01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2014 CUMARTESİ 6 HABERLER Cemaate faili meçhul iddiası Cumhurbaşkanı, cemaate yönelik operasyonla ilgili ‘İnlerine girdik. Hizmetten, himmetten bahseden yapının birtakım gizli cinayetlere bulaştığını görüyoruz. Daha şaşırtıcı şeyler duyacaksınız’ dedi. lan yanlış puanlar çizebiliyorlar. Bunlar belli odaklardan yönetiliyor. Amaç, bizi etkisiz hale getirmek. Bu sayede eski Türkiye’ye bir geri dönüş yapabilmek. Türkiye’nin bağımsızlığına her ne şekilde olursa olsun o namahrem elin uzanmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bakanların alınma planı hazırdı: Bundan bir yıl önce 17 Aralık’ta yargı içindeki bazı odaklar harekete geçtiler. Bazı operasyonlar yaptılar. Bahane yolsuzluk iddiasıydı. Maske, ambalaj, kılıf yolsuzluk iddiasıydı. Ulusal ve uluslararası medya algı operasyonuna başladılar. 17 Aralık’ta eğer bu oyunu görmeseydik 25 Aralık operasyonunu yapacaklardı. Her şey hazırdı. Başbakan, bakanlar nasıl alınacak, bunların planı hazırdı. İddianameler İstanbul’da o malum polisler tarafından yazılmış, bekletiliyordu. Bunların hepsi elimize geçti. Gezi ve 17 Aralık darbe girişimi: Gezi olayları, 17 Aralık25 Aralık operasyonları darbe girişimiydi. 1725 Aralık’ta sağlam durduk, o da işe yaramadı. “17 Aralık sonrasında inlerine gireceğiz” dedik. Aradan 1 yıl geçti, inlerine girdik ve giriyoruz. Eğitimden, hizmetten, himmetten bahseden yapının birtakım kirli cinayetlere, faili meçhul cinayetlere bulaştığını dahi bugünlerde görüyoruz. Daha fazlası da çıkıyor. Daha şaşırtıcı şeyler de duyacaksınız. Paralel yapı yalnız hareket etmedi: Paralel yapı hiçbir zaman yalnız hareket etmedi. Güneydeki sevdikleri ülke yönetimi bunları maşa olarak kullandı ve hâlâ kullanıyor. Muhalefet partileri eski Türkiye’nin aktörleri bu yapıya destek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki gündür iddialar üzerinden tartışılan cemaate yönelik operasyonun sinyalini verdi. “İnlerine girdik, giriyoruz” diyen Erdoğan, “Himmetten bahseden yapının birtakım kirli cinayetlere, faili meçhul cinayetlere bulaştığını görüyoruz. Daha şaşırtıcı şeyler de duyacaksınız” dedi. Erdoğan, Ak Saray’ı da Westminster Sarayı ile savundu. Erdoğan, İngiliz Başbakanı David Cameron’a “Orada yaygara var mı?” diye sorduğunu, Cameron’ın da “Yok, normal şeyler bunlar” yanıtı verdiğini kaydetti. Erdoğan, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve 365 oda ve borsa başkanı ile istişare toplantısında bir araya geldi. Konuşmasında Cumhurbaşkanlığı’nın yeni yapısından söz eden Erdoğan, “Mevcut teşkilatlanma yapısını farklı bir Türkiye için yeterli bulmadığımızdan dolayı yeni teşkilatlanma yapısıyla birlikte çok daha farklı bir adım atalım istiyoruz. Ekonomiyi yakından takip edecek, ekonominin tüm taraflarıyla istişarelerimizi eskisi gibi sürdürecek, dertlerinizi, şikâyetlerinizi, öneri ve tavsiyelerinizi yine dinleyecek, bunları istişare edecek, bunlara birlikte çözüm üreteceğiz” dedi. Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle: Arkalarında üst akıl var: Türkiye son 1.5 yıldır içerden ve dışardan belli operasyonlarla hedef alınıyor. Sanmayın ki bunlar şahsıma yöneliktir, sanmayın ki hükümete yöneliktir. Bu operasyon ya da operasyonların tamamı Türkiye’ye yönelik operasyonlardır. Bunların arkasında bir üst akıl var dedim. Bunları siz araştıracaksınız. Bu operasyonu yapanların hedefi şahsımı değil benim şahsımda aslında sizleri hedef alıyorlar. Geziciler Yalova’da yok: Gezi olayları dediler. Bahane ağaç dediler. Yalova’da bu Geziciler neden ortada yoklar. Taksim’de ağaç eksilmedi. 12 ağaç bir yerden başka bir yere taşınıyor. Bir tanesi de çıktı mesele ağaç değildi dedi. O tencere tavacılar yok. Neden yok? Tencere tavaları mı kaybettiler yoksa. Odaklar belli: Kredi derecelendirme kuruluşları, vay hallerine. İstedikleri zaman, istedikleri gibi Türkiye’yi düşürmeye gayret ediyor. Batan ülkelerin kredi notlarını artırırken Türkiye için ya Osmanlı Namık Kemal’in “Vatan Şarkısı” adlı şiirinin kim bilir ne zamandan anımsadığım iki dizesi son günlerde belleğimde sıklıkla yineleniyor: Gavgaada şahadetle bütün kâm alırız biz Osmanlılarız can veririz can alırız biz Oynandığı dönemde büyük ses getiren ve yasaklanan, kimilerinin dalga geçmek için adını “Vatan yahut Sakarya” biçiminde de deyimleştirip geveledikleri ünlü “Vatan Yahut Silistre”de geçen bir şiirdir bu… Beşer dizelik her kıtanın son iki dizesi olarak yinelenen yukarıdaki dizelerden başka, “Osmanlı” sözü bir yerde daha geçiyor: “Osmanlı adı her duyana lerzeresândır Ecdadımızın heybeti ma’rüfi cihândır” vb... İtiraf ederim ki bu iki dizeden ilkinde söyleneni anlamak için, benim de OsmanlıcaTürkçe bir sözlüğe bakmam gerekti… Farsça bir sözcük olan “lerze”, “titreme” demekmiş… (Sonradan C. Şahabettin’in “Elhanı Şita”sından anımsadım…) Bende hiçbir çağrışımı bulunmayan ve yine bir Farsça sözcük olan “resan” ise “getiren” anlamında bir tamamlayıcı sözcükmüş... “Müjderesan/müjde getiren” / “şerefresan/ şeref getiren” gibi… Böylece Namık Kemal’in dizeleri de anlaşılmış oluyor. Acele bir çeviriyle: “Osmanlı adı her duyana titreme getirir / Atalarımızın heybeti (gücü, büyüklüğü, yüceliği) dünyaca bilinir”... gibi… HHH Şimdi dürüstçe, açık yüreklilikle, yalansız dolansız soralım: Çocuklarımızın bu şiiri ve (Farsça ve Arapçayla çok daha ağırlaşmış) başkalarını okuyup anlamaları için (ciddi bir Farsça ve Arapça bilgisi gerektiren) Osmanlıcayı ve Arap alfabesini öğrenmeleri mi gerekiyor? Yoksa lise edebiyat derslerinde, en iyi örneklerinden yola çıkarak ve sözlük yardımıyla, en önemli birkaç şairi ve şiirini inceleyip öğrenmek yeterli değil mi? Ya da bu çocuklar, edindikleri bilgilerle, söz gelimi Ali Kuşçu’nun XVI. yüzyılda yazdığı Arapça bir geometri kitabı olan “Tazif’ulMezbah”ı; yine söz gelimi Tokatlı Lütfi’nin “Mevzuatul’ulum ve l’metalibu’lİlahiye” (Bilimlerin Konuları ve Allahın İstedikleri) adlı kitabını mı okuyup inceleyecekler? (Bunlar ve başkaları için bkz. Prof. Ş. Turan, Türk Kültür Tarihi) Can sıkıcı konuyu başkaca sorularla daha da ağırlaştırmadan sonuca gelelim: Neredeyse anaokullarından başlayarak çocuklarımıza Osmanlıca ve Arap dili alfabesi dayatılması, onların kişiliklerinin gelişmesine, geleceklerine hiçbir olumlu katkıda bulunmayacağı gibi, kafalarını karıştıracak, zihinlerini bulandıracak, öğrenme heveslerini bütünüyle yok edecek, zaten çok büyük değer yitimi yaşamakta olan eğitim sistemini daha da içinden çıkılmaz duruma getirecektir. Bunlar uzmanlık, uzmanlaşma konularıdır ve kuşkusuz her alanın olduğu gibi bu alanların da uzmanları vardır ve olacaktır. İsteyen herkes istediği dili ve alfabeyi, uzmanlık alanları bu olan eğitim kurumlarında ya da resmi eğitim kurumları dışındaki olanaklarla öğrenir ve zaten öğrenmektedir de… Çocuklarımızdan elimizi çekelim… Onları “mezar taşı” okumaya değil, bilime, felsefeye, sanata, yaşam bilgisi ve yaşama sevinci öğrenmeye yöneltelim… Osmanlıcadan önce Türkçeyi doğru okuyup yazmalarını, güzel konuşabilmelerini, dilde ve her alanda çağdaşlık bilincine ulaşmalarını sağlayalım. İçimizdeki, beynimizdeki karanlıkla, geleceğimizin ışıklarını karartma çabasından vazgeçelim… HHH Osmanlı aydınlanmacısı Namık Kemal ve kuşakdaşları kendilerine “Osmanlı” deseler de dış dünya onları “Genç Türkler” diye tanıdı… Osmanlıyı kurtaramadılar fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerine çelikten ve çimentodan bir harç oluşturdular. Günümüz Osmanlıcılarının, gülünç ve zavallı “yeni saraylı”larının onların adlarını anmamaları, andıklarında da “jakoben” diye karalamaya çalışmaları bundandır… Çünkü dertleri Osmanlıyla değil, Türkiye Cumhuriyeti’yledir. Osmanlıyı geri getiremeyeceklerini, bunun olamayacağını herhalde bilmektedirler. Amaçları, hedefleri, Osmanlının diriltilmesi değil, bu yöndeki çabalar, yalanlar, tehditler, akıl karıştırmalar ve zihin bulandırmalarla, aslında Namık Kemal’ler gibi ilerici, yurtsever Osmanlı aydınlarının da harcında emeği, alın teri bulunan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp yok etmektir... çıktılar. Bu ihanet şebekesini çökertecek ve hesabını soracağız. Kimi zaman bakıyorsunuz muhalefet bu şebekeyle iş tutuyorlar. Kimi zaman terör örgütü, onun gölgesinde siyaset yapan parti dahi bu şebekeyle iş tutuyor. Ellerindeki kanı temizleyecekler: Çözüm sürecini sokakla, dağ ile tehdit edenler artık Güneydoğu nezdindeki vatandaşlarımızdan itibar görmüyorlar. 67 Ekim olaylarında ellerine bulaşan kanı temizleyecekler. Göreceksiniz ucuz ve kuru tehditlerinin altında da kalacaklardır. Senin bir derdin var mı? Varsa parlamentodasın, orada hallet. Dağ ile bu hallolmaz, silah ile hallolmaz. Bu ülke gerek askeri gerek polisiyle sokakları molotofla kan gölüne çevirenlere fırsat vermeyecektir. Sarayın tekerleği yok: Sarayla ilgili de garip garip şeyler söylüyorlardı. Giderken sarayı da götürdü diye. Buranın tekerleği yok. Başbakanlık sarayı olarak düşünülen, daha sonra Cumhurbaşkanlığı’na, Çankaya da Başbakanlık’a dönüşüyor. Bu seni niye rahatsız ediyor ki. Burası da Çankaya da bu millete hizmet edecek. Bunu anlamayacak kadar aklı muvazzanesi yerinde olmayanlar var. Cameron’a sordum: Westminster Sarayı restorasyona giriyor. 3 milyon pound ayrılan para. İngiltere gazetelerinde böyle bir yaygara görüyor musunuz? Geçenlerde Cameron buradaydı. Orada yaygara var mı diye sordum. O da “Yok, normal şeyler bunlar” dedi. Kaçak saray olduğunu söylemek edebe, adaba sığmaz. UYUŞTURUCU DAVASI İstanbul Haber Servisi Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan’ın da aralarında bulunduğu 23 sanığın, “uyuşturucu ticareti yapmak” ve “suç örgütüne yardım etmek” suçlarından yargılandığı davada, Arslan 2008’de görev yaptığı sırada İsmail Korkmaz sahte kimliği ile dinlendiğini belirtti. Arslan, “Hasbelkader Eskişehir’de ölen çocuğun adıyla dinlenmişim. Bu olaya zorla monte edilmeye çalışıldım. Bu dosyada istedikleri olmayınca sonrasında Ergenekon ve Oda TV davası olarak bilinen davalara katılmaya çalışıldım” dedi. İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya, Arslan’ın da aralarında bulunduğu 7 tutuksuz sanık ve avukatları katıldı. Duruşmayı eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı da izledi. Duruşmada söz alan eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan dinlendiği için müşteki sıfatı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verdiğini belirterek, “Bizimle ilgili olarak usulsüz işlem yapan polis memurları lehimize beyanda bulunmuşlar. Süreç içerisinde yıpratılmaya çalışıldım. Onurumuzu kurtarmanızı istiyorum” dedi. Duruşma, bilirkişi raporuna avukatların beyan için ertelendi. Aslan’ın kod adı İsmail Korkmaz Pakete onay ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamuoyunda “yargı paketi” olarak bilinen ve aramalarda makul şüphenin yeterli olmasını öngören yasayı onayladı. Erdoğan’ın cemaat medyasına operasyon yapılacağı iddiaları üzerinden yürütülen tartışmaların yaşandığı gün yasayı onaylaması dikkat çekti. Pek çok maddenin yanı sıra Erdoğan’ın onayladığı paket şunu da getiriyor: Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişiklikle, “yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü veya ona ait diğer yerler aranabilir” ifadesindeki “somut delillere dayalı kuvvetli” ibaresi, “makul” olarak değiştiriliyor. Gazeteciler takipte İstanbul Haber Servisi Gülen cemaatinin yayın organı Zaman gazetesinin yöneticileri, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne 1725 Aralık sürecinde sosyal medyadaki mesajlarıyla adından söz ettiren fuatavni’nin “150 gazetecinin gözaltına alınacağı” iddiası için dün Çağlayan Adliyesi’ne gitti. Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı da iddiaları savcılığa sormak için dün Çağlayan Adliyesi’ne geldi. Avukatlarının İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’yla görüştüğünü ve başsavcının böyle bir soruşturmadan haberi olmadığını söylediğini ifade eden Dumanlı gazetecilere şu açıklamayı yaptı: “Dün (önceki gün) söylemiştim. Adliyeye gideceğiz hâkimlere, savcılara kimse bunlara bizim hakkımızda soruşturma var mıdır diye soracağız dedik. Bu sabah avukatlarımız, Başsavcımız Hadi Bey ile bir araya geldi. Hadi Bey de hayatımda tanıdığım birkaç savcıdan birisidir. Kendisini dürüst olarak tanıdık. Hadi Bey’in bize söylediği, ‘Benim böyle bir dosyadan haberim yok.’ Tabii başsavcının haberi olmadan birileri de bir şey çeviriyor mu bilemiyorum. Evetse sorunun cevabı bunu UYAP’ta da görmek istiyoruz. Bu yasal hakkımız dedik. Böyle bir şey yok da bu hazırlık nedir. Neden yüzlerce polis operasyon var diye bekletilmektedir. Biz dilekçemizi verdik. Alnımız açık kalbimiz rahat.” İddialar dünya medyasında da geniş yankı buldu. Kişisel Twitter hesabından mesaj gönderen Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) direktörlerinden Joel Simon, “Türkiye’deki basın mesupları da dahil kitlesel tutuklama söylentilerini yakından takip ediyoruz” dedi. Simon, attığı tweet’te İngiliz Independent gazetesinin söz konusu iddialarla ilgili hazırladığı haberin linkini de ekleyerek paylaşımda bulundu. CPJ, Gezi olayları ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında “Türkiye’de basın özgürlüğünün kısıtlandığı” gerekçesiyle ağır eleştiriler yöneltmişti. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç de yazılı açıklamasında “Bu tür söylemler, demokrasiyle yönetilen Türkiye’ye, her konuda zarar vermektedir. Gazeteci tutuklamak, demokratik hukuk devletlerinde, istisnai hallerdendir. Bu durumun, olağan hale getirilmesi kaygı vericidir” dedi. Operasyon iddialarına tepki büyürken savcı ile görüşen Dumanlı, ‘Dosya yok’ dedi Erdoğan’ın dün onayladığı yasa yürürlüğe girmeden Kadıköy’de bir genç, polis şiddetine maruz kaldı ERK ACARER Saatin ilerlemiş olması kırmızı kaşkolla birleşince, polis niyet okuyup teşhisi koyuverdi... “Makul şüpheliye” sert bir şekilde kimlik sordu. Ondan, “Biraz kibar olun” yanıtını alınca çileden çıktı. Hızla suçluya dönüşen makul şüpheli, tekme tokat dövüldü, çamura yatırılıp suratına biber gazı sıkıldı. Yetmedi, elleri ters kelepçeyle bağlanıp karakola götürüldü. Dayak burada da sürdü. 24 yaşındaki gencin, evinin sokağında başlayan şiddet, polis otosu ve karakolda tam üç saat boyunca sürdü. İç güvenlik paketi, makul şüphe, polise zimmetlenen sokaklar ve geniş yetkilerle donatılan “muhafızlar”... Berkan Atılan’ın bir hafta önce yaşadıkları tüm bunları kısa yoldan özetlerken, “Yeni Türkiye” ve “ileri demokrasi” kavramlarına da ışık tutuyor. “Kamu düzenini sağlamak” bahanesiyle yürürlüğe sokulmak istenen uygulamalar darbe dönemleriyle birlikte “adam kaybetmelerin” yaşandığı 90’ları çağrıştırıyor. Bu noktada akla önemli bir soru da geliyor: Kamu düzeni sağlanırken, kamuyu polisten kim koruyacak? Atılan’ın iddiaları, maalesef iç açıcı bir cevap niteliği taşımıyor: “Gece, arkadaşlarımdan ayrılıp, Kadıköy’deki evimin sokağına girdiğimde ekip otosundan inen iki polis beni çevirdi. Nereden gelip, nereye gittiğimi sordular. Tavırları çok kabaydı. Bunu söyleyince, biri ‘Kimliğini ver ulan’ diye bağırdı. ‘Bu şekilde arama yapılmaz, haklarım var’ deyince olan oldu. Suratıma vurmaya başladılar. Bağırarak yardım istedim. Bunun üzerine, beni yere, çamurun içine düşürüp yüzüme biber gazı sıktılar. Ters kelepçe takıp ekip otosuna bindirdiler. Yol boyunca vurdular. Göztepe Karakolu’na gittik, dayak burada da devam etti.” Atılan’ın, sonrasında yaşananlara ilişkin iddiaları da hukuk devletiyle çelişecek cinsten: “Ne nezarete atıldım ne de hakkımda işlem yapıldı. Ailemi aramama izin vermediler. ‘Gözaltında değilsin, buna gerek yok’ dediler. O zaman, keyfi olarak alıkonulduğumu anladım. ‘Suçum ne’ diye sorunca yine dayakla karşılık verdiler. Yaptıkları tek hukuki uygulama, ‘Hastaneye gitmek ister misin’ diye sormaları oldu. Yine ters kelepçeyle Göztepe SSK Hastanesi’ne götürüldüm. Muayenede beni doktorla yalnız bırakmadılar. Karakola döndüğümüzde, bana içeriğini okutmadıkları iki ceza tutanağı imzalatmak istediler. Avukat isteyince yine şiddete başvurdular. Ardından da ‘tutanağı eve de yollarız’ diyerek, beni karakoldan atttılar. Herhalde gece geç saatte dışarda olmam ya da kırmızı kaşkolum onları tahrik etti. Ancak bir sonraki gün, yeni bir darp raporu aldım.” Atılan’ın yaşadıklarını onu avukatlığını üstlenen Hüseyin Ersöz ise şöyle değerlendiyor: “Yaşananlardan, iç güvenlik paketi düzenlemesinin, aslında sokakta polis tarafından fiilen uygulamaya konulduğunu görüyoruz. Yaşanan örnekler ve yapılmak istenen düzenlemeler hukuk devleti olmaktan uzaklaştığımızı gösteriyor. Savcılıktan müvekkile işkence yapan, özgürlüğünü hukuka aykırı olarak kısıtlayan ve haksız üst araması yapan kolluk personelinin tespitini talep ettik. Bunun için olay yeri kamera kayıtları yanında hastane ve polis merkezi görüntülerinin dosyaya getirtilmesini istedik. Görüntülerden suç işleyen polisleri tespit etmek mümkün olabilecektir. Eğer bunu sağlayamazsak, Göztepe Polis Merkezi’nde görevli personelin teşhisi yoluna da gidilebilir. Ancak şu ana kadar hiçbir işlem yapılmamış. Soruşturma savcısı olarak görevlendirilen Fatih Dirican da zaten izinliymiş.” Makul şüphe dayağı UĞUR KURT DAVASI ‘Olası kast’tan yargılanacak Ilıcak, AKP’nin Dink cinayetindeki rolünü yazdı İstanbul Haber Servisi Okmeydanı Cemevi’nde, polisin silahından çıkan kurşunun başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Uğur Kurt davası’nda sanık polis S.K.’nin ağır ceza mahkemesinde yargılanması kesinleşti. Tutuksuz sanık S.K. “Olası Kastla Adam öldürmekten” 20 ile 25 yıl arasında değişen hapis istemiyle Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak. İddianemeyi hazırlayan savcı Hasan Yılmaz, Uğur Kurt’u vuran polis memuru S.K.’nin “Taksirle adam öldürme” suçundan 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile yargılanmasını istemiş, dosya İstanbul 85. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. 85. Asliye Ceza Mahkemesi, Kurt’u öldüren polis hakkındaki “taksirle adam öldürme” suçlamasını yetersiz bulmuştu. n Haber Merkezi Bugün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, dünkü yazısında AKP’nin Hrant Dink cinayetindeki rolüne dikkat çekti. Ilıcak, Hrant Dink’in vurulma anını içeren görüntülerin kaybolmasından sorumlu tutulan Selim Kutkan’ın yolsuzluklarla suçlanan AKP tarafından, polis başmüfettişi yapıldığını ve yolsuzlukları takip eden polislerin üzerine salındığını yazdı. Kutkan’ın hazırladığı raporla, birçok emniyet müdürünün cezaevine atıldığını belirten Ilıcak, köşesinde şunları yazdı: Öte yandan, Hrant Dink suikastının tetikçisi Ogün Samast da geçen hafta tanık sıfatıyla savcıya verdiği ifadede, Hrant Dink’in vurulma anını içeren görüntülerin silindiğini söylemişti. Yasadışı dinleme davası açıldı n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yasadışı dinleme iddialarına ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında arasında eski İstihbarat Daire Başkanı Ömer Altıparmak’ın bulunduğu 18 kişi hakkında hazırlanan iddianame Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianamede, yasadışı dinlendikleri belirlenen birçok isim “mağdur” olarak gösterildi. İddianamede sanıklara, “Devletin gizli kalması gereken bilgilerini askeri casusluk amacıyla temin etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek” suçlarından ceza istendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle