02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR Amerikalı fotoğrafçı J. Joshua Garrick ‘Antik Güzelliği Görüntülerken’ adlı sergisiyle Türkiye’de 15 Antik güzelliğin peşinde ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK 1923’ten Başlamak… Aradan en aşağı yirmi yıl geçmiş olmalı. Buz gibi bir ocak akşamüstünde, Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki eski binasında, İlhan Selçuk’un odasındayız. Kaç kişi olduğumuzu tam hatırlamıyorum. Yine ülkenin bunalımlı dönemlerinden birindeyiz ve bunalımdan nasıl çıkılacağı tartışılmakta. Birinin: “Acaba işe nereden başlanmalı” şeklindeki sorusuna İlhan Selçuk’tan sakin bir sesle şu yanıt geliyor: “1923’ten başlanmalı…” Odayı ansızın saran sessizlikte yanıt tekrarlanıyor: “Evet, 1923’ten başlanmalı…” O gün odada olanlar arasından kimse bu yanıtı abartılı bulmamıştı. Ama sonradan, başkalarının yanında dile getirdiğimde, aynı yanıta: “Yok artık, daha neler!” diyenlerin sayısı epey kabarık oldu. Oysa zaman, hiç de abartılı olmadığını gösterdi. Bugün de öyle. Bugün için de kesinlikle abartılı olmayan bir söylem. Dahası, bugün belki de içerik bağlamında çok daha geçerli. Çünkü bugün, Türkiye o gün olduğundan çok daha fazla 1923’ün gerisinde. İlhan Selçuk’un söylediği, elbette 1923’e kadar geri dönülüp her şey sil baştan yapılsın anlamını taşımıyordu. Söylenmek istenilen, 1923’ten o güne kadarki dönemin bir kez daha ve artık çok daha doğru yörüngeler temelinde değerlendirilmesiydi. Hatta belki de önce 1923’ten 1938’e, yani Mustafa Kemal’in ölümüne kadar, ardından da 1938’den o güne kadar olmak üzere, iki ayrı dönemde ele alınmasıydı. O günden bugüne kadarı da eklersek, üç ayrı dönem ediyor. Ve üçüncü dönem, önceki iki dönemden çok, ama çok farklı. Örneğin ikinci dönemde laiklik, henüz bugün olduğu kadar yıkıma uğramamıştı. Aynı dönemde Mustafa Kemal’in “yurtta sulh, cihanda sulh” politikasının yerini “komşular ile sıfır barış” gibi bir politikaya ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin terörü destekleyen ülkeler listesine alınması gibi bir tehlikeye bırakması da söz konusu değildi. Bugün ise artık çok farklı bir noktadayız. Katıksız bir din devletine dönüştürülmesi için neredeyse bütün önlemlerin(!) alındığı, Osmanlı geçmişi de dahil olmak üzere tarihinin en büyük yolsuzluk olaylarıyla sarsılan, bu yolsuzlukların üstünün kapatılması için hukuk düzeninin iktidar tarafından bütünüyle yürürlükten kaldırıldığı, düşünce alanında çoktandır kültür üretimi yerine kültürsüzlük üretiminin yoğunlaştığı bir toplumda ve ülkede yaşamaktayız. Şimdi yapılması gereken, artık son dönemini yaşamakta olan bu iktidarın hemen ardından, gerçekten de 1923’e dönmek ama bu dönüşü artık kaçınılmaz olmuş bir büyük hesaplaşmaya sağlam bir çıkış noktası kazandırmak için gerçekleştirmek. Ve geçip gitmiş bir zamanı yitirilmiş olmaktan çıkarıp Milli Mücadele’nin, Anadolu İhtilali’nin, 1923 Cumhuriyeti’nin, o Cumhuriyet ile birlikte inşasına başlanmış fakat ne yazık ki önü kesilmiş Anadolu Aydınlanması’nın kazanımlarının, bir daha yitirilmelerini olanaksız kılacak tüm önlemlerle birlikte yeniden yürürlüğe konulabileceği bir sürece dönüştürmek. Yaşatmasını beceremediğimiz bir Cumhuriyetin yerine, bu beceriksizliğimizi saklamak için, sözde yenilerini aramaktan vazgeçip elimizdeki tek Cumhuriyetin 1923’e kadar uzanan köklerine ama bu kez lütfen bilginin rehberliğinde işletilen, doğru bir tarih bilinci ile yeniden sarılmak! “Eğer biz ölümlülerin Zeus’u sorgulama imkânı olsaydı, belki neden benim Yunanistan’ın harikalarını tanıtmak için seçildiğime inandığımı açıklayabilirdi. Nedenini sorgulamaktan vazgeçtim ve hayatımı 2400 yıl öncesine dünyanın bilinen en büyük dâhiler topluluğunun Atina sokaklarında yürüdüğü zamanlara olan sevgi ve saygımı paylaşmakla geçirdim...” Bu sözlerin sahibi deyim yerindeyse tam bir Antik Yunan âşığı Amerikalı fotoğrafçı J. Joshua Garrick. Yıllarca Yunan müzelerinde sergilenen eserlerin fotoğraflarını çeken Garrick, bu aralar İris Kritikou küratörlüğünde “Antik Güzelliği Görüntülerken” adlı fotoğraf sergisiyle Türkiye’de. Yoksul bir çocukluk geçirdiğini söyleyen Garrick, burslar ve çok çalışma sayesinde, Columbia Üniversitesi Güzel Sanatlar Yüksek Lisansı’ndan mezun olmuş. Garrick, eğitim hayatına bir şekilde Yunan Tarihi’ni de katmanın yolunu her zaman bulmuş. Yunanistan’ı anlatırken gözleri parlayan, yerinde duramayan Garrick, kendi deyimiyle evini şu sözlerle tanımlıyor. “Yunanistan’daki gökyüzünün mavisi kadar güzel bir ma u Garrick’in Beyoğlu’ndaki Sismanoglio Megaro Binası’nda açılacak sergisi, 2400 yıl öncesine duyduğu sevgi ve saygının ürünü. Garrick, Yunanistan’ın görkemli tarihinin, tüm Batı uygarlıklarının temelinin eski Atina sokaklarında atıldığına inanıyor. vi hiç görmemiştim. Daha önce hiç tertemiz ve berrak, denizin dibini görmenin normal sayıldığı sularda yüzmemiştim. Bir fırtınanın ardından Delfi’deki Parnassos Dağı üzerinde uçan kartalların haşmetine tanık olmamıştım. Tüm bunlar Delfi’ye ilk kez geldiğimde oldu, kartalları, yıldırımları adeta Zeus’un bir mesajı olarak aldım.” New York Görsel Sanatlar Okulunda Antik Yunan Sanat ve Kültürü bölümünde ders veren Garrick, “Amerikalı öğrencileri Yunanistan’a getirdiği zaman onlara Sokrates ve Perikles’in yürüdüğü yerlerde yürüdüklerini hatırlattığını” söylüyor: “Kamerayı tutuşumda tarihin ro lü çok büyük. 2400 yıl öncesine duyduğum sevgi ve saygı sınırsız. Yunanistan’ın görkemli tarihinin, tüm Batı uygarlıklarının temelinin Atina sokaklarında atıldığına inanıyorum.” Fotoğraflarına hayat ve ölüm, gençlik ve yaşlılık, güzellik ve acı, zafer ve yenilgi, ölüm ve ölümsüzlük gibi adlar yakıştıran sanatçı, “Bize en derinden dokunan sanat, her zaman opera gibi aşk ve ölüm hakkında” diyor. Eski Yunan, Garrick’te bir takıntı, tutku gibi. Nedenini sorduğumda, “Benim aslında en derin tutkum Klasik Atina hakkında ve aynı dönemdeki Sparta. Bu iki kent devleti ne kadar güçlü; aynı dili, tanrıları, inanışları paylaşyorlar, ama bir o kadar da farklılar. Onur, cesaret ve ahlak gibi sözcükler bu insanlar için gerçek anlamlarını taşıyordu, bugün ihtiyacımız olan bir ahlak anlayışıyla yaşayan önderleri vardı. İÖ 500399 arasında Antik Atina’nın 100 yıllık bir dönemde bir bölgede yaşayan en büyük dahiler topluluğuna ev sahipliği yaptığına inanıyorum” diyor. Garrick, bir sonraki çalışmasının, 2 bin yıl öncesinin mermer ve bronzdan ‘eller’iyle ilgili olacağını söylüyor. Sergi, Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğunun Sismanoglio Megaro Binası’nda 31 Ocak’ta açılacak, 9 Mart’a kadar sürecek. (Ayrıca sergiyi gezmek isteyenler her Perşembe saat 19.00’da ücretsiz turlara da katılabilir.) DİNLETİNİN ARDINDAN EVİN İLYASOĞLU, ERDURAN’LA SÖYLEŞİ YAPACAK FESTİVAL 13 ŞUBAT’TA BAŞLAYACAK ‘Nemfomanyak’ !f İstanbul’da Kültür Servisi 13. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin programı önceki gün açıklandı. Lars von Trier’in merakla beklenen yeni filmi “Nemfomanyak”, iki bölüm halinde festivalde gösterilecek. 13 Şubat’ta İstanbul’da başlayacak ve ardından 27 Şubat2 Mart’ta Ankara ve İzmir’e uzanacak festival süresince film, ardı ardına birçok salonda izleyiciyle buluşacak. Festivalin, 13. yılı için hazırlanan tanıtım filmi de yayımlandı. Gezi Direnişi’ne gönderme yapan filmde, “acımadı ki” diyen civcivlerin sokakları istilası anlatılıyor. Film, Michel Ende’nin “Momo” isimli kitabına da gönderme içeriyor. Romandaki, insanlardan geleceğini çalan “duman adamlar” gibi, tanıtım filminde de yüzü dumanla kaplı bir adam görülüyor. Fotoğraf: ARA GÜLER KİTAP, CAN YAYINLARI’NDAN 4 ŞUBAT’TA ÇIKACAK Ayla Erduran konseri Kültür Servisi Ayla Erduran bu akşam saat 20.00’de Martı Otel’de bir konser verecek. Konserde Erduran’a piyanist Birsen Ulucan eşlik edecek ve ikili, Brahms, Mendelssohn, Kreisler ve Dvorak’dan eserler seslendirecek. Konserin ardından ise gazetemiz yazarı ve “Ayla’yı Dinler misiniz?” kitabının sahibi Evin İlyasoğlu, Erduran’la bir söyleşi yapacak. Kemana 4 yaşında başlayan, ilk resitalini 10 yaşında veren Erduran, Paris Ulusal Konservatuvarı’nda Benedetti ve Benvenuti’den dersler aldı ve yirminci yüzyılın en büyük virtüözlerinden David Oistrakh gibi önemli isimlerle çalıştı. Mithat Fenmen eşliğinde Londra’da verdiği ilk resitalinde Harriet CohenOlga Verney Ödülü’ne değer bulunan Erduran, sonrasında Beethoven Ödülü’nün de sahibi oldu. Piyanoya 7 yaşında Bulgaristan’da başlayan Birsen Ulucan ise Salzburg Mozarteum, İstanbul Festivali, Fransa Flain Festivali, Kıbrıs Bellapais festivallerinde konserler verdi ve Maxim Vengerov, Marta Gulyas, Isabelle van Keulen, Christian Poltera gibi müzisyenlerle çaldı. Kültür Servisi Yönetmen Ferzan Özpetek’in romanı “İstanbul Kırmızısı”, 4 Şubat’ta yayımlanacak. Can Yayınları tarafından basılacak kitap, ilk olarak İtalya’da yayımlanmış ve orada büyük ilgi görmüştü. “Kutsal Yürek”, “Serseri Mayınlar”, “Hamam” gibi bol ödüllü filmlerin yönetmeni Ferzan Özpetek, romanında anılarındaki İstanbul’u ve ailesini anlatıyor. Kitabın kapağında ise Özpetek’ten ‘İstanbul Kırmızısı’ Özpetek’in annesinin bir fotoğrafı yer alıyor. Romanını “Kitabın ismi annemin benden istediği kırmızı ojeden geliyor. Ama aslında içinde bir sürü kırmızı var. Kitabı okuyanların içinde bulacağı kırmızılar bunlar. Bir de İstanbul’da benim evimden gördüğüm İstanbul’un mavi ile kırmızıya karışan bir gökyüzü vardır” sözleriyle anlatan Özpetek, sonrasında metni sinemaya uyarlamayı da düşünüyor. n Kültür Servisi Türkiye’deki genç bilim insanlarını onurlandırmak amacıyla düzenlenen 2. Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı Ödülleri’ne başvurular 31 Ocak’ta sona erecek. Bilim Kahramanları Derneği tarafından düzenlenen ödüller temel bilimler ve mühendislik alanlarında dağıtılacak. Bu sene ödülün ortak ev sahipliğini, Sabancı Üniversitesi rektörü Nihat Berker, Kadir Has Üniversitesi rektörü Mustafa Aydın ve Gaziantep Üniversitesi rektörü Mehmet Yavuz Coşkun üstleniyor. Genç bilim insanları ödülleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle