06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 OCAK 2014 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Bugün “içeride pek çok günahsız yatıyor” diyor. Bu ne ikiyüzlülük diyen olursa, aaa bunların on parmağında on kara. Bana hakaret ettiler diye yazana söyleyene tazminat davaları açıyor. Yalnız orduya, masum insanlara değil; kumpas bağımsız yargıya, dün çeteler, bugün hükümet tarafından kuruldu. Bu gerçeği devlet içine sızan, poliste, asker içinde, tabii yargıda köşe başlarını tutan cemaatle arasında kavga başlayınca, itiraf etti. Yurtdışına giderayak Adalet Bakanı’na; Ergenekon ve Balyoz, daha birçok davaların yeniden görülmesini sağlayacak hukuksal yolların araştırılması talimatı verdiğini söyledi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da bu öyle bir konu ki, hemen çözümlenmesi olanaksız, vakit alır, dedi. Gelecek baharı işaret eden bir tavır tavır takındı. HHH Yeniden yargının akıbetini tartışmaya vakit kalmadı. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını başlatan savcılara hükümetin aldığı önleyici karar ve eleştirilere karşı, savcıları, yargının bağımsızlığını savunan HSYK’ye RTE’nin tepkisi ne oldu? RTE’ye göre, elcağızıyla onca yetkiler verdiği HSYK, nasıl oluyor da hükümete suikast, darbe diye nitelenen, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını açan savcıları savunabiliyor? Aklı mantığı almadı bir türlü... Tabiatı gereği HSYK, ihanetin bir parçası duruma nasıl gelebilir, diyen Başbakan’ı ateş bastı. Öfkesi sonuç verdi: Eylül 2010’daki referandumda kabul edilen, yargının bağımsızlığına hükümetin verdiği önemi kanıtladığını söylediği yasayı, baştan sona değiştiren, yetkileri bakan eliyle kendinde toplayan bir yasa teklifini alelacele Meclis’e göndermesini AKP Grubu’na emretti... Zaten anayasaya aykırı bir yasayla HSYK’nin çanına ot tıkayacağının işaretini daha önceki “Peki ama HSYK’yi kim denetleyecek?” diyen açıklamasıyla vermişti. HHH Türkiye’de 24 saat içinde neler olacağını kestirmek artık olanaksız. AKP Grubu’nun HSYK yasa teklifine hemen her çevredeki muhalefetten sert tepkiler yoğunlaştı. Teklifin anayasaya aykırı olduğuna kuşku yok. Mecis Başkanı bile teklifin Meclis komisyonunda önce anayasaya aykırı olup olmadığının saptanmasını istiyor. A. Gül de bir şey yapmak zorunda olduğunu hissetmiş olmalı ki, medyatik benzetmeye göre “devreye girdi”. O da teklifin anayasaya uygunluğunun korunması görüşünde olduğunu Meclis Başkanı’na, Başbakan Vekili’ne ve Adalet Bakanı’na duyurdu... Son karar yine tek adamın elinde. HHH Ne var ki hükümetin ( RTE’nin) kararlı tutumunda bir değişiklik olmadığını Meclis komisyonundaki bir olay kanıtlıyor. Teklifin anayasaya aykırılığını mı öne sürüyor muhalefet? Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “bugünlerde yaşanan tartışmaların yeniden yaşanmaması için, muhalefete HSYK ile ilgili anayasa değişikliği yapılması için işbirliği çağrısında” bulunuyor. CHP kabul diyor. Önce şu tekifi çekin! Bakan o zaman “Ha bak bu olmaz!” diyor. O iş başka, bu teklif başka. Yasa teklifi ile ilgili sürecin ayrı olduğunu söyleyerek CHP’nin önerisini reddediveriyor. Partilerarası akıbeti meçhul bir komisyon yeni bir HSYK yasası hazırlayacak! Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra... HHH CHP’li Emine Ülker Tarhan, olabilecekleri ve sonuçlarını özetliyor. Hükümet teklifte israr ederse kuşkusuz Meclis’te komisyondan da genel kuruldan da geçecek. Çankaya, olasıdır; yasalaşan teklifi onaylayacak. HSYK’ye istediği biçim ve içeriği verecek kadrolar “isim isim çoktaaan hükümette hazır”. Değişiklikler bir gün, belki de birkaç saat içinde yapılıp bitirilecek. CHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi yasayı iptal ederse ne olacak? “Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyeceği için hükümetin yaptığı değişikliklerin geri alınması söz konusu olmayacak!” HHH Bu nedenle: RTE’deki dediğim dedik kafası sürdükçe teklifin geri alınacağı olasılığı pek değer taşımıyor. “Anayasa Mahkemesi’nin yasayı iptal etmesini AKP umursamıyor!” HABERLER Ve Melih Gökçek kanalı, beklenen “kaset hamlesi”ni yaptı. Başkenti alacak gibi görünen Mansur Yavaş, önceki gece Beyaz TV’de, yıllar önceki bir konuşmasıyla “Dinamit”lendi. Yavaş’ın sarkık bıyıklı ülkücü yıllarından montajlanan birkaç cümle hayli iddialı: “Deniz Gezmiş’i, hâkim katili Yılmaz Güney’i, terörist kör Eşber’i ve Yaşar Kemal’i kahraman ilan edip ülkücüleri mafya ve çete ilan eden azılılara soruyorum: Bu insanlar mı çete yoksa siz mi çetesiniz?” HHH Bir projem var: “Ne Demişlerdi” adıyla bir site açalım. Göz önündeki herkesin bir sayfası olsun. Kim, ne zaman, hangi olay için ya da kim hakkında nasıl konuşup ne yazdıysa, bilen, duyan, okuyan, belgesiyle oraya yüklesin. İsteyen, o siteye girip merak ettiği kişinin sicilini inceleyebilsin. Göz önündeki kişiye de, hakkında açılan sayfanın sonunda bir yer verilsin. O da isterse, o sözlerin/ satırların hangisinin kendisine ait olduğunu, hangi koşullarda neden söylenip yazıldığını izah etsin. Hangilerinden pişmanlık duyduğunu, hangisini hâlâ savunduğunu da belirtsin. Okuyanlar onu bu hesaplaşmaya göre sevsin/sevmesin, okusun/ okumasın ya da oy versin/vermesin. Böylece şu her seçim öncesi piyasaya sürülen eski bantlar furyası gibi, keskin fikirliler de sert dönüşlerde devrilebiliyor işte... Mansur Yavaş örneği de öyle... Konuşmayı birkaç kez dinledim. Öyle ağız dolusu öfkeyle, öyle sert tondan konuşuyor ki, o sözlerin sahibinin 10 yıl sonra, küfrettiği insanları kahraman ilan eden partiden aday olacağına inanamıyorsunuz. Kasetin tipik bir Gökçek oyunu olması, durumu hafifletmiyor. Yavaş, seçim kampanyası boyunca gireceği çoğu evde, Deniz Gezmiş’in posterleriyle, Yaşar Kemal’in kitaplarıyla, Yılmaz Güney’in filmlerini seyretmiş insanlarla karşılaşacak, kendisine “terörist kör Eşber”in hesabı sorulacaktır. Ve muhtemelen, cevap vermekte hayli zorlanacaktır. HHH Sitemiz devrede olsa, kendisine açacağımız sayfada iki cümleden birini işaretlemesini isterdim: “A) Sözlerimin arkasındayım. B) Sözlerimden pişmanım.” İlk cevap, “O halde neden CHP’den adaysın” sorusunu getirirdi peşinden... İkincisi, bu pişmanlığın, CHP’den adaylıkla ilişkisini düşündürürdü. HHH CHP’nin niyetini anlıyorum. Artık “ne pahasına olursa olsun” kazanmak istiyorlar. Sorsak, “Gökçek kalsa daha mı iyi” diyeceklerdir. Ben de Ankara’nın Gökçek’ten kurtulmasını istiyorum; ama yerine yeni bir Gökçek koyarak değil. “CHP’li Yavaş” görüşlerini değiştirdiyse, hiç değilse bir nedamet ifadesi beklemek hakkımız. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan Türkiye’de yeni bir dönemin kapılarını açan ölümsüz ellerdir. Onların aramızdan koparılışını demir parmaklıkların ardında izlemekten başka bir şey yapamamak, gencecik fidanlar giderken insanın kendisini dünyada fazlalık bulmasına neden olan bir duyguydu. Ethem Sarısülük’ün hedef kurşunuyla öldürüldüğü yerde defalarca yürümüş, çalıştığı OSTİM’e ve ailesiyle yaşadığı Batıkent’e başta konferans olmak üzere değişik nedenlerle defalarca gitmiş olmak ayrıca etkiledi beni. Özgürlükten sonraki ilk günlerde ziyaret etmeyi düşündüklerimin başında Sarısülük ailesi geliyordu. 8 Ocak Çarşamba günü Batıkent Atatürkçü Düşünce Derneği’nin konferansına katılmadan önce, eşim ve ben Sarısülük ailesine konuk olduk. Anne Sayfı, kardeşler Mustafa, Cem, İkrar, ailenin öteki üyeleri, bir saat kadar sohbet ettik. Evin her tarafında Ethem’in fotoğrafları yaşıyor. Anne, lavlarını içine akıtan bir yanardağ gibi dik ve sarsılmaz duruyor. Ama içi ateş gibi. Yüreğindeki yangını avuçlayıp dizinin dibindeki çocukların adını dilinden düşürmeden Ethem’i çağırıyor. Ana yüreğinden yükselen böylesi alevler, kimi karşısına aldıysa eritir, kül eder. Sayfı Hanım kimleri eriteceğini biliyor, tek tek sayıyor. HHH Ethem Sarısülük’ün nasıl öldürüldüğünü değil Türkiye, tüm dünya biliyor. O görüntülere bakıp “Olay tam anlaşılamadı” demek en hafif anlatımla insanlık ayıbıdır. Türkiye, “faili meçhul cinayetler” ayıbından ne yazık ki kurtulamadı. Geçmişteki tüm olayları aydınlatıyoruz gerekçesiyle operasyonlar yapanlar, bunları gün ışığına çıkarmak bir yana, üzerine adeta beton döktüler. Sarısülük cinayetinde ise bir başka ilk yaşandı. Bu olay “faili meşhur” bir cinayettir. Belki de Türkiye’de hiçbir cinayetin faili bu kadar meşhur olmamıştır. Belki de hiçbir cinayet bu kadar net kamera kayıtları eşliğinde işlenmemiştir. Belki de hiçbir cinayetin faili böylesine elbirliğiyle gizlenmeye çalışılmamıştır. Sarısülük cinayeti davasının bütün bu kabul edilemez uygulamaların gölgesinde belirsizliğe sürüklenmesi, bu tür olaylara meşruiyet kazandıracak çok tehlikeli bir girişimdir. Mahkeme adeta açık olan her şeyi kapalı hale getirmek için elinden geleni yapıyor. HHH İşte bu noktada temel sorumluluk Gezi Direnişi’nin ruhuna sahip çıkan herkese düşüyor. 26 yaşında aramızdan koparılan Ethem’in davası topluma yönelmiş bir namlunun deşifre edilmesi ya da karanlıkta bırakılması ile sonuçlanacak. Eğer bu dava kamuoyu vicdanında kabul görecek bir adaletle sonuçlanırsa bir daha böylesi olayların olmaması da sağlanabilecek demektir. Karanlıkta kalırsa topluma yönelmiş o silahın tetiği her an yine çekilebilir. Bu bağlamda dava sadece Sarısülük ailesinin değil tüm Türkiye’nindir. Toplum gözünü kapatırsa, aydınlatılmış olan cinayet yargılama yoluyla belirsiz hale getirilmiş olacaktır ki, bu yeni bir cinayet demektir. Ethem’in cenazesini bile arzu ettikleri gibi yolculayamayan Sarısülük ailesinin bunca acının ardından başlıca isteği şu: Davanın adaletle sonuçlanması. Artık bir mücadele büyüğümüz olan Ethem’in davası hepimizindir. Mansur Yavaş Değişti mi? da bitsin. İyi olmaz mı? HHH Bu istikrar testinden pek az insanın sağlam çıkabileceğini tahmin ediyorum. Hayatın akışının, zaman içinde bazı fikirleri revize etmesi, bazılarını değiştirmesi doğal karşılanabilir belki; ama hızlı sürücülerin virajda zorlanması Sevgilisiyle uğraşsın daha iyi Fransız Cumhurbaşkanı’nın geceleri kask takıp motoruyla saraydan kaçarak sevgilisiyle buluşmaya gitmesi, günün haberiydi. Bana, ülkesini savaşa sokmak üzereyken zamparalık haberleri çıkan Kennedy’ye dair Shirley MacLaine’in yorumunu hatırlattı: “Memleketle uğraşmasındansa sevgilisiyle uğraşmasını tercih ederim.” Sizce de daha iyi değil mi? Liyakatın temel alınmadığı unvan yükselişlerine TTB’den sert tepki: Kabul edilemez İKLİM ÖNGEL ANKARA Doktorların atamalarında ve unvan yükselişlerinde yaşanan sıradışılık sınır tanımıyor. Son olarak İstanbul Sadi Konuk Hastanesi’nde çalışan kardiyolog Doç. Dr. Osman Karakaya, tıpla hiçbir ilgisi olmayan sosyal hizmetler bölümünden profesörlüğe yükseltildi. İstanbul Sadi Konuk Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nde doçent olarak çalışan Osman Karakaya, Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü’nden “profesör” unvanı aldı. Karakaya’nın tüm öğrenimini tıp üzerine yapmasına karşın son aşamada sosyal hizmetlerden profesörlük alması dikkat çekti. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Bayazıt İlhan, bu tarz uygulamaların sağlık alanına zarar vereceğine ilişkin uyarılarına kayıtsız kalındığını kaydetti. İlhan, “Bir kardiyoloğun, sosyal hizmetlerden profesör olması artık son nokta. Unvan dağıtmanın çivisinin çıktığının en büyük göstergesi” diye konuştu. Akademik ortam için, Türkiye sağlık ortamı için bu uygulamaların “kabul edilemez” ve “utanç verici” olduğunu dile getiren İlhan, “Kalp cerrahı profesör unvanıyla ameliyatlara girecek. Kişilerin çıkarına bu tür kadro ve akademik unvanlar dağıtılıyor” dedi. Geçen hafta kabul edilen ve kamuoyunda Tamgün olarak bilinen torba yasa ile, eskiden yasal olmamasına karşın bazıları tarafından uygulanan “üniversiteye uğramadan profesör olma” yasalaştı. Kamuoyunda “jet profesörlük” olarak bilinen uygulama ile artık bakanlık bürokratlarının, unvan aldıkları üniversitelerde 2 yıl bir fiil çalışma zorunluluğu yok. Sağlık Bakanlığı bürokratlarının asistan veya öğrenci yetiştirmeden, üniversiteye hiç gitmeden profesör olmasında herhangi bir sakınca olmayacak. ‘Yakılarak katledildiler’ İstanbul Haber Servisi Cumartesi Anneleri, her hafta gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için yaptıkları oturma eyleminin 459. haftasında 1996’da Şırnak, Güçlükonak‘ta 10 kişinin yakılarak katledildiği katliamın sorumlularının yargılanmasını istedi. Cumartesi Anneleri, “Güçlükonak katliamının faili devlettir. Katliamın emir vericileri ve uygulayıcıları bilinmektedir. Faili devlet olan katliamların sorumluları hesap vermelidir” dedi. Katledilen Ahmet Kaya’nın kızı Emine Erbek Kaya “Bir damla kanımız kalana kadar mücadelemiz sürecek” diye konuştu. (Fotoğraf: CANAN COŞKUN) Özgürlük istiyoruz! Gezi Direnişi Tutuklu Aileleri platformu oturma eylemlerinin 29. haftasında da tutuklu olan çoçukları için özgürlük istedi. Galatasaray Lisesi önünde dün akşam saatlerinde bir araya gelen ailelerin eylemine 6 Ocak günü tahliye edilen Gezi direnişçileri de katıldı. Burada konuşan Kanber Saygılı, 17 Gezi direnişçisinin tahliye edildiğini hatırlatarak benzer iddialarla tutukluluk hali devam eden Gezi direnişçilerinin bir an önce serbest bırakılmasını talep etti. Eylemde şair Mehmet Özer de bir şiir okudu. (KAYHAN AYHAN) 8 KİŞİ GÖZALTINDA Jet profesörlük Otobüsler mermi yüklü ADANA (DHA) Gaziantep istikametinden Adana yönüne giderken durdurulan 2 otobüste, ele geçirilen mühimmatın Bixi makineli tüfek mermisi, Doçka uçaksavar mermisi ve kanas mermisi olduğu bildirildi. Olayla ilgili 8 kişi gözaltına alındı. Narkotik Şube Müdürlüğü ekipleri, İncirlik Park Alanı’nda önceki gün sözkonusu 2 otobüsü durdurdu. Her iki otobüsten 40 kasa Bixi makineli tüfek mermisi, Doçka makineli uçuk savar mermisi ve keskin nişancı silahı olan kanas mermisi çıktı. Miktarı henüz açıklanmayan mermilere el konulurken otobüs şoförleriyle birlikte 8 kişi gözaltına alındı. Öte yandan Adana’da 7 Kasım 2013’te roket başlığı dolu TIR için “Yüklü miktarda uyuşturucu var” ihbarı yapılmıştı. İlk açıklamaya göre 935 roket başlığı olduğu bir kısmının Konya’da, bir kısmı da Adana’da üretildiğini, Suriye’ye gönderilmek istendiğini bildirilmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bir gün sonra yaptığı açıklamada ise malzemelerin roket başlığı olmadığı havan mermisi kovanına benzediği belirtilmişti. Olayla ilgili 3’ü tutuklu 10 kişi hakkında soruşturma ise sürüyor. ‘Her gün bir tabut çıkıyor’ İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) hasta mahpuslar için gerçekleştirdiği F oturmalarının 95. haftasında hükümlü yatalak hasta Emrah Alişan ve 10 ağır hasta mahpusun durumuna dikkat çekildi. Grup adına konuşan İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu üyesi Ümit Sezer, “Ana akım medya susturularak, gözlerden uzak, her gün bir tabut sessizce hapishanelerden çıkartılıyor” dedi. Sezer, yetkililere seslenerek, “Serbest bırakmadığınız her hasta mahpus bugün değilse yarın ölecek. Suç işliyorsunuz, derhal yasaları hayata geçirin” dedi. ÖGC’NİN RAPORU ENDİŞE VERİCİ Solo Türk’ün komutanı Ahbab TSK’den ayrıldı Haber Merkezi F16 savaş uçağıyla gösteriler yapan Solotürk ekibinin komutanı ve kurucularından Binbaşı Yalın Ahbab (36), TSK’den ayrıldı. 21 yıldır orduda görev yapan, 12 yıllık F16 pilotu olan Ahbab’ın kariyerine sivil hayatta devam edeceği öğrenildi. Savaş pilotluğunun yanında havacılık ve uzay mühendisi de olan Ahbab, görevini Yüzbaşı Yusuf Kurt’a teslim etti. Ahbab, “TSK’de gurur dolu 21 seneden sonra artık bu aziz vatana hizmet etme sırası yetiştirdiğim gençlerde...” dedi. TSK’de görevli muvazzaf subay ve astsubaylar 10 yıllık zorunlu görevlerini tamamladıktan sonra kendi istekleriyle ayrılabiliyor. Gazeteciye hak ihlali bitmiyor ‘Kumpasçılar yargılansın’ İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında yargılanan askerlerin yakınlarının oluşturduğu Vardiya Bizde Platformu, dün bir cumartesi günü daha Beşiktaş’taki Demokrasi Anıtı önünde toplanarak gerçekleştirdikleri “sessiz çığlık” eyleminde “Adalet” çağrısı yaptı. Platform üyeleri Ergenekon’dan 5 yıla yakın süredir tutuklu ve ağır hasta olan Prof. Fatih Hilmioğlu’nun acilen tahliye edilmesini istedi. Açıklamada şunlar kaydedildi: “Bir davada yargılama yapılırken nasıl adaletsiz olunabileceğinin en önemli tanıklarıyız. Başından beri ortada bir suç olmadığını, bir tertip ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyen bizler, suçsuz insanların serbest bırakılıp kumpasçıların yargılanacağı girişimleri destekliyoruz.” İstanbul Haber Servisi Özgür Gazeteciler Cemiyeti (ÖGC), 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle açıkladığı raporda, gazetecilere yönelik 748 hak ihlali yapıldığına dikkat çekti. ÖGC’nin 2013 raporunda 86 gazeteci, yazar ve dağıtımcının cezaevinde olduğunun altı çizildi. 2013’teki baskı ortamının rakamları şöyle: “36 gazeteci saldırıya uğradı,150 gazeteci işkence ve darba maruz kaldı, 20 gazeteci tehdit edildi ve fişlendi, 16 gazeteci tutuklandı, 13 gazeteci hakkında soruşturma 44 gazeteci hakkında dava açıldı, 64 gazeteci hakkında ceza verildi, 38 gazetecinin haber takibi engellendi, 73 gazeteci işten çıkarıldı, 3 basın yayın organı baskı ve saldırıya uğradı, 57 yayın yasaklanıp toplatıldı, 29 internet sitesi engellendi, 32 yayın sansür ve otosansüre uğradı. ODTÜ’ye desteğe dava İstanbul Haber Servisi Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) yol yapmak için ağaçların kesilmesini Galatasaray Lisesi önünde 23 Ekim 2013’te protesto eden öğrencilere dava açıldı. Basın açıklaması yapmak isteyen İstanbul Üniversitesi Forumu öğrencilerine polis Galatasaray Lisesi önünde TOMA ve biber gazı ile müdahalede bulunmuştu. Müdahale sırasında 15 öğrenci gözaltına alınıp 4 kişi Emniyet sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle