01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ARALIK 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 15 Hak ihlalleri ‘yarıştı’ u Türkiye’de insan hakları konulu bir yarışma düzenleme fikrinin, kapısında yarım asırdır beklediğimiz AB bürokrasisinin aklının ucundan bile geçmeyeceği bir zamana acaba tanıklık edebilecek miyiz? Yarışmada birincilik kazanan Ozan Gönen’in ‘Losing Colours’ filmi. İnsan Hakları Kısa Film Yarışması sonuçlandı AB Türkiye Delegasyonu’nca düzenlenen İnsan Hakları Kısa Film Yarışması sonuçlandı. Ozan Gönen’in yönetmenliğini yaptığı “Losing Colours” filmi birincilik, Tufan Taştan’ın filmi “Bir Kelime” ikincilik ve Bilal Bulut’un yönettiği “Çığlık” isimli film de üçüncülük ödülünü kazandı. Ödüller, önceki akşam Büyülü Fener Sineması’nda; AB delegasyonu yetkilileri, TBMM’den milletvekilleri ve büyükelçilerin de katıldığı bir törenle sahiplerini buldu. Yarışmaya 55 film başvurmuştu. Dereceye giren üç film; finale kalan 15 kısa film arasında oyuncu Tamer Levent, yönetmen Reis Çelik, oyuncu Ahu Türkpençe ve sinema yazarı Murat Erşahin’le birlikte aralarında yer aldığım beş kişilik jüri tarafından oybirliğiyle belirlendi. AB delegasyonundan bu yarışma için jüri üyeliği daveti aldığımda, karmaşık duygular hissettim. Sinema ile yakınlığım, seyircilik ve okurluğun ötesine geçmiyordu. Dolayısıyla; sinema dili, ışık, görüntü tekniği, montaj gibi özgün konularda, diğer jüri üyelerinin birikim ve kavrayışına sahip değildim. Ne var ki, 30 yıla yakın bir süredir Türkiye’nin siyasi tarihine sahada tanıklık etmiş bir gazeteci olarak, şu iki sorunun cevabını merak ettiğimi fark ettim: l Değişen hükümetlerin hiçbirinin değiştirmeyi başaramadığı, daha doğrusu değiştirmek istemediği ceberut devlet anlayışı, genç sinemacıların gözüne, bakışına nasıl yansımıştı? l Yanı sıra, toplumsal eşitsizliği derinleştiren, ranta ve yağmaya dayalı ekonomik dönüşümü, sinema diliyle anlatmaya değer konular haline gelmiş miydi? Finale kalan 15 kısa filmi izlerken iki sorunun da yanıtının büyük oranda “evet” olduğunu gördüm. Dosyalarındaki biyografilerine baktığımızda, çoğu 80’lerin ikinci yarısına doğmuş olan genç yönetmenler; iş cinayetleri, çocuk işçilik, çocuk gelinler, iç göçün yaşattığı insani dramlar, LGBT’lerin yaşadığı sorunlar kadar; yazık ki çok daha eski bir hak ihlali olan işkenceyi, faili meçhul cinayetleri de konu olarak seçmişti. Dahası, kimilerinin bizatihi bu yakıcı sorunların içinden geldiğini hissetmek zor olmadı. Ne var ki aynı “evet”i; kısa filmi tanımlayan bütünlüklü anlatım, yalınlık, çarpıcılık ve yoğun yaratıcılık kriterleri bakımından bir çırpıda gönül rahatlığıyla söylemek kolay değil. Kendine has güçlükleri kadar, düşük bütçe ve özgürlük avantajları nedeniyle mümkün olabileceğini düşündüğünüz anlatım olanakları ve bu olanaklarla mesajı güçlü bir etkiyle aktarma boyutu, beklentilerin biraz altındaydı. O nedenle, jüri değerlendirmesinde, yukarıda sıraladığım kriterlere en yakın üç film kendiliğinden öne çıktı. Birincilik ödülünü alan “Losing Colors” bir animasyon filmi olmasına karşın, insan doğasındaki yaratıcılığın bebeklik ten itibaren, hepimizin her an karşılaştığı sistemin baskıcı aktörleri tarafından her aşamada nasıl törpülendiğini naif ama net mesajlarla sağlam bir kurguda anlatıyordu. İkincilik ödülünü alan “Bir Kelime”, işkence gibi sert bir konuyu; masum ve eğlenceli bir çocuk oyunu olan sessiz filmi anlatım aracı olarak kullanmasıyla yaratıcılığını konuşturmuştu. “Qerin” (Çığlık) ise vaktiyle masabaşında çizilmiş yapay sınırların ayrı düşürdüğü akrabaların, tel örgülerin ardında karşılaşarak hasretini, özlemlerini, kederlerini saf sözlerle anlatma geleneğini vurucu bir dille ifade ediyordu. Kısa filmin tanıdığı özgürlük alanının, eserleri beklentilerin üzerine taşıması gerekirken o güçlü etkiyi hissetmeyişimizi düşündürücü buldum. Bunda sinema eğitimi veren okulların ve kadroların payı kadar, hepimizin gündelik hayatını kuşatan ve belli beğenileri dikte eden ticari görselliğin de etkisi olduğu kanısındayım. Şüphesiz ki, AB Delegasyonu’nun düzenlediği ödülleri de motive edici bu yarışma, sinemaya gönül vermiş gençlerin hevesini çoğaltması çok önemliydi. Ne var ki, bu takdir duygusu, yazının başında aktardığım AB Delegasyonu’nca jüri üyeliğine davet edildiğim anda sökün eden karmaşık duygularımın bittiği anlamına gelmiyor. Türkiye’de insan hakları konulu bir yarışma düzenleme fikrinin, kapısında yarım asırdır beklediğimiz AB bürokrasisinin aklının ucundan bile geçmeyeceği bir zamana acaba tanıklık edebilecek miyiz? Vurucu bir dille Yeni (!) hak ihlalleri Aslolan bütünlüklü anlatım ‘Saray’a hangileri götürüldü?’ ANKARA (DHA) CHP Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, Çankaya yerleşkesinde yer alan köşk ve binalarda bulunan değerli eşyaların yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na taşındığı iddialarını TBMM gündemine taşıdı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “Bu eşyaların bir envanteri var mı, bunlar neler, yeni saraya hangileri götürüldü?” diye soran Karaahmetoğlu, “Bu kıymetli parçalar, 1150 odalı yeni sarayda hangi birim ve odalarda muhafaza edilecek?” dedi. CHP Giresun Milletvekili Karaahmetoğlu’nun soru önergesi şöyle: “Çankaya yerleşkesi içinde Müze Köşk, Çankaya Köşkü (Pembe Köşk), Camlı Köşk, Yeni Hizmet Binası, Yeni Genel Sekreterlik ve Devlet Denetleme Kurulu Binası, Başyaverlik Binası, İdari ve Mali İşler ve Koruma Müdürlüğü binaları, Basın Toplantı Salonu, Resepsiyon Salonları, diğer binalar ve sosyal tesisler yer almaktadır. Bu binalarda, çok miktarda değerli eşya, mobilya, halı, tablo, vazo, porselen, seramik, heykel, kristal, ferman’ın bulunduğu, kullanıldığı, sergilendiği ya da depolarında muhafaza edildiği bilinmektedir. Çankaya’daki değerli eserlerin ‘Ak Saray’a taşındığı iddiaları TBMM’de Buna ilişkin olarak: 1. Cumhurbaşkanlığı koleksiyonunda yer alan Çankaya yerleşkesinde yer alan Köşk’ler ve diğer hizmet binalarında muhafaza edilen bu parçaların bir envanteri bulunmakta mıdır? Bunlar nelerdir? Bugüne kadar kırılan, kaybolan, çalınanlara ilişkin kayıtlar mevcut mudur? 2. Bu eşyalardan Atatürk Orman Çiftliği’ne yapılan yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na götürülenler var mıdır? Var ise yeni saraya hangileri taşınmıştır? Bunlardan yeni saraya götürülmesi planlananlar hangileridir? 3. Taşınma sebebiyle zarar gören olmuş mudur? Hangileridir? 4. Çankaya yerleşkesinde yer alan bu değerli eşyaların yeni saraya götürülmesinin sebebi nedir? Burada muhafaza edilmeleri mümkün değil midir? 5. Bu kıymetli parçalar, 1150 odalı yeni sarayda hangi birim ve odalarda muhafaza edilecektir? 6. Tarihi, maddi ve manevi değeri yüksek bu eşyaların, aksesuvarın kaybolması, çalınması riski göz önünde bulundurulmuş mudur?”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle