03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DIŞ HABERLER [email protected] 9 ‘Erdoğan olmasa bunlar olmazdı’ Cenevre 2 konferansının açılışında konuşan Suriye Dışişleri Bakanı Muallim, Türkiye’ye yüklendi GÜLDÜREN ‘ONE MINUTE’ oplantıda Muallim’in sözünü uzatması T üzerine BM Genel Sekreteri Ban Kimun devreye girdi ve sözünü tamamlamasını istedi. Ancak Muallim buna “One minute” diye itiraz ederek, sözünü sürdüreceğini söyledi. Bu Başbakan Erdoğan’ın 2009’da yapılan Davos toplantısındaki “One minute” çıkışını anımsattı ve gülüşmelere yol açtı. Ban’ın “Daha sonra konuşacaksınız” sözlerine Muallim, “Siz New York’ta yaşıyorsunuz, ben Suriye’de. Burada Suriye’yi konuşmak üzere bulunuyoruz. Gerekirse 40 dakika konuşacağım. Sizden yapıcı ortamı bozmamanızı istiyorum” diye karşılık verdi. Muallim ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında da gerginlik yaşandı. DUYGU GÜVENÇ Brüksel’de Riya Yarışı Durum acıklı olmasa gülebiliriz. AB Parlamentosu Başkanı Schulz, Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyon Başkanları Van Rompuy ile Barroso; Erdoğan’ın bol bol sırtını sıvazlamaktan geri kalmadı. Döne döne başbakanla yaptıkları “samimi ve açık sohbete”(!) atıfta bulunan Barroso bundan on yıl önce Kopenhag Kriterleri hakkında verilen teminatları unutarak Türkiye’yi bugüne getiren Erdoğan’a bunlar hiç yaşanmamış gibi yeniden kredi açtı; “hukuk devleti, bağımsız yargı ve erkler ayrımı için” güvence aldıklarını söyledi. Erdoğan da buna karşılık defalarca “demokrasi” ve “hukuk devletine” olan sarsılmaz inancını belirtti. “Biz demokratik bir hukuk devletinden yanayız”(!) dedi: “Kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü noktasında demokrasiye inanmış ülkelerin problemi yoktur!” MONTRÖ Suriye’de 3 yıldır devam eden iç savaşı sona erdirmesi umuduyla Montrö’de başlayan ve Cenevre’de devam etmesi beklenen konferans, Türkiye ile Suriye temsilcileri arasında söz düellolarıyla başladı. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, konuşmasında Erdoğan hükümetini doğrudan hedef aldı ve “teröristlere ev sahipliği yapmakla” ve “silah vermekle” suçladı. Konferansın ikinci oturumunda ise gerginlik yerini yumuşamaya bıraktı. İlk konuşmasında sık sık teröre vurgu yapan Muallim, ikinci oturumda “Cenevre toplantısını bir fırsat olarak görüyoruz” dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise masaya oturacak tarafların Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ve Suriye muhalefeti olduğunu, PYD’nin masada yer alamayacağını söyledi. Suriye’deki iç savaşa çözüm arayan konferans, dikkat çeken görüntülere ve konuşmalara sahne oldu. Daha önce 48 defa yüz yüze görüşen Muallim ile Davutoğlu, birbirlerinin yüzüne dahi bakmadı, el sıkışmadı. Sıra konuşmalara geldiğinde Muallim, “Bize demokrasi dersi verenlerin maskesi düştü” dedikten sonra, “Eğer komşumuz, ihtiyacımız olduğunda yanımızda olsaydı, size anlattıklarım, Suriye’de olanlar aslında hiç yaşanmazdı. Ama Suriye’nin komşuları ya bizi sırtımızdan bıçakladı ya da zayıf ve sessiz kaldılar. Suriye’yi yok etmek için uzun yıllardır yapılan planları uygulama emri aldılar. Erdoğan hükümeti olmasa bunların hiçbiri yaşanmazdı. Bu hükümet, kendi topraklarında teröristleri barındırıyor. Onlara, Suriye’ye karşı kullanacakları silah, eğitim veriyor. Ama besledikleri bu teröristlerin bugün kendilerini hedef aldıklarını görüyorlar” dedi. Muallim konuşması boyunca Türkiye’yi teröristlere destek vermekle suçladı. Muallim, “Suriye’yi sarmalayan yokluk ve sefalet Erdoğan hükümetinin kararıyla oldu. Ayrıca Suriye’deki bu acı ve yıkım, Erdoğan hükümetinin, Suriye’ye girmeden önce teröristleri davet etmesi ve ev sahipliği yapması kararıyla başladı. Açık ve net ki, sihir bir anda sihirbaza dönüştü, şimdi sihirbaz gösterdiğini yaşamaya başlıyor. Erdoğan hükümeti umarsızca komşularla sıfır sorun politikasından sıfır dış politikaya sıçradı ve bu da kendisini uluslararası diplomaside sıfır kredibilitede bıraktı” dedi. Muallim, ülkesinde 83 ülkeden terörist bulunduğunu belirtirken, iki taraf arasında görüşmelerin sürmesi için Batı ve Arap dünyasına da “Tercihinizi yapın” diye seslendi. Suriye Enformasyon Bakanı Umran el Zubi de “Esad asla görevi bırakmayacak” diyerek meydan okudu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise bu sözler üzerine konuşma metnini değiştirdi. Önce Muallim’i doğrudan muhatap almayacağını “Kendi halkına karşı bu kadar iğrenç suçlardan sonra yüzsüzlere yanıt verme gereği duymuyorum. Tarih onları kötü bir şekilde yargılayacak” sözleriyle belirtti, ardından da kampta doğan Nur isimli kız çocuğunu anımsatarak, “Evet bu kızlar bizim ev sahipliği yaptığımız 700 bin terörist arasında ve bizim ülkemizde 8 bin 500 terörist çocuk doğdu” dedi. Yüzsüzlere Davutoğlu: yanıt vermem leyenler bir ulusu ve bir bölgeyi daha fazla rehin tutamaz. Bir ülkeye liderlik etme hakkı ne işkenceyle, ne varil bombasıyla, ne de füzelerle elde edilebilir; bu hak ancak halkın iradesiyle alınabilir ve bu iradenin şu anda nasıl ortaya çıkacağını hayal etmek güç” dedi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise Suriye’de terörizmle mücadele edilmesini isteyerek, Suriye’nin laik bir ülke olması gerektiğini vurguladı. Muallim, konferansın ikinci oturumunda tavrını yumuşattı. Muallim, “Altyapıyı yeniden düzenlemek istiyoruz. Bu nedenle buradayız. Umarım Cenevre Konferansı bunun için bir adım olur. Bizi 3 yıldır destekleyen herkese teşekkür ederim. Bu oyun 3 yıldır oynanıyor” dedi. Görüşmelerin iki taraflı yürümesi gerektiğini dile getiren Davutoğlu ise “İnsani durum ateşkes ve diğer tarafta geçiş hükümeti çalışmaları paralel yürümesi lazım” dedi. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, muhalefet ve Şam yönetimi heyetlerinin yarın doğrudan görüşmelere başlayacağını duyurdu. Lavrov tarafları Suriye’de liderlik değişimine odaklanmamaya ve güven artırıcı önlemleri üzerinde konuşmaya çağırdı. Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşşar Caferi de muhaliflerle doğrudan görüşmelere yarın başlayacaklarını belirtti. Caferi, süreçte öncelikli konunun “terörle mücadele” olması gerektiğini savunarak bazı komşu ve bölge ülkelerinin “Suriye’deki terör gruplarına destek verdiğini” söyledi. Taraflar yarın masaya oturacak Dışta ‘güçler ayrımı’, içte ‘bize ne’ Erdoğan, Rompuy ve Barroso ile yaptığı basın toplantısında bu dokunaklı “hukuk devleti” ve “güçler ayrılığı” tiradını atarken başbakanın partisinin Kızılcahamam toplantısında söylediklerini hatırladım: Ne diyordu Başbakan o toplantıda? “Yok (güçler ayrılığının babası) Montesquieu böyle demiş, yok Jean Jacques Rousseau böyle demiş... Biz ne Montesquieu’nun ne de Jean Jacques Rousseau’nun ortaya çıkardığı bir partiyiz. Biz bu işin hafızasını kendimiz oluşturduk!” AP Başkanı Martin Schulz’la Avrupa Parlamentosu’ndaki ortak basın toplantısı da “takkıyye” ve “çifte standart” örneği olarak, komisyondaki gösteriyi aratmayacak nitelikteydi. Çok değil altı ay önce Gezi bağlamında AP tarafından yönlendirilen ve “İslamcı gündem”, “insan hakları, ifade özgürlüğü ihlallerini” içeren zehir zemberek eleştiriler unutulmuş, başbakanın bunlara karşılık dile getirdiği “Ben böyle bir Avrupa Parlamentosu tanımıyorum” sözleri tarih olmuştu. Vaktiyle esip üfürdüğü Avrupa Parlamentosu’nun başkanına, ağzından bal damlayan başbakan, basın toplantısında sürekli, “Değerli dostum Schulz” diyerek hitap etti. Barroso’nun yaptığı gibi Schulz da bu paslara, başbakanın “açık üslubu” hakkında övgüler düzerek karşılık verdi. Ele dişe dokunan eleştirilerini, “Başbakanla her konuda aynı fikirde olmasak da açık konuşmasını takdirle karşılıyorum!”diye ambalajlayarak sundu. Taraflar kısaca birbirinin kuyruğuna basmamaya azami dikkat gösterdi. Çünkü Erdoğan için burada önemli olan Brüksel’den 30 Mart kampanyasının fitilini ateşlemekti. Avrupa’nın üst düzey kurumları, kendisine bu fırsatı verdi. Bunun ötesinde TC Başbakanı, geçmişte “büyük Avrupa sahnesinden” defalarca verdiği (hukuk devleti ölçütleri içeren) “kriterlere” selam çakmaktan başka ne kaybederdi? Beri taraftan AB için Türkiye öncelikle “çok önemli bir mütteffik” ve “çok önemli pazar”dı… AB troykası Erdoğan’la her şeyden önce önemsedikleri büyük bir “pazar” ve “müttefik ülke”nin başbakanı olarak konuşuyordu. Basın toplantısında kısa bir sunum yapan Barroso bu noktayı öne çıkarıyor; “Türkiye’de yatırımların yüzde 75’inin AB’den geldiğinden” dem vuruyor: “Bu, ekonomik ilişkimizin ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. ‘Umarım’ (İnşallah!) siyasi ilişki de bir o kadar yakın olur” diyordu. “Üyeliği” içeren “siyasi ilişkiye” ancak böyle işte “İnşallah, maşallah” kıvamında değinmelerle vurgu yapan Komisyon Başkanı Barroso’nun üslubunun benzerini Rompuy’da da gördük. Avrupa Konseyi Başkanı Rompuy da, Erdoğan’la basın toplantısının başında benzer şekilde “Türkiye ve AB’nin geniş ekonomik ilişkilerden geçen ortak çıkarları vardır” diyerek söze girdi: “Türkiye ve AB’nin en üst siyasi düzeydeki görüşmelerini bu nedenle önemsiyorum…” AB’nin üst düzey yöneticileri yapılan görüşmeleri özetle, Türkiye’nin önünde “üyelik perspektifi” olan bir aday olduğu için değil de “geniş ekonomik ilişkiler ve pazar” olduğu için önemsiyor. Bu arada “Hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, güçler ayrılığı” vs. gibi konularda artık temcit pilavı haline gelen beylik laflar söyleniyor; karşılıklı sırt sıvazlanıyor, araya zaman zaman birkaç laf sokuşturuluyor ama son kertede tavşana kaç tazıya tut deniyor. Hal böyle olduğu için Avrupa Konseyi başkanına soru soran bir yabancı gazeteci örneğin, “Rompuy, üyelik görüşmelerinin ilerlediğini söyledi ama ben tam üyeliğe ilişkin bir ifade duymadım. Yoksa imtiyazlı ortaklık sürdürülecek mi?” şeklinde bir ifade kullandı. İfade, Türk gazetelerinde yer aldığı gibi “Hedefin üyelik mi yoksa imtiyazlı ortaklık mı” olduğu şeklinde değil bilfiil uygulanmakta olan “imtiyazlı ortaklığın” sürdürülüp sürdürülmeyeceği yolundaydı. “Erdoğan Türkiyesi”nin Brüksel’le ilişkisi diğer deyişle yurtdışında çoktan “özel statü” olarak algılanıyor. Bunun anlamı “siyasi kurumlar dışında kalmak” ve salt “pazar olmak” demektir. Elli yıl önceki ortaklık anlaşması yıllarında hani “onlar ortak, biz pazar!” diye bir tekerleme vardı. Erdoğan’ın son Brüksel çıkarmasında o tekerlemenin ete kemiğe bürünmüş şeklini gördük. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise “Beşşar Esad bu geçiş hükümetinin parçası olmayacaktır. Kendi halkına karşı bu gaddarca karşılığa öncülük eden adamın hüküm sürme meşruiyetini yeniden elde etmesinin tahayyülü mümkün değildir. Tek adam ve onu destek ve Lavrov Kerry farklı kulvarda Davutoğlu, SMDK Başkanı Ahmed el Carba ile de bir araya gelerek uluslararası topluma verilecek mesaj konusunda taktik destek verdi. Türkiye muhaliflere “Sonuna kadar masada kal” taktiği verdi. DavutoğluKerry görüşmesinde ise ikinci ayağa ilişkin strateji belirlendi. Türk ve Amerikan diplomatların, Montrö’den sonra Cenevre’de de sürekli temas halinde olacağı öğrenildi. SMDK Başkanı Carba da bitiş konuşmasında Muallim’e yanıt olarak kullan Muhalefete ‘masada kal’ taktiği dığı, “Türkiye hiçkimseyi ayırmadan kapılarını tüm Suriyelilere açtı. Ben de Şam’a geri dönmek istiyorum. Cenevre toplantısı benzersiz bir fırsattır. Müzakereler ile bu dramanın bir son bulmasını istiyorum” dedi. ABD Dışişleri Bakanı Kerry toplantıların ardından düzenlediği basın toplantısında Suriyeli tarafları ilk kez bir araya getirmenin önemine işaret ederek “Kimse şüphe duymasın ki bu zor ve karmaşık bir sürecin başlangıcı” dedi. Kerry, siyasi geçişin de tarafların rızasıyla oluşturulacak geçiş hükümetiyle mümkün olacağını belirtti. Esad’ın Suriye’nin geleceğinde yeri olmadığını yineleyen Kerry, “Suriye’yi teröristler için bir mıknatısa dönüştüren Esad’dan başkası değil. Esad bölgedeki en büyük terörizm mıknatısı” dedi. Kerry, diplomasinin işe yaramaması durumunda muhalefete desteğin nasıl olacağı yönündeki bir soru üzerine, desteğin arttığını ve devam edeceğini kaydetti. Kerry, ABD Başkanı Barack Obama’nın da Suriye’de özellikle kimyasal silah kullanımının ardından askeri seçeneği masadan kaldırmadığını kaydetti. Avrupa’dan başlayan kampanya ‘Nazi kamplarına uriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) adıyla Suriye muhalefetine başkanlık eden Ahmet Carba ise konuşmasında, Şam yönetiminin yaptığı işkenceleri gösterdiği öne sürülen fotoğrafları göstererek “11 bin tutuklunun resimlerine bakarsanız ne dediğimi anlarsınız. Nazi kamplarında yapılanlara benziyor. Hizbullah ve İran devrim muhafızları Suriye’de savaşıyor. Esad’ın görevden alınması ve yargılanması gerek. Sadece tam yetkili yeni bir hükümet değil, Esad’ın gitmesi de gerekir. Esad insanlığa karşı suç işliyor” dedi. Carba’nın ve Davutoğlu’nun konuşmaları Suriye devlet televizyonundan yayımlandı, ancak aynı anda “Terör suçları” başlığıyla muhaliflerin saldırılarından görüntüler de yayına verildi. S benziyor’ Protesto ve kavga bitmedi onferansın yapıldıK ğı Montrö Sarayı adlı otelin önünde Esad yanlılarının gösterileri gün boyunca devam etti. Konferans salonunda ise Suriyeli gazeteciler, başta Muallim olmak üzere bazı konuşmacıları alkışlarla desteklerken, bazılarını da yüksek sesle eleştirdi. Muhalif ve rejim yanlısı Suriyeli gazeteciler arasında sık sık tartışma çıktı. Suriye’deki işkence ve vahşet fotoğraflarını içeren CD’ler de basına dağıtıldı. 39 ülke katılıyor K onferansa Türkiye’nin yanı sıra ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Almanya, Katar, Suudi Arabistan, Brezilya, Kanada, Norveç, Hindistan, Japonya, Endonezya, Güney Afrika, İsveç, İsviçre, Vatikan, Yunanistan, Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, Güney Kore, Avustralya, Meksika, Mısır, Cezayir, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas katılıyor. Konferansın katılımcıları arasında Arap Birliği, Avrupa Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı da bulunuyor. Montrö’deki konferansa 24 Ocak’tan itibaren Cenevre’de devam edilecek. Bu görüşmelere bazı ülkeler katılmayacak. BM’nin arabuluculuğunda gerçekleşecek görüşmeler boyunca Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ömer Önhon da İsviçre’den ayrılmayacak. Ruhani: Konferansın Cumhurbaşkanı, başarısından İranCenevre 2’den fazla bir şey şüpheliyim beklemediğini söyledi Dış Haberler Servisi İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Cenevre2 Konferansı’na “teröristlerin destekçilerinin” katılmasını kınayarak, bunun konferansın başarısını tehlikeye soktuğunu söyledi. İran Mehr ajansının haberine göre Ruhani, “Bütün işaretler Cenevre2 Konferansı’ndan fazla umutlu olamayacağımızı gösteriyor. Terörizmin destekçileri katıldığı için konferansın istikrarı sağlaması mümkün görünmüyor” diye konuştu. Cenevre2 öncesi Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Kimun, Suriye rejiminin destekçisi İran’ı konferansa davet etmiş, ancak daha sonra daveti geri çekmişti. Suriye muhalefeti ve ABD ile Batılı ülkeler, İran’ın Cenevre1 Konferansı kararlarını tanımasını Cenevre2’ye katılım için şart koşuyorlardı. Buna göre, Tahran’ın Suriye’de bir geçiş yönetimi kurulmasını onayladığını açıkça ilan etmesi gerekiyordu. İran ve Şam yönetimi, Suriye’deki muhalif güçleri ve ülkeye dışarıdan gelerek destek veren militanları “terörist gruplar” diye adlandırıyor. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Cenevre2 Konferansı’ndan fazla bir şey beklemediğini söyleyerek, radikal grupların güçlenmesi tehlikesine dikkat çekti. Barzani, “Cenevre2, Suriye halkının geleceğini tayin etmesi konusunda bir fırsat ama ben şahsen çok iyimser değilim” dedi. Barzani, Suriye’deki durumun Irak ve kendileri için çok endişe verici olduğunu, radikal İslamcı grupların güçlenmesine izin verilmemesi gerektiğini de belirtti. Esad, muhalifleri Osmanlılara benzetti Dış Haberler Servisi Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad geçen pazar günü Fransız haber ajansı AFP’ye verdiği, Ankara yönetimine sert eleştirilerin de yer aldığı demecinde, Ermeni soykırımı iddialarına da atıfta bulundu. Esad, “Yüzleşmesi en zor gerçeklerden biri terörizm oldu. Teröristlerin vahşet ve insanlık dışılık düzeyi ortaçağı hatırlatıyor. Daha yakın bir zamanda Osmanlıların Ermenilere karşı işlediği katliamı, 1.5 milyon Ermeni ve yarım milyon Süryani Ortodoks’u Suriye ve Türk topraklarında katletmesini hatırlatıyor” diye konuştu. Öte yandan Suriye’de Esad yönetiminin işkence yaptığını gözler önüne serdiği iddiasıyla yayımlanan belge ve fotoğraflara ise Şam’dan yalanlama geldi. Resmi SANA ajansının haberine göre, Suriye Adalet Bakanlığı, CarterRuck İngiliz hukuk ofisinin hazırladığı raporun profesyonellikten ve tarafsızlıktan uzak olduğunu belirtti. Bakanlık, fotoğraflarda görülenlerin, yabancı “teröristler” tarafından kaçırılan ve öldürülen kişiler olduğunu öne sürdü. ‘Onlar ortak, biz pazar!’ Barzani iyimser değil Uzlaşma yok K onferansın asıl amacı Cenevre 1’de alınan kararlar ışığında gerçekleşmesiydi. BM de taraflara yaptığı çağrıda Cenevre 1’e gönderme yapmıştı. Ancak ne Rusya ve Çin, ne de Muallim başkanlığındaki Suriye rejimi Cenevre 1’i tanıdığını ve geçiş yönetimini görüşmek için geldiklerini kabul etmedi, terörizm konusu için masada olduklarını vurguladı. Buna karşın muhalefete destek veren ülkeler sürekli olarak Cenevre 1’e atıfta bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle