06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 OCAK 2014 PAZAR 6 HABERLER Ergenekon tutuklusu Prof. Fatih Hilmioğlu: Burada insanın canına okunuyor ‘Ölüme terk edildik’ ‘Kumpas olduğu baştan belli’ Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “paralel devlet” ve “yargı içinde çete”; Başbakanlık Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın da “Orduya kumpas kuruldu” sözleriyle, BalyozErgenekon gibi özel yetkili mahkemelerce yürütülen davalarda yeniden yargılama ihtimali doğdu. Devreye giren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun “yeniden yargılamalar” için yasal düzenleme önerisine destek verenler kadar karşı çıkanlar da oldu. Bir de, tartışmanın odağında hükümetin yer aldığı 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını gölgelemek için suni yaratılan bir gündem olduğu kanaatinde olanlar var... İşte bu tartışmayı o davalarda yargılananlar nasıl değerlendiriyor sorusuna yanıt aramak için Silivri’ye gittik. İlk görüşme eski İnönü Üniversitesi Rektörü, Ergenekon davası sanığı Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ile... Prof. Hilmioğlu, akademik camiada adı sanı bilinmeyen Malatya’daki İnönü Üniversitesi’nde Cumhuriyet tarihinde görülmemiş başarılara imza atan isim. Rektör olduğu 20002008 yılları arasında bilimsel yayın oranında zirveye çıkardı. Avrupa’nın birinci, dünyanın ikinci karaciğer nakil merkezini kurdu. Merkezde hâlâ yılda 200 nakil yapılıyor. Ancak Ergenekon davasında terör örgütü üyeliği savı ile yargılandı ve ilk derece mahkeme tarafından 23 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Hilmioğlu giderek kötüleşen sağlık durumu nedeniyle de kamuoyunun yakından takip ettiği bir isim. Cezaevinde ilerleyen karaciğer sirozuna, küçük oğlunu kaybetmenin verdiği büyük acı da eklendi. Hilmioğlu 21 yaşında Ankara’daki trafik kazasında kaybettiği oğlu Emir’in cenazesine katılmış gözyaşlarına boğulmuştu. Eşim ve çocuklarımın resimlerini okşuyorum ‘Akademi yanımda olmadı’ Geçen hafta Silivri’ye giden siyasetçiler Prof. Hilmioğlu’nun psikolojik durumunun kötü olduğu haberleri ile çıkmıştı. Bir saatlik sohbetimizde kendi izlenimim şöyle: Zihni açık, düşünceleri berrak. Ancak haksız yere çalınan yılları için çok öfkeli. Bu isyanı her geçen gün daha da artıyor. Sağlık durumu ile gündemde kalmak istemiyor. Ancak basında çıkan “Duvara konuşuyor” iddialarına da kendi isteğiyle açıklık getirdi: “Herkesin evinde, işyerinde eşinin, çocuklarının, sevdiklerinin resmi olmaz mı? Bende de koğuş duvarları, eşim ve çocuklarımın resimleriyle dolu. Her insanda olduğu gibi sıklıkla onlara özlemim nedeniyle fotoğraflarını seviyor, okşuyorum. Bundan doğal ne olabilir ki? Evde ya da başka bir yerde hepimizin yaptığı bir şeyken bunun farklı gündeme getirilmesine üzüldüm.” Prof. Hilmioğlu’na içinden çıktığı akademik dünyanın desteği olup olmadığını da sorduk. Şu yanıtı verdi: “Akademi maalesef yanımda değil. Nasıl olabilirler ki? Ülke artık korku devletine döndü. Üniversiteler de bunun parçası. Artık yeni anayasa için teklif, rapor bile hazırlayamaz hale geldiler. Bırakın özerk olmayı, yüksek liseye dönmüş durumda üniversiteler.” Hilmioğlu yargılanmakta olduğu Ergenekon davasının bir kumpas olduğunu kendilerini başından beri anlatmaya çalıştıklarını belirterek davaya ilişkin temel çelişkilere vurgu yaptı: “Ergenekon davasının ne denli insan aklına ve mantığına aykırı olduğunu biz biliyorduk ama şimdi hükümet de anlamış gözüküyor. İddia edilen örgütün bir numaralı, iki numaralı isimleri belli değil. Örgütün yöneticisi olduğu ileri sürülenler birbirlerini tanımıyor. Davanın özü iddianameye göre ‘darbe teşebbüsü’. Ama emrinde 700 bin kişilik güç bulunduran bir Genelkurmay Başkanı bunlarla darbe yapmayacak, bunun yerine çoğu sivillerden oluşan 280 kişilik sözde Ergenekon Terör Örgütü ile darbe yapacak. Davanın saçmalığı, insan akıl ve mantığına uymaması buradan belli.” daha ağırları var’ Görüşme salonuna gelir gelmez, kendisinden sadece sağlık durumu nedeniyle bahsedilmesinden rahatsız bir şekilde söze şöyle başladı: “Burada benden çok daha ağır hastalar var. Mesele bireysel olarak benim özgür kalmam değil. Türkiye’nin düze çıkması için yüzlerce insanı yıllardır içeride tutan bu büyük adaletsizlik, hukuksuzluk sona ermeli”. ‘Benden çok ‘Bizi toprağa mı gömeceksiniz?’ Prof. Hilmioğlu, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun girişimine bakışını da şöyle değerlendirdi: “Türkiye Barolar Birliği çıkıp haksız yere yargılandığımızı söylüyor. Adil yargılama istiyor derhal tahliye istiyor. Biz bunu destekliyoruz ama bakıyorum tepkiler geliyor. Eskiden herkes ‘Barolar neden suskun’ diye bağırıyordu, eleştiriyordu. Ben de ziyarete gelen hukukçulara ‘Biz buradaysak siz görevinizi yapmadığınız için buradayız’ diye sitem ediyordum. Şimdi barolar ayağa kalktı, ‘Hukuksuzluğa karşı çıkalım’ diyen bir adam çıktı. Bu sefer de ‘Hop hop’ deyip söylemediklerini bırakmadılar. Meclis’teki tüm partilerden beklentimiz şu: Kumpas sonucu yıllardır özgürlüklerinden mahrum bırakılan insanların derhal tahliyesi ve adil yargılanması için gerekli hukuki zemini oluştursunlar.” Feyzioğlu’nun “yeniden yargılama” tezine mesafeli duranların temel argümanı “Yolsuzluk soruşturmasının üstü örtülüyor” iddiası... Bu görüş Silivri’den nasıl değerlendiriliyor: “Yolsuzluk soruşturması tabii ki ayrıca yürümeli üzeri örtülmemeli, konuşulmalı, tartışılmalı. Ancak yolsuzlukları örtmeyelim diye, bizim üzerimizi toprakla mı örteceksiniz? Yolsuzluğun da, bu hukuksuzluğun da üzerine gidilsin.” sonra adil yargı Sonra da tahmin eder biçimde doğrudan “kumpas” tartışmasına girerek değerlendirmesini aktardı: “Bu hükümetin başta Başbakan’ı olmak üzere tüm yetkilileri devlet içinde devlet, paralel yapı olduğunu ve bu yapının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kumpas kurduğunu ifade etti. Sözü edilen TSK’ye kumpas Silivri’de görülen davalar aracılığıyla oldu. Bizzat bu sözü edilen ‘kumpas’ sonucu yargılanan insanlar yıllardır cezaevindeler. Şimdi başta başbakan ve hükümet üyeleri bu davaların kumpas olduğunu ifade ettikten sonra artık bu insanları burada tutmanın hiçbir gerekçesi kalmamıştır. Yapılması gereken tek şey ortak bir insanlık dramına dönen bu zulmün bitmesidir. İnsanların derhal tahliye edilmesi ve adil yargılanmasının sağlanmasıdır.” Önce tahliye, yayınlansın. Yargıç yargılasın, jüri de tüm 75 milyon olsun.” unsurları İşte kumpasın Türkiye jüri olsun’ ‘Canlı yayınlansın, Prof. Hilmioğlu, Ergenekon davasındaki kendi izlenimlerine göre kurulan kumpasın unsurlarını şöyle sıralıyor: “Yüzlerce insan başbakanın bahsettiği paralel devletin kumpası nedeniyle içeride. Bu paralel devletin unsurları nelerdir diye düşünmek lazım. Kendi deneyimlerim ışığında kumpasın unsurları şunlar: l Soruşturma ve kovuşturma aşamasında yer alan savcı, polis ve hâkimler, l Deliller konusunda sürekli olarak sorunlu bilimsel raporlar veren TÜBİTAK, l Ve ağır hasta tutuklular için üniversite hastanelerinin raporlarını bile göz ardı eden Adli Tıp Kurumu.” ölüme terk edilmiş durumda. Ben bizzat şahidim. Bir hasta sanık ancak mahkeme heyeti önünde kan kustuktan sonra tahliye edildi. Böyle insanlık, böyle hâkimlik olur mu? Sözde reform paketlerine hastaların tahliyesi için maddeler koydular ama düzelen hiçbir şey yok. Hastanelerden aldığımız tüm raporları veriyoruz ama sonuç değişmiyor. Mesele bir empati meselesi. Hekim hekimliğini, hâkim hâkimliğini empati ile yapmıyor.” Sirozdan kansere Kafası sürekli “komplo teorisine” çalışan biri şöyle sorabilir: “Acaba Erdoğan diktatoryal yönetiminin eksik halkalarını tamamlamak için mi bir ‘Cemaat ile çatışma krizi’ yarattı?” Baksanıza, birbiri ardına alınmakta olan kararlarla, elimizde ne var ne yok tüm kırıntılar RTE’nin kumandasına geçiyor! Cemaat çatışması bahane mi Erdoğan için? Bir taşla iki kuş, hem cemaati hem de geri kalan yargıyı, hak ve özgürlükleri, tam doksandan, gözünden! Aranızda yukarıdaki soruya “evet” diyecek bazıları olabilir ama bilimsel yaklaşımın “komplo teorileri” ile ilgisi yoktur. Bilimsel düşünce, eğer ciddi göstergeler veriler söz konusu ise bunlardan bir varsayım üretir. Bunun doğrulanmasını da sosyolojik ve siyasal hayatın testine bırakır… Bazı varsayımları, “üç koltuk boşalıyor üç iktidar odağı çatışıyor” yazılarımızla, iki yıl önceden ileri sürdük. Hayat sanırım bunları doğrulamakta... Bu nedenle ilk paragraftaki cümleyi şöyle kurmalıyız: Başbakan ve ekibi, cemaat ile çatışmayı, cemaatin saldırılarını bahane ederek, bu ülkede tek adam / diktatoryal yönetiminin eksik kalan halkalarını tamamlıyor. Çünkü RTE, artık buna otoriter demek çok hafif kalıyor, dikta yanlısı bir yönetim anlayışına sahip. Kendisinde muazzam güçlerin var olduğuna inanıyor. Tek adam, tek lider… Türkiye tarihinde görülmemiş nitelikte, ölçüde, hacimde... Menderes ve Özal ne kelime, onları tabii ki aşacak... Kendisi için yeni bir “kurucu mit” yaratacak… Şimdi son bir haftada “yeni önlemlere” bakalım. HHH l Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu, “Cemaat yönlendiriyor” gerekçesiyle, hükümetin bir şubesine dönüştürmek istiyor! HSYK ağırlıklı olarak cemaatin güdümünden, ağırlıklı olarak Başbakan’ın güdümüne sokuluyor. Yargı özerkliği, güçler ayrılığı gibi masallara karnı tok Başbakan’ın! Zaten 2010 anayasa referandumuyla bunu amaçlamıştı. Sanmıştı ki, benim emrimdeler... Ama cemaat alicengiz ayak oyunuyla olayı kendine bağlamıştı. l Şimdi birileri sanıyor ki, hükümete bağlanması ve cemaatten kurtarılmasıyla “demokrasi” olacak. Nedenmiş? Çünkü iktidar seçilmişmiş! Anayasamız ise yargıyı iktidarlardan bağımsız, erkler ayrılığının bir gücü olarak görüyor. Yani “yargı senin mi benim mi” savaşının, demokrasi ve bizimle bir ilgisi yok! Hükümetin, savcıların yolsuzluk ve rüşvet olayını kapatmak için, savcılar üzerindeki baskısını seyrediyoruz! Ne demokrasi ama! HSYK’yi kendine bağlayınca, bu seyirliğimiz de bitecek, her şey el altından kapatılacak! l Kolluk kuvvetleri üzerinde yargıyı denetleme düzenlemesini Danıştay iptal etti ama bunu fiili olarak gerçekleştirmeye başladı. Adalet Bakanlığı’nın adamı, İzmir’e savcıya telefon edip davayı kapatın diyebiliyor! Soruşturmanın gizliliğini tamamen ortadan kaldırıyorlar ve hükümetin her şeyi ayrıntılarıyla izleyeceği UYAP’a yazdırıyorlar! Böylece isterlerse daha başlangıcında “bu davayı kapatın” baskısı gündemde.. l İnternet sansürü artıyor. Hükümetin adamları, mahkeme kararı olmadan doğrudan internet sitelerini veya sitelerdeki bir yazıyı, fotoğrafı vb görünmez kılabilecek. Siz ancak mahkemeye itiraz edebilirsiniz! Bu yolla kendilerini eleştiren her şeyi siberuzayda erişilmez kılacaklar! Bu arada, iktidar ve çevresinin yolsuzluklarını izlemek, dinlemek söz konusu olunca, telefon dinlemelerini çok sıkı izne bağlama ve 1 aya indirme gibi önlemleri güdeme getiriyorlar. l Sayıştay ve Kamu Denetçiliği Kurumu’nun etkinliğini azaltacak yeni düzenlemelerin peşinde koşuyorlar! l İktidar, HSYK’ye benzer şekilde Yargıtay’ı da tamamen kendine bağlı kılacak düzenlemeler üzerinde çalışıyor… l İktidarın bu kaosta tek olumlu adımı, Silivri davalarına yeniden yargılama yolunun açılması olacak eğer onu da adam gibi yaparlarsa... HHH Her şey kâbus gibi görünüyor, değil mi? Öyle bakmayın... Tamamen yalnızlaşan ve zayıflayan bir iktidar var karşımızda. Bakmayın siz yukarıda sıraladıklarımıza... Bütün bu önlemlerin tek amacı var: 12 yıllık dönemi belirleyen yolsuzluk ve rüşvet dönemini saklamak. Bugünkü “her şeye hâkim olma” çabalarının temel içgüdüsünün bu olduğunu bilelim. Ama heyhat ki heyhat!.. Diktatörlüğün Eksik Halkaları Kadıköy’de ikinci işgal evi İstanbul Haber Servisi Kadıköy Yeldeğirmeni’nde Don Kişot Dayanışma Evi’nden sonra terk edilmiş başka bir bina daha yaşam alanına çevrildi. Caferağa Dayanışması, Bahariye Hacı Sükrü Sokağı’ndaki Hazine’ye ait olan boş bir binayı mahallenin kullanımına açtı. okunuyor’ ‘İnsanların canına Sağlık durumunu da kendisine sordum: “16 yıllık karaciğer sirozum var. Buradaki stres nedeniyle ilerliyor. Cerrahpaşa’da siroz zemininde karaciğer kanser başlangıcı sayılan displastik nodül bulundu. Bir ay önce çekilen MR’da da karaciğer kanseri şüphesi tespit edildi. Cerrahpaşa’nın heyet raporu var ‘Bu durumda ölür’ diye. Buna rağmen Adli Tıp Kurumu izin vermiyor hastane ya da evde tedaviye...” Rekor cezaya karşı kampanya “Biz yargılanmayalım demiyoruz. Adil yargılama istiyoruz. Talebimiz şu: Davalar Türkiye’nin en büyük spor salonunda yapılsın ve tüm Türkiye’ye naklen terk edildi’ ‘Hastalar ölüme Kendisi de hekim olan Hilmioğlu, en çok hasta tutuklular konusunda endişeli: “Hasta sanıklar tamamen “Cumhuriyet kurulduğundan beri devletin neden olduğu pek çok adaletsizlikler oldu. Ancak bugün Silivri ve benzeri davalarda iddia edilen paralel devletin yol açtığı adaletsizlikler, insanları yok eden bir insanlık dramına dönüştü. Bir ülkede hukuk düzeni öncelikle insanların can güvenliğini sağlamak için vardır ama şu anda Silivri’deki hukuk insanların canına okuyan hukuk haline dönüştü. 17 insan öldü burada. Canımızı koruyan değil, canımıza okuyan bir hukuk. İnsanları öldüren yok eden hukuk içinde adaletin varlığından kim söz edebilir ki?” İstanbul Haber Servisi MLKP üyesi oldukları iddiasıyla 789 yıl 7 ay hapis, 1 milyon 263 bin 330 TL para cezasına çarptırılan aralarında gazeteci ve yazarların olduğu Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Atılım Gazetesi ve Özgür Radyo üye ve çalışanı 9’u tutuklu 26 sosyalistin aileleri imza kampanyası başlattı. Aileler Terörle Mücadele Kanunu, Özel Yetkili Mahkemeler ve TCK’nın ilgili maddelerinin kaldırılmasını istedi. Yunan bankacı yakalandı İstanbul Haber Servisi Yunanistan’da geçen yıl kapatılan devlet bankası Postbank’tan yaklaşık 500 milyon Avro hortumlanmasıyla ilgili skandalın baş aktörlerinden sayılan, bankanın eski yönetim kurulu başkanlarından Angelos Filipidis İstanbul’da yakalandı. Türk makamları, Yunanistan’ın Interpol aracılığıyla “kırmızı bülten” çıkararak aradığı Filipidis’in İstanbul’da yakalandığını dün sabah Atina’ya iletti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle