunduğu KADEM kaldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin ortadan kaldırılmasını amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin izlenmesi, uygulanması ve uzman grubun belirlenmesi için yaptığı toplantıya katılma başvurusu yapan kadın örgütlerini, bir takım bürokratik engellemelerle reddetti. Reddedilmelerine karşın toplantının yapılacağı yere giden İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu üyeleri, toplantıya girmeyi başardı. İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu üyesi Gökçeçiçek Ayata ise platforma üye örgütler arasında oy kullanabilecek örgütlerin de olduğunu ancak yönteme karşı oldukları için toplantıyı terk ettiklerini söyleydi. Ayata, “Temsilciler 3 bakanlıktan, 3 Meclis’ten 3 de sivil toplumdan seçilecek. Sivil toplumun çok daha fazla kişiyle temsil edilmesi gerekir. Bu sözleşmede de böyle geçer. Ancak bu teklifimizi değerlendirmeye dahi almadılar” diye konuştu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ankara Temsilcisi Ayşen Ece Kavas, “Aslında reddedildiniz ama soğukta kalmanızı istemedik” denilerek kendilerinin içeri alındığını kaydetti. “İstanbul Sözleşmesini uygulamamak için bunu yapıyorlar” diyen Kavas, “Aralık ayında 20 dava izledik. Hükümetin yapmadığını biz yapıyoruz. Bize gölge etmesinler başka bir şey istemiyoruz artık” diye konuştu. İstbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyelerinin az sayıdaki STK temsilciliğine karşı çıkarak toplantıyı terk etmesinin ardından, toplantıda hükümete yakın kadın örgütleri kaldı. Bu örgütlerin arasında Cumhurbaşkarı Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan bulunduğu KADEM’in de bulunması dikkat çekti. ‘Karanlık Odalar’dan Cibali Karakolu’na… “Yetmez ama Evet”çilerin referandum darbesinden bir yıl önceydi… İstanbulBeşiktaşlı bir okurumdan, Ionesco’nun “Gergedan” oyununa atıfla “Yeni Türkiye’ye” asla teslim olmayacağına dair hâlâ zaman zaman düşündüğüm bir mektup almıştım. “En samimi arkadaşlarımın arasında bile kendimi artık yalnız hissediyorum” diyerek araziye uyan dostları arasında duyduğu yabancılaşmayı anlatan okurum, isyanından adeta cesaret almak istercesine; “Eugene Ionesco’nun Gergedan’ını mutlaka bilirsiniz” diye söze giriyordu: “Hatırlatmama izin veriniz. Şehirde herkes Gergedan olmaya başlayınca, önce bu dönüşüm korkuyla karşılanır, halktan tepki ve lanet gelmeye başlar. ‘Gergedan’a dönüşüm’ artınca halk bunu benimsemeye, bunun o kadar fena bir şey olmadığına karar verir. Sade Berenger bu saçmalığa karşı çıkar ve halkı uyarır, ama nafile! Her geçen gün (‘gergedanlaşanların’ sayısında) artış devam eder. Sıra (Berenger’in) en yakın dostlarına gelmiştir. Onlar da dönüşüme ayak uydururlar. (En son ‘gergedan’ olmayı seçen) sevgilisi Daisy’nin de (sürüye katılmasıyla), Berenger’in ‘Herkese karşı, ben kendimi savunacağım, herkese karşı, kendimi savunacağım! Son insanım ben, sonuna kadar insan kalacağım!’ sözüyle oyun sona erer…” “Ben de işte son insanım. Sonuna kadar da insan kalacağım!” diyen okurum, mektubunu; “Teslim olmuyorum!” diye imzalamıştı. O günlerde daha hâlâ “teslim olmamak” gibi bir ihtimal vardı. Pazar günü, Behiç Ak’ın hedefi on ikiden vuran “gergedan” karikatürünü görünce, Beşiktaşlı okurumun o beş yıl önceki mektubunu hatırladım. Behiç, herkesin cümleten artık “gergedanlaştığını”; son insanların da teslim bayrağını heyhat! çektiğini hatırlatıyor bize… İşte “tiyatro” böyle bir şeydir. Tek bir söz ya da soyutlamayla ciltlere sığmayacak şeyleri anlatırsınız... İktidarın bu nedenle, tüm sanatlar içinde ilk dereceden tiyatro düşmanı olmasına şaşmıyorum. Tiyatro, diğer sanatlardan farklı olarak “insanı anlatma” ve “insanı duygularından yakalayarak, düşlerine, aklına erişme” sanatı. İktidar ne kendisinden olmayan insanı seviyor, ne düşünceyi… Yanı sıra bir sorunu daha var. “Soyutlamak”tan da hiç mi hiç hazzetmiyor. “Bire bir” olanla, “soyut” farkını tefrikte zorlanıyor. Behiç’in karikatürünün tam arka sayfasında, Cibali Karakolu adlı tiyatro oyununda “orospu” rolünün sansürlenerek kaldırıldığı yazıyordu. Sadece bu da değil... Oyundaki bir sanatçı Zihni Göktay “uygunsuz sayılan repliklerin oyundan cımbızlanarak çıkarıldığını” anlatmış. “Oyunda emniyet amiri Cafer, sevgilisine ‘Gel beni soy’ diyor. Kadın reddedince ‘İlla hükümet mi soyacak?’ diye espri yapıyor. Bir seyirci hükümeti rencide ettiğini düşündüğü bu sözü Beyaz Masa’ya (İBB) şikâyet etmiş. Bu 1951’de yazılmış bir piyes. Cafer o zamanki hükümeti kastediyor. Kaldırdılar o sözü oyundan. Daha birçok sözü de okuma provasındayken kaldırdık” diye anlatıyor içine düşülen vahim durumu sanatçı. Kendine vazife çıkaran seyircinin takdirlerine göre replik sansürlenen yerde, “toplu gergedanlaşmaya” daha somut örnek olabilir mi? “Cibali Karakolu” anımsadığımca müthiş bir komediydi. Artık komedilik hali kalmamış. Kırpıla kırpıla oyun “trajedi”ye dönüşmüş. Çocukluğumda “Cibali Karakolu”nu Muammer Karaca’dan görmüştüm. Deli gibi güldüğümü hatırlıyorum. Gülmek için sırf, Karaca’nın sahneye çıkması yeterliydi… Bugün aynı temsile gitsem, herhalde ağlarım. Bu, yarım asırda nereden nereye geldiğimizi gösteriyor. Dün Hürriyet’te çıkan Cansu Çamlıbel röportajı da aynı şekilde gene nerelere savrulduğumuzun bir başka kanıtıydı. Çamlıbel, İran’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Masume Ebtekar’la konuşmuş. Ebtekar’ın bulunduğu üst düzey sorumluluk mevkiine her şeyden önce dikkatinizi çekerim. Ebtekar, Ruhani’den sonra hükümetin en güçlü şahsı. Bu şahıs bir “kadın”, bir “dişi”, AKP lisanıyla yazacak olursak bir “bayan”! Ne diyor İran’ın en güçlü “bayanı”? Türkiye’ye özgürlük dersi veriyor. “Karanlık odalarda her şey olur. O odaları yok etmek lazım!” diyor ve ekliyor: “Sivil toplum, yolsuzlukların önlenmesi için hayati önemde. Hükümetin denetlenebilmesi için sivil toplum, özgür basın, eleştiriye açık ortam olması şart. Oda karanlıksa herşey olabilir. Oda aydınlıksa insanlar kolay kolay yasadışına çıkamaz. Yolsuzluk karanlık odalarda olur, özgür basın ve özgür sivil toplum olmadığı zaman olur. Bizim hükümetimiz karanlıklar kalmasın diye uğraşıyor.” Alın Masume Ektebar’dan bir ders daha: “Hükümetler eleştiriye daha açık olmalı… Hükümetlerin (basın özgürlüklerini kısıtlayan) tasarrufları asla olmamalı. İfade ve basın özgürlükleri bir ülkede yanlış giden şeylerin ya da yolsuzlukların önlenmesi açısından kritik önemde. Özgür basın ve açık sivil toplum ülkenin şeffaf, hesap verebilir bir yöne gitmesine, etik yaklaşım benimsemesine yardımcı olur.” Yarım asırdan fazla sözde “demokrasi” deneyimi olan Türkiye, Ayetullahlar demokrasisinden ders alacak duruma gelmişsse; gerilemenin ölçüsünü varın siz hesap edin… ‘Büyüyünce ne olamam’ dersi l Ortaokuldaki kariyer planlama dersinden: Toplumsal cinsiyet rollerine göre meslek seçin SİNAN TARTANOĞLU ANKARA Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ortaokullarda okutulan Rehberlik ve Kariyer Planlama dersi öğretim programını yeniledi. Müfredatında “Özellikle toplumsal cinsiyet rolleri ve meslek seçiminde cinsiyete ilişkin önyargılara değinilmeli ve meslek seçiminde buna dikkat edilmesi gerektiği açıklanmalıdır” ifadelerinin yer alması dikkat çekti. MEB, ortaokullarda okutulan Rehberlik ve Kariyer Planlama dersi için öğretim programı hazırladı. Daha önce Rehberlik dersi için kullanılan İlköğretim Sınıf Rehberlik Öğretim Programı’nın uygulamadan kaldırılacağı, yeni öğretim programının önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulanacağı öğrenildi. Ders haftada bir saat verilecek. Hazırlanan yeni öğretim programında, dersin “meslekler ve kariyer planlama” konusunda öğrencilerin lise ve iş kurumu ziyaretleri yaparak meslekleri tanımalarına olanak sağlanması istendi. Dersin “Meslekleri Tanıma” konusunun kazanımları ve kazanımlara ilişkin açıklamaları dikkat çekti. Bu derste öğrencilerin; iş, meslek, uğraş ve kariyer kavramlarının tanımlanması, meslek sahibi olmanın öneminin açıklanması, ilgi, yetenek ve değerlerin lise program türü seçimindeki önemini kavramaları istendi. Ayrıca öğrencilerin, “Ortaöğretim program türü seçiminde ailesinin ve çevresinin beklentileri ile kendi beklentilerini ayırt etmesi” ve “İlgi duyduğu mesleklerin gerektirdiği bireysel özelliklerin neler olduğunu kavraması” hedeflendi. Söz konusu kazanımların “Özellikle toplumsal cinsiyet rolleri ve meslek seçiminde cinsiyete ilişkin önyargılara değinilmesi ve meslek seçiminde buna dikkat edilmesi sağlanmalıdır” ifadeleri ile açıklandı. Ayrıca kariyer seçiminde zaman zaman ailelerin beklentilerinin bireyin beklentilerinin önüne geçtiğine ve bu durumun sakıncalarına değinilmesi gerektiği belirtildi. “Kariyer Planlama” konusunda ise özgeçmiş yazmanın ve kariyer dosyası oluşturmanın öğretileceği dersin müfredatında ayrıca öğretmenlerin “Önyargıların ve olumsuz düşüncellerin kariyer planlamaya etkisini vurgulamaları” istendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan: tren Doğum SİBEL BAHÇETEPE Cumhurbaşkanı Erdoğan tartışma yaratacak çıkışlarına bir yenisini daha ekledi. Erdoğan önceki akşam İstanbul Yeşilköy’de Bisse gömleklerinin sahibi Mustafa Kefeli’nin oğlu Onur Kefeli ile Cansu Pişirgen’in düğün töreninde “Biz milletimiz güçlü kılmak için, hem nüfus itibariyle daha çok genç nüfusa, dinamik nüfusa ihtiyacımız var. Hem de yetişmiş nüfusa ihtiyacımız var. Ekonomide bir kaide vardır, ‘genç, dinamik demek’. Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler. Neslin önemi, gücü ekonomide olduğu gibi manen de çok önemli. Ben sizlere inanıyorum” diye konuştu. Erdoğan’ın sözlerine kadın örgütleri tepki gösterdi. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü (İKKB) avukat Nazan Moroğlu, “Doğum kontrolü (aile planlaması) eşlerin istediği zaman ve istediği sayıda çocuk sahibi olmasıdır. Kadın sağlığı açısından bir insan hakkı olarak nitelendirilmesi gerekir. Bir ülkenin güçlü olması sadece nüfusun gelişmesi ile değil, eğitimli bireylerin gücü ile müm Alkolsüz Komedi ‘trajedi’ olunca Hızlı trenin AnkaraEskişehir hattında da servis kalktı Cinsiyet önyargıları kontrolü ihanet kündür” diye konuştu. Sosyalist Feminist Kolektif üyesi, feminist avukat Meriç Eyüboğlu ise Erdoğan’ın açıklamalarını gülerek izlediğini söyleyerek “Kutsal aile korunsun, olabildiğince de çocuk yapılsın mantığı var. Diğer yandan da ucuz iş gücünün tohumları atılıyor” dedi. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka da AKP zihniyetinin kadını birey olarak değil kuluçka makinesi olarak gördüğünü belirtip, “Erdoğan, Cumhurbaşkanı oldu ama bekçilik görevine devam ediyor” dedi. Kürtaj ve üç çocuk dayatmalarıyla kadın bedenine müdahale eden AKP’nin kadınlar üzerinden siyaset yapmaya devam ettiğini belirten Nazlıaka, “Acaba Erdoğan çocuk doğurabiliyor olsa yine bu kadar pervasızca konuşabilecek miydi” diye sordu. Haber Merkezi Yüksek hızlı trenin (YHT) AnkaraEskişehir hattında da alkol satışı kalktı. Böylece YHT’nin hiçbir hattında artık alkol servisi kalmadı. YHT restoranlarını işleten Beşler Şirket yetkilileri talep eksikliği nedeniyle böyle bir karar aldıklarını belirttiler. Şirket yetkilileri yaptıkları açıklamada, AnkaraKonya hattında daha önce talep eksikliği nedeniyle alkol servisini kaldırdıklarını söylediler. AnkaraEskişehir hattında da aynı gerekçeyle böyle bir karar aldıklarını kaydeden yetkililer, “Ankaraİstanbul hattı alkolsüz başlamıştı. Şu an alınan kararla yüksek hızlı trenlerde alkol servisi kalktı. Ancak konvansiyonel hatlarımızda alkol servisi devam ediyor. Uzun hatlarda bir değişiklik yok. Bu karara ekonomik olarak bakmak gerekir” ifadelerini kullandılar. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ: Gülen, ABD’den otokrasiye gidiyor kaçabilir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Fethullah Gülen’in ABD’den kaçma ihtimali olduğu için kırmızı bülten çıkarıldığını söyledi. Katıldığı televizyon programında Bozdağ, Gülen’in Amerika’dan iadesinin de talep edileceğini söyledi. Öte yandan Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Fethullah Gülen’le ilgili yakalama kararının kırmızı bülten için çıkarıldığını kaydetti. Arınç, bültende; niçin arandığı ve yakalandığında Türkiye’ye iade edilmesinin şartlarının olması gerektiğini söyledi. : Erdoğan Gülen’den AKP’ye: Münafık ‘Terör örgütü yöneticiliği’ suçlaması İstanbul Haber Servisi 14 Aralık operasyonu “terör örgütü yöneticiliği” suçlaması ile tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın avukatı Fikret Duran müvekkilinin tutukluluğuna itiraz etti. Dilekçede, tutuklama sonucu Karaca ve Samanyolu Yayın Grubu’nun maddi manevi zarara uğratıldığı belirtilerek kararın kaldırılması istendi. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sunulan dilekçede, Karaca’nın Gülen ile arasında geçtiği iddia edilen görüşmelerin yasal bir dinleme olmadığı, hukuka aykırı delillerden sayıldığı belirtilerek bunların sorulmasının da yasak sorgu yöntemine girdiği kaydedildi. Duran, Tahşiye örgütünün devletin resmi bir kurumu olmadığını, şüpheliler hakkındaki yargılamanın Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ettiğini anlattı. Hidayet Karaca’nın tutukluluğuna itiraz İstanbul Haber Servisi Hakkında yakalama kararı çıkarılan Fethullah Gülen’in, herkul.org isimli internet sitesinden “Ne Kadar Halîmsin Rabbimiz!” başlıklı yeni sohbeti yayınlandı. AKP’ye Hitler ve Lenin üzerinden mesaj gönderen Fetullah Gülen, “Dün, arkadaşlar sadece en galizlerini seçmişlerdi, kocaman bir dosya, bir seneden beri tam 400 tane küfür lafı var. İnanın Lenin, Allah’ı inkâr ettiği halde, Marksizm çizgisinde, o ezip öldürdüğü insanlara o kadar küfür lafı etmemiştir. Hitler, o kadar merhametsiz, o kadar gaddar olmasına rağmen 400 tane küfür kullanmamıştır. Bunlara dense dense küfür müctehidi denir. Oturup kalkıp sürekli kafalarını o istikamette kullanmak suretiyle kafalarında küfür üretiyorlar ve lisanları da ona tercüman oluyor” dedi. 28 Şubat sürecinde irticadan bahsedilip, müminlerin terörist gibi gösterildiğini, şimdilerde onun yerini “paralel” paranoyası aldığını anlatan Fetullah Gülen,“İrtica küfrün takıyyesiydi; bugün de paralel, nifakın takıyyesidir! denebilir mi? Hiç tereddüt etmeden söyleyebilirsiniz. Çünkü biriki asırdan beri İslam dünyasında Müslümanlar, Müslüman görünenler arasında da bir sürü münafık var. Bu da o münafıkların takıyyesidir” dedi. Dış Haberler Servisi Dış basında bazı açıklamalarıyla alay konusu haline gelen ve “kibirli, otoriter, hokkabaz, paranoyak” sıfatları eşliğinde anılmaya başlanan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün Amerikan basınının en önemli iki gazetesinde birden eleştirildi. Washington Post “Abesle İştigal” üstbaşlığıyla sunduğu “Türkiye’de basın üzerindeki baskı demokrasiyi tehdit ediyor” başlıklı başyazısında “Erdoğan, haber medyasını havasızlıktan öldürerek Türkiye’nin sahip olmak istediği her şeyi yok etme riskini alıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, uçurumdan düşmeden önce başka yöne sapmalı” uyarısı yaptı. “Otokratlar, muhaliflerini bastırmak için, hiç inandırıcı olmasa bile bahaneler icat etmek zorunda hisseder” yorumu yapılarak 14 Aralık operasyonuna değinilen yazıda “Erdoğan, bugün Rusya’dakine benzer bir otokrasiye doğru hızla ilerliyor gibi görünüyor” izlenimi aktarıldı. İran’dan özgürlük dersi New York Times da Türkiye’de yaşayan gazeteci Andrew Finkel’in Aldous Huxley’nin “Brave New World” isimli distopik romanına atıfla “Cesur Yeni Türkiye” isimli makalesine yer verdi. Finkel, Erdoğan’ı, Britanyalı komedyen Sacha Baron Cohen’in parodilerindeki hükümdarlara benzetti. Cohen, “Borat” ve “Diktatör” filmlerinde, Kim Jongil, İdi Amin, Muammer Kaddafi ve Sepermurat Niyazov gibi liderleri ti’ye almıştı. Finkel sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün Erdoğan cumhurbaşkanı ve çatışmacılığı gözünüze sokan bir tarzı var. Partisinin yeniden seçilmesine yetecek kadar saygı görüyor fakat birçokları ona nefretle bakıyor (Gezi Parkı protestocularını hatırlayın) ve bazı tuhaflıklıkları nedeniyle gazete manşetlerinin aranan ismi. Bir Sacha Baron Cohen parodisindeki hükümdar gibi, kendisine 1000’den fazla odası olan bir saray inşa ettirdi. Kimse bu sarayın ne kadara mal olduğunu bilmiyor: İnşaattan sorumlu olan kurum, miktarın devlet sırrı olduğunu çünkü ifşa olmasının ekonomiye zarar vereceğini açıkladı.” Finkel, “Erdoğan’ın ülke içinde muhaliflerine karşı sert tavrı Türkiye’nin yurtdışındaki imajına zarar veriyor” uyarısı yaptı. Finkel: Zarar veriyor C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle