02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2014 PERŞEMBE 6 HABERLER Avrupa Parlamentosu’nda dün başlayan Kürt Konferansı’nda Türkiye’deki Kürt sorunu tartışılıyor ‘Kürtler bölgede aktör’ di ama henüz kalıcı bir barışa ulaşamadık. AKP hükümeti 12 yıllık iktidarında eline geçen fırsatları değerlendiremedi. Çünkü AKP gerçek bir barış projesine sahip değil. Avrupa Birliği ülkeleri de bu konuda Türkiye’yi yeterince teşvik etmedi” dedi. Uzun salonda belirgin bir dikkatle izlenen konuşmasında “Kürt kimliği anayasal ve yasal güvenceye kavuşturulmadıkça yol alamayız. Oslo süreci hükümetin tutumu yüzünden sonuçsuz kaldı. Umalım İmralı süreci de aynı akıbete uğramasın” diye ekledi. Kürtlerin özellikle Kobani’den sonra bölgenin ve dünyanın gündemine oturduğunu savunan Adem Uzun, “Kürtler bu halleriyle bir faktör değil bir aktör konumundadır. Bölgenin demokratikleşmesinde motor gücü olacak bir konumdadır” dedi. Adem Uzun konuşmasının sonunda PKK’nin terörist örgüt listesinden çıkması için vaktin geldiğini ileri sürdü ve Türkiye’nin ise ısrarla tersi yönde çaba gösterdiğini söyledi. Açılış oturumunda ayrıca sağlık nedenleriyle konferansa katılamayan rahip Desmond Tutu’nun ve AP Başkanı Martin Schulz’un mesajları okundu ve uzun uzun alkışlandı. Tutu kısa mesajında şöyle dedi: “Güneşli Güney Afrika’dan hepinize selamlar. Sağlık sorunlarım yüzünden katılamayacağım. Ancak sizleri temin etmek isterim ki ruhen aranızdayım. Biz Güney Afrika’da ırkçılık ile mücadele ederken uluslararası toplumdan çok destek aldık. O yüzden diğer topraklarda yaşayan dostların desteğinin önemini çok iyi biliyorum… Umarım Öcalan da yakın zamanda serbest bırakılır ve tıpkı Mandela gibi normal bir toplumda olması gerektiği gibi olumlu bir rol oynamaya devam eder…” Martin Schulz da mesajında “Türkiye’deki Kürt sorununun kalıcı bir çözüme kavuşmasını istiyoruz. Tüm taraflara çağrıda bulunmak ve politik vizyonlarda cesur davranmalarını istiyoruz. Bu yönde benim şahsen ve Avrupa Parlamentosu’nun desteği hep sürecektir. Özellikle barış ve uzlaşma Desmond Tutu, Dalai Lama, Şirin Ebadi gibi Nobel barış ödülü almış seçkin şahsiyetlerin bu konferansa desteği, uluslararası desteğin ne kadar geniş olduğunu kanıtlıyor” dedi. AYDIN ENGİN BRÜKSEL Avrupa Parlamentosu binasında dün başlayan temel olarak Ortadoğu’daki, özellikle de Türkiye’deki Kürt sorununun tartışıldığı konferansın ilk gününde açılış oturumunda ABTürkiye Yurttaşlık Komisyonu Başkanı Prof. Karianne Westrheim, Avrupa Birleşik Solu ve Kuzey YeşilSolu (GUE NGL) sözcüsü Gaby Zimmer ve Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) temsilcisi Adem Uzun epey uzun birer konuşma yaptılar. Westrheim konuşmasında 11.’si yapılan bu konferanslara her zaman Türkiye ve Kürt tarafından temsilcilerin davet edildiğine ancak bugüne kadar AKP’nin davetleri hiçbir zaman kabul etmediğine dikkat çekti. Oslo görüşmelerinde PKK’yi temsil edenler arasında yer aldığı bilinen ve oturum başkanı Westrheim tarafından “Bir Kürt siyasetçi ve diplomat” olarak tanıtılan Adem Uzun ise uzun konuşmasına “İngilizce kendimi iyi ifade edemeyeceğim için Türkçe konuşmak istiyorum” diyerek başladı ve “Barış sürecinde bazı gelişmeler elde edil İlk oturum Konferansın ilk günün son oturumunda moderasyonu Güney Afrika’dan, Uluslarası Barış ve Uzlaşma Girişimi sözcüsü Essa Moosa ve Kürt Akademisyenler Derneği Başkanı Dersim Dağdeviren üstlendiler. Konuşmacılar arasında yer alan ve AKP çizgisine yakın olarak tanınan Hüseyin Yayman ve akademisyen Arzu Yılmaz dikkati çekti. Yayman “Barış süreci ve Türkiye sivil toplumu” başlıklı sunumunda, barış sürecinin başlangıcından bu yana kısa bir özetini yaptı ve çözüm sürecinin iki yıldır çok ciddi direnç testlerinden başarıyla çıktığı tespitini savundu. Yayman, “Süreç Erdoğan ve Öcalan kararı ile başladı. O yüzden bu iki isimden biri ‘süreç bitti’ demedikleri sürece barış süreci devam edecek” dedi. Toplumun barış sürecine ilişkin tutumuyla ilgili olarak yapılan kamuoyu araştırmalarına değindi ve 2009’dan bu yana toplumun sürece desteğinin ciddi ölçülerde arttığına dikkat çekti. Yayman 68 Ekim Kobani protestoları sırasında ve sonrasında da sürecin devamına ilişkin kamuoyu desteğinin fazla değişmediğini söyledi. Yayman, buna rağmen Kobani protestolarından beri barış sürecinin “Bekleme odasına girdiği” saptamasını yaptı ve “bekleme odası”ndan çıkılması için yapılmasına ilişkin görüşlerini aktardı. Kürt sorunu ile ilgili çalışmalar yapan akademisyen ve yazar Arzu Yılmaz ise “Bölgedeki yeni gelişmelerin barış sürecine etkisi” üstüne bir sunum yaptı. Yılmaz sunumunda 2010’daki konferansta barış sürecinin amacının “PKK’nin silah bırakması olarak tanımlandığı”nı hatırlattı ve “Dört yıl sonra Avrupalı konuşmacıların vurguları, PKK’nin artık Ortadoğu’da barışı sağlayan bir güç olarak kavrandığını kanıtlıyor” dedi. Konferans yarın devam edecek. RTE’nin Bu Sözleri Atlanamaz Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İslami Eğitim Şurası’ndan çıkıp gittiği 5. Din Şurası’nda yaptığı konuşma, Türkiye’yi nasıl bir düşüncenin yönettiği ve ülkeyi nasıl bir ülkeye dönüştürmek istediği konusunda en temel açıklamaydı... Açık, berrak, net, duru... Gizlisi saklısı olmadan.. Bir İslamişeriatçı bir yönetim arzusu. Ne kendisini oraya getiren anayasayı takan, ne Meclis’i, ne yasaları... Evet şimdi net olarak diyebiliriz ki Anayasa Mahkemesi’nin saptadığı “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” saptamasını kesin doğrulayan bir konuşma.(*) RTE, Din Şurası’nda “Yurttaşlığı” bir din olarak nitelendirdi ve din işleri ile devlet işlerinin ayrılmasını şart koşan anayasaya ve laiklik şartına saldırdı kökten, damardan... Karşımızda, Akit adındaki şeriatçı yayın organının kılığına bürünmüş bir kişi bulunuyordu. Zaten RTE ile Akit arasında çok sağlam bir ilişki var. Dediklerine bakalım önce: Batı’da Hıristiyanlıktan oluşan boşluğa “yurttaşlık dini” ikame edildiğini ve Türkiye’de de benzeri denemelere girişildiğini (!) belirterek şöyle diyor: “Bunlar kendi elleriyle yurttaş dini benzeri dinler inşa ederek İslamın karşısına kendi yapay dinlerini koymanın çabası içinde. Din ve devlet işleri ayrı olsun diye kendi yapay dinlerini devlete egemen kılmanın mücadelesini verdiklerinin bilincinde değiller. ‘Kâbe Arap’ın olsun bize Çankaya yeter’ dediler. Bu yapay bir din kurma, helvadan put yapma değil de nedir? Kendileri yaptılar kendileri taptılar..” Anıtkabir için “helvadan put” tanımlamasını halka havale ediyorum, yurttaşın taptığı bir anıtı yok, sevdiği ve hayatını borçlu olduğu bir kahramana gönül borcu var. Bir okur mesaj attı: “Bu anıt kendisini kıskançlıktan delirtecek.” Buna boşveriyorum, “yurttaş” kavramına gelelim. RTE; yurttaşlığı, yurttaş olmayı bir “yeni din” yaratmakla eşdeğer görüyor. Anlaşılıyor ki yurttaş, vatandaş, yurttaşlık gibi kavramları, “İslam dininde” karşılığı veya içeriği olmadığı için reddediyor. Şeriatçı anlayışta, ümmet vardır. Yurttaş, vatandaş anayasal bir kavramdır. Yurttaşın anayasal, siyasal, hukuksal haklarını da ifade eder. Yurttaş, anayasada “adam” yerine konur, dokununulmazlıklarla donatılır.. “Yurttaş”, bu özelliğini krala, kiliseye, feodal yönetimlere, padişahlara, saraylara karşı çok can verdiği mücadelesiyle kazanmıştır ve bunu anayasalara, uluslararası sözleşmeye yazdırmıştır. Dünyada her şey tartışılabilir ama tek tartışılmayacak bir hak veya kavram varsa, yurttaşlıktır. Yurttaşlık kavgası, 1000 yıllık savaşın kazanımıdır. Spartaküs’ten başlar, esirlerin, kölelerin mücadelesiyle ete kemiğe kana bürünür.. Birey eğer yurttaş değilse bir sinektir, köledir, ezilebilir, yok edilebilir. Bir oyuncaktır, güçlünün kendi amaçlarına sürekli olarak ram edeceği, sömüreceği alabildiğine, başını kopartacağı, gerektiğinde öldürüp yok edeceği... Yurttaşlık bir yasadır. Tersi ise keyfiliği anlatır. ‘Yurttaşlık dini icat ettiler’ Meydanın koşuluyla yeşil ışık ismi Şeyh Said oldu lHükümetin tavrı müzakere sürecini belirleyecek Silahsızlanmaya taslak MAHMUT LICALI ANKARA Çözüm süreci kapsamında Kandil’de HDP heyetiyle görüşen KCK yönetimi; örgütün “Türkiye’ye karşı silahsızlanmasıyla” ilgili müzakere taslağında yer alan koşullara “taslağın eksiksiz ve bir bütünlük içinde uygulanması” koşuluyla olumlu bakarken; hükümet taslakla ilgili tavrını netleştirerek bir an önce müzakerelere geçilmesi yönünde mesaj verdi. Kandil’de hükümetin seçime dönük bazı hesaplar yaptığı ve oyalama taktiği izlediği de dillendirilirken “iç güvenlik paketinin” de sürece ters olduğu vurgusu yapıldı. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile yapılan görüşmede çıkan “seçim sonrasına erteleme eğilimi” nedeniyle Kandil’in acil çağrısı üzerine HDP heyeti ile KCK yetkilileriyle kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdi. Hükümetin “kamu düzeninin sağlanması koşulu” ve müzakere taslağında karşı çıktığı maddelere karşı Kandil’in tavrı da bu görüşmeyle netleşti. Edinilen bilgiye göre taslakta yer alan hususları makul bulan KCK yönetimi, Öcalan’ın belirttiği öneri ve takvimlendirmeyi esas aldıklarını da vurguladı. KCK yönetiminin; “örgütün Türkiye’ye karşı silahsızlanmasına yönelik taslakta yer alan takvimi” taslağın eksiksiz ve bir bütünlük içinde uygulanması halinde yerine getirileceği belirtildi. KCK yönetiminin; söz konusu silahsızlanma sürecine kadar örgütün yapmakla yükümlü olacağı bütün aşamaların da bağımsız bir yapıda oluşacak İzleme Heyeti’nin denetiminde yapılmasına olumlu yaklaştığı belirtildi. 29 Kasım’daki İmralı ziyaretinin ardından Abdullah Öcalan’ın yaptığı açıklamada sürecin 45 ay içinde tamamlanabileceği yönünde verdiği mesajla birlikte örgütün nisan ya da mayıs ayında Türkiye sınırları içinde silahsızlanmasının söz konusu olabileceği dile getiriliyor. KCK yöneticilerinin yanı sıra pek çok yetkili ismin katıldığı ve 6 saat süren toplantıda Kandil’in hükümetin çözüm sürecini sürüncemede bıraktığı, oyalama taktiği izlediği ve önümüzdeki aylarda farklı konuları gündeme getirerek seçime kadar zaman kazanma stratejisi izlediği yönünde görüşler dillendirildi. Kandil’deki görüşmede; bundan sonra hükümetin atacağı adımlarla kamuoyunda çözüm sürecinde hangi tarafın samimi olup olmadığının belli olacağı da belirtildi. Görüşmelerde Meclis’in gündeminde bulunan polisin yetkilerini artıran iç güvenlik paketinin de çözüm sürecinin içeriğine aykırı olduğu ifade edildi. 2015 bütçe görüşmeleri başlanan TBMM’de hükümet ile HDP heyeti arasında açıklama üzerine kısa bir görüşme yapıldığı iddia edildi. HDP heyeti ile Akdoğan’ın da bugün Kandil’den gelen mesajlar üzerine bir görüşme yapması ve İmralı’ya yapılacak ziyaret tarihinin de netleşmesi bekleniyor. HDP heyeti de görüşmeyle ilgili dün yaptığı yazılı açıklamada; Öcalan tarafından hazırlanan müzakere taslağı hakkında iki kez devlet ve hükümet yetkilileriyle görüşüldüğü belirtilerek, “Görüşmelerde hükümet nezdinde henüz istişarelerin devam ettiği” ifade edildi. Bu kapsamda HDP heyetinin önceki gün Kandil’de KCK yetkilileriyle bir araya geldiği anımsatılan açıklamada, görüşmenin içeriği hakkında şu bilgiler verildi: “KCK yetkilileri, Demokratik Çözüm ve Müzakere Taslağı’nın tam bir karar birliği ile kabul edildiğini, bu doğrultuda nihai çözüme gitmek için örgüt olarak tüm görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye hazır olduklarını ifade etmişlerdir.” KCK yetkililerinin AKP hükümetinin ortaya koyduğu oyalama ve seçime dönük bazı hesapların bir tarafa bırakılması gerektiği, kalıcı barışı için taslakta belirtilen çözüm önerilerinin bir an önce pratikleşmesi gerektiği görüşünü söylediği belirtildi. Açıklamada, KCK yetkililerinin karakol yapımlarının çatışmasızlık ihlali anlamına geldiği ve bundan vazgeçilmesi yönündeki talep de yer aldı. Açıklamada, KCK’nin bu konuda kamuoyuna bir açıkmala yapacağı, taahhüt ettiği tutumlarla ilgili bir İzleme Heyeti’nin denetimine de açık olacakları mesajı da gelirken hükümetin de aynı sorumlulukla bağımsız bir denetime açıklaması için İzleme Heyeti’nin bir an çalışmaya başlaması gerektiği belirtildi. HDP ve hükümet görüşecek MAHMUT ORAL YUSUF ZİYA CANSEVER DİYARBAKIR / VAN Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Dağkapı Meydanı’na Şeyh Said Bulvarı tabelasını asarken Cizre’de sokaklara Kürtçe isimler verildi. Van Başkale Belediyesi Meclisi ise ilçe merkezindeki Şehit Uzman Kerim Aydın ve Murat Dağdelen olan cadde isimlerini Yılmaz Güney ile Ahmet Kaya caddesi olarak değiştirdi. Van Valiliği, değişikliği kabul etme di. Vali Aydın Nezih Doğan imzasıyla belediyeye gönderilen yazıda, şehitlerin isimlerinin vefa borcu olarak yaşatılması gerektiği vurgulanarak “Cadde, bulvar vb. yerlere toplumda ortak değerlerimiz olarak kabul görmüş sanatçılarımızın isimlerinin verilmesi valiliğimizce memnuniyetle karşılanacaktır” ifadelerinin kullanılması tartışma yarattı. Van Büyükşehir Belediye Meclis üyesi ve Başkale Belediyesi Eşbaşkanı İhsan Güler, “Valilik, bir uzman çavuşun is mini bir caddeye vererek vatanperverlik yapıyor ama bu halkın değeri olan Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın ismini vererek ‘siz bölücülük yapıyorsunuz’ diye bizi itham ediyor” dedi. 1925 isyanının ardından Dağkapı Meydanı’nda asılarak idam edilen Şeyh Sait’in isim de kentteki trafik yön tabelalarına yazıldı. Cizre’de Nusaybin Caddesi’nin ismi Kobani, İdil Caddesi’nin ismi Kobani’de yaşamını yitiren YPG savaşçısının adı verilerek Arin Mirxan olarak değiştirildi. (Fotoğraf: DHA) RTE şeriat yönetimini tartışmaya açıyor Peki Erdoğan “yurttaşlığı” neden bir din mertebesine yükseltiyor? Anayasaların ruhunda “insan” vardır. İnsanı yurttaş mertebesine yükseltir. Erdoğan bunu kabul edemiyor. Çünkü köktendinci anlayışı gereği, İslamda birey değil, din her şeyin üzerindedir. RTE’ye dersini iyi öğretmişler: Yurttaşlık aynı zamanda laiklik kavramını içerir, geliştirir, yaşatır. Din ile devlet işlerinin ayrılması, devletin inançlar karşısında tarafsız kalması yani laiklik ve sekülerlik, yurttaşlık anayasası ile bütünleşir. RTE ise bu ayrıma da karşıdır, İslamın bir devlet, toplum ve hayat yönetim biçimiyle bütünleşmesi gerektiğini inanır. Bu nedenle de “yurttaşlığın”, köktendinci, şeriatçı İslamın karşısına bir “din gibi” dikildiğine inanır. RTE aynı konuşmasında şöyle bir laf daha etti: “Şu anda bir başka vazifem olduğunu da düşünüyorum. Dine ait tüm mesele ve konuların artık özgürce ele alınabilmesi için ilgili tüm kesimleri cesaretlendirmekle mükellef olduğum inancındayım.” Evet, RTE şeriat yönetimini tartışmaya açıyor. Dine ait tüm meselelerin içeriğinde bu vardır: Her şeyi yönetmek.. İslam hukukunu devletin ve toplumun temeli yapmak için tartışma açıyor zatıâlileri.. Başka bir şeyi daha: halifeliği.. RTE, Diyanet’i toplumu dinselleştirme, şeriat hukukuna göre yönetilmesi sürecinde bir araç olarak kullanıyor. Diyanet’in başına atadığı Mehmet Görmez de bu halifeliğin yolunun açılması gerektiğini, Din Şurası’nın son günündeki konuşmasında net olarak açıkladı: “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din eğitimi müesseseleri, sadece kendi ihtiyaçları için değil, dünyadaki Müslümanların müracaat kaynağıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu anlamda kendisini yeniden gözden geçirmesi gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendi yapısı ve statüsünün de gözden geçirilmesi gerektiğini biliyorum.” Anladınız mı? Bir nokta daha var: RTE bu görevine uygun olarak şuraya sesleniyor: “Bu dinin bir sahibi var… Bize düşen emanetin hakkını vermektir… Bize biçilen rolleri atıp kendimiz olabilirsek adaletin yeryüzüne egemen olması mümkün hale gelecektir. Hiç tereddüt etmeden, korkmadan gerekli soruları sorun. Defanstan çıkın, ileriye koşun. Her zaman arkanızda olacağız..” RTE, İslam ile dünyaya adaleti egemen hale getirecek. Karşımızda üstelik bir “cihatçı” bulunuyor diye düşünebilirsiniz. (*) Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, 30 Temmuz 2008’de, Anayasa Mahkemesi’nin, AKP’nin kapatılmamasına ancak laiklik karşıtı eylemlere odak olmaktan, Hazine yardımının yarısının kesilmesine karar verdiğini açıkladı. Demirtaş’a gözdağı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, güvenlik paketi üzerinden hükümetin HDP ile yaşadığı gerilime de “Bu düzenlemeyi bozmaya gayret edenler, bunun yegâne sorumlusu olacaktır. Halkı sokağa dökmek isteyenler yargıdan kurtulamayacaktır” sözleri ile değindi. Erdoğan, Uluslararası Petrol ve Doğalgaz Stratejileri Sempozyumu Galası ve Türkiye Petrolleri 60. Yıl Resepsiyonu’nda gazetecilerin soruları üzerine, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın güvenlik paketine ilişkin açıklamalarına “Bu düzenlemeyi bozmaya gayret edenler, bunun yegâne sorumlusu olur. Halkı sokağa dökmek isteyenler yargıdan kurtulamayacaktır” yanıtını verdi. Erdoğan, “Molotofkokteylleriyle siyaset yapılamaz. Vatandaşın camını, çerçevesini indirenlere sıcak bakamayız. Halkımızı, insanımızı, et dağıtmaya giden vatandaşımızı, bu gençleri öldürmeye yönelenlerle beraber hareket edenleri savunamayız. Devlet bunlara karşı belli yaptırımlar hazırlamak durumundadır” değerlendirmesinde bulundu. Resepsiyondaki konuşmasında ise Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin görüşmelerini anımsatarak “Anlaşmamız halinde Güney Akım bitiyor. Putin bunun adını ‘Türk Akımı, Türk Doğalgaz Akımı koyabiliriz’ gibi ifade de kullandı. Karadeniz’den geçecek Türkiye sınırlarından Yunanistan sınırında Türk topraklarında orada bir hat kurulacak. Biz de oradan alabildiğimizi alacağız. Avrupa da talep etmesi halinde istediği kadar doğalgazı alma şansına sahip olacak” dedi. Erdoğan, “Ocak ayı içerisinde inşallah Batı Karadeniz’de yeni bir sondaja başlayacağız. Bu noktada yerli bir petrol sondaj platformunun yapılması ihtiyacı da ortaya çıkabilir. Bu platformu da hamdolsun tersanelerimizde yapabilecek güce sahibiz” dedi. Erdoğan, “Kıbrıs’ın güneyinde son dönemdeki gelişmeler hiçbir zaman dışında kalacağımız bir gelişme değildir. Barbaros Hayrettin Paşa orada da dolaşıyor ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan eğer burada kendilerine yaptığımız uyarıyı kale almadıkları sürece biz oradaki çalışmalarımızı aynı şekilde devam ettireceğiz. Bölgedeki tüm çalışmalarda Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin eşit miktarda hakkı vardır. Bu hak hukuka dayalıdır. Sonuna kadar hakkın savunucusu olacağız” ifadelerini kullandı. ERDOĞAN: HALKI SOKAĞA DÖKMEK İSTEYENLER YARGIDAN KURTULAMAYACAK Başbakan Davutoğlu’nun hedef aldığı HDP’den sert açıklama Halifeliğe koşar adım ‘Paket süreci dinamitleyebilir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) HDP, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş arasında tartışmaya neden olan güvenlik paketinin müzakere sürecini dinamitleme potansiyeline sahip olduğunu belirtti. Davutoğlu’nun güvenlik paketine sokakta ve parlamentoda karşı çıkacağını açıklayan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında “Dökülecek her kandan Demirtaş sorumludur” demesiyle başlayan tartışmayla ilgili olarak HDP Merkez Yönetim Kurulu yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada Başbakan Davutoğlu sağduyuya davet edilerek “Dökülecek her kandan Demirtaş sorumludur” açıklamasının son derece sorumsuzca edilen bir laf olduğu belirtildi. Açıklamada, Demirtaş’a yönelik siyasi linç girişimleri, suçlama, saldırı ve hedef gösterme tutumlarının asla kabullenilemeyeceği ifade edilerek “Eş Genel Başkanımızın da dediği gibi, yeni güvenlik paketine hem Meclis’te karşı çıkacağız, hem sokakta demokratik mitinglerle ve etkinliklerle eleştiri ve itiraz hakkımızı kullanacağız. Yasa çıkarsa da değişmesi için demokratik mücadelemizi yürüteceğiz” denildi. Güvenlik paketinin müzareke sürecini dinamitleme potansiyeline sahip olduğu belirtilen açıklamada, yasanın henüz çıkmadan Yüksekova’da 18 yaşındaki bir çocuğun infaz edildiği kaydedildi. Açıklamada, Gezi eylemlerinde 8 gencin nasıl vurulduğu ve on binlerce insana nasıl şiddet kullanıldığının unutulmadığı kaydedildi. Bu konuların söylenmesiyle HDP’nin ne molotof kullanmayı teşvik ettiği ne de gösterilerde şiddet kullanılmasını tasvip ettiği vurgulanan açıklamada, “Kamu düzeni önemlidir ama kamu düzeni copla, gazla, baskıyla sağlanmaz. Kamu düzeni demokrasiyle kurulur” denildi. Açıklamada, 68 Ekim’de ölen insanlarla ilgili HDP’yi suçlamak yerine hükümetin bunun hesabını vermesi gerektiği belirtildi. HDP’li Sırrı Süreyya Önder de “Bu açıklamaların arkasında hepimiz varız. Demirtaş’ın linç edilmesini kabul edemeyiz. Akdoğan’ın deyimiyle Demirtaş’ı yedirmeyiz” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle