01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2014 CUMARTESİ 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada ... çiftliği gibi tek elden öyle yönetiyor ki kimsenin gıkı çıkmıyor. Demokrasimize bakın hele. Sarayına milyar sarf ediyor. Dışarıdan ağaç getirtiyor. Nazik bir yerini koyup defi hacet edeceği tuvaletlere, tabii 1150 odaya tanesi on bin lira değerinde klozet getirdiği manşetleri süslüyor. Halktan gık yok! Aç, yoksul... Neredeyse çıkıp TV’lere, varsın ben aç yoksul olayım, ama Saraylım şöyle lüks klozetli WC’de rahat etsin diye açıklamalar yapacak! HHH Demokrasiyi böylesine WC’lerle eşdeğerde görmeye başlayan bir ülkede Saraylı elbette gölge kabineler de kurar. Tepede kurduğunu ilan ettiği yedi yeni başkanlıkla iç ve dış politikayı, ekonomi alanlarında o her şeyi bilen engin dehasıyla aşağıdaki hükümeti idare eder... ...hadi diyelim ki malum nedenlerle halkın medyasının, başkanlık sisteminin de facto, emrivaki davranışlarına gıkı çıkmıyor. Yedi 12 başkanlıkla RTE’nin parlamenter sistemi umursamayarak başkanlık sistemine sanki dönülmüş gibi uygulamaya başladığını ilan ettiği ilk gün, ilk saatlerde... ...anayasa hukukçuları, ilim ve bilim adamları ve hatta muhalefet neden derhal karşı çıkmadılar? Ha, belki de iş işten geçtikten, RTE tepeden 12 başkanlıkla hükümete yapılması gerekenleri emretmeye başladıktan, kısacası ortam konuşmaya yazmaya elverişli duruma geldikten sonra.. parlamenter sistem varken Saraylı’nın başkanlık sistemini uygulamaya başlamasını eleştirmeye başlayacaklar galiba. HHH Bakan olamayınca Cumhurbaşkanı başdanışmanlığına getirilen eski bakanlardan Binali Bey, RTE’nin gelecek yıl Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmeye başlayacağını müjdeledi. Anayasal bir hak elbette ama cumhurbaşkanları bugüne dek öyle zırt pırt, başbakanı da bir kenara iterek Bakanlar Kurulu’nu toplayıp emirler vermediler... Ama RTE’nin anayasa gereği başbakanlığa getirdiği AD, “dünya ahret kardeşim” dediği Cumhurbaşbakanı’nın kendisini ve görevini fazla umursamamasına anayasal hakkıdır diye karşı çıkacağa benzemiyor. Evet cumhurbaşkanlarının Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmeleri yasal haklarıdır ama; RTE bu hakkı bir başkanmış gibi kullanmaya hazırlanıyor. HHH Tepedeki adamdan sonra ikinci adam olmayı sineye çekeceği izlenimi veren Profesör AD’nin bu olası davranışları ünlü şair Yahya Kemal’in bir söylemini anımsatıyor. Şöyle demiş: “Halk bir kelimeyi manasına en uygun şekilde söylüyor. Mesela ‘Profesör’ kalabalığın dilinde ‘Profesür’dür. Eee insaf ile söyleyelim, bizdeki profesörlerin de çoğu profesür değil mi?” HHH Ülkedeki demokrasiyi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç pek güzel özetlemiş bir sohbette. Bu dönemde maaşlarını artıramadıklarını, geçen dönem milletvekilleri gibi villalar sahibi de olmadıklarını, “aman laf olur” diye gerçekleştiremediklerinden yakınırken sonucu söylüyor: “Ne lafı olacak? Üç gün konuşurlar, dördüncü gün biter!” HHH Saraylı da başkanlık sistemini de facto uygulamaya başlarken, nasılsa üç gün yazarlar çizerler, tartışmalar üretirler ama... ...Arınç’ın söylediği gibi biliyor ki dördüncü gün yazılı sözlü tartışmalar, eleştiriler bitiverir... ...kervan yürür, diyor. Demirtaş, Brüksel’deki konferansta ‘bir arada yaşama’ vurgusu yaptı, Rojava’yı örnek gösterdi AYDIN ENGİN ‘Ulus devlet kurma hedefimiz yok’ Anlatmadan duramam, hele konferansla ilgili notlardan oluşan bu yazıda değinmezsem çatlarım. Çünkü hâlâ gülüyorum. Dün, yani konferansın son günü Kuzey Almanya’dan, Alman Sol Partisi üyesi genç bir kadın konferans katılımcısı yanıma oturdu ve “Almanca konuşabilen Türk gazeteci sizsiniz değil mi” diye sordu. Ardından sorularını sıralamaya başladı: “Sayin Öcalan’ın konferansa yolladığı mesaj için ne düşünüyorsunuz?.. Sayin Öcalan için af çıkarılması için henüz vakit erken mi?.. Sayin Öcalan ile Kandil tepesi (Kandil için öyle diyor) arasında görüş ayrılığı var mı, yok mu?.. PKK’de şahinler ve güvercinler arasında anlaşmazlık çıkarsa Sayin Öcalan bunu hemen önleyebilir değil mi?.. Sayin Öcalan’ın tezleri Barzani yönetimine bir alternatif mi?.. Sayin Öcalan’ın görüşleri Kürdistan’ın öteki parçalarında da benimseniyor mu? ....… Sayin Öcalan… Sayin Öcalan... Sayin Öcalan…” Avrupalıların dili bizim “ı” harfine pek dönmez. O yüzden ha bire Sayin Öcalan diyor sandım. Sordum da: Niye bütün cümlelerinizde Sayin Öcalan diyorsunuz? Samimi bir şaşkınlıkla yüzüme baktı. Saçma bir soru sorduğuma inanmış gibiydi. E adı öyle de ondan tabii. Başka nasıl denir ki? Bu defa da ben anlamadım: Öcalan’ın adı ne? Sayin Abdullah Öcalan… Yani… Mesela Almancada var ya hani, Karl Heinz Rummenige veya Fransa’da Jean Cloud Pascal gibi. Sonra benim Türk arkadaşım var Bremen’de, onun adı da Mehmet Ali Demir. Yani Sayin Abdullah Öcalan… Nesi yanlış?.. Ona “Sayin”in bir saygı sözcüğü olduğunu, Almanca “Geehrte” gibi bir hitap terimi olduğunu söyledim. Şaşırma sırası yine ona geldi: Peki Kürtler sayin demeden Öcalan demiyorlar, niye? Bu soruya gülmekten cevap veremedim. HHH Konferansta özellikle Kürt konuşmacılar sürece ilişkin kaygılarını ifade ederken bazı değinmeler yaptılar ama umutsuzluk içeren vurgulardan özellikle uzak durdular. Ancak özel sohbetlerde, akşam yemekleri sırasında sürecin “bıçak sırtında” olduğu kanısı hemen hepsinde ortaktı. Burada sorumluluğu tümüyle AKP hükümetinde buluyorlar. Örneğin Kürt siyasal hareketinin Avrupa’daki önemli yöneticilerinden Remzi Kartal “Görünen o ki barış sürecinden bizim anladığımız ile hükümetin anladığı arasında uçurum var” dedi. Konferans için Avrupa’nın çeşitli kentlerinden ve Türkiye’den gelen Kürt siyasetçiler 2015 Haziran’ındaki seçimlere kadar AKP’nin süreçle ilgili ciddi adımlar atmayacağını düşünüyorlar. HHH Demirtaş’a yönelik itibarsızlaştırma kampanyasıyla ilgili konuştuğum Kürt siyasetçilerden farklı cevaplar aldım. “Ne yapsın Erdoğan, Selahattin başkana laf yetiştiremeyince saldırıyor” diyen de oldu, “Selahattin başkanın çok seçilmesini kıskanıyor da ondan” diyen de... Genç bir Kürt kadın aktivist daha kestirme gitti: “Neden böyle yaptıkları umurumda değil. Ama Demirtaş’ın doğru yolda olduğunun ispatı olduğuna eminim” dedi ve güldü… HHH Bir mahkemenin yakalama kararını kaldırmasıyla Türkiye’ye dönme imkânı bulacakları söylenen Zübeyir Aydar, acı acı gülerek “Tek bir mahkeme kararı ile nereye, nasıl dönülecek” diye soruyor. Aydar hakkında iki ayrı mahkeme kararı var ve bu kararlar gıyabi tutukluluk içeriyor. Yani daha sınır kapısında Aydar’ın tutuklanması gerekiyor. Ayrıca Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal Interpol tarafından kırmızı bültenle aranıyorlar. O yüzden de Belçika dışına çıkma olanakları bile yok. Aydar kişisel sorunlarının ancak barış süreci ile birlikte çözülebileceği kanısında. HHH Avrupa’nın belli başlı ülkelerinden gelmiş katılımcılar gerek sunumlarında, gerek daha sonra söz aldıklarında Kürt sorununun çözümü üstüne çeşitli öneriler ürettiler. Kürt sorununun Ortadoğu gerçeği göz ardı edilerek kavranamayacağını vurguladılar, keza Kürt sorunu çözülmeden Ortadoğu’daki süreğen krizin çözülemeyeceğinin altını çizdiler. Tamam, iyi ettiler. Ama Türkiye’den gelen bencileyin gazeteciler ve katılan Kürtler açısından bilinmedik, duyulmadık bir şeyler de söylemediler. Hele Salih Müslim’in konuşması “Ya önemli bazı temaslar var, onları riske etmek istemiyor ya da hazırlıksız gelmiş” dedirtti. Gerçekten de Salih Müslim, çok konuşup az şey söylemenin başarılı bir örneğini verdi. Oysa Salih Müslim ile Selahattin Demirtaş konferansın ağır topları olarak algılanıyorlardı ve önemli mesajlar verecekleri umuluyordu. Avrupa’dan Kocaoğlu’na şeref plaketi İZMİR (DHA) Avrupa Konseyi’nin yabancı belediyelerle kardeş kent ilişkileri kuran ve Avrupalı ortaklarıyla ilişkilerini geliştirmek amacıyla çok geniş yelpazeyi kapsayan faaliyetlerde bulunan belediyelere verdiği ödüle bu yıl İzmir Büyükşehir Belediyesi değer görüldü. Avrupa Parlamenterler Meclisi Onursal Üyesi Erich Frıtz, Adnan Saygun Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle Avrupa Şeref Plaketi’ni Başkan Aziz Kocaoğlu’na sundu. Törende yaptığı konuşmada İzmir’i “Özgürlüklerin Şehri” olarak nitelendiren Erich Frıtz’in konuşması büyük alkış aldı. Frıtz, “İzmir dünyaya açık bir şehir. İzmir, Avrupa’da ve dünyada birçok şehirle bağlantıya sahip. Kardeş şehir anlayışını en iyi şekilde gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Bu ödül, olimpiyat madalyasından farklıdır. Olimpiyat madalyası kazandığınız zaman ”‘aman ne güzel ben biraz dinleneyim’ dersiniz ve bu onurun keyfini çıkarırsınız. Avrupa ödülünü almak daha fazla çalışmaktır. Yarın yine çalışmaya devam. Bu kentte nasıl bir ruh olduğunu gördüm” dedi. Kocaoğlu, Türkiye’nin 55 yıldır gerçekleşemeyen AB üyeliği konusunda sitemde bulunarak, “AB’ye üyelik başvurusu üzerinden 55 yıl geçti. O günden bu yana dünyada o kadar çok şey değişti ki. Türkiye’nin AB ile ilişkisi, hâlâ bıraktığımız noktada duruyor. İzmir olarak AB’ye hazırız. İzmir’i Türkiye’nin birlik üyeliğine taşıyacak köprü haline getirelim” dedi. İZMİR’E BÜYÜK ONUR Brüksel’deki Kürt sorunu konulu konferansın son gününün ilk oturumunda “Ortadoğu’daki kaos ortamının alternatifleri nelerdir” sorusuna cevap arandı. Avrupa Birliği Türkiye Yurttaşlık Komisyonu (EUTCC) Genel Sekreteri Prof. Michael Günter ile Türkiye’den Osman Kavala’nın moderatörlüğündeki oturumda Boğaziçi Üniversitesi’nden İran Kürdistanı asıllı Profesör Abbas Vali, İsrail’den Prof. Ofra Bengio, Ankara Üniversitesi’nden Bahar Şimşek, Hollandalı gazeteci Frederika Geerdink, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’ndan Bodil Ceballos ve PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim konuştular. Günün ikinci, konferansın son oturumunda moderatörlüğü Avrupa Birleşik Sol’dan Jürgen Klute ve Türkiye’den Aslı Aydıntaşbaş üstlendi. Oturum da moderatörler adına Aslı Aydıntaşbaş’ın konuşması ile başladı. Aydıntaşbaş iki günlük konferansta önemli bulduğu iki noktanın altını çizdi. Birinci olarak Kürtlerin, Batılıların gözünde Ortadoğu’da bir güven ve istikrar unsuru olarak algılandığını söyledi. İkinci olarak da Kürt siyasal hareketinde kendisini kaygılandıran bir “özgüven patlaması” gözlediğini belirtti. Konferansın son gününde söyleyecekleri merakla beklenen konuşmacı HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tı. Programda Demirtaş’ın konuusu “Çeşitlilik içinde birlik temelinde yeni demokratik Türkiye’ye Kürtlerin katkıları ve çözüm önerileri” olarak belirtilmişti. Demirtaş da sözlerine “Bana önerilen konu aslında benim partimin programı” diyerek başladı ve özetle şöyle devam etti: “Ortadoğu gibi dinlerin, mezheplerin, halkların birbirine düşman edildiği bir bölgede ‘yeniden bir arada yaşamak projesi’ bırakın hayata geçirmeyi, ütopik bir mesele olarak anlaşılıyor. Bu doğrudur. Farklı mezhep, din ya da etnik kökenden insanlar bırakın mahalleyi, sokağı, aynı kentte bile yaşayamaz hale geldiler. Rojava hariç. Rojava Ortadoğu’nun yeniden dizayn sürecine müdahale ediyor ve her şeyin siyah ve beyaz olmadığını gösteriyor. ‘Haydi gelin farklı kimlikler olarak bir araya gelelim, bir arada yaşayalım’ demekle olmuyor. Bunun bir modelinin, güvencesinin olması gerek. Nasıl bir ekonomi, nasıl bir devlet yapısı ile bir arada nasıl yaşanır sorusuna cevap Rojava’dır.… 100 yıl önce belirlenen sınırları bugün yeniden dizayn sürecini yaşıyoruz ve Ortadoğu bu yüzden yeniden karıştı… Bunu nasıl çözeceğiz, nasıl müdahale edeceğiz?” Demirtaş bu soruları sıraladıktan sonra uzun uzun Öcalan’ın “Demokratik ulus, demokratik özerklik, demokratik konfederasyon” gibi terimlerle tanımladığı projesini anlattı ve kendilerinin bir ulusdevlet kurma hedefini reddettiklerini, altını çizerek belirtti. Bunu seçmenin kolay bir yolunun tercih etmek olduğunu yineledi, ardından da “Biz zor olanı seçiyoruz ve aslında bu Kürtler ve Ortadoğu halkları için bir kazanım, bir avantaj” diye ekledi. Demirtaş, oturumun sonunda kendisine yöneltilen bir soruyu da “Müzakere sürecinde muhatabımız ile bizim aramızda ciddi farklılıklar var. Umalım Türkiye hükümeti bu projenin suya düşmesini önler. Ama bugünlerde yaptıklarına bakarsak hükümet henüz bu noktaya gelebilmiş değil” cümlesiyle cevapladı. ‘Sayın’ Öcalan bilmecesi KONFERANSTAN NOTLAR Kapanış bildirgesi Brüksel’de düzenlenen konferansın son oturumunun ardından konferansta benimsenen konuları içeren bir karar bildirgesi oylandı ve kabul edildi. Bildirgede Kürt siyasal hareketinin AB ülkelerince tanınması, Öcalan’a özgürlük verilmesi, genel af çıkarılması, PKK’nin terörist örgüt listesinden çıkarılması gibi talepler yer aldı. ‘İran ve Kürtler belirleyici güç’ Panelistler arasında, Türkiye’yi en iyi tanıyan gazetecilerden Alman Günter Seufert’in yanı sıra Şirin Payzın da ilgi odağı oldu. Son oturumda, “Ortadoğu ve radikal İslam” konusunda görüşlerini belirten Şirin Payzın’ın “Bugün Ortadoğu’da iki belirleyici güç var: İran ve Kürtler. Kobani olayında Kürtlerin bütün dünyanın duyarlı kılınmasını sağlayacak bir diplomasi yürüttüklerini hepimiz gördük, görüyoruz. Ortadoğu’da Türkiye, özellikle Erdoğan belirleyici aktör olmak istiyordu. Oysa öyle olmadı” sözleri de konferansın ilginç konuşmalarından biri olarak kayda geçti. ‘IŞİD uluslararası toplumun sorunu’ Salih Müslim, IŞİD’in insanlık suçu işlediğini ve yargılanıp mahkum edilmeleri gerektiğini savunarak, “Ancak bunu ben yapamam. Ne yetkim var ne de gücüm. Zaten uluslararası toplum, mesela Avrupa Birliği, mesela Birleşmiş Milletler PYD’yi resmen tanımış değil. O yüzden bu önerimi AB ve Birleşmiş Milletler’e yöneltiyorum. IŞİD canilerini yakalamak ve yargılamak onların görevi olmalı” dedi. Salih Müslim ayrıca 1 Eylül’ün “Dünya Kobani Günü” olduğunu hatırlattı ve bunun değiştirilerek “Dünya terörle mücadele günü” ilan edilmesini de önerdi. FRANSIZ HUKUKÇU COMTE’DAN PARİS CİNAYETLERİ DEĞERLENDİRMESİ: MİT cinayetlerle ilişkili, Fransa soruşturmuyor Fransız hukukçu Antoine Comte ise Paris’te öldürülen üç Kürt kadınla ilgili ilginç bilgiler verdi ve çok önemli iddialar paylaştı. Konferansta ele alınan konu başlıklarından çok ayrı ve özel konuştu, kısa bir video da göstererek başladı. Videoda Fransız parlamentosunda Paris cinayetleriyle ilgili bir milletvekilinin konuşması ve onu dinleyen İçişleri Bakanı ile o milletvekiline cevap veren Adalet Bakanı görünüyorlardı. Comte özetle şunları söyledi: “11. konferansta trajik bir konuda söz aldım. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez cinayetlerinde hangi aşamada olduğumuzu anlatacağım. Alışılmadık bir sunum yapmak istiyorum. Bazı görüntüleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Görüntü bazen sözlerden etkilidir. Fransız parlamentosunda bir milletvekilinin konuşması sırasında Fransa İçişleri Bakanı’nın suratına bakın lütfen. Bu surat, bu bakış Fransız devletinin Türkiye’ye ve Türklere bakışını iyi anlatıyor. Siyasal cinayetlerin diyarıdır Fransa. Fransa’nın sığınmacılara kucak açan bir ülke olduğunu söyleyenler çok sayıda sığınmacının, göçmenin muhalifi oldukları hükümetler eliyle Paris’te öldürüldüklerini unutuyorlar. Evet, bazı ülkeler Fransa’ya sığınan muhalifleri öldürtüyorlar ama Fransa devleti ‘dost ülke’ olarak tanımladıkları ülkelerle diplomatik ve ekonomik ilişkilerini öne çıkararak, onları gücendirmemek için katillerin üstüne gitmiyor… Yasal olarak gizlilik taşıyan bilgileri sizlerle paylaşamam ama söylenebilecekler var. MİT’in bu cinayetlere karıştığı çok sayıda kanıtlara dayanarak belirtmem gerekir. Yani bu cinayet konusunda hangi devletin talimat verdiğini biliyoruz. Bu konuda ses kayıtları ve belgeler var. Ses kayıtlarından biri MİT’le ilgili. 14 Ocak tarihli bu konuşmada, cinayetin sanığına yer ve tarih verilerek Sakine Cansız’ın bulunacağı yer belirtiliyor ve suikast emri veriliyor. 12 Şubat’ta Alman Der Spiegel dergisi bu ses kaydını belgeledi. Ama Fransız hükümetinin harekete geçtiğini söyleyemeyiz. Bir başka ses kaydında bu cinayetin Avrupa’da aktif Kürt siyasetçilerin ve PKK yandaşlarının morallerini bozacağı vurgulanıyor. Mesela bakın, sanığın sadece Türkiye ile konuşurken kullandığı bir sim kartı var. Bu kartı başka telefon görüşmelerinde asla kullanmıyor. Bu kartla yapılan görüşmeler MİT’e ait telefonlarla yapılmış. Bir başka ses kaydında, cezaevinde kendisini ziyarete gelen biriyle konuşan sanık, görüşmecisine ‘Anneme git, onlara anlat’ diyor. ‘Annem’ sanığın MİT için kullandığı bir kod adı.” Fransız hukukçu Comte konuşmasını, bu çok ciddi iddialarla ilgili olarak “Bunların hepsi belgeli. Ama yasalar gereği bunları benim açıklama hakkım yok. Ama hepsi savcının elinde. Fransız devletinin artık bu konuda harekete geçmesi gerekir” diyerek bitirdi. Leyla Söylemez Sakine Cansız Fidan Doğan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle