02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 ÖTV’den sonra kur artışı otomotivi vurdu, işten çıkarmalar ve her ay zam kapıda Bıçak kemiği kesti Ayaydın: Ekonomi yönetilemiyor Haber Merkezi Genç İktisatçılar Kulübü’nde düzenlenen “Ekonomi nereye gidiyor” konulu panele katılan CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, “Türkiye ekonomisi ne yazıkki yönetilmiyor, vitesi boşa alınmış yokuş aşağı kendi haline bırakılmış bir otomobile benziyor” dedi. Memur, işçi ve emeklinin aldığı maaşların yüzde 20 değer kaybettiğini söyleyen Ayaydın, “Merkez Bankası’nda direksiyon Başkan Erdem Başçı’nın elinde değil, ekonomiden anlamayan kimi siyasilerin elinde. Çılgına dönen dövizi sadece müdahale ile durdurmak mümkün değil, döviz satşının yanında faiz silahını da aynı anda devreye sokması gerekir. Faizi artırıp iç borç stokunun maliyetini arttırmayalım derken, kur artışınının sebep olduğu tahribat daha büyük olur” diye konuştu. Ayaydın, bir soru üzerine “Her iş adamına yolsuzluk yapan kişi gözüyle bakmak doğru değildir. Ancak, yolsuzluğa bulaşmış olanlar var ise, ki bunlar kim olursa olsun, adalet karşısında hesap vermelidirler” dedi. İki Yüz Türkiye yıllardır siyasal İslamcı iki hareketin birlikteliğiyle yönetiliyordu. Bu birliktelik son günlerde giderek yoğunlaşan bir savaşa dönüştü. Siyasal İslamın bu iki yüzünün doğru okunması gerekiyor. HHH Geçen hafta AKPcemaat savaşının ağırlığı, yerli basınyayın ve sanal ortamlardan taştı, uluslararası alanlara taşındı. Bu ikili, yıllardır ensesinde boza pişirdikleri bu ülkenin halkına hesap veren açıklamalar yapacak yerde, birbirlerini dünya kapitalizminin merkezlerine şikâyet ettiler. Cemaatin lideri New York’ta bir gazeteye açıklamalarda bulundu; aynı saatlerde Başbakan da Avrupa BirliğiAB’nin başkenti Brüksel’e çıkarma yaptı. Her ikisi de kuşkusuz yanlarına dış güçleri alarak ülke içinde sürdürdükleri ekonomik, kurumsal, hukuksal ve ahlaki maliyeti her gün ağırlaşan savaşı kazanmayı amaçlıyor. Yazık ki, ikisi yüzünden kaybeden bu ülke oluyor! HHH Bu gelişmeler çerçevesinde aynı yumurta ikizi olan AKP ile cemaatin dış dünya ile ilişkilerine bakılmalıdır. Cemaatten başlayalım. Cemaatin yaklaşık 140 ülkede 1000 dolayında okulu olduğu basında yer alıyor. Tek başına bu olgu, cemaatin küresel olarak adlandırılması için yeterlidir. Hükümetin, Suriye, Mısır, özellikle de İsrail politikasına göre çok daha ılımlı bir yaklaşım sergilemesi cemaati AKP’den ayırıyor. Ek olarak cemaatin, düzenlediği etkinliklerle Türk dili ve kültürüne AKP’den daha duyarlı olduğu izlenimini verdiği de söylenebilir. Önemli bir nokta daha var: Kavganın çıkışında yaşanan MİT olayının da kanıtladığı gibi, cemaat Kürt sorununa AKP gibi yumuşak bakmıyor. AKP’ye kıyasla daha küresel bir çizgi tutturan cemaatin lideri geçen hafta başında dünya kapitalizminin önde gelen sözcülerinden Wall Street Journal’a bir açıklama yaptı. Başbakan reform yolundan ayrıldı üst başlığıyla verilen açıklamasında, Türk halkı son iki yıldır demokratik sürecin tersine dönmüş olmasından üzüntülü saptaması yapan cemaat lideri ekliyor: değerlerimiz ve duruşumuz değişmedi (Wall Street Journal, 21 Ocak). Şikâyetin nereye yapıldığı çok açıktır. Türk halkının üzüntüsü bir yana, asıl açıklanması gereken cemaat liderinin tersine döndüğünü söylediği demokratik sürecin içeriğinin ve bununla birlikte kendi duruş ve değerlerinin neler olduğudur. HHH AKP gerek kuruluşunda, gerekse iktidarının ilk yıllarında uyguladığı politikalarla, siyasal İslam özelliğini ustalıkla saklayarak küresel güçlerden iktidarı için onay aldı. Ancak sonrasında, dış politikada, özellikle de AB ilişkileri, İsrail, Suriye ve Mısır politikalarında birbirini tamamlayan açık başarısızlıklar, AKP’yi dış gelişmelere daha duyarsız kıldı ve AKP kaçınılmaz olarak yerelleşti. İçe kapanan AKP, özellikle eğitim ve hukuktaki çağdışı uygulamalarıyla gerçek niteliğini de sergiledi. Başbakan, küresel kapitalizmin desteğini tazelemek ve cemaat liderinin Wall Street ve benzeri açıklamalarını dengelemek için AB kapısında dış destek arıyor. Kendi ülkesinin insanını değil, AB yöneticilerini inandırmaya uğraşıyor; 2014’ün demokrasi yılı olacağını ilan ediyor. AB yöneticileri, inanmış gibi yapıyor! HHH Savaşan taraflardan AKP, çok yakın bir gelecekte üç seçime girecektir ve cemaat ile sürdürdüğü savaşı kazanması ya da kaybetmesi sandıkta yaşanacaktır. Oysa, bir siyasi parti olmayan cemaatin sandıkta kaybetmesi söz konusu değildir. Ülkeyi yönetemez duruma gelen, üstelik rüşvet ve yolsuzluk batağına batıran AKP, sandıkta mutlaka kaybetmelidir. 2014; AKP’den kurtulmanın, gerçek özgürlük ve demokrasinin yılı olmalıdır. Ancak savaşı kazanan da kesinlikle siyasal İslamın öteki yüzü, yani cemaat olmamalıdır. Böyle bir görüntü verilmesi bile yanlıştır. Çünkü siyasal İslamcı AKP deneyi, bir partiye cemaat desteğinin ne kadar zararlı ve yıkıcı olabileceğini kanıtlamaktadır. Yapılanması A’dan Z’ye bozuk olan ülke siyasetinin çözmesi gereken ikilem budur. HHH Düşünce ve öngörüleri her gün yeniden kanıtlanan Uğur Mumcu’yu haince öldürülüşünün 21. yılında özlemle anıyorum. Uğur’un ve düşünceleri nedeniyle diğer öldürülenlerin katillerinin bir an önce bulunmasını, sizler gibi, özellikle istiyorum. Ekonomi Servisi Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış Üst Yöneticisi (CEO) Ali Haydar Bozkurt, otomotiv sektörünün vergi ve kur artışlarını kaldıracağı noktayı çoktan geçtiğini belirterek “Bıçak kemiğe dayanmadı, bıçak kemiği kesti” dedi. Bozkurt, Toyota’nın 2013 değerlendirmesi ve 2014 beklentilerine ilişkin düzenlenen toplantıda, bu yıl otomotiv pazarında yüzde 30 oranında daralma beklediklerini, toplam pazarın 600 bin adetler civarında olmasını öngördüklerini söyledi. Bozkurt, özellikle geçen yılın ikinci yarısındaki ekonomik gidişatın, firmaların kârlılıklarını alıp götürdüğünü dile getirdi. T oyota Türkiye Üst Yöneticisi Bozkurt, vergi ve kur artışlarının artık dayanılacak seviyeyi geçtiğini vurgulayarak “Bıçak kemiğe dayanmadı, bıçak kemiği kesti. Böyle giderse, otomobile her ay zam gelecek” dedi. O tomotiv pazarının yüzde 30 daralacağını ve 600 bin adet araç civarında olacağını öngördüklerini belirten Bozkurt, sektör 600 binin altına inerse kırmızı alarma geçeceklerini ve mecburen istihdamla ilgili önlemler alacaklarını ifade etti. Pazar baskı altında yeni yatırım zor Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD) Başkanı Mehmet Dudaroğlu, otomotiv sektörünün gücünü iç pazardan aldığını belirterek baskı altında tutulan bir iç pazara, yeni yabancı yatırımların gelmesinin zor olacağını belirtti. Derneğin üye toplantısında konuşan Dudaroğlu, sadece küresel pazarlardaki iş hacimlerini artırarak 2023 hedeflerine ulaşmanın zorluğuna dikkati çekerek 2023 hedeflerine yalnızca dış pazardaki değil, iç pazardaki ölçeği de büyüterek ulaşabileceklerini vurguladı. Dudaroğlu, “Bu nedenle yerli araç kullanımını özendirecek yeni düzenlemelerin yapılmasını, vergi yüklerinin kademeli olarak düşürülmesini ve dolayısıyla iç pazarın güçlendirilmesini arzu ediyoruz” dedi. ektör kırmızı alarma yakın Türkiye’de vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 2021’inin otomotiv ve ilgili sektörler tarafından oluşturulduğunu vurgulayan Bozkurt, “800 bin adedin altına inen pazar, hafif sarı alarmların olduğu pazar sayısıdır. 700 binin altını sarı ile kırmızı arasında bir alarm, S Petrol ve LPG’de ceza yağdı Ekonomi Servisi Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, petrol ve LPG piyasasında mevzuata aykırı hareket eden firmalara yaklaşık 8 milyon 459 bin 512 lira idari para cezası verdi. En yüksek idari para cezası 1 milyon 20 bin lira ile Eniz Günay’ın bayilik lisansındaki istasyonuna verildi. Ayrıca 7 firmadan yazılı savunma istenmesi kararlaştırıldı. Öte yandan, petrol piyasasında 6 firmanın madeni yağ lisansı iptal edildi. Elektrik piyasasında faaliyet gösteren bir firmaya da mevzuata uygun davranması konusunda ihtarda bulunuldu. buna turuncu alarm durumu diyebiliriz. 600 binin altını ise kırmızı alarm olarak görüyorum. Bulunduğumuz noktada turuncu alarm durumundayız. Ümit edelim ki bu belirsiz süreç, kurlardaki iniş çıkışlar uzun sürmesin ve turuncu alarm durumundan en azından sarıya doğru bir geçiş olsun. Pazar 600 binlerin altına inerse, daha kötü dönemler konuşulmaya başlar. Dile getirmek istemesek de istihdam ile ilgili önlemler gündeme gelir” diye konuştu. Bozkurt, orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisinde ihracat ve tasarruf noktalarının baskı oluşturduğunu belirterek “Cari açıkla ilgili bir çözüm geliştirilmesi artık bizim için çok önemli. Çünkü biz artık uzun soluklu, daha istikrarlı büyüyen bir ekonomi istiyoruz. Bir sabah inen, bir sabah çıkan bir ekonomi içerisin de olmak istemiyoruz. Bundan yorulduk. Bugün için çözümler üretmektense orta ve uzun vadede çözümler üretmek lazım. Bunun da çıkar yolu Türkiye’deki yatırımları artırmaktan geçiyor” yorumunda bulundu. Otomotiv yatırımlarının artırılmasının yolunun iç pazarın büyümesinden geçtiğine işaret eden Bozkurt, sektöre yönelik alınan yeni düzenlemelerin pazarın büyümesine ters etki yaptığını ifade etti. Sendikalardan suç duyurusu ÖZCAN ÖZGÜR Fotoğraf: ŞEHRİBAN KIRAÇ Coca Cola’da şok eden hırsızlık Ekonomi Servisi CocaCola’nın Atlanta merkezindeki binasından ABD ve Kanada’da çalışan bütün CocaCola çalışanlarının bilgilerinin olduğu bir laptop çalındı. Wall Street Journal’ın haberine göre, 74 bin kişinin adres, telefon ve sosyal güvenlik bilgileri şu an hırsızların elinde bulunuyor. CocaCola’dan yapılan açıklamaya göre, laptopu çalan kişi şirketin eski bir çalışanı. Açıklamaya göre şirket politikası laptopların güvenlik açısından şifreli olmasını gerektirirkençalınan bilgisayar şifreli değildi. Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF) katılmak için gelen “dünyanın efendileri”, kendilerine uzatılan mikrofonlara, “krizden çıktık” mesajları veriyorlar. Bu iyimserlik mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor. Bu sırada başlarının üzerinde iki hayalet dolaşıyor: Savaş ve devrim. MUĞLA Yatağan, Yeniköy, Kemerköy termik santrallarının özelleştirilmesine karşı 4 aydır direnen, 24 Ocak’ta Ankara’da olmak için 35 otobüsle Yatağan’dan çıkışları engellenen termik ve maden işçilerinin üyesi olduğu sendikalar “Seyahat özgürlüğü ile toplantı ve ifade özgürlüğünü” ellerinden aldığı gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. Tesİş Sendikası Yatağan Şube Başkanı Fatih Erçelik ve Maden İş Sendikası Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin, şunları söyledi: “Kanuna aykırı bir biçimde ve hiçbir gerekçe gösterilmeden araçlarımıza el konuldu. Bu bir insanlık suçu. Seyahat özgürlüğümüzü, toplantı ve ifade özgürlüğü hakkımızı engelleyen, araçlarımızın ruhsatlarını zapt edip şoförleri Yatağan’ın bir beldesine gerekçesiz götürüp hepimizin gece ayazında yollarda kalmasına neden olan İçişleri Bakanlığı’na tazminat davası açacağız. İçişleri Bakanlığı nezdinde hak ihlalleri yaparak suç işleyen Muğla Valiliği ve Muğla Emniyeti hakkında da suç duyurusunda bulunacağız.” Kadın çalışanlar kayıt dışına mahkum Ekonomi Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü’nün (DİSKAR), “Kadın İstihdamı ve Güvencesizlik” raporuna göre, kadınların yüzde 52’si kayıt dışı çalışıyor. Rapora göre; * Kadınların işgücüne katılım oranı Ekim 2013’te yüzde 30.7 iken geçen yıl aynı dönemde yüzde 0.1 puan azaldı. * İstihdam edilen kadınların oranı, yüzde 27.2’den yüzde 26.7’ye geriledi. * Kadın işsizliği yüzde 12.7, kentlerde yüzde 17.4, tarım dışı kesimlerde yüzde 18.5. * İşgücüne katılan kadın sayısı 88 bin kişi artarken, işsiz kadın sayısı 107 bin kişi arttı. * Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik Ekim 2013 dönemi için yüzde 17. * Umudu olmadığı için iş arama kanallarını kullanmayan kadınların sayısı 65 bin kişi arttı. sınıf diye bildiğimiz kesimlerin tükettiği malları bugün tüketecek gelir düzeyine sahip görünmüyorlar. Ayda 90 ila 390 dolar gelir dilimi içinde ne tüketebilirsiniz ki temel ücret mallarından öte... Kısacası “orta sınıf” tanımı artık yeni işçi sınıfını gizleyen bir ideolojik gösterge olma özelliğini korumakta zorlanıyor. Mali sermaye ve uluslararası şirketler gibi zenginlik ve yoksulluk da küreselleşirken, gelişmiş ülkelerle yükselen ülkelerdeki ücret düzeyleri birbirine yaklaşma eğilimi sergilerken “sakın Marx’ın kapitalizm analizleri doğrulanıyor olmasın?” Charles Kenny, Foreign Policy dergisindeki “Marx Geri Döndü” başlıklı yazısında, “hayır dönmedi” diyebilmek için çok uğraşıyor. Sığındığı kavram da yine “orta sınıf”. “Proletaryanın hayaleti” (yazarın bilinçaltı, proletarya ile komünizm ilişkisini kurmuş) değil gündemde olan, “proletarya devrimi” yok, “küresel çapta ortak çıkarlarının farkına varmaya” (sınıf şekillenmesi yaşamayaE.Y), “hakkını almak için mücadeleye başlayan orta sınıf var”; “zaten orta sınıf, devrimcilerin hiçbir zaman en ateşlisi değildi, (1789’a ne demeli E.Y) ama en beceriklisiydi” diyor. Kısacası, “seçkinler” yönetemiyorlar, yeni işçi/orta sınıf da bu beceriksizlik karşısında öfkelenmeye başlayınca, “seçkinler” halkçılığı, proletarya korkusunu anımsıyorlar. Gerçekten de pratik, teoriyi mistisizme sürükleyen tüm ideolojik saplantıları yıkabilir. Kendini “orta sınıf” sananlar da bir gün, aslında ne olduklarını kavrayarak yönetme sırasının kendilerine geldiğini görebilirler. üresel 10 riskten 6’sı siyasi WEF’nin yayımladığı “Küresel Riskler 2014” raporuna bakarak başlayabiliriz. Rapor 2014 yılı için en çok kaygı yaratan 10 riski önem sırasına göre şöyle sıralıyor: 1) Önemli ekonomilerde kamu maliyesi krizi. 2) Yapısal yüksek işsizlik. 3) Su krizi. 4) Ağırlaşan gelir eşitsizliği. 5) İklim değişikliğine karşı önlem almakta ve uyum sağlamakta başarısızlık. 6) Daha sık aşırı hava durumu olayı (su baskını, kasırga, yangın). 7) Küresel yönetişim başarısızlıkları. 8) Gıda krizi. 9) Önemli bir mali kurumun ya da mekanizmanın çökmesi. 10) Derin siyasi, toplumsal istikrarsızlık. Dikkatle bakınca bu risklerden 1, 3, 5, 7, 8 ve 10’uncusunun siyasi, doğrudan yönetmeye ilişkin olduğu görülüyor. 2, 4 ve 9’uncusu ekonomikyapısal, ama dolaylı da olsa yine yönetişimle ilişkili; 6. risk de hem 5 ile hem de 4’le, nedenleri ve etkileri bağlamında bağlantılı. Kısacası, risklerin hepsini tek bir başlıkta, “yönetme başarısızlığı” riski adı altında toplayabiliriz. WEF’nin raporu da zaten, risklerin birbiriyle bağlantılı olduğunu saptıyor; üç başlık altında yeniden değerlendiriyor: Çok kutuplu dünyada istikrarsızlık (jeopolitik). İş ve gelecek K Davos’ta İki Hayalet konusunda ufku karanlık bir “kayıp gençlik” kuşağı. Siber uzayın (internetin), giderek artan güven sorunundan dolayı parçalanmaya başlama riski. Raporun, tüm bu risklerin bütünleşmesinden doğan “sistemik risk” bölümünde riskler bu kez ekonomik, çevre sorunları, jeopolitik, toplumsal, teknolojik olarak yeniden tasnif ediliyor. Sistemik risk, tek bir ülkenin veya kurumun çözüm üretemeyeceği çapta, güven ve işbirliği ortamı gerektiren bir risk. Bir sonraki bölümde sistemik riske daha yakından bakınca, karşımıza çeşitli küresel ağlarıyla, ilişki zincirleriyle küreselleşmenin kendisi çıkıyor: Çok sayıda eğilim kesişerek küresel çapta sistemik risk yaratmaya başlamış! Ekonomik eşitsizliklerin artmasıyla toplumsal bütünlüğün zayıflamasıyla, toplumlar da kendi (yerel) sistemik krizlerini üretebilirlermiş. Rapora göre, kriz ortamında her yıl iş piyasasına girmekte olan genç nüfusun karşı karşıya kaldığı karanlık tablo özellikle önem kazanıyor. Rapor güvene, uzun dönemli düşünmeye, farklı çıkar gruplarının arasında işbirliği gereksinimine vurgu yaparak bitiyor. Ancak işbirliği bir yana, savaş riski var insanların aklında: Japonya Başbakanı, Davos’ta 1914’ün Almanyaİngiltere rekabetiyle bugünün ÇinJaponya rekabeti arasında bir paralellik kurarak izleyicilerin tüylerini ürpertmiş. eçkinlerin başarısızlığı S Raporun saptadığı riskler esas olarak, yönetici sınıfların işlerini yapamadıklarını ortaya koyuyor. Financial Times’in ekonomi editörü Martin Wolf da aynı görüşte; “Seçkinlerin başarısızlığı geleceğimizi tehdit ediyor” diyor. Wolf, “vasat kafalarına büyük maaşlar ödediğimiz seçkinlerin beceriksizliklerinin ve aptallıklarının” 1914’te, iki savaşa yol açan küresel ekonomik sistemi çökerten, dünyayı on yıllarca sürecek felaketlerin içine attıklarını anımsatıyor (14/01/14). Wolf, günümüzde de ekonomik, finansal, entelektüel ve siyasi seçkinlerin finansal serbestleşmenin sonuçlarını yanlış anladıklarını, her birinin kendi alanında iflas ettiğini savunuyor. Dahası Wolf’a göre mali seçkinlerin “kurtarılmak durumunda kalması”... “Siyasi seçkinlerin vergi mükellefini bu kurtarmaya kurban etmesi”, her demokrasinin dayandığı en önemli uzlaşmayı yıkmaya başlamış: Seçkinler seçkin olma ayrıcalıklarına karşılık halkın da durumunun iyileşmesini sağlamakla yükümlüdürler. Halk, ceplerini böyle aşırı miktarda doldurmaya devam eden seçkinlerin başarısızlıklarını gördükçe öfkelenmeye, seçkinlerle halk arasındaki bağ kopmaya başlıyor. Wolf, “Eğer seçkinler bu bağı yeniden kurmazlarsa bu öfke dalgası hepimizi altına alacak” diyor. Wolf’un bıraktığı yerden Financial Times’ın jeopolitik editörü Gideon Rachman’ın “Popülizm küresel seçkinleri alarma geçirdi” yazısıyla devam edebiliriz (21/01). Rachman, Occupy Wall Street, Madrid’de Indignados, Hindistan’da yolsuzluk karşıtı harekete, İstanbul’da Gezi olaylarına göndermeyle bu öfkenin artık su yüzüne çıktığını, bu yıl Davos’ta “yükselen popülizm kaygıları” bağlamında, seçkinlerin dikkatini çekmeye başladığını vurguluyor. Popülizmin yükselmesinin arkasında, gelir dağılımındaki bozulmalarla, yolsuzlukla orta sınıfların tepkisi yatıyormuş. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) son araştırmasında, günlük geliri 3 13 dolar arasında olanları orta sınıf olarak tanımlamış. Bu kesimin nüfusu 25 yılda 600 milyondan 1.4 milyara yükselmiş. Peki, kimlerden oluşuyor “bu orta sınıf” diye sorduğumuzda, bizzat orta sınıfı anlatan yazıların içinde karşımıza “çalışanlar”, “emek gücü”, “vasıflı işçiler”, “bilişim işçileri” gibi tanımlamalar çıkıyor, bunların esas olarak sanayide değil hizmet sektöründe çalıştığı vurgulanıyor. (Paul Mason, The Guardian, 29/01). Dahası gelir ve tüketimi ölçü alsak bile bunlar geçen yüzyıl orta KISA... KISA * Türkiye’de geçen yıl sürücülere, plakalara, yayalara ve yolculara 2 milyar 241 milyon 408 bin liraya tekabül eden 13 milyon 24 bin 764 ceza kesildi. * Finansbank, KOBİ, Ticari ve Kurumsal Bankacılık müşterilerine ticari alacak sigortası çözümleri sunması için Euler Hermes Türkiye ile bir işbirliği anlaşması imzaladı. * Yapı Kredi Bankacılık Akademisi’nin İstanbul Bilgi Üniversitesi işbirliğindeki Bankacılık ve Finans Yüksek Lisans Programı ilk mezunlarını verdi. Programdan 15 kişi mezun oldu. * Bank Asya yüzde 22’lik A101 hisselerinin büyük bir bölümünü 300 milyon liraya sattı. Banka satıştan elde ettiği geliri özkaynağa ekleyerek Türkiye’nin en güçlü 5. bankası olacak. Yine ‘orta sınıf’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle