03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2014 PAZAR 4 HABERLER Kılıçdaroğlu, 25 Aralık dosyası gibi 17 Aralık dosyasının da kapatılmak istendiğini söyledi Ters Rüzgâr ve Arka Pencere Sevgili, Galatasaray Üniversitesi’nin 23 Ocak 2013’te yanan ve restorasyonu yüzünden camianın gündeminden düşmeyen kampus ana binası, bu kez de açılacak olan mescit yüzünden tartışma konusu oluyor. 1871 yılında Sultan Abdülaziz tarafından, mimar Serkis Balyan’a yaptırılan ve sultanlar ile şehzadelerin ikametine tahsis edilen feriye saraylarından biri olan Ortaköy’deki bina, 1930 yılında Galatasaray Lisesi’nin mevcudu ilkokulla birlikte 1400 kişiye ulaşınca, Atatürk tarafından kurumun ilk kısmına tahsis edilmişti. 1940’lı yılların sonuyla 1950’li yılların başında ilkokulu okuduğum bu bina, 1992’de, kurulan Galatasaray Üniversitesi’ne geçti. Şimdi, bu binanın ana ünitesini oluşturduğu GSÜ kampusunun mescidi dolayısıyla tartışmalar alevlenmiş bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinin 2 Ekim tarihinde 12. sayfasından verdiği habere göre olay özetle şöyle: AKP’nin eğitim kurumlarında ibadethane açtırması kampanyası çerçevesinde, aralarında BBP’lilerin de bulunduğu bir kısım öğrencinin, geçen yıl yaptığı başvuru üzerine rektör, binanın restorasyonundan sonra yer tahsis edeceklerini bildirmiş, geçen günlerde de tahsisin gerçekleştiğini açıklamıştır. Karar üzerine Eğitim Sen GSÜ Şubesi “Önce revir aç, öbür eksikleri tamamla” diye tepki gösteren, 500 öğrencinin dilekçesini rektörlüğe vermiştir. HHH Galatasaray Lisesi’nin bünyesinden doğmuş olan Galatasaray Üniversitesi ile ilgili bu haberi okuyunca acı acı güldüm. 146 yıl önce, laik yapısı dolayısıyla kıyametlerin kopmasına neden olan kuruluşun hayat verdiği bir eğitim kurumu yönetimi, kampusunda ibadethane açma yarışmasında yer kapmak üzere yel yepelek koşuyor. Olacak şey mi? Daha önce de bu köşede yazdım hatırlıyorsundur. Müslüman ve gayrimüslim tebaanın bir arada aynı müfredat çerçevesinde eğitim görecekleri Galatasaray Lisesi, Abdülaziz’in fermanıyla 1868 yılında kurulduğunda kıyamet kopmuştu. Papa, hahambaşı, Rum Ortadoks ve Ermeni patrikleri, cemaatlerinden çocuklarını bu okula göndermemelerini istemişlerdi. Hatta Papa IX. Pius, çocuklarını bu okula gönderecek olan Katoliklerin aforoz edileceklerini söyleyecek kadar ileri gitmişti. Bütün bu tepkilerin nedeni, okulun eğitim programının laik niteliğiydi. Mescit konusuna gelince: İmparatorluk döneminde, Mektebi Sultani zamanında, lisenin içinde, bugün Faik Üstünidman Spor Salonu olan yerde bir mescit vardı. HHH Galatasaray’daki okul binası 7 Mart 1907 yangınında kül olduktan sonra, okulun yeniden yapılması sırasında müdürlüğe getirilmiş olan, “Galatasaray’ın ülkenin Batı’ya açılan ilk penceresi” olduğunu söyleyen Tevfik Fikret, mescidin üst katında bir tiyatro salonu yaptırmak isteyince, tartışma patlak verdi. Yobaz takımı, zaten karşı olduğu tiyatro salonu aleyhine şöyle bir kampanya başlattı: Mescit üstüne tiyatro salonu mu olurmuş, orada kadın mı oynatacaklar? Tevfik Fikret bu tepkilerden haberdar olunca çok üzülür fakat yolundan dönmez, salon yapılır. Hatta yine Galatasaraylı olan mimar Vedat Tek de salonun arkasına, Avrupa tiyatrolarında olduğu gibi bir fuaye kondurur. İşte yirminci yüzyılın başındaki mescit tartışması böyle noktalanır. 21. yüzyılın başındaki tartışmanın nasıl noktalanacağını da göreceğiz. 1990 yazında bir akşam Uğur Mumcu’yu, Fenerbahçe Burnu’ndaki Galatasaray Sosyal Tesisleri’ne götürdüm. Güzel bir yaz gecesi, Kalamış Koyu püfür püfür... Ama o da ne! Bangır bangır ağır bir arabesk! Muzip Uğur, fırsatı kaçırır mı, hemen taşı gediğine koydu: Maşallah müzik de tam memleketin Batı’ya açılan ilk penceresine uygun. Ne dersin? Uğurcuğum, diye yanıtladım. Bugün ters rüzgâr estiğinden arka pencereyi açmışlar. GSÜ’deki mescit tartışmasını da fazla büyütmeye gerek yok. Anlaşılan, yine ters rüzgâr estiğinden arka pencereyi açmışlar. ‘Savcılara baskı var’ AYŞE SAYIN ANKARA CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 2015 yerel seçimlerine son derece “iddialı” hazırlandıklarını belirterek, başta “Demokrasi ve Özgürlükler Bildirgesi” olmak üzere, kapsamlı ve somut projelerle seçmenin karşısına çıkacaklarını söyledi. AKP hükümetinin yolsuzluk dosyalarının üstünü örtmeye çalıştığını kaydeden Kılıçdaroğlu, 25 Aralık dosyasında olduğu gibi 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk dosyasının da “takipsizlikle” kapatılması için savcılara, yargıçlara baskı yapıldığını söyledi. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle: gelir her dosya açılır. 17 Aralık yolsuzluk dosyasının kapatılması için savcının üstüne büyük baskı kuruyorlar, biz bunları biliyoruz, takip ediyoruz. Hiçbir dosya kapanmaz, kapattıkları tıpkı 25 Aralık dosyasında olduğu gibi takipsizlik vermesi için.... O savcıya söylüyorum, eğer o dosyayla ilgili takipsizlik kararı veriyorsan, bunun hesabını vereceksin tarih önünde. Sen cumhuriyetin savcısısın, birilerinin savcısı değilsin. Her kuruşun hesabını sormak cumhuriyet savcısının görevidir, yolsuzluk dosyalarını kapatmak değil. Hani bir hikâye var ya, “Naziler önce komünistleri tutukladılar, sonra Yahudileri, sonra sosyal demokratları tutukladılar, sesimi çıkarmadım. Sıra bana geldiğinde etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı” diye... Türkiye bunu yaşıyor aslında. Ağır ağır pek çok şey götürüldü. Biz, “bakın burada ciddi bir olay var” dediğimizde, “Siz de büyütüyorsunuz, bak işte AKP ne güzel demokrasi diyor, özgürlük diyor, siz statükonun parçasısınız” diye pek çok aydın destek verdi. 2010’daki anayasa değişikliklerinde ben Anadolu’yu neredeyse ilçe, ilçe il il gezdim, “bakın bu anayasa değişikliği çıkarsa Türkiye farklı bir yöne gidecektir, yargı tümüyle iktidarın kontrolüne geçecektir” dediğimiz zaman bize gülüyorlardı. Geldiğimiz noktada bunların tamamı gerçekleşti. O “yetmez ama evet” diyenlerin çoğu yaptıkları hataların farkına vardılar. Çünkü iktidar gücü perçinledikten sonra onlara da ders verdi. Onları da medyadan attı, onları da sürdü, onların üzerine de baskı kurdu, ama atı alan Üsküdar’ı geçti. ‘Süreç güvensizlik üzerine kurulu’ ‘Yetmez ama evetçiler’ hatayı farketti urat Özçelik MYK’ye girebilir’ CHP’ye teveccüh fazla, gelmek isteyenler var. Murat (Özçelik) Bey geldi, daha önce aynı görevde dış politikada sayın Faruk Loğoğlu vardı, Sayın Osman Korutürk vardı, gerçekten ikisi de son derece yetkin insanlar. Murat Bey Parti Meclisi’nde ikinci yedek. Az oy aldı demek haksızlık olur yani. (İki PM üyesinin istifa edip, Özçelik’in PM’ye dolayısıyla MYK’ye alınacağı iddialarının sorulması üzerine) Evet söyleniyor. Girebilir tabii. Herhangi bir sorunumuz yok o konuda. Hiçbir dosya kapanmazı onlar kapattıklarını sanıyorlar, günü ‘M Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunudur. Var olan sorunlardan birisidir. İşsizlik birinci sorunsa, ikinci sorun da budur. Bazen birinci sorun Kürt sorunu, ikinci sorun işsizlik olarak görülüyor. Biz, Kürt sorununun Türkiye’nin gündeminden düşmesini istiyoruz. Hükümet “ben bunu çözeceğim” diyor. “Buyurun çözün” diyoruz. Ama nasıl çözecek? Biz bilmiyoruz. Bu konuda parlamentonun da bilgisi yok bakanların da bilgisi yok. Beş veya 6 kişinin ilgi alanında gelişen bir olay. Ama görünen tablo şu. Güvensizlik üzerine inşa edilen bir süreç var. Bir süreç eğer güvensizlik üzerine inşa edilmişse o süreçten hayır gelmez. ‘Heykelokul yakmak kabul edilemez ‘ Burada bir şey daha söyleyeyim, şimdi okul yakma ve Atatürk heykellerini yakma... Bunu asla kabul etmiyoruz. Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin yetiştirdiği dünya çapında bir değerdir. Düşmanının dahi saygı gösterdiği bir değerdir. Bu değerin önemi ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatması ve bütün mazlum insanlara örnek olmasıdır. Bu insan Çanakkale’de, bu insan Anafartalar’da, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te, ulusal Kurtuluş Savaşı mücadelesi verilirken hiçbir ayrım yapmadan bu mücadelenin önderliğini yapmıştır ve biz hangi etnik kökenden olursa olsun, ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla veren bir toplumuz. Bir, liderin heykelini yakmak doğru değildir. İki, okulları yakma. Hem kalkacaksın, diyeceksin ki ben dilimi öğrenmek istiyorum. Öbür tarafta gideceksin, okulu yakacaksın. Olmaz. Bir eğitim kurumunu yok etmek, yakmak, çocukları eğitimden mahrum bırakmak bu doğru değil. Bunları kabul etmeyiz. Bayrağımız bizim için nasıl kutsalsa, ona saygı duyuyorsak, geçmişte bu ülkeye hizmet eden herkese saygı duymak da bizim için bir görevdir. Mustafa Kemal Atatürk böyle bir liderdir. Onun heykellerini yakmakla hiçbir sonuç elde edilemez. ‘Takipsizlik istiyorlar’ emokrasi ve özgürlük bildirgesi hazırlayacağız 2015 seçimlerine çok iddialı hazırlanıyoruz. Projelerimizi bütün Türkiye görecek. Bir devlet nasıl yönetilir ve bir ülkeye huzur nasıl getirilir. Bir ülkede geçinmek için birilerine el avuç açmayan insanlar nasıl olur? Sosyal devlet nasıl olur? İşsizlik nasıl önlenir? Herkes elini alın teriyle kazandığı ekmeği nasıl götürür? Biz bunu anlatacağız Türkiye’ye. Bunu önümüzdeki süreçte yapacağız. Ayrıca Türkiye şunu da görecek; herkesin özgür olduğu ve düşüncesini özgürce dile getirdiği bir Türkiye nasıl olur? Saygınlığı olan bir Türkiye nasıl olur? Uygar bir devlet olma yolunda büyük adımlar nasıl atılır? Birinci sınıf demokrasi bu ülkeye nasıl gelir? Bunların hepsini görecekler. Ayrıntıyı daha fazla vermek istemiyorum. Demokrasi, özgürlükler bildirgemiz olacak. D ‘İnce’nin yeri boş kalabilir’ (Levent Gök’ün seçilememesinin sorulması üzerine) Demokrasinin sonucu demek lazım buna. Bunu çok böyle demokrasi dışı, kural dışı bir şey diye tanımlarsak da yanlış olur. Sonuçta iki aday vardı, iki aday da geldi, daha doğrusu Sayın İzzet Çetin de geldi, aday olmak istediğini söyledi, ben de “olabilirsin” dedim. O da aday oldu. Yani dolayısıyla bir seçim oldu. Onu hani böyle parti içinde bir çekişme alanı olarak görmek doğru değil. Sonuçta adaylar çıktılar ortaya, kulislerini yapıyorlar, hangisi kazanırsa, herhangi bir sorun da yok orada. Seçim yapılmayabilir de. Zaten grup başkanvekilliği süresi, yani yapılabilecek süre, bütçe görüşmelerinin sonuna kadar. Ondan sonra zaten Türkiye bir seçim atmosferine giriyor. Parlamento da büyük bir ihtimalle tatil olacaktır. Dolayısıyla siyasi partiler seçime hazırlanacaklardır. l Türmen’den Elvan’a tepki ‘AİHM’yi hiç anlamamış’ TÜREY KÖSE ANKARA Eski AİHM yargıcı, CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın Anayasa Mahkemesi’nin torba yasadaki bazı düzenlemeleri iptal etmesinden sonra yaptığı değerlendirmelere “AİHM kararlarını hiç anlamamışlar, bakanın bildiği ama bilmezlikten geldiği kararlar var” diye tepki gösterdi. Torba yasadaki düzenlemelerin MİT Yasası ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Türmen, “Dehşet bir manzara. Amaç yolsuzlukları sansürlemek, internetin bir toplumsal muhalefet aracı olarak kullanılmasını engellemek” görüşünü dile getirdi. AYM , Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) hâkim kararı olmadan 4 saatte internet sitesi kapatma ve internet trafik bilgilerini depolama yetkilerini iptal etti. Bakan Elvan kararı eleştirirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde, “Eğer ulusal bir güvenlik söz konusu ise kamu güvenliği, toprak güvenliği söz konusu ise bu tür durumlarda yasa ile özgürlüklere kısıtlama getirebilirsiniz” denildiğini ifade etti. Türmen; Elvan’ın sözleri, HSYK tartışmaları ve 9 yaşında çocuklara türban yolunu açan düzenlemenin Danıştay’a götürülmesiyle ilgili tartışmalar konusunda şu değerlendirmeleri yaptı: ‘Ulaştırma Bakanı saptırıyor’ Ulaştırma Bakanı hiçbir mesnedi olmayan laflar söylüyor. Bakan “Yaptığımız değişiklik, AİHM kararlarına uygun” diyor. Bunları okuyunca niye Türkiye aleyhine bu kadar ihlal kararı çıktığını daha iyi anlıyorsunuz. Hiç anlamamışlar AİHM kararlarını. Sözleşmeyi okumak yetmez, 50 yıllık içtihatlar var. İfade özgürlüğü çok önemlidir. Ancak şiddet, nefret söylemi varsa, hakaret içeriyorsa o zaman sınırlanabilir. Uygulama budur. Bakanın bildiği ama bilmemezlikten geldiği bir Yıldırım kararı var, 2012’de çıkmış. Elvan’a bakan olmadan önce bu kararı göstermiştim. Türkiye’de internet erişiminin engellenmesine ilişkin mevzuat ve yargı kararları hukuksuz, diye karar verildi. Kedi ‘Şero’ genelgesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ile Genel Sekreter Gürsel Tekin, 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü nedeniyle, CHP’nin kedisi Şero ile ortak imzalı genelge gönderdi. Şero’nun “uygundur” imzasıyla gönderilen genelgede, CHP’li belediyelerin sokak hayvanlarının rehabilitasyonu, hayvan haklarını koruma konusunda tüm önleyici ve koruyucu önlemleri alması istendi. Genelgede belediyelerin sokak hayvanları rehabilitasyonu için 2015 bütçesinden kaynak ayırması istendi. ‘Hukuk devletinde bu olur mu?’ HSYK seçimi için bizim desteklediklerimiz kazanmazsa “tanımayız” diyebiliyorlar. Hukuk devletlerinde böyle şey olur mu? Bunu genel seçimler için de düşünüyorlar mı?Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığından sonra milliyetçi ve İslami söylem giderek öne çıkıyor. Çocuklara türban düzenlemesini Danıştay’ın iptal etmesini bekliyorum. Küçük çocuklara türban birçok bakımdan yanlış. Orada 9 yaşındaki kız çocuklarına kendisinin başka bir cinsiyete sahip olduğunu, farklı olduğunu, kadın olduğunu öğretiyorsunuz. Hem cinsel, hem de dinsel bir kimlik giydiriyorsunuz. Oysa o çocuklara eşitliği, toplumsal cinsiyeti öğretmeniz lazım. ‘Türban düzenlemesi iptal edilmeli’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle