03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ARALIK 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 İsmet İnönü’nün RTE Öngörüsü İsmet İnönü’yü 25 Aralık Perşembe günü ölümünün 41. yılı dolayısıyla anacağız. Rejimin ve devlet kurumlarının hoyrat ellerde yıpratıldığı bir dönem yaşanıyor. İsmet Paşa’nın uzun devlet ve siyaset yaşamından, söylev ve demeçlerinden, anılarından çıkartılması gereken dersler var. CHP arşivlerinden de yararlanan Mustafa Bilgehan, bir süre önce “Tanıkların Anılarıyla Sözler ve Dersler” adıyla bir İsmet İnönü kitabı yazdı. Tanıkların çoğu Paşa’nın birlikte siyaset yaptığı sağdan ve soldan önemli siyaset adamları... Ne yazık ki çoğu artık aramızda değil. Çok şükür sağlık ve afiyet içinde yaşamını sürdürenler de var. Örneğin, TBMM’nin “efsanevi” başkanlarından ve bir dönem merkez sağın öncü liderlerinden Ferruh Bozbeyli. Bilgehan’ın kitabında Bozbeyli anlatıyor: “İsmet Paşa bir gün bana, ‘Hadi genç başkan beni eleştir!’ dedi. O zaman ben de dedim ki, ‘Paşam, sizi 1944’ten beri takip ediyorum. O zamandan beri siz hiç sol tehlikeden söz etmediniz. Hep sağ tehlike dediniz. İşte sizin bu taraf tutuşunuz sayesinde sol öyle ilerledi ve gelişti ki!’ Paşa bunun üzerine, ‘Bu söylediğin kısmen doğrudur. Çünkü benim kafamda şöyle bir şey var. Solun en ilerisi komünizmdir. Komünistlerin bile kafasında bir devlet fikri vardı. Ama bu sağın kafasında devlet fikri yok. Bu beni ciddi kaygılandırıyor. Çünkü en önemlisi devlet fikrinin varlığıdır’ dedi” (İsmet İnönü, Sözler ve Dersler, Sayfa 65 Doğan Kitap 2014) İsmet Paşa bu sözleri 1960’ların ortasında, Erdoğan’ın Kasımpaşa’da sokak aralarında kısa pantolonla bez top peşinde koştuğu günlerde söylüyordu. Öngörü devlet adamlığının en büyük özelliği. Bugünün devlet adamları, “Sağda devlet fikri yoktur” öngörüsü ışığında, “Barış Süreci”nin sonu için ne düşünüyor? Ama, hiçbir yolsuz, hırsız değildir! Prof. Hayrettin Karaman Hoca belli ki nefesi kuvvetli bir hoca. “Ulemaya danışmak gerekir” denilen türden bir referans ve fetva allamesi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Kuranıkerim çevirmenleri arasında yer alıyor. Neden, “Akil insanlar arasında değil?” diye bendeniz gibi sevenleri de sormadan edemiyor. Karaman Hoca’nın koyunları değilse, bile sonradan çıkabilecek türlü oyunları iyi görüp ön aldığı da biliniyor. Hocamız, iktidarın ciğerini de iyi Her Hırsız Yolsuzdur... okuyor, zamanın ruhunu da. “Hırsızlık, Yolsuzluk ve Rüşvet Haftası” nedeniyle, Yeni Şafak’taki köşesinde bir “fetva” verdi: “Yolsuzluk, hırsızlık değildir” diye kestirdi attı. HHH Yolsuzluk hırsızlık değilse.. “Rüşvet hiç değildir!” Yani, sayın bakanlar “Yolsuz olabilirler, ama hırsız olamazlar!”. Hoca bunu ilan ediyor. Haklı... Zaten “yolsuz” gündelik dilde argoda “parasız” demek! Malum bakanlar belli ki, sahiden yolsuz kalmışlar ki saatlere, çikolata kutularına, para sayma makinelerine kaptırdılar ellerini... TBMM’deki komisyon oylaması tamam. Yüce Divan gösterisi bir süre daha gündemde... Ama şimdiden belli oldu ki... Bakanlar “yolsuz olabilirler, ama asla “hırsız” olamazlar! Ulema böyle fetva veriyor.. Karaburun’a Kıymayın!.. Yediniz, bitirdiniz, tükettiniz!.. Kentlerimizi, doğamızı yandaşlarınıza, rantçılara, sermayeye peşkeş çektiniz. Doymak bilmiyor iştahınız, yağma ve talan hırsınız... Bari ülkenin en bakir, bozulmamış topraklarına kıymayın! Siz o koltuklardan gidince, iktidarınız bitince, yağmadan arta kalan bir coğrafya kalsın peşinizde... “Oraya kıyamadık” dersiniz en azından. Biraz insanlığınız, kalplerinizde sevgi, merhamet kaldıysa, mümkündür... Geçmişte âşık olmuşsunuzdur, hiç olmazsa onun adına “yeter” deyin. Türkiye’nin yağmadan kısmen kurtulmuş ender topraklarından Karaburun’a kıymayın. Bu coğrafyanın üçte ikisini, RES’ler için verdiğiniz beş yandaş şirketten geri alın. Temiz enerjiye evet ama, vur deyince öldürüyorsunuz beyler... Taşocaklarını kapatın. HHH Bu Akdeniz’in en temiz denizini, her geçen gün büyüttüğünüz balık çiflikleriyle kirletiyorsunuz insafsızca. Kendi yaptığınız yasalara bile uymuyorsunuz. Yeter artık, bu denizleri yüz yıl sonra bile temizlenemeyecek kirliliğe mahkum etmeyin... Dinleyin! Biraz vicdanınız varsa anlatayım. Karaburun, dünyada nergisin anayurdu. Belki sevdiğinize, eşinize, evinize almışsınızdır, olağanüstü kokar. Nergis tarlaları imara açılıyor. Yapmayın!.. Karaburun Yarımadası, karasal ve denizel alanlarının doğal yapısı ve barındırdığı uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış türleri de içeren bitki ve hayvan varlığıyla, çok özel ve nadir bir alandır. Doğu Akdeniz Havzası’nın en temiz kalmış bölgesidir. Bunu unutmayın. Bölgenin özel çevre koruma alanı ilan edilmesi belki kurtuluş. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı dışındaki tüm bakanlık/kurumlar bu öneriyi uygun buldu, Bakanlar Kurulu’na sunuldu, “hayır” demeyin. Çünkü bu coğrafya çok özel. Nesli tükenme tehlikesindeki Akdeniz foklarının, kalan son önemli üreme ve yaşam alanı. Yine nesli tükenme sürecindeki deniz çayırları Akdeniz’de yalnızca bu sularda kaldı. “Hurma” adıyla bir zeytin türü var ki dalından kopar ye, yeryüzünde yalnızca bu coğrafyada yaşıyor. Yarımada, biyolojik çeşitliliğin ve koruma önceliklerinin belirlenmesinde en önemli göstergelerden biri olarak değerlendirilen 200’ün üzerinde türü kapsayan çok önemli bir kuş popülasyonuna sahip. Yarımadanın ev sahipliği yaptığı Ada Martısı (Larus audouinii), nesli tükenmekte olanlar sınıflandırmasında ve küresel ölçekte koruma altında. Ekolojik dengeyi sağlayan nesli tehlike altındaki Akdeniz Nalburlu Yarasası (Rhinolophus euryale) burada yaşıyor. HHH Karaburun’un simgesi kıl keçisini unutmayayım. Gelin, bölgedeki ekolojik ve organik tarımı, küçük kıyı balıkçılığını, turizmi, zeytinciliği, köylerde sürdürülen geleneksel yaşam biçimini, kültürü öldürmeyin! Karaburun dünya mirasıdır, özel olarak korunması gerekir, artık anlayın!.. Giderek ufalanan laik hukuk düzenine yatıp kalkıp dua etmesi gerekenlerin başında bu sayın bakanlar geliyor. Şeriatı iyi bilen Başvekil Davutoğlu da bunun farkında ki partisinin kongresinde “kol koparmaktan” söz etti. Eğer ülkemizde de İran ve Suudi Arabistan türü bir düzen olsaydı, bazı kollar, eller için protez siparişleri çoktan verilmişti! HHH Elimiz değmişken “İslamda el kol kesmenin şartlarını” da araştırdık. Tayyip ve Davutoğlu beylerin müşterek güvenine sahip Prof. Hayrettin Karaman’ın eserlerini taradık: Karaman Hoca, “Her hırsızın eli kesilmez!” diyor. Şartlarını şöyle sıralıyor: “1 Hırsız akıllı ve ergen olacak 2 Çalınan mal en az 1 altın değerinde olacak... 3 Mal muhafazalı bir yerden CHP’yi Bekleyen Görev: Anestezi Altında Kol Kesme Önergesi çalınmış olacak... 4 Çalınan malda hırsızın mülkiyeti olmayacak... 5 İki adil şahit veya hırsızın kendi itirafı olacak... 6 Çalınan MAL KAMUYA AİT OLMAYACAK. 7 Çabuk bozulan et, süt ve yaş meyva gibi malın çalınmasına bu ceza verilemez... 8 Bir kimse, eşinden, babasından, çocuğundan mal çalsa yine el kesme cezası verilemez. 9 Mahkemeye başvurulmadan önce hırsız, o malı sahibine geri verse bu ceza düşer. 10 Açlık ve kıtlık gibi, zaruretten dolayı yapılmış hırsızlık için de bu ceza verilmez... (Prof. Dr. H. Karaman Muka yeseli İslam Hukuku C.1Zafer Dergisi. S.192)” HHH Bizim Prof. Başvekil de, İslam hukukuna hâkim. “Yolsuzluk yapanın kolunu kopartırız!” demesi bundan. Çünkü sayın bakanların gidip metroda, otobüste cepçilik yapmayacaklarından ve sadece “kamu malı” götüreceklerinden emin... “Kamu malı” da İslam fıkhına göre, hırsızlık sayılmadığına göre... Davutoğlu’nun “kol koparırız efelenmesi!” tamamen göz boyama! HHH Başvekil’in “kol kesme” tehdidini CHP mutlaka bir yasa teklifine dönüştürmelidir: “Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvete karıştığı mahkeme kararıyla sabit olan bakan veya milletvekilinin el veya kolunun, aneztezi altında kesilmesinin TCK’ye eklenmesi...” Bakalım kaç AKP’linin kolu kalkacak! Cemaate yakınlığı ile bilinen vakfın mütevelli heyeti üyesi Cemal Uşşak: Bize yapılan Cumhuriyet’e de Dizinin Yeni Bölümlerine Etkiniz Nasıl Olur? Geçenlerde konuştuğum bir Fransız diplomat, bu ülkede üç haftaya sığan olağandışı çıkışların ve polemiklerin, normal bir ülkede üç yılda bile görülemeyeceğini, artık her yeni haberin şaka gibi geldiğini söyledi. Biz Türkler ise bu deli ritminde yaşamaya mecbur bırakılmış ve bu duruma artık alışmış bir garip insanlar topluluğuyuz. Hani futbolda her dakika gol olsa, sonunda artık fazla sevinemez hale gelirsiniz ya, herhalde toplumumuzda görülen genel tepkisizlik ve yalnız yakınma durumunda patinaj yapmak, bunun sonucu olsa gerek! Pazar günü “Fakirleri Koruma Derneği” için yaptığım bir konuşmada, daha önce sizlerle paylaştığım bir yaşam metaforundan söz ettim. Türkiye ve dünya tarihi sonsuz bir film. Her birimizin bu filmde irili ufaklı rolleri var. Kimi başaktör, kimi yardımcı oyuncu, kimi figüran... Ve her birimiz filmin “sonunu” merak ediyoruz! Hani bir film seyrederken uyuyakalsanız, ertesi gün eşinize sorarsınız: “Sonra ne oldu? Film nasıl bitti? Soyguncular kurtulup Kolombiya’ya varabildiler mi? Hasta kız, ameliyat parası buldu mu, evlendiler mi?” Sonra da cevapları alıp duruma göre üzülür ya da sevinirsiniz. Halbuki ülkelerin filminin başı sonu yoktur. Yani bizler bugün yaşanan kutuplaşma ve gerilimlerin nasıl biteceğini, nereye bağlanacağını merak eder dururuz. Ama ortada bir varış noktası olmadığı için, her sonuç geçicidir. Anlık bir durumdur. Yani bizler bugün sıkılıp filmin devamını bir an önce öğrenmek için kıvranırken bilmemiz gereken şudur: Seyrettiğimiz kaba bir komedigerilim dizisidir. Sezon finali bile pek yoktur. Sonu hiç yoktur. Bizlerin şanssızlığı, bu hukuk garabetleri, gülünesi entrikalar, “legallik süsü verilmiş soygunlar”, mafyavari tehditler ve Abdülhamit yasakları arasında süren dizinin bu karanlık bölümlerine mahkum olmamızdır. Neredeyse içimden geçen, arkaya dönüp makiniste “yahu ileri sar şu filmi, bıktık artık birbirinin kopyası gibi bölümleri izlemekten” diye isyan etmek! Bu ülkede en azından yardımcı oyuncu olma iddiası taşıyan birçok insan ise dizinin bu ayki bölümünde isyanlarını yine makiniste değil de kendi toplumlarına bildiriyorlar. Geçen hafta sonu yine bu çıkışlardan birkaçını izledik. İtiraf edeyim, halkımızın uyanma emareleri gösterdiği 198889 yıllarından itibaren bu tepkilerin hep göbeğinde bulundum. Birçoğunu hazırlayan çekirdek kadronun ya ortasında oldum ya da başı çektim. Her defasında aynı taze coşku ve inançla bu kartopunu büyütmek amacıyla dayanışmaya giren sevgili yurtsever arkadaşlarıma ömür üstünden teşekkür borçluyum. Ve onlarınkendimizin çabalarını küçümseme arzusunda değilim amma... Pazar günü Piramid Sanat’ta Birgül Ayman Güler ve Süheyl Batum’un çağrısıyla birçok önemli aydın ve siyasi bir araya geldi. “Ülkemizin halkçı, milliyetçi ve devrimci birikimini bizlerle birlikte mücadele etmeye, Cumhuriyeti yeniden kurmaya davet ediyoruz” diyor benim de imzamı taşıyan bildiri. Yine aynı pazar günü, Ankara ve İstanbul’da “Birleşik Haziran Hareketi” ülkede yaşananlar hakkında, “Gericiliğe ve faşizme karşı Haziran çağırıyor” başlığıyla bir bildiri yayımladı. Solun birçok rengini bir araya toplayan bu hareket, belki teorik olarak geneline baktığımızda, söz ettiğim, içinde çeşitli sağ kökenli isimler olan ilk harekete kıyasla daha solda isimlerden oluşuyor. Tabii bu görüşün de birçok yanıtı var. “Ortada sanki sağsol mu kaldı? Gün Cumhuriyetçilerin bir araya gelme günü” görüşü, ağırlığı olan bir duruş bugün. Zaten aynı hafta sonu, CHP’nin Tekin Bingöl başkanlığında 10 bölgede yürüttüğü çalışmalardan çıkan sonuç da “sağı ve solu birleştirecek adaylar bulunması” yönünde olmuş. Bu konuda CHP’ye yapılacak tek hatırlatma, doku uyuşmazlığı yaratacak Ekmel ’vari malum inatlardan yaşadığı hezimetleri hatırlayıp artık örgüt ve seçmeninin gerçek nabzını tutması. Bir de kendisine “muhalif” diyen istisnasız herkese yapacağım tek kaçınılmaz tavsiye var: Artık lütfen o geleneksel “onlar milliyetçi, öbürleri ÖDP’ci, bu CHP’den bir şey çıkmaz” şeklinde refleks muhabbetlerinizi unutun. Yaşam birikimlerinizden ve malum “bölücü” hatalardan ders alın! Bu mantıkla Anadolu Partisi ve burada saydıklarım dahil her oluşumun beraberce CHP’yi doğru yörüngeye çekmeye çalışmasından başka bir ciddi seçenek ortada yok ve olmayacak. Hedef, kahraman enflasyonu yaratmak olamaz! Haber Merkezi Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın mütevelli heyeti üyesi Cemal Uşşak, 14 Aralık operasyonuna ve konunun medyada ele alınışına ilişkin açıklamalar yaptı. T24’ten Hazal Özvarış’a verdiği röportajda 14 Aralık operasyonunun ardından gazetemizin de aralarında bulunduğu merkez medyadan “Medya Özgürlüğü” konusunda yapılan destek mesajlarına ilişkin olarak, “Dün yapmadık, yapmadınız; Cumhuriyet gazetesine, Sözcü’ye veya yerine göre Aydınlık’a benzer bir tasallut söz konusu olduğunda biz de gidip kapılarında Zaman gazetesinde durduğumuz gibi durabilmeliyiz. Ve onlar da tasdik ettiler, doğru dediler. Bu tavrın ortaklaşması için haksızlık kimden gelirse gelsin ve kime karşı olursa olsun buna karşı durmak lazım. Umarım bizim mahalle için bu ders olur” şeklinde konuştu. Uşşak, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutukluluğuna yönelik bir soruya ilişkin olarak, “‘Hiçbir meslektaşımın yazdıkları ve konuştuklarından dolayı tutuklanmasını doğru bulmam’ da dedim, Şık yapılırsa karşı duralım ve Şener’in yazdıkları beni rahatsız etse de. Yargı süreci devam ederken kişisel olarak, ‘Suç işlediklerine inanmıyorum’ diyebilirsiniz ama bu nihai hüküm değildir, bu benim dostum Ekrem Dumanlı veya Hidayet Karaca da olsa. Ama Türk basınının yargıya intikal etmiş davalar konusunda iddianameleri veya Emniyet’in bulgularını çarşaf çarşaf yayımlamak gibi kötü bir âdeti var. Adı üstünde bunlar ‘iddia’ kapsamındadır ve suç olup olmadığı kanıtlanmamıştır” yanıtını verdi. Demokrat Yargı’da yaprak dökümü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Demokrat Yargı Derneği’nde yaşanan istifa furyasına dün yenileri eklendi. Yönetim Kurulu üyeleri Ankara Savcısı İsmail Yalçın ile Konya Hâkimi Mehmet Taştan, “derneğin hiç kimsenin piyonu ve figüranı olmadığını göstermek adına” dün istifa ettiğini bildirdi. İstifanın perde arkasında Demokrat Yargı’nın HSYK seçimlerinde bir varlık göstermemesi, yüksek yargıya yapılan son atamalarla ilgili sessiz kalmasının yattığı öğrenildi. Ayrıca Konya Adliyesi’nde 5 üyenin daha istifa ettiği belirtildi. Demokrat Yargı Derneği’nde daha önce yönetim kurulu üyeleri Uğur Yiğit, Kemal Şahin ve Hüsamettin Yuca istifa etmişti. Cumhuriyet’e ortak bir açıklama yapan Ankara Savcısı İsmail Yalçın ve Konya Hâkimi Mehmet Taştan, dün istifa ettiklerini bildirdi. İki yargı üyesi, “Tarihi mesuliyete ortak olmamak, verdiğimiz mücadele ve emeklere, aldığımız mesleki ve ailevi risklerin heba edilmesine seyirci kalmamak adına vakur neferler olarak yolumuzu ayırıyoruz” diyerek istifa etti. Reşat Altay şüpheli sıfatıyla ifade verdi İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesine ilişkin soruşturma kapsamında cinayetin işlendiği sırada Trabzon İl Emniyet Müdürü olan Reşat Altay ifade verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Yusuf Hakkı Doğan’ın yürüttüğü soruşturma, Doğan’ın Yargıtay üyeliğine atanması nedeniyle Gökalp Kökçü’ye devredildi. Savcı Kökçü’ye dün 3 saat ifade veren Altay, daha sonra Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nden ayrıldı. Daha önce soruşturma kapsamında İstihbarat Daire Başkanları Sabri Uzun, Ramazan Akyürek, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör şüpheli sıfatıyla ifade vermişti. Cinayetin faili Ogün Samast’tan sonra cinayetin azmettiriciliği ile yargılanan Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in de tanık olarak ifade vermesi bekleniyor. BULMACA SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Çintar” 1 da denilen, 2 yenilebilir bir man 3 tar cinsi. 2/ 4 Mert, kalen 5 der ve baba6 can kimse... Kirpik bo 7 yası. 3/ Orta 8 Amerika’da 9 bir ülke. 4/ Şarkı, tür 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kü... Kiraya ve 1 T A P M A C A İ rilerek gelir ge 2 E K E T E V E K tiren ev, dükkân 3 B A Z A gibi mülk. 5/ Bir 4 F O T A E Z E L T E R E mal ya da para5 Ü L K E R A L A nın, emek verilK A K İ Z meden sağladığı 6 L A M İ S K E T N gelir... Eski dil 7 B E T İ de ekmek. 6/ İn 8 M A L İ ce dantel... Kok 9 E K O T E L İ F muş hayvan ölüsü. 7/ Kazakistan’ın başkenti... İlgi eki. 8/ Ülkemizde de yetiştirilen bir yağ bitkisi. 9/ Gümüş... Üzerine yazı yazmak için hazırlanan deri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Fındıkfaresi” de denilen kemirici bir hayvan. 2/ Eski Yunan kentlerinde pazaryeri... Kayak. 3/ Kesinlikle uyulması gereken Kuran ve hadis hükümleri... Pilotlar ve havacılar için yayımlanan bülten. 4/ Geceleyin söylenen ağır ve feryatlı türkülerde uygulanan bir halk ezgisi. 5/ Asya’da bir ülke... Bir elektroliz aygıtındaki artı kutup. 6/ “Gülarya” da denilen bir balık... Dört Halife’nin sonuncusu. 7/ Deniz Kuvvetleri’nde bir rütbe... Güzel sanat. 8/ Düzenli olarak ekim yapılan arazi. 9/ Bez dokuma tezgâhı... “Mercanköşk” de denilen bir saksı bitkisi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle