05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI anada’nın Federal Vergi Dairesi’ndeki ‘Alooo, şikâyetim var! hattına gelen 1000 zırıltının 995’i komşuyu, akrabayı, eski kocayı, aldatan eşi, kârları paylaşmayan ortağı, hasılı rakip kim varsa işte onları ele vermek üzeredir” diye açıklandı. Böylece Kanadalının ispiyonlamayı sevdiği ortaya çıktı. Sadece, bu yılın eylül ayında 13 binden fazla ihbar yapılmıştır. “Komşum, önceleri marketten 35 torbayla eve dönüyordu, şimdi torba sayısı 15’e çıktı, demek ki vergi kaçırıyor! Yakalayın, enseleyin, kaçmasın!” Kıskanç muhbir komşunun tuşladığı telefon, 1800TaxChat’dir. 800’lü telefon demek karşı tarafa yazmayan aboneliktir, Vergi Dairesi cömerttir, muhbire para ödetmez. Dahası var, ihbarı doğru OTTAWA çıkana kaçırılmış gelire göre yüzde payı MAHMUT veriliyor. ŞENOL Hatta muhbir vatandaşın vergisinden yüzde 10’luk indirim yapılıyor. Kuşkusuz ki muhbirin kimliği devlet güvencesindedir; korkmadan şikâyet edilebilir. Bu yüzden telefonlar zırıl zırıl çalışıyor. Kanada’da vergi kaçağının kamu gelirin yüzde 7’sini geçtiği iddiasıyla vergiciler kolları sıvamıştır. İhbarcı milletini dinlemek de sabır ister. İhbarların birçoğu yalan dolana dayalıdır, evhamlı ve paranoyak işsiz güçsüz insanların yakıştırmasıdır. Böylesi saçma sapan ihbarlara rağmen gelen telefonlar dinleniyor. Zira arada oltaya takılacak balık umudu vardır; rastgele... Geçen yıldan beri şikâyet, ihbar ve ispiyona kulak verilmekle ne kadar tahsilat yapıldığı da açıklandı ama rakamları not etmeyi beceremeyince haberimizin bu kısmı eksik kaldı; hem diyelim ki X milyon dolar olsun, ne fark O kız çocukları T öldü mü şimdi? “K İspiyoncu Kanadalı vatandaş... arih: 2 Kasım 2014... çoğunluktaydı. Kız çocukların LAHOR Uluslararası ajanslara haber hep bir ağızdan bağırışları bana şöyle düşüyor: “Pakistan ceza almış Fenerbahçe’nin Şükrü ile Hindistan arasındaki Saracoğlu’nda kadın taraftarlara Wagah sınır kapısının Pakistan oynadığı maçı TV’den izlerkenki tarafında meydana gelen intihar tezahüratlarını anımsatıyordu. AYKUT saldırısında aralarında kadın Turistler ise kendilerine ayrılan KÜÇÜKKAYA ve çocukların da bulunduğu bölümde kadınlıerkekli 60 kişi hayatını kaybetti, 30’u oturuyordu. Bizde kendimize ağır olmak üzere yaklaşık 80 ayrılan bölüme geçtik. Karşı kişi yaralandı...” Ekim ayının ortasında taraf Hindistan’da da tribünler hınca hınç bizim de yolumuz Lahor’a düşmüş, Wagah doluydu. Ve artık beklenen an gelmişti. Sınır Kapısı’nda her gün düzenlenen Pakistan askerleri siyah kıyafetleriyle bayrak törenine tanıklık etmiştik. Haberi sınır kapısına kadar sert adımlarla ilk duyduğumda bir anda gözümün önüne yürüyor; ellerini havaya kaldırıyor, karşı tribünlerde oturan kız çocukları geldi. Belli taraftaki Hindistan birliklerine gücünü ki okullarından alınmış, bayrak törenini gösteriyordu. Pazular şişiriliyor; sanki izlemek için oraya götürülmüşlerdi. Harem “sakın buraya gelme; seni döverim” mesajları veriliyordu. Yıllarca birbiriyle selamlık oturtulmuş kalabalık ikiüç amigo savaşan iki ülke askerlerinin biz turistleri tarafından coşturuluyordu. Amigolarda zaman zaman güldüren tiyatral törenleri davullar vardı. Bizleri gördüklerinde yaklaşık yarım saat sürdü. Bayrakların Türkiye’den 15 kişilik bir gruptuk daha göndere çekildiği tören iki ülke askerlerinin birbirlerine güç gösterileri şeklinde geçti. Tribünler kendi askerlerinin hareketleriyle coşarken Pakistan tribünlerinden hep bir ağızdan “Yaşasın Pakistan, Allahu Ekber” sesleri yükseliyordu. Törenin hemen ardından Lahor’dan bu yana bize eşlik eden görevlilerin güvenlik çemberinde tribünden ayrılarak bizi bekleyen araçlarımıza bindik. Tam o sırada bir grup kız çocuğu da dışarıda sıraya da coştular. Ne yalan söyleyeyim o gün girmiş, kendi araçlarını bekliyordu. İşte o kendimi PakistanHindistan arasında an deklanşöre bastım ve o küçük kızların oynanan bir futbol maçında hissetmiştim... fotoğrafını çektim. Aralarından birisi resmen Sınıra Lahor’un merkezinden yaklaşık bana poz vermişti... 1 saatlik araba yolculuğunun ardından Evet... Terör her yerde can alıyor. Ve ulaşmıştık. Küçük midibüsün camlarından bazen hiçbir şeyden habersiz çocukları etrafımızı şaşkın gözlerle seyrediyorduk. Kent merkezinden çıktıkça sanki etrafımızda da bu dünyadan alıp götürüyor. Tıpkı 2 Kasım’da sınır kapısında düzenlenen intihar yoksulluğun resmi çiziliyordu. Yıkık saldırısında olduğu gibi. Son bir haftadır bir dökük binalar, salaş bir dünya. Sınır türlü aklımdan bir soruyu çıkaramıyorum: kapısına geldiğimizde şaşkınlığımız bir “Acaba intihar saldırısında fotoğraflarını kat daha artmıştı. Binlerce insan sınır çektiğim o kız çocuklarından biri kapısında haremselamlık tribünleri çoktan yaşamını yitirdi mi?” doldurmuştu. Erkeklerin olduğu bölüm neredeyse tamamen doluydu. Kadınlara aykutkucukkaya@ gmail.com ayrılan bölümde ise okul çağındaki kızlar tiyatroyla anmak T eder, cebimize girmiyor ya! Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış! Bizi ilgilendiren kısmı Kanada halkının muhbir ulusa çevrilmesidir. Zenginleşip, altındaki otomobili Şavrole’den Range Rover’e çeviren ağabeyini ihbar edecek cibilliyette kardeşlerin olduğu bir Kanada, şimdi herkesi rahatsız etmeye başlamıştır. Güvensizliğin yaygınlaştığı, iftiraya açık topluma dönüşüldüğü apaçıktır. Olan biteni kabulleneni de var, olmaz mı? Zira devletin olduğu yerde zaten casusu, muhbiri, ispiyoncusu olacaktır diye tarihten örnek göstereni çıkıyor. Kanada’nın ihbara göz kırpan polis devletine dönüşmesi, vergi tahsildarlığının gözde meslekler arasına girmesine de yol açtı. Şu sıralarda, vergi dairelerine geniş çapta memur alımı sürüyor. Vergi çalanın vatan haini ilan edileceğine dair alaycı yazıların, yorumların arkası da kesilmiyor elbette... Tüm kuşku, demokrasi puanı yüksek bu ülkenin sokaktaki insanını bir vakitlerin Sovyet halk kahramanı olan, “Küçük Pavlik” kimliğine sokmaktır. 13 yaşındaki Pavlik Morozov’un 1932’de babasını Sovyet düşmanı diye ihbar etmesi unutulur şey değildir; Kanada’nın aydınları şimdi Pavlik Sendromu’ndan ürküyor. Pavlik’in babası ihbar üzerine tutuklanmış, Sovyet polisi zanlıyı itiraf ettirmiş(!), ardından Sibirya’daki bir kampta kurşuna dizilmiştir. Pavlik’in olaydan sonra kardeşleri tarafından evinde bıçaklanıp iyatro, Fransızlar için vazgeçilmezdir. Birçoğu öldürülmesi üzerine, ailenin kalanı da idama hafta sonları tiyatroya gidebilmek için gerekirse mahkum edilir. Küçük Pavlik şehit ve ulusal yüzlerce km’lik yol kat eder. Biz de geçenler de kahraman olur; adına okullar, müzeler “Delpeux” adlı tiyatro oyununu izlemek için Paris’ten açılır. 80 yıl sonra Pavlik dosyasını ele alan 150 km. uzaklıktaki Sens şehrine bağlı La Foure adındaki K. Kelly adlı yazar ise belgeleri sıralayıp 26 haneli bölgeye gidiyoruz, etrafı ormanlarla kaplı Pavlik’in sırf yaranmak, göze batmak, belki olan bir yer. Hitler’in Fransa’yı işgal ettiği 1943’te bu babasıyla arasındaki Elektra kompleksine bölgede yaşayan halkın geneli Nazi dehşeti görmüş. Bu dayalı bir öfke yüzünden iftira ettiğini küçücük yerleşim yerinin tiyatro salonu yazar Henri ortaya koyar. İşte bu hikâye, şimdi, “Pavlik Delpeux’nun evinin bahçesinde ağaçtan inşa edilmiş tarzı vatandaş üretiliyor!” iddiasıyla bir salon. Günümüzde burada yaşayanların çoğu Parisli. tekrar gündeme geldi. Morozov biçimi Onlara Paris’in emeklileri deniliyor. La Foure’da bir insanlarla dolu bir toplum aynı zamanda arada yaşayan Parislilerle bölge halkı hafta sonları öç almanın kapısını da aralayacak diye değişik kültür etkinlikleri düzenleyerek zaman geçiriyor. endişe duyuluyor. Bu endişeyi açıklamakta Halkın çoğu neredeyse birer tiyatro oyuncusu olmuş. zorlanan yorumculara, biz edebiyattan Tiyatroculuğu bölge halkına öğreten kişinin hayatını destek alıp bir örnek veriyoruz: Fransız konu alan “Delpeux” adlı tiyatro oyununu büyük özlem, yazarı Prosper Mérimée’nin 1829 tarihli yoğun duygular içinde izledik. Tiyatroyu küçücük Mateo Falcone hikâyesi aklımıza geliyor. köylere kadar taşıyan, sevdiren Henri Delpeux, emekli bir Korsikalı çiftçi Mateo’nun delikanlı oğlu marionnettiste (kukla sanatçısı) ve aynı zamanda çocuk bir kanun kaçağını, evvela parasını elinden kitapları kaleme alan bir yazardı. Delpeux, Sens şehrinde alıp samanlıkta saklar, peşindeki jandarma yaşayan yabancılara da Fransızca gelince onbaşının gümüş cep saatine tav PARİS kursları verirdi. Ben de yıllar önce olup ele verir. Babası, bu durum ortaya yaşadığım Sens şehrinde kendisiyle çıkınca, “Böyle evlat olmaz olsun!” diye tanışmış, Fransızca dersleri almıştım. çocuğunu reddi evladiye eder, Korsika Türkiye’den bu şehre Türkçe kültürü gereği ormana götürüp öldürür, öğretmeni olarak göreve gelenlere duasını yapıp gömer. Mateo’nun davranışı, de Fransızca kurslarını veren oydu. Sovyet Konsomol Gençlik Örgütü’ne bağlı Çevrede yaşayan Türkler tarafından SÜLEYMAN Pavlik’in davranışıyla taban tabana zıt gider, çok sevilirdi. Delpeux’u tanıdığımızda TOSUNOĞLU ama ihbarcılığın her iki yüzünü de bize 84 yaşlarındaydı. İlerleyen yaşına gösterir. Mateo’nun ahlakimaçomafyacı karşın gayet dinç, bir o kadar da fantaziye dayalı dünyasını tercih edenler üretkendi. Soğuk havalarda bile çevrede bulunan Yonne çıkabileceği gibi, belki Pavlik olmaya Nehri’nde yüzmeye giderdi. Sıcak kanlı, hoşgörülü bir özeneni de bulunur. kişiliğe sahipti. Hafta sonları yanına gider Fransa’dan, Geçen yıl, gizli dosyalar arasında Türkiye’den konuşarak sohbet ederdik. Yıllar önce 23 “Köstebek” olup devlet sırlarını ifşa Nisan’ı Türk öğrencilerinin gerçekleştirmiş oldukları ettiğinden ABD’nin vatan haini ilan ettiği tiyatro ve folklör oyunları eşliğinde Delpeux’nun CIA bilgisayarcısı Edward Snowden’in bahçesindeki sahnesinde kutlamıştık. Delpeux, aynı gidip sığındığı yer Putin’in bugünkü zamanda bir Atatürk hayranıydı. Atatürk’ün laik bir Moskova’sı olunca, Pavlikleşmenin Soğuk cumhuriyet kurmasını büyük bir başarı olarak görürdü. Savaş’tan bu yana halen ödüllendirilmesi Paris’e taşındığım yıllar içerisinde de Delpeux’un yanına ciddi olarak düşündürüyor. Bütün zamam zaman uğrar hasret giderirdim. Yaklaşık üç barbarlığına karşın, Pavlik olmaktansa yıl önce telefonlaştığımda hasta olduğunu, hastanede Mateo olmayı tercih edenlerin arkaik yattığını söylemişti. Ne yazık ki hastaneye yetişememiş dünyası günlük hayata karışıverir ama cenazesine gidebilmiştim. Delpeux öldükten diye kuşku üzerine kuşku üretilmiyor, sonra cansız bedeninin yeryüzünde toprak parçasını sanılmasın. İhbarcısının peşine düşeni de meşgul etmesini istemiyordu. Cenazesi vasiyeti üzerine çıkacaktır. Ne Pavlik olmalı, ne de Mateo! yakılacaktı. Bu tiyatro oyunu ile Delpeux’u bir kez daha Yanmış harmanın öşrü olmaz deyip böyle özlemle andık. aksatalardan bütün bütüne uzak durmak daha iyisidir. [email protected] [email protected] Delpeux’u
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle