05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 KASIM 2014 CUMA CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 15 Sevmenin gücü sonsuzdur Brel’de. O, sevdiğine “yağmur yağmayan ülkelerden topladığı, inci damlaları sunacaktır”, “ölümden sonra bile toprağı kazıp sevgilisinin vücudunu ışıkla ve altını kaplayacaktır”, yeter ki onu terk etmesin... İyi ki aşk var... Brüksel’de Jacques Brel’le gezmek Avrupa Birliği Edebiyat Ödül Töreni için bir günlüğüne gitmiştim Brüksel’e. Ödülleri ve törenini dünkü yazımda sizlerle paylaştım… O akşamın gündüzünü ise Brüksel sokaklarında “aşk yaşayarak” geçirdim! Jacques Brel aşkım depreşti. Soluğu, büyük ozanın şimdi kızı tarafından yönetilen Brel Vakfı’nda aldım. Arşiv, araştırma, sergileme ve üretim görevlerini sürdüren bu merkez müthiş bir sanayiye dönüşmüş. Vakıf yöneticisi Francis de Laveleye bir elime kent haritasını, bir elime kulaklık ve kaseti verip beni sokağa saldı… (Gazeteci olmanıza gerek yok, Brel’i sevmeniz, ilgi duymanız yetiyor bu geziyi yapmaya…) O andan sonra tek başınızasınız. Kulaklıktan gelen komutlara uyarak, Brel’in şarkılarını, anılarını dinleyerek kenti keşfediyorsunuz. Peşime takılın gidiyoruz. Yaşadığı mahalleler, geçtiği sokaklar, gittiği okul, bar, kafe, tiyatrolar, sinemalar, şarkı söylediği kulüpler... Toplam 37 durak, 22 şarkı. (Bundan sonrasında eski yazılarımdan yararlandım.) Jacques Brel ozandı, besteci ve yorumcuydu. Sözlerini kendi yazdığı, kendi bestelediği şarkıları, sahnede olağanüstü bir biçimde yorumlarken, yüreğinden kopan her sözcüğün, her notanın bedelini fazlasıyla öderdi. Her gözyaşının, her kahkahanın, alnında biriken her ter damlasının da... Brüksel’de doğmuştu. O engebesiz dümdüz ülkeyi, Flamanları, limanları, o alçak gökyüzünü çok sevdi... Sevdiklerini eleştirmekten geri kalmadı: Flamanları ya da Parislileri... Şarkıcı olmaya hiç niyeti yoktu. Bestelerini, şarkılarını kimse söylemeyince para kazanabilmek için kendi söylemeye başladı ve soluğu Paris’te aldı. “Şarkı söylemesem olurdu. Ama yazmasam ölürdüm” diye fısıldıyor kulağıma. (Ve ben yazmasa deli olacak olan Sait Faik’i düşünmeden edemiyorum elbet!) Sevmediklerine karşı eleştirisi acımasızdı: Savaş bezirgânlarına “yaşlandıkça daha çirkinleşen burjuvalara”; “asla” ve “sonsuza dek” sözcüklerini ağızlarından düşürmeyen yalancı âşıklara; “Kahraman” olabilmek için savaşı gözleyenlere, “uygarlık” adına gaz odalarını, idam sehpalarını, elektrikli sandalyeyi, atom bombasını keşfeden arsızlara, hep öfkesini kustu. Kolayı seçenlere, yani “bağışlamak için gözlerini kapayan din adamlarına”; savaş bittikten geçmiş ve gelecekteki ölümleri görmezlikten gelip ahkâm kesenlere; ellerindeki nimeti bilmeyip, “aşklarını habire hırpalayanlara”; özetle “sanki ... gibi” yapanlara “kendinize gelin” diye haykırıyordu. Yeryüzünü tümden değiştirmek isteyenlere ve yeryüzünde hiç ama hiçbir şeyin değişmemesini isteyenlere, “hiçbir düş, savaşı, bombaları, cinayetleri haklı kılmaz” diyordu. “Serüvene koşmak için trenler bekliyorsan, güneşi ·yakalayıp gözlerine yerleştirmek için, beyaz yelkenlilerin seni gelip almasını bekliyorsan… Yarına inanmak için günbatımını görmen, gerekiyorsa... Umudu, yaşatmak için yarınları bilmen gerekiyorsa... Derin görünmek için can sıkıntısına, iyi kalpli görünmek için zayıflığa ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa... Demek ki hiç bir şey anlamadın” diyordu. Neyse ki; tüm kötülüklere, çirkinliklere, yozluklara, öfke ve kine karşı aşk vardı. “Birbirimize sunabileceğimiz, paylaşabileceğimiz, yalnız aşksa... Sabahları giydirmek, yürekleri zenginleştirmek, her yol ayırımında yolumuzu bulabilmek için yalnız aşk varsa... Silahlara karşı durmak için tek sığınağımız, tek güvencemiz, yalnız aşksa” korkmamalıyız. Sevmenin gücü sonsuzdur Brel’de. O, sevdiğine “yağmur yağmayan ülkelerden topladığı, inci damlaları sunacaktır”, “ölümden sonra bile toprağı kazıp sevgilisinin vücudunu ışıkla ve altını kaplayacaktır”, yeter ki onu terk etmesin... Sevdiğine, yepyeni sözcükler Şener Şen seyircisine seslendi ‘Şifrelerim CEREN ÇIPLAK filmlerde’ Şener Şen’in ilk zamanlar sinemayı ciddiye almadığını biliyor muydunuz? O dönem tüm derdi tiyatro olan Şener Şen, sinemada “Hababam Sınıfı”ndaki “Badi Ekrem” rolüyle parlamaya başladı desek yanlış olmaz. Gelin, süreci Şener Şen’den dinleyelim: “67’de tiyatro dünyasına figüran olarak girdim. Kısa zamanda Şehir Tiyatroları’nda iyi roller oynadım. Dublaja gidip gelirken tanıdığım yönetmenlere ‘Filmlere figüran lazım mı’ diye sorardım. Kartal Tibet ile Hülya Koçyiğit’in esas çocuklar olduğu bir filmin düğün sahnesinde figüran olarak yer aldım ilk kez. Bir kızla düğünde dans edenlerdendim. O zaman o kadar inceydim ki sahnede sadece ince bir boy ve iki kaş görünüyordu. Pistte sallanıyordum öylece...” Sinemaya “sallana sallana!” başlayan Şener Şen, bir iki figüranlıktan sonra rollerine yavaş yavaş cümleler eklendiğini ve o cümlelerin giderek çoğaldığını söyledi, tabii o dönem tiyatrodaki başarısının daha iyi olduğunu vurgulayarak. Şener Şen, Sabancı Müzesi’nde Yavuz Turgul’un senaryosunu yazdığı ve yönettiği “Muhsin Bey” filminin gösteriminin ardından Turgul ve Atilla Dorsay’ın katılımıyla “Sinemamızın 100. Yılı” paneline konuk oldu. Keyifli ve neşeli bir adam Şener Şen. Onun bu halini çok seven seyirci de Şener Şen’i daha çok görmek ve dinlemek için “Neden bu kadar ulaşılmazsınız?” siteminde bulundu. Şen de bu durumun kibirden değil, mizacından kaynaklandığını, ayrıca herkesin kendini öne attığı böyle bir dönemde, gerekli anda ortaya çıkmayı tercih ettiğini söyledi. Şen bu sitemle karışık eleştiriye ek olarak da “Enerjimizi işimizde kullanmak istiyoruz. Her an her yerde olmak yapıma uygun değil. Bizden bir şeyler öğrenmek ve duymak isteyenler işlerimize bakıp çözmeye gayret etsinler. Şifrelerimiz işlerimizde, filmlerimizde” dedi. icat edecektir... Ona rastlamadığı için üzüntüsünden ölen kralın öyküsünü ya da artık sönmüş bir volkanın yeniden nasıl ateş püskürdüğünü anlatacaktır... Ama o isterse, hiç konuşmayacak, artık hiç ağlamayacak, yalnızca, gizlenip; onu seyredecektir. Yeter ki, sevdiği onu terk etmesin... Sevgilisinin gölgesi, elinin gölgesi, hatta köpeğinin gölgesi olmaya razıdır, yeter ki onu terketmesin. 1978’de ölen, şu son 45 yıldır şarkı söylemeyen Jacques Brel hâlâ ülkesinin en popüler ozanı. “Belçikalıları Seviyorum” sergisini bu yıl 400 bin kişi ziyaret etmiş. Brüksel’i Brel ile dolaşma programının başlığı ise “Brüksel aksanını seviyorum”. Keşke biz de kentlerimizi sanatçılarla gezebilsek... Ama imkânsız. Yaşadıkları yer çoktan yıkılıp yerine rant getirici bir bina yapılmıştır... u ‘Her an her yerde olmak yapıma uygun değil. Bizden bir şeyler öğrenmek ve duymak isteyenler işlerimize bakıp çözmeye gayret etsinler. Şifrelerimiz işlerimizde, filmlerimizde.’ Şener Şen, bir senaryoyu okuduğunda kabul etmesi için heyecanlanması gerektiğini anlattı: “ ‘Muhsin Bey’, ‘Züğürt Ağa’ beni nasıl heyecanlandırdıysa ‘Eşkıya’ da öyle heyecanlandırmıştı. İşte ben heyecanlana heyecanlana bugünlere geldim. ‘Eşkıya’da ben bu filmde olayım, isterse kimse izlemesin duygusunu yaşamıştım. Ben her şeyi denedim; fabrika işçiliği, pazarcılık, işportacılık, öğretmenlik ve sonunda oyunculukta karar kıldım; demek ki en uygunu buymuş.” Yavuz Turgul ise Şener Şen’i şöyle anlatıyor: “Şener Şen, Kemal Sunal’ın karşısındaki adam gibi... Kemal Sunal, saf, temiz, insancıl, buna karşılık o hain, aladatan, arkadan vuran bir adam... Şener, kimi zaman İlyas Salman’ın kimi zaman da Kemal Sunal’ın karşısına geçti ve zıttı oynadı. Şener, olağanüstü büyük bir oyuncunun özelliklerini taşır. Yeşilçam’da her şey iyilik ve kötülük çizgisi içine konurdu. Böyle şablonlar vardı. Şener Şen bu şablona muazzam bir farklılık getirdi. Karakterini hep sevdirdi.” Kültür Servisi Ünlü fotoğraf sanatçısı Ara Güler’in 1950’li yıllarda karanlık odada kendi eliyle bastığı ve bugüne kadar yayımlanmamış baskıların bulunduğu 110 fotoğrafın yer alacağı sergi, 22 Kasım’da Güney Kore’nin başkenti Seul’de açılacak. AA muhabirine açıklama yapan 86 yaşındaki usta fotoğrafçı, 16 Ekim’de Berlin’de açılan “İstanbul’un Gözü Retrospektif 19502005” sergisinin yoğun ilgi görmesinin hatırlatılması üzerine, “Çektiğim fotoğrafların dünya tarafından ilgi görmesi hoşuma gidiyor. Bu durum ülke için de güzel” dedi. Güler, sergilenecek eserlerin, etkinliği düzenleyenler tarafından Ara Güler Müzesi’nden seçildiğini, bu sergide ayrıca daha önce hiç yayımlanmamış vintage baskıların yer alacağını söyledi. Vintage baskıların, çekildikten sonra 12 ay içerisinde ba sılan fotoğraflar olduğunu belirten Güler, bunların büyük kıymet taşıdığını vurguladı. “Bu adamlar vintage baskının ne kadar değerli olduğunu biliyor. Müzede bütün duvarlar boşaldı neredeyse. Vintage kalmadı. İnşallah satılmaz” diyen Güler, sergilenecek fotoğrafların 1950’liler başta olmak üzere çok farklı yıllara ait olduğunu dile getirdi. Güler, “Dünyanın çok farklı yerlerine giderek, çok farklı yer görmüş ve kayda geçirmişim. Fotoğraf makinesi çok güzel bir kayıt makinesidir ve bütün bir devri öteki devre taşır. 20. asırda çekilen fotoğraflar bir asır sonra tarih olur. Bizler aslında ‘hiçbir şey değiliz’ gibi görülürüz ama aslında en mühim şeyi yapıyoruz. Yaşayan hayatı kaydedip öteki devre taşıyoruz. Bunları bilmeyenler orada öğreniyor. Bugün sen İstanbul’u benim kitaplarımdan öğreniyorsun. Biz İstanbul’u çekmeye başladığımız zaman İstanbul zaten bitmişti, ölmüştü. Büyük bir kadavranın ve kokmak üzere olan bir leşin üzerinde İstanbul diye yaşıyoruz” dedi. Fotoğraf: AA Erhan Sevenler İstanbul’un gözü... Ara Güler’in fotoğrafları Seul’de 36. Dyo Resim Yarışması’nın CRR’deki sergisinde tablo sergilenmedi ‘Çilek Seven Kadın’ Kültür Servisi Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından geleneksel olarak gerçekleştirilen, 36. Dyo Resim Yarışması’nın Cemal Reşit Rey (CRR) Kongre Merkezi’nde düzenlenen sergisinde, sergilenme hakkı kazandığı halde “Çilek Seven Kadın” eserinin sergiye dahil edilmemesi üzerine, ressamı Metin Çelik, resimdeki kadının bir göğsü açık olduğu için sergiden çıkarıldığını söyledi. Sanatçı Çelik, Face book hesabından yaptığı açıklamada, “Arkadaşlar ‘Çilek Seven Kadın’ adlı resmim 36. Dyo Resim Yarışması’nda sergileme aldığı halde, bir göğsü açık olduğu için Cemal Reşit Rey’de yapılan açılışta sergiden çıkarıldı! Salona MEME girmesi yasak! 2014 Türkiyesi’nin geldiği durum bu” dedi. Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı’ndan yapılan açıklamaya göre ise katalogda toplam 73 eserin yer aldığı, alanın uygunluğuna göre bunların 60’ının sergilendiği belirtildi. Açıklamada, “Bu sergi Türkiye’yi gezecek. Resimler de dönüşümlü olarak sergilenecek. Yine alanın uygunluğuna göre, tamamı ya da bir kısmı şehirlerde gösterilebilecek. Daha önceki yıllarda da hep dönüşüm sansürlendi mi? lü olarak sergilenmiştir eserler. Sergilenemeyen 13 eser konusunda herhangi bir kasıt ya da sansür uygulaması yok” denildi. Cemal Reşit Rey Kongre Merkezi yetkilileri, alanı kiraladıklarını ve bu yaşananlarda kendilerinin bilgisi ve dahli olmadığını dile getirdi. 992 sanatçının bin 574 eserle rekor bir katılım gösterdiği yarışmada, 6 eser ödül alırken, 67 eser ise sergilenmeye değer bulundu. Ödül kazanan ve sergilenmeye değer bulunan eserler, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Şanlıurfa ve Samsun’da sergilenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle