02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2014 PAZAR 8 HABERLER n Baştarafı 1. Sayfada ‘Bayramların anlamı yok’ AKIN BODUR Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi artık bayram kutlamıyor GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ANTAKYA Gezi Direnişi’nde geçen yıl 2 Haziran gecesi Eskişehir’de polislerin de aralarında bulunduğu eli sopalı kişilerce dövüldükten sonra beyin kanaması geçiren ve 38 günlük yaşam mücadelesini 10 Temmuz’da kaybeden 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın Antakya’daki ailesi artık bayram kutlamıyor. Evden çıkmayan ve zamanını oğlunun odasında ondan kalanlarla geçiren acılı anne Emel Korkmaz, “O öldürülünce artık hiçbir bayramın anlamı kalmadı. Ne bayram sevinci, ne bayram hazırlığı yapıyoruz. Ali İsmail valizini sürükleyerek gelecek diye onu balkonda bekliyorum. Hâlâ onun gelmeyeceğini kabullenemiyorum. Ali’siz geçen her gün işkencedir bizim için” diyor. Herkes sevinç ve heyecanla Kurban bayramını kutlamaya hazırlanırken bayramdan önce çaldık kapılarını. Ali İsmail’in ailesinin yaşadığı evde hüzün ve gözyaşı var hâlâ. Ailenin yaşadığı sokakta duvarlara “Ali İsmail Korkmaz Caddesi” yazılmış. Her şey olduğu gibi duruyor, hayat sürüyor, bir tek Ali İsmail yok. Onun yerine herkesin yüreğinde büyük bir boşluk var. Ali İsmail’in annesinin acısı hiç dinmiyor. Başlıyor usulca anlatmaya: “Ondan sonra hep acılarla Ali İsmail’in Fenerbahçe forması da dahil tüm eşyalarının bulunduğu odasında annesi Emel Korkmaz ve ağabeyi Gürken Korkmaz. rektiğini hissediyorum. Her boş zamanında Abdullah’ın annesine gitmek istiyorum. O yalnız ve rahatsız. Diğer çocukların anneleriyle de görüşüyorum, biz hep yanyanayız ve hep öyle kalacağız. Çünkü acılarımız aynı, aynı acıları yaşıyoruz. Bizim çocuklarımızı devlet katletti” diyor. them’i öldürene 7, yumurta atana 10 yıl “Bu ülkede ne kadar adalet var?” diye soran acılı anne, “Ethem’in davasında gördük şaka gibi ceza verdiler. Adam göz göre göre silahını çekiyor, vuruyor ve öldürüyor ama 7 yıl ceza alıyor. Ankara Büyükşehir Belediye başkanına yumurta atan kadınlara da 10 yıl ceza isteniyor. Bu ülkede nasıl bir adalet sağlanır onu bilemiyoruz. Ama biz adil bir yargılama bekliyoruz” diyor. E geçti. Anneme bile gitmek gelmiyor içimden. Hep evdeyim. Hep canım yanıyor. Çok acı günler geçiriyoruz. Hiçbir şeyden tat alamıyoruz. Biz, çocuklarımızla, ailecek, çok huzurlu aileydik. Mutlaka haftada bir gün evde toplanırdık ama Ali’den sonra bir defa olsun bile bunu yapmadık, toplanamıyoruz. Çünkü artık eksildik...” Boynunda taşıdığı “İsmail” yazılı kolye ve sol bileğine yaptırdığı “Ali İsmail” dövmesiyle acısını hafifletmeye çalışan Emel Korkmaz ile Ali İsmail’in odasını dolaşıyoruz. Titreyen sesiyle anlatmayı sürdürüyor: “Eşimle konuşmaktan aciz bir hale geldim. Çocuklarımız da kahroluyor. Zamanı hep Ali’nin resimleriyle geçiriyoruz. Ali’nin odası hâlâ ilk günkü gibi. Sabahakşam odasına geçiyorum, orada Ali’yi hissediyo Her gün işkence gibi rum ama o yok. Ali’nin bedeni yok, sesi yok, nefesini hissetmiyorum. Ama biz bu odayla yaşıyoruz. Evde yemek bile pişirmekte zorlanıyorum. Yemek ayrımı yapmazdı Alim, ‘Dünyada o kadar aç insan varken bizim yemek seçme hakkımız yok’, derdi. Pişirdiğim her lokmada acıyı hissediyorum, ‘Ali bu yemeği yerdi, bunu severdi’ diye aklıma geliyor, Neden Ali yok diye isyan ediyorum ama birşey değişmiyor. Gün geçtikçe acım artıyor. Artık bana sarılamıyor. Bana ‘seni seviyorum anne’ diyemiyor. ‘Seni seviyorum oğlum’ diyorum, ama artık cevap vermiyor..” Gezi Direnişi’nde öldürülen Abdullah Cömert’in annesiyle zaman zaman bir araya geldiklerini anlatan Emel Korkmaz, “Hepimiz aynı acıları yaşıyoruz. Onun için hep yan yana olmamız ge ütün umudumuzu yok ettiler... Ali İsmail’in ağabeyi avukat Gürkan Korkmaz ise delillerin toplanıp tanıkların dinlendiğini ve mahkemenin yakın zamanda karara ulaşabileceğini anlatarak “Talebimiz adil bir yargılama ve adil bir ceza. Bu suç karşılığında, bu eylem sonucunda bizim hayatımız hiçbir zaman düzelmeyecek şekilde mahfoldu. Aileyi, sülaleyi, bütün mutluluğumuzu ve umutları yok ettiler. Böyle olunca buna karşılık failler, azmettirenler, destekleyenler, koruyanlar da aynı şekilde cezalandırılmalıdır” diye konuştu. B Gezi aileleri hep yan yana METEHAN BAYRAMI HASTANEDE karşıladı ‘Elinde kalemden başka şey yok’ TRABZON (Cumhuriyet) Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Öğrenci Derneği’nde örgütlenen ülkücü bir grubun 21 Eylül’de saldırısına uğrayan KTÜ öğrencisi Metehan Tuna Göre’nin (24) tedavisi KTÜ Farabi Hastanesi Yoğum Bakım Servisi’nde sürüyor. Ailesi ve arkadaşları bayramı da hastanede karşıladı. Yoğun bakım ünitesinin önünden bir an olsun ayrılmayan işçi emeklisi baba Emin Göre gazetemize yaptığı açıklamada, Metehan’ın durumunun iyiye gittiğini bildirerek “Seslendiğimizde tepki veriyor. Elini ve ayaklarını oynatabiliyor. Doktorlar yakında solunum cihazından ayıracaklarını söyledi. Metehan her geçen gün iyiye gidiyor. Yanımızda olan, destek olan herkese teşekkür ediyoruz” dedi. Bayramı buruk geçirdiklerini ifade eden Göre, “Bayramı hastanede karşıladık, acılıyız, ama Metehan’ın iyiye gitmesi bizi mutlu ediyor. Hiçbir ana baba bir daha böyle bir şey yaşamasın. Benim oğlumun elinde kalemden kitaptan, bilgiden başka bir şey yoktu. Ama onların elinde bıçak var, silah var. Onun için de bu çetelerin üniversiteden temizlenmesi gerekir. Ben oğlumu ne emeklerle, ne zorluklarla bu yaşa kadar getirdim. Rektör Süleyman Bayhan, olayla ilgili soruşturma başlattıklarını ama belge beklediklerini söylüyor. Saldırganların kümelendiği Öğrenci Derneği’nin kapatılmasını istiyoruz. Rektör, bunun için bir şey yapamayacaklarını, derneğin valiliğe bağlı olduğunu söyledi. Başka hiçbir çocuğun bu duruma gelmesini, başka hiçbir ailenin bizim yaşadıklarımızı yaşamasını istemiyoruz. Tüm mücadelemiz bunun için” diye konuştu. Öğretmen anne Aliye Göre de “Çok sevinçliyiz. Allah oğlumuzu bize ve arkadaşlarına bağışlayacak” dedi. Torunlar’a ait rezidans inşaatında çalışan iki işçi alacaklarının bir kısmınının ödenmesiyle vinçteki eylemlerini bitirdi Bayramı ‘işçi mezarı’ kulede karşıladılar İstanbul Haber Servisi Mecidiyeköy’de 10 işçinin asansör kazasında yaşamını yitirdiği Torunlar GYO’ya ait rezidans inşaatında çalışan işçilerden 2’si, önceki gün paralarını alamadıkları gerekçesiyle 236 metre yüksekliğindeki kule vince çıktı. Bayramın birinci gününe de vinç üzerinde giren işçiler, ücretlerin büyük kısmının ödenmesi ve kalanı için de protokol imzalanması üzerine eylemlerine dün son verdi. Torunlar GYO yetkilileri, işçilerle görüşerek anlaşmaya vardı. Şirketin teklifini kabul eden işçiler, şirket yöneticileri ile protokol imzaladı. Toplam 55 işçinin iki aylık alacağı için 50 bin TL işçilere ödenirken, kalan 40 bin TL’nin ise bayramdan sonra çarşamba günü ödeneceği öğrenildi. Bunun üzerine işçiler, dün öğle saatlerinde vinçten inerek eylemlerine son verdi. İşçilere destek olmak için inşaat alanına giden CHP Milletvekili Mahmut Tanal ise “Herkesin mağdura destek olması ve mağdurun yanında olması lazım. Alın teri kurumadan emeklerin ödenmesi lazım” dedi. Kayıtlarda polis, limon taşıyanlara “Hangi örgütsünüz lan siz” diyor Polis aracında işkencenin sesi İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı direnişi sırasında kaydedildiği iddia edilen bir ses kaydı internete düştü. Ses kaydını internete yükleyen kişi kayıtlarda dayak yediği iddia edilen kişilere ulaşmak amacıyla yüklediğini ancak şimdiye dek seslerin sahiplerine ulaşamadığını belirtti. Ses kaydında polis aracında olan 4 kişiyi döven polisler küfürler savururken, arabadaki bir kişiye yanında limon olduğu için, “Hangi örgütsünüz lan siz. Sizle mi uğraşacağız biz” diyor. Gezi Parkı direnişinin sürdüğü günlerde kaydedildiği öne sürülen bir ses kaydı dün gece saatlerinde YouTube’a yüklendi. Türkiye’nin pek çok ilinde direnişin sürdüğü 16 Haziran 2013 günü kaydedildiği belirtilen ses kaydının, İstanbul Osmanbey’de gözaltına alınıp, polis otobüsüne götürülen bir kişi tarafından kaydedildiği iddia edildi. Söz konusu ses kaydında gözaltına alınanlara polis otobüsünde işkence yapıldığı belirtildi. Ses kaydında bir polisin “4 tane kelepçe verin” demesi üzerine araçta 4 eylemcinin olduğu anlaşılıyor. Polis olduğu sanılan bir kişinin “Numara yapma...” sözlerinin yer aldığı kayıtta, “Bunlara kelepçe takın. Kelepçe yok mu?” deniliyor. Birşey yapmadıklarını belirten kişilere polisin cevabı ise, “Biz üç gündür eve gidemiyoruz lan. 100 150 tane manyak, neyin davasını...” diyor. Polis, işyeri sahibi olduğu için orada olduğunu belirten bir kişiye, tokat atarak, küfür ederek, “Sabah Ses kaydında polis olduğu iddia edilen kişinin attığı tokata, “Nasıl vuruyorsun bana ya” tepkisinin ardından “Nasıl böyle mi?” diyor ve her tokat sesinde polis hınçla “İyi mi?” diye soruyor. Çıkan arbedede sadece “Ben yapmadım” sesi duyulurken, polis olduğu öne sürülen kişi, “İndir elini. Eylem mi yapıcan? Devleti mi yıkıcan? Hükümet mi deviricen? Sen taş atarken iyi di mi” diyerek vurmaya devam ediyor. Polis olduğu iddia edilen bir kişinin “Kime hizmet ediyosunuz oğlum. Ne yapıcan limonları?” dediği ses kaydında, dayak yiyen kişilerden biri “Abi gaz bombası atıyorsunuz” diyor. Bunun üzerine polis olduğu iddia edilen kişi sinirlenerek, “Eee. Ne işin var o zaman burada. Ne geziyon? Ne işin var oğlum? Evinde otursana. Gaz bombası atıyorsak evinde otur oğlum. Hangi örgütsünüz lan siz. Sizle mi uğraşacağız biz” diyor. ... koca Hindistan’ın bir köşesini bana yasak etseler dünyanın tadı kaçar.” Hiç yapamayacağı bir şeyi insana yasaklasalar, itiraz eder. Yapmasa bile yapma hakkını ister. Bazen de tam tersidir. İnsanın istemediği bir şeyin zorla yaptırılmasına karşı çıkması, onu yapmamasıdır özgürlük. Bütün bunlardan öte özgürlüğü kullanabilmek çok önemlidir. Zira toplumda özgürlüğünü başkalarına teslim etmiş ya da özgürlüğünü hissetmek istemeyen öyle çok insan vardır ki, o sorumluluğu taşımaktan korkuyorlar. Özgürlük akılla birleşince gerçek değerini bulur. İnsanın kendi aklıyla sorunu yoktur. Bilgenin dediği gibi, yeryüzünde en dengeli dağıtılmış olan şey akıldır; çünkü herkes kendisindekini beğenir. Asıl olan insanın o beğendiği aklını özgürlükleriyle birleştirebilmesidir. Örneğin bunu bugün Türkiye koşullarında yapabilmek için aklın ve özgürlüğün yanına biraz da cesaret koymak gerekir. Aslında bu sadece bugün değil tarihin pek çok döneminde böyle olmuştur. Zaten böylesi koşullarda “cesaret” eksikse, bu sözcüğün başındaki “c” harfi düşer, gerisi kalır! HHH “Özgürlüğü kullanmak” benim de aylardır ayrıca kafa yorduğum bir kavram. Son aylarda birbirinden çok farklı iletilerle karşılaşıyorum. İki ucu paylaşmak isterim. Bir kesim şöyle diyor: “Çok dolaşıyorsunuz... Sürekli insanların içindesiniz... Sizden daha ötesini bekliyoruz...” Bir başka kesimden de şu tür iletiler alıyorum: “Kayboldunuz... Hiç ortalıkta yoksunuz, hayrola!” Her ikisinin ortasında tonlarca yorum var. Uzun süre kafeste kalan bir kuş, kapak açılınca ilk, kanatlarını olabildiğinde hızlı çırpıp kendisini tellerin dışına atar. Sonra hızla yükselir ve kanatlarını özgürce çırpmanın tadına varır. Ardından doğası gereği nasıl yaşayacaksa ona yönelir. İnsan farklıdır. Başta vurguladığımız gibi sahip olduğu özgürlüğü içgüdüsel olarak değil, aklıyla kullanabilir ya da kullanmamayı yeğler. Bu iki uç arasında da tonlarca fark vardır. HHH Bir deney okumuştum. Bir kuşu kafese koyup büyük boş bir binaya getirmişler. Binanın içinde kafesin kapağını açmışlar ve binadan ayrılmışlar. Kuş özgürlüğüne kavuştuğunu düşünüp kanat çırparak yükselmiş, binanın çatısında bir boşluk görmüş. Hızla oraya yönelmiş, başını boşluğa sokmuş ama tüm bedenini çıkaramamış. Bir kez daha denemiş. Bir kez daha, bir kez daha... Kuş sürekli aynı yerden çıkmayı deneye deneye kanlar içinde yaşama veda etmiş. Oysa çatının alt kısmında birkaç kuşun sığacağı bir başka boşluk varmış. Özgürlüğü kullanmak, hep aynı yerden çıkış aramak da olmamalı. Yazı aramızda, ben de bizim kuştan pay çıkarıp özgürlüğü salt aynı şeyleri yapmak için değil, daha başka çıkış yolları aramak için de kullanmalı diye düşünüyorum. Vicdanen özgürlüğümü olabildiğince kullandığımı, sorumluluklarımı yerine getirdiğimi, en azından getirmeye çalıştığımı düşünüyorum. 9 ayda 58 ilde binlerce kişiyle buluştum. Düşüncelerimi, hedeflerimi paylaştım. Ama yetmiyor... Mademki, bedenini ve beynini kuşatan demir parmaklıklar yok, o zaman bu kapkara gidişe dur diyecek bir şeyler yapabilmelisin, diyorum. Üzerime düşeni yaptım demek yetmez, diyorum. Hem ne demek üzerime düşeni yaptım, bunu diyecek noktadaysan üzerine başka düşecekler var demektir, diyorum. Umut sadece fakirin ekmeği değildir, hedefin ekmeğidir, her ikisini de büyütmelisin, diyorum. Hem umutsuzluk yalnızlıktan doğar, o zaman milyonlarca kişi bir arada kendini yalnız hissediyorsa, bunu aşmanın bir yolunu bulmalı, diyorum... Diyorum da diyorum... Benimki bir bayram sohbetiydi... İyi bayramlar diyorum... Nasıl vuruyorum? Böyle mi? Fotoğraf: DHA 9’dan beri sizin peşinizden koşuyoruz” diyor. Zirvede bayramlaşma ziyaretleri Kime hizmet ediyorsunuz? İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ile birlikte, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül’e Tarabya Köşkü’nde bayram ziyaretinde bulundu. Tarabya’daki Huber Köşkü’nde gerçekleşen ziyaret yaklaşık 1.5 saat sürdü. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra ilk kez Tarabya Köşkü’ne gitti. Köşke girişinde Cumhurbaşkanlığı forslu bayrağın olmaması dikkat çekti. Öte yandan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kurban Bayramı dolayısıyla Erdoğan’ı, eşi ve diğer aile fertleriyle Üsküdar Kısıklı’daki konutuna gelerek ziyaret etti. Bayram ziyareti yaklaşık 1.5 saat sürdü. Davutoğlu daha sonra Gül’ü Tarabya Köşkü’nde ziyaret etti. Ziyaret 40 dakika sürdü. ANKARA(AA) Sayısal Loto çekilişinde kazanan numaralar “10, 12, 24, 33, 42, 47 ” olarak belirlenirken 6 bilen bir kişi, 1 milyon 284 bin 743 lira ikramiye kazandı. 5 bilenler 3 bin 279 lira, 4 bilenler 43 lira, 3 bilenler ise 7 lira onar kuruş ikramiye alacak. Sayısal loto’da 6 bilen 1 kişi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle