04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 2014 SALI 6 HABERLER Üçüncü göz bizleriz Bu konularda hepimiz bir şeyler söylemeliyiz. Biz halkız, üçüncü göz bizleriz. Alınacak kararlar hepimizi ilgilendiriyor. Bu nedenle kesin ve tam saydamlık istiyoruz... Çözüm sürecini tapınak haline getiren bazıları, masada silahlar çekildiğinde, çözüm sürecine karşı olanların çok sevindiğini söylüyor. Onları sevindirmemek için çözüm süreci devam etmeli gibi absürd bile denemeyecek zırvalıklar döktürüyorlar. Bazıları çok daha ileri giderek, çözüme karşı olanların görüşmelere fesat soktuğunu ve ortalığı karıştırdığını, hatta yaşanan son cinayetlerde bunların parmağı bile olabileceğini ileri sürüyor. Onlara sadece “kafayı sıyırmışlar” diyebilirim... Önlerinde olan bitenleri çıplak gözle bile göremeyenlerin topluma katkısı ne olabilir?.. Üçüncü bir taraf, göz var, evet: Millet... Merakla bekliyor, ne üretecekler diye... Canımızdan mı koparacaklar, yoksa canımıza can mı katacaklar?.. Bu kadar basit. Hükümetin başaramadığı çok önemli başka bir şey daha var: Silahı bıraktırmak... Kürt tarafının elinde silah olduğu sürece, o masadan bir şey çıkmaz. Ne kadar görüşürseniz görüşün... En azından bu ülke, bu millet yararına bir şey çıkmaz. Başbakan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı’nın en has adamı Yalçın Akdoğan bütün ipleri eline aldı. Hükümette alayıvala ile ilan edilen ‘çözüm komitesi’ yeni kuruldu ki, sözcüsü Arınç tasfiye edildi. Kaçak Saray’ın ‘israf’ olduğu yolundaki sözleri, Arınç’a erken tasfiye getirmiş olabilir. Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Gezi raporunda ağır eleştiriler: Devlet de zulmü gördü FIRAT KOZOK ANKARA Gezi Parkı Direnişi sırasında uygulanan şiddet ve zulmü sonunda devlet de itiraf etti. Başbakanlık ile ilişkili özerk kuruluş olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK) tarafından hazırlanan Gezi Parkı raporunda “Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bir bölümüne yapılan müdahaleler haklı bir gerekçeye dayanmadığı gibi orantılı bir müdahale gerçekleştiğinden söz etmek de olanaksızdır” denildi. Raporda yer alan saptamalar ana hatlarıyla şöyle: Kamuya açık yerler toplanma özgürlüğüne de açıktır: Kamuya açık alanların toplanma özgürlüğüne de açık olması gerekir. Gezi Parkı’nın kapatılması bu kapsamda değerlendirilebilir. Ayrıca, parkın kapatılması, toplanma özgürlüğünün söz konusu yerde kullanılmak istenmesinin anlamını artırmaktadır. Müdahaleler orantısız: Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bir bölümüne yapılan müdahaleler haklı bir gerekçeye dayanmadığı gibi orantılı bir müdahale gerçekleştiğinden söz etmek de olanaksızdır. Daha önce belirtildiği üzere toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasadışı olması, örneğin, bildirim koşuluna uyulmamış olması veya toplantı ve gösteri yürüyüşüne ayrılan mekânların dışında gerçekleştirilmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilmesi için haklı bir sebep oluşturmayacaktır. Keza, toplanma özgürlüğünü kullananların bir kısmının şiddete başvurması da toplantı ve gösteri yürüyüşünün dağıtılması için yeterli bir gerekçe değildir. Polis hesap yapmadı: Biber gazı kapsülleriyle meydana geldiği ileri sürülen yaralanmalar nazara alındığında, biber gazı fişeklerinin atılması sırasında, göstericilerin veya üçüncü kişilerin zarar görmemesi için gerekli hesaplamaların yeterince yapılmadığı anlaşılmaktadır. Gazın kullanılış şekli: Biber gazına ve diğer zor kullanma araçlarına yoğun olarak maruz kılınması kolluk güçlerine yönelik öfkeye yol açmış, bu da şiddet olaylarını tetiklediği gibi eylemlere neden olmuştur. Basınçlı su yaşam hakkı ihlali: Basınçlı suyun TOMA’nın güzergâhı üzerinde bulunan insanlara gelişigüzel sıkıldığı, basınç ayarının ve hedeflenen mesafenin orantılı olmadığı görülmüştür. Bir örnekte, polisin basınçlı su sıktığı gösterici havada takla atarak yere yığılmıştır. Uygulama kötü muamele iddialarının yanı sıra yaşam hakkı ihlalini de gündeme getirebilecek boyuttadır. Alabora için takipsizlik doğru: Göstericilerin bir kısmının şiddete başvurmuş DURAN ADAMA MÜDAHALE HAKSIZ Eylem ve etkinliğe katılanların bir kısmının şiddete başvurması, tüm etkinliğin yasadışı ilan edilmesi sonucunu doğurmamalı, bu kişilerin tespiti ve ayıklanması cihetine gidilmelidir. (...)Gezi Parkı olaylarının yaşandığı dönemde ortaya çıkan ve “duran adam” olarak nitelendirilen eylem türü tamamen barışçıl bir nitelikte olmasına rağmen “duran adam”ın yanında duran insanların 18 Haziran 2013’te gözaltına alınması toplanma özgürlüğüne yönelik haksız bir müdahale olarak nitelendirilebilir. Önce Silahlar Çöpe Açılım Süreci lafı artık bezdirdi. İnsanların da durmadan bu sihirli sözcüklerin arkasına yığınak yapmaları yok mu?! Tamam, hangisi olursa olsun, bir iktidarın ülkedeki kanlı savaşı, ayrılıkçı terörist saldırıları durdurmak için görüşmeler yapması doğaldır. Kimse bundan kaçamaz. Balyoz’un yeniden başlayan yargılamasının ilk duruşmasında, özgürlüklerine kavuşan pek çok subayın, silahla bir sonuca varmanın olanaksızlığı üzerinde durmasını ilgiyle dinledim. Ülkenin birliğini ve esenliğini bir şekilde sağlamak gerekir. Açılım/Çözüm Süreci’nde bugüne kadar aslında neredeyse sıfır kilometre yol alındığı ortaya çıktı. Evet 67 Ekim ayaklanması bunu net gösterdi. Birbirlerini oyalayıp kandırıp durmuşlar! İki tarafın da birbirine güvenmediği, ortada bir güven eksikliğinin bulunduğu ortaya çıkmış! Bu da yeni fark edilmiş! Trajik ve komik bir durum var. Masada oturanların birer elleri silahlı ve arkalarına kıvrık. Diğer elleriyle de müzakere ediyorlar! Kafaları bozulunca silahı doğrultup ateş ediyorlar! Ortalık kan revan, 50 ölü! Ama müzakerelere devam... Gerçi görüşmekten başka çareleri de yok. SARISÜLÜK, ELVAN, KORKMAZ MESAJI Kurumun raporunda Gezi Parkı sürecindeki cinayetler de ele alındı. Bu kapsamda polis kurşunuyla yaşamını yitiren Ethem Sarısülük cinayetiyle ilgili sürecin devam ettiği belirtilen raporda, sürecin dışında Sarısülük’ün yaşam hakkına yönelik müdahalenin mevzuat, tarafsız uluslararası düzenlemeler ve AİHM kararları doğrultusunda ele alınması gerektiği belirtildi. Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı, Berkin Elvan ve Ali İsmail Korkmaz cinayetlerine de değinilen raporda, “Devletin, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü ve yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğü gereği yaşam hakkına yönelik haksız müdahaleleri engellemesi gerekirken Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle sonuçlanan darp olayında polis memurlarının da dahlinin bulunduğu olması eyleme çağrıyı suç haline getirmeyecektir. Bu kapsamda Gezi Parkı eylemleri sırasında Twitter’dan “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel” mesajını paylaşan Mehmet Ali Alabora için takipsizlik kararı verilmesi ifade hürriyetine ilişkin evrensel standartların gereğidir. TİHK Başkanı Dr. Hikmet Tülen , 2012’de Bakanlar Kurulu tarafından kurum üyeliğine atandı, 2013’te ise başkan seçildi. Tülen, 11 yıl boyunca Anayasa Mahkemesi raportörlüğünü sürdürdü. Kurumda tek kadın üye olarak dikkat çeken Fatma Benli ise türbanı nedeniyle yarım bıraktığı yüksek lisans eğitimine iddiası ayrıca irdelenmelidir” denildi. Bakanlık: Geziye 3.6 milyon kişi katıldı Kurum, raporunu yazarken bazı bakanlık ve kurumlardan da bilgi istedi. Bu çerçevede İçişleri Bakanlığı, kendisine yöneltilen sorulara gönderdiği yanıtta 28 Mayıs6 Eylül 2013 tarihleri arasında 80 ilde Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5532 eylem/etkinlik gerçekleştirildiğini, bu eylem ve etkinliklere 3 milyon 611 bin 208 kişinin katıldığını bildirdi. Kurum, çalışmalarını yürütürken Sağlık Bakanlığı’ndan da süreç boyunca hastanelerde kaç kişinin tedavi edildiği, kaç kişinin biber gazı nedeniyle hastanelere gittiği gibi konularda bilgi istedi. Ancak bakanlık, istenen konularla ilgili bilgi ve belgeleri kuruma göndermedi. devam ediyor. 2009’da ismi Georgetown Üniversitesi tarafından yayımlanan “Dünyanın En Etkili 500 Müslümanı” listesinde yer alan Benli, 2012’de TİHK üyeliğine seçildi. Benli, Akil İnsanlar Karadeniz Grubu sekreteri olarak görev yaptı. Kurulda ayrıca MazlumDer üyesi ve Eski SETA Direktörü Yılmaz Ensaroğlu ve İmamhatip kökenli Yusuf Şevki Hakyemez, Abdullah Gül tarafından atanan Levent Korkut da görev yapıyor. 11 üyeli kurulda Gül tarafından atanan MÜSİAD Eski Başkanı Ömer Cihad Vardan ile Prof. Dr. Serap Yazıcı’nın görevleri ise geçtiğimiz günlerde dolmuştu. 2012’de kurulan Kurum, idari ve mali özerkliğe sahip, Başbakanlık’la ilişkili statüde bulunuyor. Silahlar altında da anlaşma olmaz Yalçın Akdoğan ve Kürt muhatapları iki kez görüştüler. Ama görüşmelerde yine bir elleri silahlı... Akdoğan’ın ‘kamu düzeni’ açıklaması elbetteki doğru. Ama çözüm eskisi gibi yine silahların gölgesinde, tehditler altında başladı. Değişen bir şey yok! Masa yeniden, bence sıfırdan kuruluyor! Kandil yöneticileri dün “Kobani düşerse çözüm de biter” diyordu. Şimdi buna bir de “Afrin düşerse çözüm de biter”i eklediler. Afrin, biliyorsunuz, Kürtlerin Suriye’deki diğer kantonlarından birinin adı. Tehdit üzerine tehdit... Afrin de Kobani de Suriye toprakları... Türkiye girecek ve Kobani’yi de Afrin’i de ve üçüncü kanton Cizire’yi de IŞİD’den koruyacak veya kurtaracak ve PKK’ye teslim edecek. Görüşme şartı neredeyse buraya getiriliyor! Orada, yani genel adı Rojava olan bölgede bir ‘Kürt devlet yapısı’ oluşturulacak. Türkiye sınırları ile Rojava arasındaki sınırlar da kaldırılacak... Kandil yönetimi, bir de ABD arabulucu veya üçüncü taraf olsun görüşmelerde istedi. Kürt tarafının en büyük müttefiki ABD. Ortadoğu’yu paramparça eden, mezhepleri, ülkeleri, etnisiteleri birbirine düşüren de ABD... Kürtleri, ABD’nin bu emperyalist parçala ve yönet politikası hiç ilgilendirmiyor. Diyeceğim şu: Kürt Silahlı ve Siyasi Hareketi, silahları bırakmalı... Gelin özgürce Kürt kimliği üzerine, bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne zarar vermeden neler yapılabilir, hep beraber milletçe tartışma başlatalım. Silahların gölgesinde demokrasi hiç mi hiç olmaz. Üç odak ile görüşme olmaz Ama görüşmelerin mantığı hatalı ve sağlığı baştan bozuk. Düşünün: Masanın bir yanında hükümet ve adamları... Karşı tarafta ise 3 muhatap var. Öcalan, Kandil ve HDP! Hepsinin de “bütünleşik” gibi görünen, ama ayrı ayrı politikaları söylemleri var. Biri bir şey, diğeri başka şey söylüyor, öbürü de sürekli tehdit ediyor. Bazen hepsi tehditkâr. Ama İmralı, hükümetin sigortası gibi. Hemen devreye sokuyor onu... Ruşen Çakır, şuna benzer bir şey dedi: Öcalan bazen çeşitli güçleri birbiriyle rekabete sürükler, çatıştırır ve oradan bir sentez çıkartarak hepsinin üzerinde denetimi elinde tutar... Hükümetin karşısında tek muhatap olmalı. Bu Öcalan’sa Öcalan! Şüphesiz, sivil siyaset açısından HDP’nin tek yetkili kılınması en doğrusu olabilir. Kandil’in, silahlı bir güç olarak, tamamen görüşmelerin dışında bırakılması ise en doğrulardan biridir. Demek istediğim şu: Hükümet müzakere muhatabının kim olduğunu belirleme ve diğerlerini devre dışı bırakma başarısını bile gösteremedi. Sadece Öcalan’ı fren unsuru olarak kullanıyor. İmralı’daki dinamiklerle Kandil’deki ve Türkiye’de legal siyaset yapmaya çalışan HDP’nin dinamikleri farklı. Bu dinamikler birbiriyle çatışabilirler. Aralarında, işin doğası gereği liderlik çatışmaları bile olabilir. Veya, silahı elinde tutan hepsini güdebilir... Kurumda kimler var? ARTIK HER ŞEY OLMASI GEREKTİĞİ YERDE ‘MİRGÜN CABAS İLE HER ŞEY’ PAZARTESİ’DEN PERŞEMBE’YE 19:30’DA Yeni ekran yüzümüzü eskiden tanıyorsunuz. tv.cnnturk.com/hersey twitter.com/MirgunCabas
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle