05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 21 KASIM 2014 CUMA 14 KÜLTÜR Genç yönetmen Erol Mintaş’ın çok ödüllü ‘Annemin Şarkısı’ ikinci haftasında Kargayla tavuskuşu masalı... u Nigar Hanım’ın apartmandaki Saraybosna Film Festivali’nde en iyi film ve erkek oyuncu ödüllerini kazanıp Antalya’dan da en iyi ilk film dahil toplam dört Altın Portakal’la dönerek geçen hafta gösterime giren “Klama Dayika MinAnnemin Şarkısı”, ödüllü iki kısa filmiyle (“Butimar”la “Berf”) tanınan genç yönetmen Erol Mintaş’ın yazıp yönettiği ilk uzun metrajı. İki dilde çekilmiş “Annemin Şarkısı”, ilkokul öğretmenliğiyle yazarlık, annesi Nigar Hanım’la (Zübeyde Ronahi) sevgilisi Zeynep (Nesrin Cavadzade) ve Kürtçeyle Türkçe arasında kalakalmış Ali (Feyyaz Duman) ve sürekli köyüne özlem duyan, yaşlı annesinin kahramanı olduğu, sınıfsal bir kimlik sorunuyla cebelleşilen, baştan sona duyguların öne çıktığı bir anaoğul hikâyesi. Doğu Beyazıt’taki Kürtçe yapılan bir Türkçe dersinde, tavuskuşuna özenen karga taklidi yapan öğretmenin (Antalya’da en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazanmış Aziz Çapkurt) ansızın beliren 34 sivil tarafından kargatulumba götürüldüğü, köylerin yakılıp yıkıldığı Güneydoğu’muzdaki kimi vatandaşların da kaybedildiği o karanlık 1990’lı yıllara gönderme niteliğindeki bir ilkokul basma sahnesiyle açılan film, yerinden yurdundan edilip zorunlu göçle İstanbulTarlabaşı’na gelmiş anaoğulun bu kez kentsel dönüşüm nedeniyle büyük bir betonlaşmaya maruz kalmış Esenyurt’taki taş yığını, gökdelenimsi toplu konutlara taşınmasıyla sürüyor, hem zorunlu göç hem de kentsel dönüşüm mağduru anaoğulun yaşamı. İhbar üstüne çalıştığı okulda polisin arama yaptığı Ali’nin kulağı çekiliyor okul müdürünce (Cüneyt Yalaz), hep geç kaldığı ve greve katıldığı için. Kargatavuskuşu masalını sınıfta çocuklara okutuyor yine de. Hayatını TürkKürt dilikültürü ve yazarlık üstüne kurmuş Ali köklerine bağlı, geleceğe dönük biri ama kendini duvarlar arasına sıkışmış hisseden, habire tespih çekip temizlik yapan, sigara tüttüren, köydeki gibi taşla ceviz kıran, ipe erişte dizen, duyduğu her selâda kimin öldüğünü ve yan dairedeki yeni komşularını da merak eden, oğluna gazetedeki burcunu okutan, hayalinde Seydoye’nin şarkılarını dinleyen, yaşlı ve yalnız annesi, hep köyüne hasret, geçmişte yaşıyor. Ali zaman zaman motorunda, kasksız taşıdığı anasına akıllı telefon gibi hediyeler verse de, onu hoş tutmaya baksa da, ikide bir ortadan kaybolup otogara giden, habire çerçeveli fotoğraflarını, öteberisini filan toplayıp yola çıkmaya hazır, inatçı kadının aklı fikri hep köyüne dönmekte. Yayımlanmış kitabının Fransızcaya çevrildiği Ali ye ‘Annemin Şarkısı’ filminin yönetmeni Erol Mintaş: ‘Kürtleri karikatürize etmiyoruz’ CEREN ÇIPLAK sıkışmış, mutsuz yaşamının noktalanmasıyla final yapan “Annemin Şarkısı”, yalın, duru, dingin anlatımı sayesinde genelde seyirciyle ruhu ve duygusal atmosferiyle belirgin bir gönül bağı kuruyor baştan sona. ni hikâyeler yazmak isterken Zeynep’in hamile kaldığını öğrenince baba olmaya pek hazır olmadığından sevgilisinin de kalbini kırıyor, anasından sonra. Seydoye Sılo adlı bir dengbej’in vaktiyle çok dinlediği evdeki kasedini bulup onun belleğine yerleşmiş sesişarkıları aracılığıyla geçmişine dönmenin peşindeki anasını mutlu etmek için Seydoye’nin kasedini aramayı iş edinen Ali, dengbej kılığındaki, yılların eski deneyimli ozanmüzisyeni, bilge Agit’e de başvuruyor ama nafile. Ancak TV’de seyrettiği eski, siyah beyaz filmindeki Şarlo’ya gülen, hastalığı gitgide artan Nigar Hanım’ın sıkışmış apartmandaki mutsuz yaşamının noktalanmasıyla final yapan “Annemin Şarkısı”, yalın, duru, dingin anlatımı sayesinde genelde seyirciyle ruhu ve duygusal atmosferiyle belirgin bir gönül bağı kuruyor baş tan sona. Ancak aynı sahnelerin tekrarlanmasıyla yer yer etkileyiciliğini yitirip tekdüzeleşen filmin imdadına, öncelikle ödüllü Feyyaz Duman’ın başını çektiği, gayretli, içtenlikli oyuncu performansları yetişiyor. İlk kez kamera karşına çıkan Zübeyde Rohani, Nigar Hanım’ı umulmadık bir başarıyla ete kemiğe büründürürken Nesrin Cavadzade de Zeynep rolünde oldukça göz dolduruyor. Başar Ünder’in en iyi Antalya’da ödüllendirilmiş müzikleri ve kameraman George ChiperLillemark’ın başarılı görüntülerinin de katkısıyla kökenlere bağlılığın ve insancılığın öneminin vurgulandığı, ince ince ayrıntılandırılarak belgeselimsi bir gerçekçiliği tutturmuş bu samimi, dokunaklı anaoğul hikâyesi çeşitlemesi, sonuçta kesinlikle seyredilmeyi hak ediyor. Haftanın bir başka ‘ilk film’i: “Kumun Tadı” Biçimci bir ilk film denemesi Fotoğraf, kısa film ve belgeselden yetişen Melisa Önel’in, Berlinale’in Forum bölümünde gösterilmiş “Kumun Tadı”, haftanın bir başka yerli “ilk film”i. Karadeniz kıyısındaki ıssız bir kasabada yaptığı kömür ticaretinin yanı sıra insan kaçakçılığı da yapan patron Ali (Mustafa Uzunyılmaz) adına çalışan Hamit (Timuçin Esen), yöreye sulak yerlerde yetişen bitkiler üstüne araştırma yapan botanikçi Denise’le (Mira Furlan) herkesten gizli mercimeği fırına verirken hep azarladığı yardımcısı delikanlıya (Ahmet Rıfat Şungar) da emirler yağdırmaktadır. Kaldanice konuşan, Ortadoğulu bir grup kaçak mültecinin, ağıldan farksız, derme çatma kulübelerde aç bilaç mahsur kalmasıyla ikilinin ilişkisi de kırılmaya başlayacaktır. Karanlık görselliği, ses tasarımı (Umut Şenyol), doğal seslerle iç içe geçmiş müzikleri (Erdem Helvacıoğlu), mekânı, denizi kullanımı ve yer yer belli bir atmosfer yaratmanın üstesinden gelen, biçimci anlatımıyla öne çıkan “Kumun Tadı”, hikâyesi ve karakterleri bakımından hayli muğlak ve derdini anlatamayan bir film olmaktan öteye geçemiyor ne yazık ki. Doğubeyazıt’taki köyünden sürgün edilen bir Kürt annesi Nigar bir gün yeniden köyüne geri dönebileceği hayalinin peşine, oğlu Ali de onun rüyalarına giren şarkının peşine düşer... Nigar ile Ali, mecburen İstanbul’a göçen bir anneoğul. Yerleştikleri Tarlabaşı semtinden de kentsel dönüşüm projesiyle çıkmak zorunda kalırlar... Onların peşine düşen bir film “Annemin Şarkısı...” var. Bir şarkı bazen bir Filmin yönetmenliğini ilk politik söylemin harekete uzun metrajlı filmine imza geçireceğinden çok daha atan Erol Mintaş üstleniyor. fazla insanı harekete Bu yılki Antalya Altın geçirebiliyor. Şivan Portakal Film Festivali’nde Perwer’in, Ahmet Kaya’nın “En İyi İlk Film”, “En İyi bir şarkısı binlerce insanı Erkek Oyuncu” (Feyyaz harekete geçirebiliyor. Duman), “En Sanırım İyi Yardımcı bu nedenle u Mintaş, son Erkek Oyuncu” sesle, dönemde çekilen Kürt hepimiz (Aziz Çapkurt) ve şarkıyla ilgili “En İyi Müzik” filmlerini 90’larda bir başlık ödülünün sahibi çıkan Kürtçe şarkılara koymuşuz olan film şu sıralar benzetiyor. “Bugünkü ve bunu gösterimde. anlatıyoruz Kürt sineması Kürt Mintaş’ın şu anda.” bugünkü sinema halkının hikâyelerini Mintaş, dili, politik araçlar karikatürize etmeden bugünkü Kürt ya da savaş filmlerini gerçekçi bir şekilde araçları yerine 90’larda anlatıyor.” diyor. savaşın insanların çıkan Kürtçe günlük hayatına şarkılara nasıl sindiğini benzetiyor: göstermek üzerine kurulu. “90’lardaki Kürtçe O da bunun daha anlamlı şarkılarda kendini dile olduğunu düşünüyor... getirme, sesini duyurma Mintaş, “Tank, tüfek elbette çabası vardı. Bugünkü gösterilebilir ama bir savaş Kürt sineması da Kürt filmi çekmiyorum. Savaşın halkının hikâyelerini etki ettiklerinin, savaştan karikatürize etmeden etkilenen insanların ne gerçekçi bir şekilde yaşadığını çekiyorum” anlatıyor, duyuruyor. diyor. 90’larda anadilimizle, Son dönemlerde çekilen şarkılarımızla, Kürt filmlerine baktığımız sözlerimizle bağlarımız zaman “Babamın Sesi”, kesilmişken elimde olan “Sesime Gel”, “Annemin tek şey annemdi. Dilimi Şarkısı” gibi hep bir ses annemden öğrendim. üzerinden filmlere başlık Babamın korsan dengbej atılıyor. Mintaş, bu durumu kasetlerinden dinleyerek şöyle yorumluyor: dilimi canlı tuttum. Söz “Sanırım ortak bir ve şarkının 90’lar ve bilinçaltı var. Kürt öncesinde çok büyük toplumu için şarkıların, önemi vardı. Şimdi de kendi sesini, çığlığını sanki sinema onun yerini duyurma gibi bir işlevi de almış gibi.” Bu dünyadan göçenler Kültür Servisi Beyoğlu Rum Ce maati Vakfı’nın Şişli Rum Mezarlığı’nı konu alan “Bu dünyadan göçenler yalnız unutulduklarında ölürler” adlı belgesel filmi bugün saat 18.00’de İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gösterilecek. Angeliki Aristomenopoulou tarafından yönetilen, senaristi Nikos Mihailidis olan, seslendirmesi Sia Kosioni tarafından yapılan belgeselin gösterimine Ekümenik Patrik I. Bartholomeos da katılacak. 55. Selanik Uluslararası Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu Altın İskender Meksika’nın ASLI SELÇUK ‘Darülbedayi’den Şehir Tiyatrosu’na Kültür Servi si Türk Gençliğine Hizmet Vakfı, “Darülbedayi’den Şehir Tiyatrosu’na 100. Yıl” başlık lı bir panel düzenliyor. Panel bugün saat 17.00’de Taksim Inn Pera’da yapılacak. Engin Gürmen ile Toron Karacaoğlu konuşmacı olacak. 55. Selanik Uluslararası Film Festivali’nde Theo Angelopoulos adına verilen Altın İskender ödülünü Meksika yapımı “Perpetual Sadness” kazandı. İkinci uzun metrajında Jorge Perez Solano, köyde yaşayan iki kadının günlerine odaklanarak Meksikalı kadınların yıpratıcı yaşam koşullarını yansıtırken duygularını, acılarını dışavurmadan sessizce taşımalarını gerçekçi, yalın bir anlatımla vurguluyor. Jüri Özel Ödülü Gümüş İskender’i ilk çalışmasıyla kazanan Asaf Korman, “Next to Her”de (İsrail) büyük bir u Altın İskender ödülünü Meksika uyum içerisindeki iki kız kardeşin dengelerinin üçüncü bir kişiyle nasıl boyapımı Perpetual Sadness alırken, zulduğunu betimlerken, birbirlerine Gümüş İskender’in sahibi duydukları gereksinimin gittikçe sağlıksız bir aşamaya geçişini anlatıyor. de ilk çalışması Next Bu sıra dışı bağımlılığı öylesine doto Her filmiyle Asaf ğallıkla sürdürüyorlar ki izleyici onları yargılayamıyor. Korman oldu. Özgünlüğünden, sinema sanatına katkısından ötürü Bronz İskender, “The Lesson”a (Kristina Grozeva, Petar Valchanov/Bulgaristan) verildi. Öğ“Norway”i (Yiannis Veslemes) en iyi film rencilerine affetmeyi, bağışlamayı öğretme seçti. “Polk”a (Nikos Nikolopoulos/Yunaçabasındaki Nante bir anlamda yaşam dersinistan) özel mansiyon verdi. Yunan Parlani de öğrenir. Nante öylesine bir ekonomik mentosu TV kanalının verdiği İnsan Hakları çıkmaza giriyor ki sınırlarını zorlamak duru Ödülü, “Corrections Class”ın (Ivan Tvermunda kalır. İlk uzun metrajlarıyla Grozedovsky/Rusya–Almanya) oldu. Fischer’in va ve Valchanov, en iyi senaryo ödülünü de sponsor olduğu İzleyici Ödülü uluslararası kazandılar. İlk üç ödülü kazanan yapımlakategoride “Corrections Class”a, ulusal karın ortak noktaları yaşama tutunmaya çalışan tegoride “Dark Illusion”a (Manos Kariskadınları, zorlu savaşımlarını, umutlarını yitinas) verildi. “Balkanlar’a Bakış” bölütirmemelerini konu alıyor. münden “Three Windows and a Hanging” En iyi yönetmen ödülünü “The Tribe”la (Isa Oosja/Kosova–Almanya), “Open Ho(Ukranya) Myroslav Slaboshpytskiy aldı. rizons” bölümünden “The Little Death” Broke Bloom, “She’s Lost Control”deki (Anja Marquardt/ABD) yorumuyla en iyi kadın oyuncu, Sverrir Gudnason, “Blowfly Park”taki (Jens Östberg/İsveç) yorumuyla en iyi erkek oyuncu seçildi. En iyi sanatsal katkı ödülü özgün, ustalıklı görüntü çalışmasından ötürü “In the Crosswind”e (Martti Helde/Estonya) verildi. Uluslararası Film Eleştirmenleri Jürisi Fipresci, uluslararası bölümde “Godnight Mommy”yi (Veronika Franz, Severin Fiala/Avusturya), ulusal bölümde (Josh Lawson/Avustralya) en iyi film seçildiler. Yunan Film Eleştirmenleri Birliği’nin ödülü “Stratos”un (Yannis Economides) oldu. Yunan sinemasının 100. yılından ötürü ödül töreninde oyuncular Voula Zouboulaki ve Anna Synodinou’ya, yönetmenler Pantelis Voulgaris ve Lakis Papasthatis’e onur ödülleri verildi. Kapanış filmi Venedik Altın Aslan ödüllü, “İnsanları Seyreden Güvercin”di (Roy Andersson/İsveç). 10 gün süresince 150 film gösterildi, sinema salonları yüzde 96 oranında doluydu. Altın İskender’le onurlandırılan oyuncu–şarkıcı Hanna Schygulla konserinde Edith Piaf, Janis Joplin, The Rolling Stones, The Beatles’ın şarkılarını söyledi. Bertolt Brecht’in “Üç Kuruşluk Operası”ndan sahneler canlandırdı. Savaş sonrası kuşağa ait olduğunu belirten oyuncu Nazizmin ağır bir yük olduğunu vurgulayarak kendi kuşağının bununla baş etmekte zorlandığını, o karanlık geçmişle tanımlanmak istemediğini, tüm Almanların canavar olmadıklarını vurguladı. Toplu gösterimi yapılan İran kökenli Amerikalı yönetmen Ramin Bahrani filmlerindeki tinselliği açıklarken “Özgür irade ve yazgı arasındaki ana gerilim tinsellik ve gizeme bağlıdır. Rumi’nin bir şiirinde dediği gibi: Ben bir değneğim sense bir topsun, sana vurunca gitmek zorundasın. Nereye gidersen seni izlerim” örneğini verdi. Yunan sinemasının 100. yılı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle