03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Ah İsveç’in şu sarhoş geyikleri! Brüksel’e yeni çikolata müzesi B rüksel! Yaz yaz bitmez, gez gez bitmez! Yaşayarak yazmalı, gezerken gördüklerimizi tarihe küçük notlar düşmeli en iyisi! Kent merkezinde eski Borsa binasının arkasından Saint Nicolas Kilisesi’nin önünden geçerek Rue au Beurre/ Boter straat’a yani Tereyağı Sokağı’na girdiğinizde hemen sağda Le Comptoir de Mathilde çikolatacısında canınız sıcak çikolata çekebilir. Sokağın adının hakkını verir bir şekilde “Maison Dandoy” pastanesi, Bruyerre, Galler, Darcis, Leonidas ve The Belgian Chocolates çikolatacıları ve La Gure Gourmande bisküvi ve çikolatacısı binasının yanındaki Rue de la BRÜKSEL tüm cazibesiyle diyetinizi Tête d’Or/Guldenhoofdsraat’ta bozmanız için aklınızı ise küçük ve sevimli Brüksel çelebilir. Zaten 1015 metre Kakao ve Çikolata Müzesi sonra tarihi Grand Place sizi karşılar. Burada sadece Meydanı’na vardığınızda Aztekler ve Mayalarla başlayan ünlü Belçika biralarının çikolata tarihi anlatılmıyor, başköseyi kapladığı kafeler ustanın nasıl çikolata yaptığını ERDİNÇ UTKU dışında göreceğiniz birkaç görebiliyorsunuz. Gözünüzün dükkânı da çikolatacılar önünde geleneksel yöntemlerle kapmıştır. Godiva, Neuhaus ve Bruyerre yapılan çikolatayı oracıkta tatmanın keyfi çikolata mağazaları Brüksel’de ise bir başka. Çikolatadan elbise yapılır çikolatanın hâkimiyetini ilan eder, mı demeyin? İnanmazsanız gelin görün. AB’nin başkentinde çikolata bayrağı Müze 1998’de meşhur Belçikalı çikolata dalgalandırırlar. İhtişamlı belediye ustası Godiva Çikolataları’nın kurucusu Joseph “Jo” Draps’ın eşi Gabrielle Draps tarafından kurulmuş. Üretimi, sunumu, ikramıyla başlı başına bir kültür olan çikolatayı yıllar önce bu sayfada “Tanrıların besini: Çikolata!” başlıklı yazımda anlatmıştım. Geçenlerde tarihi, Brüksel’in çikolata endüstrisi ile anılan Koekelberg belediyesinde, Belçika’nın en büyük çikolata müzesi “Belgian Chocolate Village” kapılarını meraklılarına açınca konuya tekrar dönmek gerekti. Eski çikolata fabrikasının bir bölümü üzerinde 2 milyon Avro yatırım yapılarak hazırlanan 3 kata yayılmış 900 metrekarelik alanı yılda 25 bin ziyaretçinin gezeceği tahmin ediliyor. Ziyaretçiler çikolatanın kökeni, üretimi hakkındaki her şeyi öğrenip, tadabiliyor. Giriş katında Belçika çikolatasının tarihini anlatan bir film gösteriliyor. Bir atölyede ise meraklılar kendi çikolatalarını yapabiliyor. Ünlü üreticiler gurur duydukları çikolatalarını sergiliyor. Tropikal serada ise kakao, muz ve diğer ağaçlar ziyaretçileri bekliyor. Çikolata reklamları, çizgi romanlarla etkileşimi, filmlerde çikolatanın rolü gibi köşeler çikolatanın her zaman hayatımızın tatlandırıcısı olduğunu haykırıyor. Çocukları unutmayan organizatörler onlara tatlı sürprizler hazırlamışlar. İnteraktif oyunlarla çikolata dünyasına dalıveriyor, oynayarak çikolata hakkındaki bilgilerini artırıyorlar. Büyükler ise çelişkili bilgilerin aslını öğrenme fırsatına kavuşuyor. Çikolatanın sivilceye neden olmadığını, kardiyovasküler sistemi koruduğunu, ciğere zarar vermediğini, stresi azalttığını ve diş sağlığına iyi geldiğini öğrenince, müzeyi çikolata tatmadan ya da satın almadan terk edene de rastlanmıyor. Çikolatadaki kakaoyağı ve şeker, insana “mutluluk” veriyor, sakinleştiriyor. Eski çağlarda “Tanrıların besini” olarak adlandırılması da o yüzden! Belçika’da çikolatanın ilk izleri 1635’lere gidiyor. 17. yy.’ın sonlarına doğru ilk çikolata üretme lisansı veriliyor. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Belçika’da da 18. yy.’da üretimi yaygınlaşıyor. İlk başlarda pahalı olan, zenginlerin sofralarını süsleyen çikolata 18. yy. sonlarında neredeyse tüm tatlıların ayrılmaz parçası oluyor. 19. yy’daki sanayileşme ile halkın da tadabileceği bir hale geliyor. Belçika’ya girişinden bu yana çikolata hep “hediye” olarak algılandı. 1912’de Belçikalılar (Jean Neuhaus) pralini yarattı. El yapımı çikolataların genel adı pralin. En kaliteli çikolataların önemli özellikleri el yapımı olmaları. Kaliteyi korumak için kakao ve diğer maddeler özenle seçiliyor. Her usta kendi formülünün içine ya biraz rom ya da toz halinde fındık katarak özel çikolatasını üretiyor. Neuhaus, Côte d’Or, Jacques, Callebaut, Godiva (Ülker’in satın aldığı) ve Leonidas Belçika’nın önde gelen çikolata üreticilerinden. Yüzlerce çeşit çikolatanın, bazılarının formülü devlet sırrı gibi saklanıyor. AB’nin 2003 yılında çikolata üretiminde kakaoyağı yerine, yüzde 5 oranında bitkisel yağ kullanılabilmesine onay vermesine rağmen Belçikalı çikolatacılar yüzde 100 tereyağı kullanmaya devam ediyor. [email protected] İ sveç Radyosu’ndaki haberi dinlerken gülümsemiştim: “Malmö’den Ystad kentine giden otoyol üzerindeki ormanlık alanında kalabalık bir geyik sürüsü görülmüştür. Bir kazaya neden olmamak için araç sürücülerinin yavaş ve dikkatli olmaları gerekiyor...” Başbakanları, bakanları, parti liderleri zorunlu olmadıkça televizyon ekranlarına çıkmıyor; radyolarda öyle gerekli gereksiz konuşmuyorlar... “Haber sıkıntısından ne yapacaklarını bilemiyorlar” diye düşünmüştüm gülümserken... Güney İsveç bölgesinde yayın yapan radyo kanalı haberi sık sık yineliyordu. Geyik sürüsünden değil de, silahlı bir terör örgütünden söz ediliyordu sanki... Ertesi sabah İsveç’in en büyük gazetelerinden Dagens Nyheter’deki haberi okurken, bu kez gülümseme yerine kahkahalarla güldüm: İsveç’in güneybatısındaki Mölndal kentindeki Eklandas İlkokulu’nun bahçesine giren geyiklerle öğrenciler arasında başlayan kovalamacanın kavgaya dönüşmesi üzerine, geyikler polislik olmuştu... Gazetenin haberine göre, ormanlık bir alanda yer alan ilkokulun bahçesine giren birkaç geyik çürümüş ve alkol etkisi kazanmış elmalardan yemeye başladı. Akşama doğru sayıları daha da arttı. Öğrenciler, kendilerine ait elmaları yedikleri gerekçesiyle geyikleri okul idaresine şikâyet etti, ancak gereken ilgiyi görmediler. Daha sonra aralarında örgütlenerek onları uzaklaştırmayı denediler. Çocuklarla geyikler arasındaki savaşın çocukların yenilgisiyle sonuçlanması üzerine okul idaresi polisten yardım istedi. Işıldaklı araçlarıyla gelen polis ekipleri, geyikleri önce çembere aldı, daha sonra sirenlerle yönlendirerek bölgeden uzaklaştırdı... İki yıl kadar önce de, Stockholm yakınlarındaki Ingaro bölgesinde bir villanın bahçesine giren 5 geyik, yedikleri elmalardan sarhoş olduktan sonra evin içine girmeye çalıştı. Geyiklerin, boynuzlarıyla kapıyı zorlamaları üzerine, korkuya kapılan villa sahibi, polisi arayarak yardım istedi. Polisle birlikte itfaiye de harekete geçti. Araçların siren çalarak yaklaşmalarından ürken geyikler, ormanlık alana kaçarak izlerini kaybettirdiler... MALMÖ Son örneğimiz de Göteborg yakınlarındaki Särö kasabasından... Sabahleyin oturduğu villada ALİ HAYDAR kahvaltı hazırlarken NERGİS duyduğu gürültüyle dışarıya çıkan Per Johansson, asılı bulunduğu elma ağacını tekmeleyerek kurtulmaya çalışan bir geyikle göz göze geldi. Geyiğin dallardaki elmalara ulaşmak için ağaca çıktığı, inmeye çalışırken de dengesini yitirip düşme sonucu asılı kaldığı tahmin ediliyor. Uzmanlara göre, sonbaharda ağacın üzerinde kalan veya yerlerde toplanmayan elmalar, ısı ve ıslak havanın etkisiyle çürüyerek kimyasal değişime (fermantasyona) uğrayarak alkol etkisi kazanıyor. Bu elmaları yiyerek sarhoş olan geyikler saldırganlaşıyor; toplu halde yollara çıkarak trafik kazalarına neden oluyor... İskandinavya ülkelerinde, bu mevsimde yolları ormanlık alanlara düşen otomobil sürücülerinin sarhoş geyik kazalarına karşı çok dikkatli olmaları gerekiyor. Sonbahar, aynı zamanda, yaban hayvanların büyüttükleri yavrularıyla topluca dolaştıkları bir mevsimdir. Aniden yola fırlayan geyik sürüleri ölümcül kazalara neden olabiliyor. İsveç Yabani Hayvan Kazaları Danışma Merkezi’nin verilerine göre, 2012 yılında motorlu araçların yaban hayvanlarına çarpması sonucu meydana gelen 46 bin 532 trafik kazasından 5 bin 963’üne yaban geyikleri neden oldu. Kazalarda, yılda yaklaşık 800 kişi yaralanıyor, en az 5 kişi ölüyor. Geçen yıllarda, Erdal Yeşil ve Kenan Bahçeci adlı iki Türk de geyiklerin otomobillerine çarpması sonucu yaşamlarını yitirmişlerdi. Geçen yıl, geyiklerin neden olduğu trafik kazalarında yüzde 25 artış kaydedildi... İsveç ve Norveç’in kutup bölgelerinde yaşayan ve etnik bir grup olan Samiler (Laponlar) geçimlerini evcilleştirdikleri rengeyiklerinden sağlıyor. İsveç ve Norveçliler tarafından asimile edildikleri için sayıları azalarak 7080 bine düşen Samiler, yetiştirdikleri 1 milyon dolayındaki rengeyiğinin etini, sütünü, derisini satarak yaşamlarını sürdürüyor. Avlanmaları yasak olan geyikler, sadece yetiştiricileri tarafından kesilerek satılabiliyor... [email protected] V e sonbahar geldi kapımızı çaldı, ağaçlar yapraklarını yavaşça döküyor... Münih’te ünlü bira bayramının yarattığı sarhoşluk birkaç hafta daha sürer. Turistlerin yarattığı gürültü ile çalkalanan şehirden kurtulup bisiklete atlayarak kırlara, taze kesilmiş çimen kokan ıstemizlik şirketinin sahibi olup yüzlerce lak parklara doğru pedal basmak gaTürk’e iş yaratan bu son derecede semliba en iyi seçenek! Münih sokakları şu patik genç adamla geçenlerde bir birasıralarda bisikletliler tarafından kuşahanede rastlaştık... Kendisine özgü Ertılmış durumda. Her köşe başında öbek zincan şivesi ile konuşan, şık giyimli bu öbek eski, yeni bisikletler... Son on yılcin gibi adam, elinden da gelişen bisiklet yolları bir tarafa düşürmediği nefis Havapeşpeşe ortaya çıkan yeni üreticiMÜNİH na purolarından birini daler ve modeller, bisiklet sevdalılaha tellendirip hafifçe gürınca merakla takip ediliyor. Fedelerek “... Bisikleti yeniral Ulaştırma Bakanlığı tarafından den keşfettik hocam...” hazırlanan bisiklet ulaşım planladedi. Ressam Coşkun rı Eylül 2012’de uygulamaya konCesur ise üst üste yapmuştu. Alman Bisiklet Kulübü’ne tığı kazaya rağmen bi(ADFC) göre, halkın yüzde 42’si EROL ÖZKAN sikletten vazgeçmeyen düzenli bir şekilde bisiklet kullabir başka çılgın tanıdınıyor. İki yıl önce 29 milyon kişiğım! Onlarla saatlerce bisiklet teknolojinin bisiklet kullanıcısı olduğu açıklanmıştı, günümüzde bu sayı hızla artırıyor. si, yeni modeller üstüne çene yarıştırırken Almanya’nın en büyük bisiklet satış Münih’teki bisiklete binme modasını tetikleyen en büyük etmen ise şehirde hız merkezinin de geçenlerde Münih’in Pasing semtinde açıldığını öğrendim. Pela artan bisiklet yolları. Toplam 25 adet ter Anders caddesi 6 numaradaki “stadbisiklet parkurunun yanı sıra bu yıl devler” adlı bu dev mekânı işyerinden tareye giren 170 km’lik yeni bisiklet yolu nıdığım teknik mimar Ayşe Güngör’ün projesi herkesi heyecanlandırıyor. Lüks rehberliğinde geçenlerde gidip gördüm. arabalarını garajlara kilitleyip gıcır gıBisiklet meraklılarını çıldırtacak ölçüde cır yeni bisikletleriyle bu sevdayı yebinlerce yepyeni bisikletin yan yana serni tadımlayan Münih’teki pek çok Türkgilendiği bu dev mekânda yok yok... En ten birisi de Dastan Bakmaz... Ünlü bir Bisikletin başkenti Münih basit modelden tutun da lityum pil ile çalışan krom gövdeli, ince lastikli tüy gibi hafif yeni örneklere, bisiklet yelekleri stop lambalı kasklarına kadar. Kalın balon tekerlekli bisikletlerin fiyatları da dudak uçuklatacak cinsten. Bisiklet uzmanlarının “Kopenhag tekerleği” dediği bir model de dikkat çekiyor. Arka tekerleği içine yerleştirilmiş lityum piller bir yana, pedala veya frene bastıkça açığa çıkan enerjiyi elektriğe dönüştüren bu teknoloji, kullanıcının sürüş tutumuna göre değişebiliyormuş. Yani pedal gücü ile cep telefonlarının şarj edilmesi bile sıradan bir iş! Münih, bisiklet tutkunlarının başkenti sayılıyor artık Almanya’da! Büyüyen bir endüstrinin merkezi burası. Bulvar gazetelerinde yer alan bir haber ise hayli enteresan. Sadece 175 milyon Avro’yu bisiklet yollarına ayıran devletin her yıl 35 milyon Avro’yu da gözden çıkarması, siyasetçileri arasında tartışma yarattı. Yaz günlerinin geride kaldığı şu günlerde dertlerden sıyrılıp pedala basıp ince yağmurlar altında İsar Nehri boylarına vuruyorum... Aklımda boyası dökülmüş, pedalları eskimiş jantları paslı külüstür bisikletiyle Akçay bataklığındaki eğri büğrü yollarda ölünceye kadar bisikletinden inmeyen kız kardeşim Esin’i düşünüyorum.. Efkârlanıyorum uzaklarda sonbahar yağmurlarıyla... [email protected] G eçenlerde Cakarta’da Endonezya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden öğrencimezun bir avuç genç eski köye yeni âdet getirmek umuduyla Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tuttu. Konu, dinler arası evlilik yapacakların işini yokuşa süren Medeni Kanun idi. Gençler, dinler arası evliliği imkânsız kılan, 1974 tarihli kanunun gözden geçirilmesini istiyordu. Yasaktır, mahalleli ne der sonra! Aşka laf anlatmak Zira her şeyin her an güncellendiği günümüzde bu kolay mı! Hangi dinden olduğu insanın alnında da kanun çok geri kalmıştı. Daha da ötesi “Her birey yazmaz, üstelik bir ilişki filizlenirken karşıdakine kendi dininde ibadet etme özgürlüğüne sahiptir” din ve mezhep sormak da pek akla gelmez. Yaklaşık hükmünü içeren anayasa ile çelişmekteydi. Endonezya 250 milyon nüfusuyla çeşitli dinleri bağrına basan bir her ne kadar Müslüman nüfusun çokluğu ile tanınsa ülkede dinler arası evlenmenin olması da kaçınılmaz da İslamiyetten başka Hıristiyan, Katolik, Hinduizm, değil midir? Endonezya Medeni Kanunu Budizm, Konfüçyanizm diğer resmi dinlerdir bu olasılığı nasılsa pek hesaba katmamıştır. CAKARTA ve nüfusun yüzde 25’ini oluşturur. Bunların Ortaya çıkan kördüğümü çözebilen çiftler yanında devlet tarafından tanınmayan artık soruna sorun demez! Nitekim evlilikteki ama uygulanan birçok yerli din de vardır. en büyük sınav en başta verilmiştir. Barındırdığı dinsel ve kültürel farklılık için Sözgelimi Müslüman ve Hıristiyan bir çift Endonezya’nın kullandığı slogan “Çeşitlilik evlenecekse birisi din değiştirmeden olmaz! içinde birlik”tir “Bhinneka sans Ika”. Bazı çiftler için bu engel bile teşkil etmez. GÜLSEREN Görünen odur ki bu kadar çok dine, kültüre TOZKOPORAN Eşlerden biri “söz konusu aşksa gerisi ev sahipliği yapan Endonezya aynı anlayışı teferruattır” deyip yürekten olmasa da JORDAN Medeni Kanun hazırlanırken göz ardı etmiştir. eşinin dinine döner, olur biter. Yeter ki resmi Zira bu rengârenk ülkede dinler arası evlilik gerçekten de kayıtlar yerini bulsun. Ne de olsa kanun aile birliği için deveye hendek atlatmaktan daha zordur! Nikâh dairesine esas şartı din birliği sağlanmasında görmüştür. Bazen iki gidiliyorsa illa aynı dinden olmak gerekir. İki tane nikâh taraf da dinine aşırı bağlıdır ama ne yârdan ne de serden dairesi vardır, birisi yalnızca Müslümanlar, diğeri öteki vazgeçer! Cakarta’da ilk ev sahibemiz İbu Nurhayati dinler için. Resmi nikâh yetmez asıl olan herkesin dinine böyleydi. Hıristiyan kocasıyla evlenebilmek için taa uygun, anlı şanlı tören ve dini nikâh yapmasıdır. Zira Yeni Zelanda’ya gittiklerini anlatmıştı. Gerçi kocası kanuna göre evliliğin geçerli olabilmesi için dini tören yıllar sonra kendi rızasıyla Müslüman olmuş! Mesela ve evlilik cüzdanında aynı dinin yazması şarttır. Öteki genç çift Yuli ile Deny çözümü çifte nikâh yapmakta dinlere bağlı olanlar bazen kendi aralarında evlenebilir. bulmuş. Başta aynı dinden olmadıkları için evliliğe Mesela Katolik, Hıristiyan ve Budist, inisiyatif sahibi karşı çıkan ailelerini ikna etmişler. Evliliği geçerli bir rahibe denk gelmişse bu detay gözden kaçırılabilir. kılmak için ise çareyi yalancıktan din değiştirmekte Yine de resmi kayıtlardan kaçılamaz. Gelgelelim bir bulmuşlar, ikisi de diğer dine dönmüş! Önce Hıristiyan Müslüman kesinlikle öteki dinden biriyle evlenemez. Yuli din değiştirmiş, imam nikâhı yapılmış. Sonra Endonezya’nın çetrefilli Medeni Kanunu Müslüman Deny sevgili eşi için Hıristiyanlığa geçmiş, kilise nikâhı yapılmış. İki ayrı kimlik kartında iki ayrı din kayıtlı. Geçenlerde farklı ülkelerden bir kadın grubu ile birlikteyken bu güncel konuyu açtım. Kocası Hollandalı olan, uzun süre orada yaşamış Endonezyalı Dwi’ye sordum. “Benim eşim de Müslüman, başka dinden biriyle evlenmem mümkün değildi” dedi. Fedakârlık eden eşi olmuş, din değiştirmiş! Hollandalı kadın şaşkınlığını gizlemedi. “Nasıl bir insan diğerinden böyle bir şey isteyebilir ki, gerçekten inanmadan nasıl din değiştirilir, ne biçim bir kanun bu!” dedi. “Kocamla 15 yıldır beraberiz, 4 çocuğumuz var ve daha düne kadar evli değildik!” Yakın bir zamanda hadi evlenelim deyip ailelerine söylemişler, 4 çocuk gelinliğin eteklerini tutarken rahibin karşısına dikilmişler. Belçikalı kadın, onların bu aşamaya gelmesinin de yıllar sürdüğünü, zamanında az çekmediklerini hatırlattı arkadaşına. Endonezyalı genç Angi, Katolik olduğunu ve kilisede evlenmesi gerektiğini ekledi. “Aman dikkat!” dedik. Sonra bana “Siz de nasıl bu işler? Türkiye de Müslüman, aynı şeyler orada da geçerli mi” diye sordular. Gururlanma zamanıydı! “Türkiye laik bir ülke, Atatürk ve devrimleri sayesinde din ve devlet işleri çok uzun zaman önce ayrıldı. Bizde yasal hiçbir sorun yok, isteyen istediği dinden biriyle evlenebilir, kimliklerinde kendi dinleri yazar” diye cevapladım. Endonezyalı gençler bizim yıllardır sahip olduğumuz özgürlükler için mücadeleye daha yeni başladı. Ya tutarsa diye göle mayaladılar yoğurdu. Tutarsa ne âlâ. Zira her bireyin hakkı istediği yerde istediği kişiyle evlenmek. Tutmazsa nikâh işleri al takke ver külah, nasıl geldiyse öyle gider. Endonezya’nın “çeşitlilik içinde birlik”söylemi de slogan olmaktan öteye gidemez. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle