23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ARALIK 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ Big Chief’in yeni eğitim sisteminde bir öğrenci sınıf atlamak isterse kuralları ezbere bilmeli 7 Chief’e İman Edenlerin Kılavuzu Sapan Füzeler Refakatçime anımsattım: “Adanın savunmasaldırı CÜNEYT ARCAYÜREK 4sistemini görecektik.” “Ah evet” dedi. “Kusuruna bakmayın ama bu arada sistemi yabancı bir gazeteciye göstereceğim diye ilgililere bildirdim, onay aldım.” Bu adada kimse kişisel istekleriyle hareket edemiyordu. Her şey, herkes Chief’in iznine bağlı. Yürüdük. Bir tepe çıktık. Aşağıdaki ovada kimileri büyük, kimileri daha küçük, çocukluğumuzda serçe avlamak için kullandığımız sapanlara benzer aygıtlar vardı. “Bunlar ne? Bunlarla Chief kartal mı avlıyor” diye alay ettim. (1) (0) Refakatçim kırgın bir sesle: “Big Chief’in dehasından böyle alay etmeye hakkınız yok” dedi. “Canım şaka olsun diye öyle konuştum. Seni dinliyorum” dedim. “Bu sapanların lastikleri ile sizin çocukluğunuzda deriden yapılmış, içine taş koyduğunuza benzer, elbette daha büyük saldırı araçlarını Big Chief’in değil de bir yabancı yerleşkeler depoda. dehanın icat etmiş olabileceğini düşünüyorsun. Gerekli görüldüğü zaman uzun lastiklerle birlikte Pes!” dedi. depodan çıkarılıyor. Sapana monte ediliyorlar ve “Yani sen şimdi bu çocuk oyuncağına benzer yerleşkeye büyük dinamit lokumları yerleştirildikten sapanları, yani saldırı araçlarını Big Chief mi icat sonra askerler lastiği geriye doğru çekerek geriyor etti diyorsun!” ve emir üzerine dinamitler saptanan adreslere “Elbette. Baştan sona kadar Big Chief siyasal, gönderiliyor.” sosyal, ekonomik alandaki dehasını askersel İlk defa böyle bir saldırı aracı görüyordum. alanlarda da kanıtlayan bu sapan saldırı araçlarını “Peki düşman nerede? Ben göremiyorum kurguladı. Modellerini çizdi. Yapılmalarını baştan civarda.” sona kontrol etti ve işte gördüğün başka ülkelerde “Uzak yakın adalar” dedi refakatçim: rastlayamayacağın bu görkemli manzara ortaya “Bizi ve tabii Big Chief’in başarılarını kıskanan çıktı” dedi. uzak yakın adalar. Uzakta olan düşman adalara “Yani sapanlar Chief’in askeri dehasının eseri?” icabında atış yapacak büyük sapanlar inşa edildi “Elbette.” ve işte görüyorsun “Peki askerler, Big yerleştirilmişler Chief’in bu pahalıya mal araziye. olan dehasının ürünü Küçük sapanlar sapan saldırı silahlarına yakın adalara karşı çıkmadılar mı?” yönelik” dedi. “Kim? Askerler mi? “Herhalde bu Ayol onlar uzunca bir sapanları Zweistein süredir Chief’in tak diye icat etti.” söylediklerini şak diye “Yahu” dedi. yerine getiriyorlar. “Şu kadar gündür Aksi halde tırraak adada geziyorsun. diye başka görevlere Big Chief’in yaratıcı atanıveriyorlar.” dehasına tanık Askerler adına olduğun pek çok şey ağzımın payını almıştım. gördün. Hâlâ sapan Sustum. Tarlalar Azalırken Arsalar Hızla Artıyor... Bir yutturmacadır gidiyor. Gerçekte olmayan çok sayıda özel günlerimiz var. Bu yazıyı altında Türkiye’nin de imzası bulunan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilmesinin yıldönümünde, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde yazıyorum. Kamu yetkilileri, insan hakları alanında Türkiye’yi neredeyse uçuşa kaldırdıklarını ileri sürüyorlar. Ama uluslararası örgütlerin sormacaları, saptanan verilerle Türkiye’nin yerinde saymayı bile beceremeyerek geriye gittiğini gösteriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ayda üçü dördü bulan ihlal kararları ise konumumuzun düştüğü durumu kayda geçiriyor. HHH Adı var kendi yok özel günlerimizden biri de 5 Aralık Dünya Toprak Günü’ydü. Birleşmiş Milletler’in “Dünya Toprak Günü”nü 2013’te kabul etmesine karşın Türkiye’nin 1945’te yasayla kabul edilmiş bir “Toprak Bayramı” vardı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinden Demokrat Parti’nin oluşmasını sağlayan da Çiftçiyi Topraklandırma Yasası’na duyulan kızgınlıktı. Anılan yasanın 11 Haziran 1945’te kabul edilmesinin ardından, 15 Haziran’da da Toprak Bayramı Yasası çıkarılmıştı. Yasa, her yıl 11 Haziran’ın ardından gelen pazar gününün toprak bayramı olarak kutlanmasını istiyordu. Çiftçiyi Topraklandırma Yasası ilk darbeyi CHP içinde kalan toprak ağalarından yedi. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, varlık nedeni de olan yasayı iyice tırpanladı. 1973’te kabul edilen Toprak Reformu Öntedbirler Yasası da kaldırılmış yasalar arasına soktu. Daha sonra Toprak Reformu kavramı bir yana atılıp Tarım Reformu kavramı öne geçirildi. HHH Adalet ve Kalkınma Partisi, Demokrat Parti’nin ardılı ama toprağa daha değişik bir gözle bakıyor. En başarılı olduğu alan da tarlaları arsaya dönüştürmek. Tarımsal bitkilerle meyve ağacı dikmek yerine AVM ya da gökdelen dikmeyi yeğliyor. 2005 yılında çıkardığı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nı 2014 Nisanı’nda değiştirdi. Bu arada hayvancılığın olmazsa olmazı sayılan mera ve yaylaları da inşaata açıverdi. Bereket Anayasa Mahkemesi geçen günlerde iptal etti de bir yıkım daha önlenmiş oldu. HHH AKP’nin iddialı olduğu konulardan biri de arazi toplulaştırması. Toprağın miras yoluyla bölünmesini önlemeye çaba harcıyor. İzlediği politikaya bakarak neden bu konuya önem verdiğini çözmeye çalışıyorum. Aklıma gelen ilk seçenek de şu oluyor: AVM, toplu konut ve gökdelen dikecekler, arsaya çevrilecek tarlaların sahiplerine ulaşmakta, topluca tapuya götürüp imza attırmakta zorlanmasınlar diye... HHH 2014’te yapılan değişiklikle ilgili yasaya eklenen bir de liste var. “Türkiye İlİlçe Bazında Yeter Gelirli Tarımsal Arazi Büyüklükleri” listesi. Örneğin İstanbul’un 39 ilçesi var ama listede 16 ilçesi yer alıyor. Demek 23 ilçede tarım yapılmıyor. Ya da korunacak tarla kalmamış. Zaten kamu spotlarından Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın toprağa bakışındaki çelişkileri de anlamak mümkün. Atatürk Orman Çiftliği’nin bile arsa sayıldığı bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım. KUDETA 3 ON’lar l Bu sapanların lastikleri ile sizin çocukluğunuzda deriden yapılmış, içine taş koyduğunuza benzer, elbette daha büyük yerleşkeler depoda. Gerekli görüldüğü zaman uzun lastiklerle birlikte depodan çıkarılıyor. Sapana monte ediliyorlar ve yerleşkeye büyük dinamit lokumları yerleştirildikten sonra askerler lastiği geriye doğru çekerek geriyor ve emir üzerine dinamitler saptanan adreslere gönderiliyor. Adada Eğitim Kimi konuları araştırdıkça bu çağda böyle yönetim ve bu yönetime, özgürlüğüne meraklı olduğu söylenen koskoca ada halkının nasıl tahammül ettiğine hayret ediyordum. Güneşli bir gündü. Adanın yüksekçe bir yerindeki kafede oturmuş kafa dinlendiriyorum. Biraz ilerimden, önce ha, sonra hı, diye yüksek sesle bağıranlar duydum. Merakla kalktım kafeden. Baktım, ilerideki sokakta başları takkeli bir grup genç yürürken önce sağa dönüp ha, bir süre yürüdükten sonra sola dönüp hı diye bağırıyorlardı. Refakatçimi çağırdım, geldi. Tanık olduğum manzarayı anlattım. “Grup halinde takkeli gençlerin bu ha, hı diye bağırmaları ne anlama geliyor” diye merakla sordum. “Big Chief’in yeni eğitim sistemi gereği” dedi. Hiçbir şey anlamamıştım bu kısa açıklamadan. “Elllerinde siz görmediniz galiba küçük bir kitap olmalı.. Kitabın kapağında ‘Chief’e İman Edenlerin Kılavuzu’ yazılıdır. Bazı kurallardan söz edeyim. Bir öğrenci bir sınıf atlamak isterse bu kılavuzda yazılı kuralları mutlaka ezbere bilmesi gerekir. Mesela ilk kural şöyle: Chief ne buyurursa tartışmasız kabul edeceğime ailemin bugünü ve geleceği adına ant içerim! Bu kuralı aksattığı veya herhangi bir yerde arkadaşlarıyla konuşurken eleştirir gibi oldu mu, ne sınıf geçebilir ne ailesi rahat edebilir. Bir de çok daha önemli bir kural var. Bir ileri dört geri kuralı. Bir öğrenci bir sınıf atlamak isterse dört geriye dönük yaşam koşullarını ezbere bilmesi zorunlu.” “Bu” dedim. “Adeta biat etmenin kuralları. Çağdaş bir dünyada bir kişiye biat etmenin veya benzerlerin artık esamisi okunmuyor”. Genel Manzara Askerler takşaktırrak üçgenine takılmış; acaba yönetimin sivil kadrosu bizdeki tabire göre Chief’e nasıl biat etmişti? Bu soruyu refakatçime de başkalarına da sordum. Gazeteye gönderdiğim bu konudaki yazının özeti aşağıda: Big Chief iktidara gelir gelmez yönetimdeki bürokratların yerine kendi kurallarına uygun kişileri getirme kampanyası açtı. Chief bürokrasisinde yer almak için onun inançları doğrultusunda olduğunu kanıtlamak yetmiyordu. Ayrıca uzun süre vücut, göz, yüz hareketlerinde de Chief’e benzer olması gerekiyordu. Bu gerekleri kanıtlayamayanlar ağzıyla kuş tutsa bol maaşlı herhangi bir koltuğa kapağı atamıyordu. Bürokraside bu temizlik kısa sürede tamamlandı. Sonra?... Refakatçim “Yavaş yavaş bekçilerle irtibatı var diye tasfiyelere başladı. Kimileri de bekçiler gibi Chief’i devirmeye girişecekler diye kumpasa getirildiler” dedi. “Peki sen?” l Big Chief iktidara gelir gelmez yönetimdeki “Ben ağamın borazanıyım” bürokratların yerine kendi kurallarına uygun kişileri dedi. “Seninle getirme kampanyası açtı. Chief bürokrasisinde yer bile onun bizi izledikten sonra almak için onun inançları doğrultusunda olduğunu verdiği izinle birlikte olabiliyor, kanıtlamak yetmiyordu. Ayrıca uzun süre vücut, göz, yüz konuşabiliyorum” hareketlerinde de Chief’e benzer olması gerekiyordu. Bu dedi. Bu arada gerekleri kanıtlayamayanlar ağzıyla kuş tutsa bol maaşlı yazıda bizde herhangi bir koltuğa kapağı atamıyordu. hayli güldürü konusu olan bir fıkranın adada uygulamalara, tepkilere yol açtığını öğrendim. Bilinen fıkra şu: Sokakta ülkenin diktatörüne küfreden adamı yakalayıp yönetimin güvenlik elmanlarının karşısına çıkarmışlar. “Ben Big Chief’e diktatör diye küfretmiyordum” diye kendini savunmuş. Güvenlikçi, “Hadi oradan! Ben kime küfredildiğini bilmem mi? Atın içeri” demiş. Bu fıkra kulaktan kulağa fısıldanıyordu. Pekâlâ ama hiç yakalanıp bu fıkra nedeniyle içeri atılan yok muydu? Adamı sorgulayan güvenlik elemanları, “Bu fıkra aldı başını gidiyor. Adayı sardı. Ne yapalım, size küfredenleri içeri tıkalım mı” diye Big Chief’e başvurmuşlar. “Ulan cahiller. Ben saçını bu ada için süpürge eden biriyim. Nerem diktatöre benziyor. Böyle bir fıkraya konu oldu, bana diktatör diye küfretti diye insanları nasıl sorgular ve içeri atmayı düşünürsünüz” diye başvuruları geri çevirmiş. O gün bugündür adada diktatöre küfredenlerden geçilmiyor. Ama yine de korku nedeniyle insanlar fıkrayı birbirine fısıldayarak anlatıyor... Fakat; refakatçim bu bilgileri verdikten sonra hayranlıkla, “Nasıl ama Big Chief? Böylesi insan özgürlüğüne saygılı yönetici hiçbir ülkede bulunmaz, dimi” dedi kıvançla? Refakatçim “Big Chief yönetime inancı, imanı, güveni ve bağlılığı sarsılmayacak nesiller yetiştirmek için bu sistemi kurdu” dedi. “Nedir bu kuralın temelindeki öğe?” “Eski ada yönetiminin Big Chief’in yorumuna göreinsanları inançlarından soğutan çağdaş dediğiniz yaşam tarzı.” Refakatçime: “Peki yönetime inanan, imanı, güveni sağlam gençler toplu halde yürürken neden sağa ha, sola hı diye bağırıyorlar?” “Bu da kutsal kılavuz kitabının temel kurallarının dışavuruluşu.” “Yani?” “Sağ, Chief Chief demek” “Ya sol?” “Sol ise kutsal kitabın önsözünde yazılı olduğu gibi başımızdan eksik olma demek!” “Ya takkeler?” “Gençlerin kafalarını üşütmelerini engellemek için başlarından eksik edemeyecekleri takke o. Zira kafalarını üşüterek gençlerin başka inanç kurallarına, çağdaşlık gibi Chief’e göre ipe sapa gelmez, gençleri baştan çıkaran kurallar içeren gerici eğilimlere kapılmalarını önlemek zorundayız” dedi. Sordum: “Ya kızların başında saplı oturak biçimi şapkalar?” Kısa cevap verdi: “Bu da Big Chief’in adaya getirdiği özgürlüğün simgesi... İsteyen oturak gibi şapkalar ile kafasını örter, isteyen örtmez. İşte özgürlük bu!” ‘Yılın Kişisi’ ebolayla savaşanlar Dış Haberler Servisi Amerikan TIME dergisi geleneksel “Yılın Kişisi” ödülüne “Ebolayla savaşanları” layık gördü. Dergi ekibinin kararını web sitesinden yayın yönetmeni Nancy Gibbs duyurdu. Sahadaki yerel doktor, hemşire, ambulans ve gömme ekipleri ile onlarla omuz omuza mücadele eden Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ve Samaritan’s Purse isimli bir Evanjelik hayır örgütünün çalışmalarını öven Gibbs, öldürücü virüsün bulaştığı hastalara müdahale eden pek çok doktor ve hemşirenin de ebolaya yakalandığı ve bazılarının öldüğüne dikkat çekti. “Yılmadan cesaret ve merhamet gösterdikleri, dünyaya savunma geliştirmek için zaman kazandırdıkları, hayatlarını tehlikeye attıkları, feda ettikleri ve hayat kurtardıkları için ebolayla savaşanların 2014 yılının kişisi olduklarını” belirten Gibbs, “Bir grup kadın ve erkek ebolayla mücadele ettiği için dünyanın geri kalanı geceleri uyuyabilir” dedi. Ebola, büyük çoğunluğu Sierra Leone, Gine ve Liberya’da olmak üzere 6300’den fazla can aldı. Listede“Ebola Savaşçıları”nı sırasıyla “Ferguson Protestocuları”, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çinli girişimci Jack Ma ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani izledi. Ferguson Protestocuları “Aktivistler”, Putin “Emperyalist”, Jack Ma “Kapitalist”, Barzani ise “Fırsatçı” tanımlamasıyla listedeki yerini aldı. Seçimi yapan TIME editörlerinden Karl Wick, Barzani için “IŞİD, Ortadaoğu yapbozunu havaya atarken; Kürt lider bir parçaya uzandı. Barzani; şimdi Irak’ın belki de Ortadoğu’nun geleceğini tayin edecek pozisyonda” yorumunda bulundu. Geçen yıl Papa Francesco’yu yılın kişisi seçen TIME’ın halka açık anketinde ise Hindistan Başbakanı Narendra Modi ipi göğüslerken Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad 26, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 29. sırada yer aldı. l TIME dergisi İlk Toplu Nümayiş “Bunlar ortaeğitimin kuralları? Ya üniversitelerin durumu?” diye yeni bir konu açmama olanak kalmadı. Adanın B kapısından büyük bir topluluğun A kapısına doğru, oradan da Chief’in çalıştığı, ailece oturduğu Ayyıp adlı binaya yöneldiklerini gördüm. Kalabalığı oluşturanlar daha çok tahminime göre üniversiteli gençlerdi. Ama aralarında hayli yaşlı erkekler ve kadınlar da vardı. Ellerinde büyük kartonlara yazılmış, defol git başımızdan yazılı dövizler vardı. Koro halinde “Nefes alamıyoruz. Ağzımızı burnumuzu kapattın. Caddenin ortasındaki sonradan bardak olacak çamları söktürüyorsun. Yeter be!” diye ve gitarlar eşliğinde bağırıyorlardı. Sonra birden yangın söndürme araçları görünüverdi. Bir yandan kalabalığa sıktıkları sularla insanlar yerde sürünüyor. Öte yandan kırmızı giysiler giymiş, başlarındaki kasketin siperliğine; “Helal Acil Güvenlik Grubu” yazılı insanlar toplu halde kalabalığa doğru arkalarını dönüyor ve hep birden zart diye gaz çıkarıyorlardı. Gazın ağır kokusundan kimi gençler, yaşlılar baygınlık geçiriyordu... Sıkılan sularla, gazla insanların yere düşerek başlarını yaralamaları umurlarında bile değildi. Bir yandan bir yerlerden “Yaşa, var ol Big Chief” diyen bir marş çalınıyordu. Bellerinde silah siyahlar giymiş, kafalarındaki kaskette Acil Müdahale Gücü yazılı insanlar kalabalığın arasına daldı. Kadınerkek, gençihtiyar ayırt etmeksizin birçok insanı saçlarından sürükleyerek büyük pencereleri demir parmaklıklı bir büyük otobüse doldurup uzaklaştılar. Yerler göle dönmüştü. Havada hâlâ ağır bir gaz kokusu vardı. Refakatçim kalabalığı görü görmez kaybolmuştu. Ağır adımlarla otelime döndüm. Caddelerde, sokaklarda kimse yoktu. Acil Müdahale görünür görünmez ne kalabalık kalmıştı ortalıkta ne de yeter be diye bağıran! Yarın: Acil İnfaz Grubu Gençlerin Peşinde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle