24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 13 Hem ‘İade’ Hem ‘İtibar’ İhracatın 2013 yılı performansı 151.7 milyar dolarla orta vadeli program hedefi olan 153.5 milyar doların altında kalırken geçen yıla göre dışsatımlar adeta yerinde saymıştı. İhracatın önemsendiği bir konjonktürde ihracatçının temel bazı sorunlarına duyarsız kalmanın bundaki etkisi tartışılamaz. Hele ki Maliye’nin, katma değer vergisi (KDV) gibi üstünde uzmanlaştığı bir konuda dahi, 10 yılı aşkın kronik bir sorun varsa uzağa gitmeye gerek yok. Olaya gelelim! İhracat yapanlar “KDV iadesi” nedir bilir. Bilmeyenlere özetleyelim. İhracatçı firma hazırladığı Türkçe faturada KDV kesemez. Ödediği KDV’yi devletten geri alma yöntemine ise KDV iadesi denir. Daha açık bir ifadeyle, mal yurtdışına satıldıktan sonra ihraç edilen malların girdilerine ödenen KDV oranında devletten iade alınır. adei itibar değil, iade ve itibar! İşte sorun tam da burada. Uzun yıllardır, mükelleflerin, inceleme ve teminatsız nakit olarak alabilecekleri iade tutarında herhangi bir artış yapılmıyor. Önce cümleye dikkat! “4 bin Türk Lirası’nı geçmeyen nakden iade talepleri inceleme raporu ve teminat aranmaksızın yerine getirilir.” Şimdi tarihe dikkat! Söz konusu cümle, 23 Kasım 2001 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 84 numaralı KDV Genel Tebliği’nde yer alıyor. Yani 13 İ yılı aşkın bir süredir 4 bin liralık sınırda herhangi bir artış yok. Peki, “İhracatı teşvik ediyoruz” derken bu uygulamayı nereye oturtacaksınız? Sorun bununla kalsa iyi. Moda deyimle “paralel”, yıllanmış bir sorun daha var. “İade talebinin 100 milyar lirayı aşan kısmının iadesi, denetim elemanlarınca düzenlenen vergi inceleme raporu sonucuna göre yerine getirilir” cümlesi de 252 numaralı Gelir Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nde yer alıyor. Tebliğ 6 Nisan 2004’te yayımlanmış. Rakamda herhangi bir değişiklik yapılmadan bu sistem de yaklaşık 10 yıldır uygulanıyor. Üstelik, geçici vergi, kesinti yoluyla ödenen vergiler ve yurtdışında ödenen vergiler nedeniyle doğacak gelir veya kurumlar vergisi iadeleri 100 bin liranın Bir yıl bekle! üzerindeyse, bu iadeler vergi incelemesi yapılmadan gerçekleştirilmiyor. Vergi incelemelerinde geçen sürenin yaklaşık 1 yıl olduğu düşünülürse, mükelleflerin büyük bir finansman yükü altında bırakıldıkları aşikâr. Biliyorsunuz, her yıl başında motorlu taşıtlar vergisinden tapu harcına, ehliyete ilişkin değerli kâğıt bedelinden emlak vergisi tutarlarına kadar birçok vergi, resim ve harçta en azından “yeniden değerleme oranı” kadar artış yapılır. Ancak, KDV iadesi sınırında 13 yıldır, gelir ve kurumlar vergisi iadesi sınırında ise 10 yıldır herhangi bir artış olmuyor. “Vergiye gönüllü uyum” ve “mükellef odaklılık” gibi kulağa hoş gelen ifadelerin sıklıkla kullanıldığı bu dönemde, Gelir İdaresi’nin yukarıda bahsettiğimiz nakit iade sınırlarında acilen bir “güncelleme” yapması gerekmez mi? GÖRÜŞ Prof. Dr. TEvFİK DALGIÇ Gayri Resmi Toplumların Çürüme Süreci Ulusal kültür, eğitim ve deneyim ile teknoloji üretimi, aktarımı ve kullanımı arasında bazı ilişkiler olduğunu ortaya koyan çok sayıda bilimsel görüş var. Özellikle informel kültürgayri resmi kültürler dediğimiz kültürlerde, insan ilişkileri belirli bir norm içinde yürümez, daha doğrusu formel değildir. Kişiler arasındaki ilişkilerde sınırlar, sorumluluk ve görevlerin nerede bitip nerede başladığı kalın çizgilerle ayrılmamıştır. Ciddiyet ile laubalilik, sorumluluk ile sorumsuzluk, zaman kavramına uymak ile uymamak arasında hep yorum farkları ortaya çıkar. Çünkü bunları belirleyecek kurallar toplumun tüm katmanlarında tanımlanmamış, eğitime yerleşmemiş, yerleşmiş ise de “iyi ile kötü, ahlak ile ahlaksızlık, etik ile etiksizlik, kanunlara uygunluk ile uygunsuzluk” arasındaki resim biraz karmaşık hale getirilmiştir zaman içerisinde. Bunda ülkeyi yöneten siyasilerin olduğu kadar, bu siyasilerin atadıkları, göreve getirdikleri ve topluma ve yeni nesillere örnek olması gereken kişi veya kişilerin eğitimleri, deneyimleri, dünyaya bakışları, görev sorumlulukları ve etik değerleri çok önem taşır. Onların kişisel davranışları, kanunlar ve yönetmeliklerin belirli bir eğilime göre yorumlanması daha büyük bir rol oynar. Bilinçli olarak yozlaştırılan kültürel değerler ve bozulan eğitim, kamu görevlilerinin yeni teknolojilerden haberdar olmasını önler, sınırlar. Çoğu bürokratın bilgi ve becerisi zaten bu yeni teknolojileri anlamaktan ve kullanabilmekten çok uzaktadır. Teknoloji ithal edilse bile ya tam kullanılmaz veya kötüye kulllanılır, amacı dışında birer araç haline getirilir. Bir tür bir ülkede kültürel değerler belirli politik veya ekonomik kazanımlar için bilinçli olarak bozulunca, toplumda sürekliliği sağlamak ve toplumun büyük yıkımlara uğramasını önlemek için gerek kamu görevlerinde, gerekse özel kurum ve kuruluşlarda “görev yapan ile savsaklayan, görevi yapmayan ile yapan” arasındaki sınırı yasalar ile daha belirgin hale getirmek, görev yapmamayı, görev savsaklamayı bir suç haline getirecek yeni yasal önlemler alınmalıdır. Eğer siyasi iktidarlar bu konuda da görevlerini tam yapmazlarsa toplumların, özellikle informel toplumların büyük felaketlerle karşılaşmasını önlemek çok zordur. Bugün Türkiye’de yaşanan olgu budur. Kanunsuz dinlemeler, paralel devlet kurumları, hep alacakaranlıkta, yasal boşluklarda, ahlak ile ahlaksızlık sınırları arasındaki gri renkli boşlukta siyasi çıkar, siyasi güç ve rant ile avanta sağlamaya çalışan siyasi ikbal sahiplerinin ve bir zamanlar aynı yolda beraber yürüdükleri kişi ve kuruluşların ortak ürünüdür. Formel kültürlü toplumlarda ise gerek kamu yaşamında, gerekse özel kesimde her şey, roller, sınırlar, görevler, hep tanımlanmış, yetki ve sorumluluklar boşluğa yer bırakmadan, kötüye kullanmaya ve toplumun çöküşüne mani olacak şekilde oluşturulur, yasalar uygulanır, uygulamayanlar suçlu duruma düşerler. Göreve getirilenler, eski deyim ile “muktesebatları” yani kazanımları ile atanırlar. Bu atamalarda siyasi yandaşlık, çıkar ortaklığı, belirli bir siyasi yalakalık “political cronyism” , yakınlara iltimas gibi uygulamalar pek kolay olmaz, çünkü bu tür atamalarda kamuya bilgi vermek, başvuruların bilgi ve belgelerini kamuya açıklamak zorunluluğu vardır. Bu yüzden bu toplumlardaki dalgalanmalar, çalkantılar daha sınırlıdır, büyük siyasi çalkalanmalar olmaz, toplum çaresizlikten bunalmaz, büyük yıkımlar önlenir, önlenemeyenler ise belirli kurallar ve yöntemlerle çözüme bağlanır. Burada özellikle kamu görevlilerinin bilgilerinin artırılması teşvik edilir, teknoloji eğitimine büyük önem verilir. Gerekirse herkes yeni eğitimler almak zorunda bırakılırlar. Yeni gelişmelerden haberdar olmaları bir zorunluluk haline getirilir. SOSYAL GÜVENLİK Teşpihte hata olmaz, “Ev alanla evlenene Allah yardım eder” atasözündeki gibi 1475 sayılı İş Kanunu’nda kadın çalışanları koruyucu düzenlemelerden biri de “evlenme halinde kıdem tazminatı alma hakkı”dır. Kanunun 14. maddesine göre kadın işçiler evlendikten sonra bir yıl içinde iş sözleşmesini ‘Evlenene SGK de yardım eder’ feshetmeleri halinde kıdem tazminatına hak kazanır. Bir yıllık süre Medeni Kanun’a göre yapılan resmi nikâhla başlar. Bir yıllık geçirildikten sonra ise kıdem tazminatı alınması mümkün değildir. ayrılan kadın işçinin başka bir işyerinde çalışma hakkı ise bakidir. Çalışma hakkı anayasal düzenlemelerden biri olduğu için engellenmesi de mümkün olamaz. Bir başka cepheden baktığımızda; işveren evlenme halinde kadın işçiye kıdem tazminatı ödemekle yükümlü olduğu gibi, ileride kadın işçinin yeniden çalışmaya başlaması halinde ödenen kıdem tazminatının iadesini de talep edemez. SORU CEVAP İş Güvenliğinde Ne Yapmalı? Apartman işyerimizde 4 kişi çalışıyor. 50 kişinin altında işçi çalıştıran grupta yer alıyoruz. İş güvenliği için sorumluluklarımız neler? Nihat Emeksiz İşyeriniz “az tehlikeli işyerleri” kapsamında ise iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma yükümlülüğünüz 1 Temmuz 2016 tarihine ertelendi. Ancak, risk değerlendirmesi, acil durum planı, temel iş sağlığı, güvenliğe yönelik tüm dokümanların hazırlanması gibi daha birçok yükümlülükleriniz var. Ortak sağlık güvenlik birimlerinden hizmet satın alabilirsiniz. Sorularınız için malicozum@ismmmo.org.tr adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. Kıdem tamam, işe devam Kıdem tazminatını alarak işten Kumpas İtirafı PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Önceki yazımda değindiğim yer darlığı nedeniyle amaca uygun biçimde yer veremediğim, Sayın Başbakan’ın en yakın danışmanı tarafından Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vesair davaların, kumpas sonucu oluştuğunu açıklaması pek de şaşırtıcı olmamıştır. Hukuk bilgisi olan ve bunun dışında toplumsal konularda duyarlı kişilerce, bu davaların iktidara muhalif olanların sindirilip susturulması için oluşturulduğu bilinegelmekteydi. Bu itiraf gerçeğin yansımasıdır. Davaların yapaylığı bilindiği halde, sahte kanıt, yalancı tanıklarla duruşmalar 6 yılı aşan süredir hâlâ da sürdürülmekte. Silivri zindanındaki bu tutukluluk sürecinde Kuddisi Okkır’ın sapsağlam girdiği yerden yaşamını yitirerek cenazesinin çıkması. Malatya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun 4 resmi raporla evde bile tedavisi olası değildir denilen kanserin pençesinde hâlâ zindanda ölmesi bekleniyor. Bir de Jandarma İstihbarat Dairesi Başkanlığı görevlerinde bulunmuş olan ve bu süre içinde 55 fotoğrafla yapaylık taşıyan davaları saptayan Levent Ersöz’de ölümün pençesinde çırpınırken yetkili savcı ve hâkimlerin bu bilinen, gerçeklere vicdanları sızlamadan seyirci kalmaları büyük günah olmuyor mu? Davaların başladığı günlerde Sayın Başbakan, “Ben bu davaların başsavcısıyım” demişti. Şimdi de, “Bizim de hatalarımız olmuştur” itirafına karşı hâlâ da o ilim insanları, gazeteciyazarlar 350’yi aşan komutan, rütbeli rütbesiz asker hapiste çile doldurmakta... Konunun acı olan bir yanı da Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün hasta tutukluların salıverilmeleri yetkisini yerine getirmekte kayıtsız kalabilmesi ayrı bir üzüntü konusu olmaktadır. HHH 17 Aralık 2013’te savcıların yönlendirmesiyle yapılan emniyetin operasyonu birçok yolsuzluklarla kanunsuzlukları ortaya çıkardı. Bir ayı aşkın süredir herkes, yazılı ve görüntülü medyada bu kınanası olayları izlemekte. Bunun en acı yanı da ülkede asayiş ve düzenin ahlaki çizgilerini korumakla görevli dört bakanla Başbakan’ın oğlunun bu işlerde kullanılması oldu. Baskınlarda; yolsuzluk kanıtı ayakkabı kutularında saklanan milyon dolarlar ortaya çıktığında, bakan çocukları sorgulamaya götürüldükleri halde Başbakan’ın çocuğu Bilal oğlan baba ocağında ve Başbakan’ın resmi aracında babasının yanında korunmaya alındı. Her zamanki gibi mağduriyete sığınmayı alet ettiği meydan mitinglerini oluşturtup, “Benim çocuklarımdan biri bu gibi yolsuzluklara bulaşsa onu reddederim” demez mi!.. Ayrıca tüm bu iftira niteliğindeki oluşumları devlet içindeki paralel yapının (cemaatin işi) olarak savunmaya geçiyor. Peki, 2000 yılının başlarında, AKP kurulurken partiye iktidar yolunu açan F tipi cemaat değil miydi? Şimdi onlarla ters düşerek düşman haline gelmeniz nasıl açıklanabilecektir? Bu olayların yalnızca size değil içte ve dışta, devletimize, cumhuriyetimize büyük zararlar getireceği en büyük endişedir. Bunun ucu da Başbakan Birleşmiş Milletler’in davetlisi olarak gittiği Belçika’nın Bürüksel’deki toplantısı sırasında binanın önüne toplanan göçmen vatandaşlarımızın ellerine ayakkabı kutularıyla kınayıcı pankartları alarak “istifa” sloganları atmaları utandırıcı olarak görülmüştür. Dilerim; ulusal egemenliğimizi içlerine sindiremeyen dış güçler bu durumdan yararlanarak ülkemize zarar vermeye kalkmazlar. HHH Bunca üzüntülü olayları yaşarken tesellimiz soykırım yalanlarına karşı AİHM zaferinin mimarı Talat Paşa Komitesi’nin fedaileri başta cansiperane savaşçısı Doğu Perinçek, rahmetli kurucu Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve bu zafere hizmet edenlere borçluluğu görev bilmeliyiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) zafer kazanan Talat Paşa Komitesi geçen hafta sonunda ilk toplantısını yaparak bu zaferin geleceğe sağlam adımlar atmasının ilkeleri ve çalışmalarının programını tartıştılar. Ülkemizin birçok değerli aydınının toplantıya övünçle katılmalarına karşın aralarında hükümetten yetkili kimsenin bulunmayışı bence oldukça düşündürücü. Bir de savaşımın başaktörü Doğu Perinçek’in hâlâ Silivri zindanında tutuluşu utanç verici olmuyor mu? Formel (resmi) kültürler ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN Hoş Geldin Deniz Bebek Kezban ve Ertürk Özen’in sevinçlerini paylaşıyor, minik ogullarıyla mutlu bir yaşam diliyorum. 22.01.2014 Antalya Dedesi Ahmet Kamil ÖZEN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Erguvan 1 kırmızısı. 2 2/ Toplum da ya da bi 3 reyde, ölçü 4 ve değerle 5 rin çökmesi 6 sonucunda oluşan den 7 gesizlik du 8 rumu... İs 9 kambilde bir kâğıt. 3/ Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tiyatronun belli 1 G İ R L E V İ K bir süre içerisin 2 Ö K E R A P İ D de sahneye koya 3 L O N G U Z P O cağı oyunların lis 4 E N OH E L K tesi. 4/ Kemiklerin 5 V T L K A M U yuvarlak ucu... Çaİ T E R yın etkin madde 6 İ K E C si. 5/ Kısa yazı... 7 Ç A K A L O Z T İ R AM İ S U Hollanda’nın pla 8 ka imi... Baryum 9 M İ R İ M İ R A N elementinin simgesi. 6/ Özbekistan’da tarihi bir kent. 7/ Antik Yunan mimarlığının üç biçeminden biri... Acele, tez. 8/ “Zulm ile olanın âhiri berbat olur” (Ziya Paşa)... Boyutlar. 9/ Ucu sivri demirli kısa üvendire. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kestanerengi... Dansta erkeğe eşlik eden kadın. 2/ Rüzgâr korkusu. 3/ Bir kimseyi dövmek amacıyla kullanılan kalın ve kısa değnek... Toprak seki. 4/ Kütahya’nın bir ilçesi... Boru sesi. 5/ Haritasını çıkarmak amacıyla bir alanı üçgenlere bölme işi. 6/ Kuran’ı güzel, yüksek sesle ve usulünce okuma. 7/ Ünlü şair Özdemir Asaf’ın soyadı... Kitap getirmemiş peygamber. 8/ Ukrayna’nın plaka imi... Ayı yavrusu. 9/ Hindistan’da kast dışı olanlara verilen ad... Verme, ödeme.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle