01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ARALIK 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA Yazımın yayımlandığı gün refakatçim geldi. “Bugünkü Diktamen yazın çok kötü etki yaptı yönetimde” dedi. Ertesi gün odamın kapısı çalındı... DİZİ 7 Big Chief ‘diktamen’e dönüştü İsyan mı? Adada fevkalade, olağanüstü, normal işleyen demokrasilerde asla görülmeyen yönetim davranışları ve insanların gösteri özgürlüklerini kullanmalarını yönetimi devirmeyi hedef yapan isyan diye nitelemesi sonucu kanlı başlayan ve biten olaylar izledik. Bireyin herhalde söz, yazı, düşünme ve toplanma özgürlüğü diyorsanız; Big Chief’in avucunun içine aldığı yönetime emretmesi sonucu çıkarılan yasalarla demokrasinin temel bu öğelerinin yerinde şimdi yeller esiyor. Bir süre önce demokrasi diyerek yola çıktı ama şimdi adada baskı, zulüm, kendi taraftarlarını zengin eden bir düzen kurdu. Bu Chief’in, kendisine itiraz edilmesine tahammülü yok. Son izlediğim eylemlerde insanların direnişiyle birlikte de nihai olarak otoriter bir hükümdara dönüştü ve hükümdar her şeyi denetlemek istiyor. İnsanların özel hayatlarına kadar... Chief, kendi için planladığı iktidar tarzını gizlemeye de gerek görmüyor. Chief’in önünde artık hiçbir engel kalmadı. Kendisine eski padişahlara parmak ısırtacak ihtişamda üstelik milyarlara mal olan, sayısı bilinmeyen ama en az 801 odalı bir saray yaptırarak içine yerleşti. İnsanlar Big Chief sıfatını kullanmıyor artık. Yerine ona: DİKTAMEN diyorlar! Kısa keseyim. Bu adada: Artık özde değil sözde demokrasi var! Yazının yayımlandığı gün refakatçim geldi. Yüzü asık. “Bugün yayımlanan Diktamen başlıklı yazın çok kötü etki yaptı yönetimde. Bu adayı geziyorsunuz ama gördüklerinizi yazmanız ve hele böyle yorumlayarak yazmanız çok kötü oldu” dedi. “Kardeş ben gazeteciyim gördüklerimi yazmak görevim benim” dedi. “O dediğin kural senin memleketinde Mezar Taşı Uydurması... Kendilerinden o kadar eminler ki her dediklerinin yapılacağına, her hayallerinin gerçekleşeceğine inanıyorlar. Ama kazın ayağı öyle değil. Nicedir, alttan alta Harf Devrimi’nin geçersiz kılınması amacı dillendiriliyordu. Arap Alfabesi’nin “Kuran yazısı” olduğu propagandasının desteği ile sessiz sedasız sürdürülen çalışmalar ya ortamın uygun olduğu varsayımından ya da yaklaşan 17 Aralık’ın yıldönümünde yaşanacakların etkisini azaltmak amacıyla yeni bir gündem maddesine dönüştürüldü. Bizler gibi “Atatürk Devrimi” kapsamındaki atılımları Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazı sayanlar, doğal olarak karşı çıktık. Bir yanıyla öğretilecek Osmanlıcanın, ülkenin hangi sorununa çare olacağını sorup soruşturduk, öbür yanıyla da eğitimde onca sorun varken niçin görmezden gelindiğini anlamaya çalıştık. 1928 öncesinin ünlü yazarlarının romanlarını Harf Devrimi sonrasında yeniden bastırdıkları bilinirken, hatta daha sonra torunları kimilerini anlaşılır olması için günümüz Türkçesi ile yeniden yayımlarken ilk baskılarının okunabilmesinin sağlanacağının açıklanmasını anlamakta zorlandık. HHH Ortaya son atılan gerekçelerden biri de mezar taşlarının okunması oldu. Fatih döneminden bu yana İstanbul’da sonsuzluğa uğurlanan ünlülerin mezar taşlarını okuyup kayda geçiren çok sayıda tarihçi yazarımız var. Halkın çoğunluğu “Karı dırıltısından ölen Halil Ağa’yı” bile bilirken, iktidarın asıl görevinin okutmaya çalışmaktan önce mezar taşlarını korumaya almak olması gerekiyor. Bunu yapmayarak çok beğendikleri ve yeniden canlandırmaya çalıştıkları Osmanlı’nın yolundan gitmeye kalkmaları anlaşılır bir yaklaşım sayılamaz. HHH Biri uzak öteki yakın geçmişten iki örnek vereyim. Kasımpaşa bir dönem İstanbul’un kültür, sanat ve dinsel bilgiler yönünden önde gelen kişilerinin yaşadığı bir merkezdi. Bu nedenle de Kasımpaşa Mezarlığı pek çok ünlünün mezarından oluşuyordu. 1908’den sonra kurulan hükümetlerde Vakıflar Bakanlığı yapan Halil Hammade Paşa, geceleri mezar taşlarını kırdırıp yapı yüklenicilerine sattığı için mezarlar bilinemez oldu. Osmanlıca (hadi öğrenildi diyelim) bilen torunlarının okuyacağı taşlar yerinde değil ki... HHH İstanbul âşığı Çelik Gülersoy, 1970’lerin ortasında Kadıköy’de bir “Mezar Taşı Müzesi” oluşturmuştu. Tren yolunun kara tarafında, İbrahimağa’daki Ayrılık Çeşmesi’nden başlayarak Taşköprü Caddesi’nden Yeldeğirmeni’ne geçişi sağlayan köprünün yanındaki duvarla sonuçlanan alandaydı. Devrilen taşlar düzeltilmiş, otlar temizlenmiş, demir parmaklığına bir de levha asılmıştı. 1994’te belediye seçimini kazanan ve bugüne ulaşan siyasal partilerin başkanları önemsemediler. Arada sırada önünden geçerken, otlardan sarmaşıklardan neredeyse görünmez olmuş, görünüşlerinden de pek çok şey anlatan taşları seçmekte zorlanıyorum. Osmanlı ve ardılları bu kafadayken “Mezar taşlarını okuma” gerekçesi de havada kalıyor. Yeni bir gerekçe uydurun lütfen... KUDETA 3 CÜNEYT ARCAYÜREK 6 Hak Ettiğimi Esirgemediler Bir koridor geçtik. Bir kat çıktık. Kapısında o malum ve ne anlama geldiğini anlayamadığım yazı olan salonumsu bir odaya aldılar beni. Bu sefer yüzlerinde maskeleri olmayan iki adam geldi karşıma. Nasıl olduysa merhaba dediler, üstelik bir de “Nasılsınız” diye hal hatır sormazlar mı? İçlerinden biri konuştu. “Bakın” dedi. “Buraya sorgudan sonra geldiniz. Sorgudan bize gelen yazıda Greater Chief’in sorguyu izledikten sonra Kırk Satır mı Kırk Katır mı Yasası’nı uygulama yönetmeliği gereği kırk satır kuralını uygulamamızı münasip görmüş. Şanslısınız bu açıdan” dedi. Söylediklerinden bir şey anlamadığımı ifade eden bön bön bir yüzle baktığımı görünce: “İsterseniz bu kuralların ne anlama ve uygulamaya geldiğini açıklayayım” diye bir ekleme yaptı. “Lütfederseniz memnun olurum” dedim. “İyi öyleyse” dedi ve başladı: ON’lar Kuralları Öğrendikten Sonra... “Kırk Satır mı Kırk Katır mı Yasası’nın uygulama yönetmeliğine göre; kırk satırı uygulamamızı isterseniz, yan odada zaten ayaklarınız da çıplak sizi uzunca yere yatırıp ceddimizin uyguladıkları gibi ayaklarınızı bağlayacaklar hafifçe yarı belden havaya kaldırdıktan sonra (biraz durdu, derin bir nefes aldı) ... Bu işin uzmanı gelir ve.. çıplak ayaklarınızın tabanına kırk kez elindeki vurduğu yeri kızartan, her vuruşta adamı acıyla l Kapının üstünde kıvrandıran kırbaçla vurur. Tabanı kamçı darbeleriyle büyük harflerle Kırk Satır şişen adam uzunca bir süre Kırk Katır Uygulama yere basamaz, yürüyemez. O Merkezi yazılıydı. kadar!” “Ya kırk katır uygulaması?” “Pek tavsiye etmem. Zira Siyah giysili bir adam cezayı uygun görenler kırk “Pantolonunuzu çıkarın” bu gün dar, karanlık bir hücrede dedi. “Ayakkabılarınızı, günde bir bardak su, bir dilim dörtte biriyle yaşamak çoraplarınızı da...” ekmeğin zorundadır” dedi. Sonra zile bastı. İki iri Kırk satırı yeğlediğimi “Pekâlâ” dedi. adam geldi. Onlara: söyledim. Gitti. Herhalde bizim falaka “Don ve çıplak ayakla dediğimiz yöntemin ustaları geldiler. Beni zaten gideceği yere olacaklar, yere yatırdılar. Ayaklarımı ve olası uygulamalara kıpırdatamayacak biçimde hazırlamışsınız... kalınca iple bağladılar. Gittiler. Kapı açıldı, izbandut Götürün bunu Sözle gibi yarı çıplak, adaleli bir Uslanmayanın Hakkı adam geldi, “Hazır mısın?” diye sordu. Evet’ten başka ne Kötektir şubesine, diyebilirdim. “Greater Chief adına” diye icabına baksınlar” diye bağırdı. Avuçlarını tükürükledi emretti. ve... Ey dostlar; çıplak ayaklarıma elinde kırbaçla tam kırk kez öyle bir vurdu ki 40’ıncı da bayılmışım. Tekerlekli sandalyeye koyup insan içine çıkıncaya kadar kalacağım demir parmaklıklı penceresini günde bir saat açtıkları bir odaya yatırdılar. Adada gördüklerimi, yaşadıklarımı, işkence değil insanları eğittiklerini söyledikleri olayları asla kimseye anlatmayacağımı içeren bir metni namusum üzere yemin ettirerek imzalattılar... Otelime döndüğüm zaman yatağa uzandım ve namussuzluğu yeğleyerek Greater Chief’in insanlığa aykırı yönetim biçimini ve başımdan geçen uygulamalarını ülkeme döner dönmez yazmaya karar verdim. Ey ada halkı uyan be artık diyerek! (1) (0) geçerli. Burada gezersin, görürsün ama yazamazsın diye bir yönetim yasası var. Sen bu yasaya aykırı bir yazı yazdın. Çok kötü sonuçları olabilir” dedi ve gitti. Bir daha görmedim onu. Sorgu: Kırk Katır mı... Oteldeki odamın kapısı çalındı. Saate baktım gece yarısını geçiyor. Sabah oldu olacak. Açtım kapıyı. Siyah giysili iri yarı iki adam nazik bir sesle: “Lütfen giyinin bizimle geleceksiniz” dedi. “Nereye?” diye sordum. “Gelince görürsünüz” dediler, ikisi birden. Giyindim. Çıktık otelden. Gözlerimi kapadılar. Kapıda durduğunu gördüğüm, herhalde diyorum, bir cipe bindirdiler. Bir süre gittik. Cip durdu, gözümü açtılar. Büyük dikdörtgen bir binanın önündeydik. Büyük kapısının üzerinde büyük harflerle: “Kırk Satır Kırk Katır Uygulama Merkezi” yazılıydı. Küçük bir odaya aldılar. Bir süre sonra siyah giysili, gardiyan tipinde bir adam geldi, “Pantolonunuzu çıkarın” dedi. Nedenini soramadım, bu kez sert bir sesle bir kez daha “Çıkarın” diye bağırdı. Çıkardım. “Ayakkabılarınızı, çoraplarınızı da” dedi. Ayaklarım çıplak, üzerim yarı çıplak onlarla yürüdüm. Bu kez mahkeme salonunu andıran bir büyük odaya aldılar. İki yanı masa, ortalarında tekerlekli bir koltuk... Fazla beklemedim. Yandan bir kapı açıldı ve yüzü maskeli, yalnız gözleri görünen bir adam koltuğa yerleşti ve sordu: “Buraya neden getirildiğini biliyor musun?” “Hayır” dedim. “Öyleyse başlayalım, dedi. Sordu: “Babamın babasının babasının adı?” “Bilmiyorum” der demez koltuğu bana doğrulttu ve sol yanağıma okkalı bir tokat vurdu. O zaman tekerlekli koltuğun iki yana ayrılmış masalar ortasında neden olduğunu anladım. İstedi mi bana yaklaşıyor ve.. Sordu: “Annemin annesinin annesinin adı?” Tokattan sakınmak için: “Emine” dedim. Bu sefer, “Vay sana artık Big Şef demek yetersiz kalıyor. Artık Big Şefimizi adada (en büyük) anlamında Greater Chief diye seslendiriyor, anıyor ve yazıyoruz” diye kısa bir de açıklama yaptıktan sonra: “Greater Chief’imizin eşinin adını böyle bir sorguda söyleyerek büyüğümüzle alay mı ediyorsun lan” dedi. Sağ yanağıma okkalı bir tokat! “Gelelim asıl soruna? Sen son yazında Greater Chief’i insanların gözünde küçük düşürmek için Diktamen diye yazmışsın. Ne demek bu?” “Çok açık efendim. Şef’in de sık sık kendisini anlatırken dediği gibi (Dik Duran Adam) demek!” “Hımm” dedi. “Ama biz böyle anlamıyor ve senin Greater Chief’i kötü göstermek için Diktamen diye yazıyorsun. Kim yutar bunu be?” dedi sesini hayli yükselterek. Sonra zile bastı. İki iri adam geldi. Onlara: “Don ve çıplak ayakla zaten gideceği yere ve olası uygulamalara hazırlamışsınız... Götürün bunu SÖZLE USLANMAYANIN HAKKI KÖTEKTİR şubesine, icabına baksınlar” diye emretti. Yanaklarım tokattan adeta yanıyor. Adamlar iki yanımda kollarıma girdiler. Yürüdük kapıya doğru. Bu sorgu adı altındaki işkence gördüğüm odayı hiç unutmamayım diye kapıda durup geriye baktım. Beni sorgulayıp sürekli tokatlayan sorgu elemanı yüzündeki maskeyi çıkardı. Birden ayaklarım yerden kesildi, yere yuvarlanacak gibi oldum. Zira beni sorgulayan adamın yüzünü gördüm: Günlerdir birlikte olduğum, konuşmalarımızda bazen doğrudan bazen dolaylı biçimde Şefi eleştiren refakatçim idi beni sorgulayan! İFADE VERECEK YERİ SEÇECEK Güvenlik paketinde FIRAT KOZOK Birden Ummadığım, Beklemediğim Bir Şey Oldu Elbette benim gibi okuyunca şaşıracaksınız. Greater Chief’in benimle konuşmak istediğini, şu gün bu saatte bu görüşmenin gerçekleşeceğini bildirdiler. Ne işe yarardı ki bu görüşüm?.. Ne yazılarımı gazeteme iletmeme ne de herhangi bir iletişim aracıyla gazetemle görüşmeme izin vardı. Ne yapıp edip engelliyorlardı. Bu olanakları gerçekleştirmek için yaptığım bütün girişimler sonuçsuz kalıyordu. Adada dilediğim yere gitmem de yasaklanmıştı. Adanın B semtinde deniz kıyısındaki bir k afeye gitmeme izin vardı ve orada saatler boyunca karşı sahile özlemle bakıyordum. Tabii bu arada Greater’in benimle neden görüşmek istediğini düşünüyor ve tabii kafamda ona söyleyeceklerimi, sorularımı hazırlıyordum. adres ayarı ANKARA Polise geniş yetkiler getiren güvenlik paketinde yapılan değişiklikle, uyuşturucu ticareti ve kullanımıyla aynı konuma getirilen sentetik uyuşturucu bonzainin cami, okul ve kışlaya 200 metre mesafede kullanımı ve ticaretine verilecek cezaların yarı yarıya artırılması tasarıya eklendi. Yapılan değişiklikle ayrıca polisin ev veya işyerinde ifade alması ise ifade verecek kişinin talebine bırakıldı. TBMM İçişleri Alt Komisyonu’nda, iç güvenlik paketinin ilk 6 maddesi üzerindeki görüşmelerde iktidar ile muhalefet arasında zaman zaman hararetli tartışmalar yaşanırken, muhalefetin “anayasaya aykırılık” iddiaları kabul görmedi. Komisyonun CHP’li üyeleri Ahmet Toptaş ve Celal Dinçer’in ısrarları sonucunda polise verilen yetkilerden bazılarında değişiklikler yapıldı. Değişikliklerle gözaltına alma ile ilgili gerekçeler arasında yer alan “Kendine veya başkasına zarar verme şüphesi” ifadesinden “kendine” kelimesi çıkartıldı. Ev veya işyerinde ifade alma ise ifade verecek kişinin tercihine bırakıldı. Tasarının ilk halinde, uyuşturucu satışı ve kullanımının okul, yurt, hastane veya ibadethane gibi yerlerde veya bu yerlere mülki amir tarafından belirlenecek mesafe içinde gerçekleşmesi durumunda verilecek cezanın yarı oranında artırılması öngörülüyordu. Bu mekânlara kışlaların da eklenmesi kararlaştırıldı. Komisyonda CHP’li üyelerin talepleri üzerine bu konuda kararın mülki idare amiri tarafından verilmesi konusunda değişiklik yapıldı ve cezanın söz konusu yerlerin 200 metre yakınındaki durumlarda yarı yarıya artırılmasında uzlaşıldı. Ayrıca bonzainin adının değiştirilip, aynı şekilde suçun devam etmemesi ve suçluların kurtulmaması için “Sentetik Kannabinoid” denilmesine karar verildi. TBMM Genel Kurulu’nda HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, güvenlik paketini kürsüye taşıdığı sapanla eleştirdi. Meclis Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmeleri sırasında güvenlik paketini de eleştiren Kaplan, önündeki zarfın içinden çıkardığı malzemeleri göstererek, “Bu mermi, cezası yok. Gaz kapsülü kafada patlasa cezası yok. Sapana 4 sene ceza, tabancanın cezası 1 sene. Sizin hükümet kuş mudur, korkuyor? Güvenlik hukukla, insan haklarıyla, adaletle korunur” diye konuştu. Yarın: Diktame’nin sarayında Bonzaiye ‘kışla’ ayarı ‘Hükümet kuş mudur korkuyor’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle