07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 OCAK 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Başbuğ Dersi Mehdi Laik Cumhuriyet’in 10 yılda geldiği acıklı durumun özetidir son gelişmeler: Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde oturan ile Başbakan makamında oturan, bir tarikatın simgesi olmuş, ABD’ye sığınmış emekli vaize bir “gazeteci(?)” gönderiyor, “barış” istiyorlar. Vaiz de, onlardan birine mektup yazıp halleşiyor. Hırsızlık, rüşvet, yeme, yutma ve pislik paçalardan akarken dinin gizemi üzerinden toplumu avutma, aldatma, uyutma bildik yöntemdir. Youtube’da epeydir dolaşan bir sunum (http://www.youtube.com/ watch?v=03fviUBqxQ&feature=sha re) var. Renkli görüntülerle süslenmiş sunum, Hz. Muhammed’in bir hadisine dayandırılıyor. Sunuma göre hadis şöyle: “Konstantiniye’nin manen fethi sırasında deniz ikiye ayrılarak su kendiliğinden uzaklaşarak ve açılan yolu takip eden mehdi, karşı kıyıya geçecektir.” Trene Bakanlar Eski Cumhuriyet Savcısı, CHP Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, geçen hafta bu köşede, Telekom’un özelleştirilmesi sırasında 2.5 milyar dolarlık rüşvet döndüğüne ilişkin geçmişte yürüttüğü soruşturmanın nasıl örtüldüğünü aktardı. 2.5 milyar dolar. Dile bile kolay değil... Söylendiğine göre, alınmış Dubai’ye yatırılmış. Kim almış, kim vermiş, alınmış mı, alınmamış mı, o gündür bugündür araştırılmıyor. Okurumuz Cevat Manav, Aldan’ın görüşlerini aktardığımız yazımızı okumuş, diyor ki: “ABD’de yaşayan bir pizzacı son kriz nedeniyle işçilerinden birini işten çıkarıyor ve tazminatını cepten nakten ödüyor. Sonra polise gidip şikâyette bulunuyor: Sebebi de ödenen tazminatın cepten verilmesi.” Medya, siyaset, kamuoyu; ya korkudan, ya benzer üçkâğıtçılığı kendi yaptığından ya da hırsızlığı cingözlük gibi gördüğünden, artık pizza gibi dağıtılan rüşvet bizde kanıksanır hale geldi. “2.5 milyar dolar götürüldü” diyorsunuz, herkes öylesine seyrediyor, trene bakar gibi. Gün gelir, o 2.5 milyar doları kimin aldığı ortaya çıkarsa “Ben bunu görmezden gelmiştim” diye utanırlar mı? Utanmazlar; çünkü yüzleri, trene bakan derisinden... Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, iktidarı boyunca çeşitli siyasi oyunlarla yüzlerce kişiyi tutsak eden AKP kadrolarının sıkışınca dönmesi karşısında takındığı tavır; mert, kendine güvenen, boyun eğmeyen, ayrıcalık istemeyen bir insanın nasıl davranması gerektiği açısından önemli bir derstir. Başbuğ, bağışlanmak ya da pazarlık usulü salıverilmek değil; adil yargılanmak ve aklanmak istemektedir. Hukuk ve Ölüm Sunumda yapılan çıkarım şu: Konstantiniye’de, yani İstanbul’da Marmaray ile deniz ikiye ayrıldı ve açılan yolu izleyen “mehdi”, yani Recep Tayyip Erdoğan karşıya geçti! Ey ahali; unutun cepçiliği, yolsuzluğu... Kapatın gözlerinizi, dinleyin boş nutukları, manevi huzuru bulun. Mehdi indi bir kere yeryüzüne, hem de ülkemize. Kurtarıyor bizi! “Laforizma”, İbrahim Eroğlu’ndan: “Eskiden ‘gemisini kurtaran kaptan’ vardı; şimdi kaptancık var.” Cık Kadro Boşaltılan polis kadrolarına hırsızları atasınlar. Kimse kimseyi soruşturmayacağından sorun kökten çözülmüş olur. Tarihe Bir Ek Basın tarihimize açıp bakarsanız: Jurnalcisinden döneğine, yağdanlığından mabeyn kâtibine, örtülü ödenekçisinden beslemesine, dalkavuğundan yanaşmasına, bavulcusundan davulcusuna hepsine rastlarsınız. Bir postacımız eksikti, o da oldu... Ancak, tarihi yanıltmamak açısından “posta güvercini”nin, Pensilvanya’dan Çankaya’ya hangi kimliği ile kanat çırptığına açıklık getirmek gerekiyor: Fehmi Koru olarak mı, Taha Kıvanç olarak mı? Yeni Bir Büyük İşçi Yürüyüşüne Doğru Yatağan’daki maden ve enerji işçileri 24 Ocak’ta Ankara’ya yürüyüş kararı verdiler. Çünkü AKP, 30 yıldan fazla oradaki termik santralları doyuracak milyonlarca tonluk kömür rezervleri ve limanı ile birlikte çalıştıkları tüm maden sahalarını ve tesisleri toptan satacak... santral bacalarına arıtma takıldı, istimlak sorunları giderildi, revizyonlar bitirildi. Şimdi de Kime satacak? Recep Tayyip santralların da aynı çarka kurban santrallar satılıyor. Oysa AKP’nin Erdoğan’ı övecek bir televizyon gitmemesini istediklerini belirtip gerek santrallar, gerekse maden sahaları üzerinde bir damla ya da gazete daha olsun diye eylemin gerekçesini özetliyor: bir yandaş mı alır; dolu ayakkabı “Milas ve Yatağan’da insanlar alınteri yok. Kimin rızasını aldı kutusu dağıtacak işadamlarına yıllarca zehir soludu. Tarlasından, da satıyor? Kamu malına sahip çıkıyoruz, çıkacağız.” mı verilir, orası henüz belli değil. bağından, bahçesinden oldu. Bu sese kulak verilmezse, Türkiye Madenİş Yatağan Termik santrallar için her cefaya Zonguldak’ın ardından bir büyük Şube Başkanı Süleyman Girgin, katlanırken koşulların çevre işçi yürüyüşüne daha tanıklık rüşvet ve yolsuzluğun bu denli ve insan sağlığına uygun hale edeceğiz. Öyle görünüyor. arttığı bir dönemde termik getirilmesini istedi. Sonunda Yolsuzluğun, Demokrasinin ve Hukukun Manidar Günleri SADIK ÇELİK Liman işletmelerinde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla İzmir’de başlatılan operasyonda gözaltına alınanlar arasında Binali Yıldırım’ın bir yakını da olunca Yıldırım, operasyonun zamanını “manidar” bulduğunu söylemişti. Biz de düşünmeye başladık. Rüşvetin, yolsuzluğun, soygunun bininin bir para olması, ahlakın temel bir toplumsal dinamik olarak yaşandığı bir coğrafyada, bu türden katmerli ahlaksızlıklara her şeyden önce vicdanlarda hiçbir zaman gereken ehemmiyetin verilmemesi manidar değil mi? 17 Aralık’tan itibaren sadece 4 hafta içinde, yolsuzluk operasyonlarını başlatan ve çeşitli görevlerde bulunan farklı rütbelerden tam iki bin beş yüz polisin, görev yerlerinin değiştirilmesi, görevlerinden alınması... Buna rağmen “emniyeti ele geçiren paralel devletin” bitirilememesi... Sözde tarafsız yargıyı getireceğiz vaadiyle kendileri tarafından 12 Eylül 2010’da değiştirilen anayasanın henüz mürekkebi bile kurumamışken şimdi aynı yargıyı Cemaatin ele geçirdiğini iddia etmeleri... Ve çözüm önerisi olarak yargıyı tamamen, apar topar, alelacele kendi kontrolleri altına alıp, kuvvetler ayrılığını, yargı bağımsızlığını bütünüyle yok ederek cemaatin getiremediği adaleti getireceklerine inanmamızı beklemeleri... Üstelik bunu yaparken anayasayı da hukuku da, demokrasiyi de çiğnemeleri, yok saymaları... Yeni bir paralel yapı oluşturmaları... Zaten ellerinde bulunan yasama ve yürütmenin yanında kör topal yargıyı da kendilerine bağlayarak diktatörlüğe doğru hızla yol almaları... İçerideki her türden kokuşmuşluğu, dış güçlerin, lobilerin, bilumum komplo teorilerinin ürünü olarak görme direnci esnasında meselelerin özünü her defasında teğet geçmek... Bürokrasinin, yargının, devletin gelip dayandığı bu çürümüşlük, adalet mekanizmasının yediği vurgunlar... Bunların ne kadarı manidar olarak görülüyor acaba… Bakanlar ve aileleri, kendilerine işadamları tarafından tahsis edilen özel uçaklarla umreye gidiyorlar, değeri milyon dolarlara ulaşan hediyeleri kabul ediyorlar. Bu ortaya çıkarılınca ise misilleme gecikmiyor. Ve bir dönemin yere göğe sığdırılamayan başarılı savcısı Zekeriya Öz’ün, masrafları ünlü bir işadamı tarafından karşılanan tatillere çıktığı haberi manşetlere taşınıyor, savcı Öz birtakım belgeler üzerinden iddiaları yalanlayıp kendini savunsa da rütbesi derhal düşürülüyor. Ve Savcı Öz’den, Başbakan yolsuzluk operasyonunu durdurmamı istedi, şeklindeki açıklama geliyor. Manidar değil mi? Etik dışı, yolsuz, hukuksuz, kanunsuz hareket o kadar sirayet etmiş ki siyasetin ve toplumun her katmanına, olası bir savaş halinde karşılıklı olarak dökülüp saçılan kirli çamaşırın sonu gelmiyor. Bizimse tüm bunları ancak, “ülkeyi tek başına kontrol etmek için” birbirine savaş açan güçlerin misilleme operasyonları sırasında ve sayesinde görebiliyor oluşumuz. Cayır cayır yanan bir ekonomi ve yaşananların ceremesinin, yükünün her zaman olduğu gibi en çok milletin sırtına yükleneceği ve yüklenmeye başladığı gerçeği. Hüseyin Gülerce’nin de dediği gibi “Böyle bir yangın Sünniler arasında hiç yaşanmamıştı.” Bugün yaşanıyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı adeta bir devlet yetkilisi, bir dördüncü erk olarak görülen “okyanus ötesine” elçi gönderiyor, mesaj ve mektup alışverişi yapılıyor. Ofsayt Osman’ın söylediği gibi; Bu da mı manidar değil? stanbul Lisesi’nden yarışma duyurusu Ülkede süregiden bunca karışıklık içinde güzel şeyler de oluyor. Her şeye rağmen gelecek gençlerimizin elinde, fikrinde, zihninde ve yüreğinde şekillenecek. İşte o gençler toplumsal yaşamın farklı alanlarında söz ve hak sahibi olduklarını bize göstermek üzere faaliyetlerini sürdürüyorlar. Hem ülke geleceğine katkıda bulunmak hem de hak ettikleri geleceği kendi elleriyle yaratmak üzere… İstanbul Lisesi Sinema Kulübü’nün organizasyonuyla düzenlenen 11. Liselerarası Kısa Film Yarışması “Türk sineması geleceğini arıyor!” sloganıyla sesini duyuruyor. Yarışmaya Türkiye sınırları ve KKTC içerisindeki lise ve dengi okullarda öğrenim gören herkes katılabilir. Son katılım tarihi 2 Mayıs 2014. Yarışma jürisinde; Selim Evci, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Araş. Gör. Dr. Tonguç Sezen; oyuncular Ahmet Mümtaz Taylan, Özge Özberk, Bennu Yıldırımlar gibi değerli isimler yer alıyor. Ayrıntılar için http:// ielsinema.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, talan… İnsanlar insanlıktan çıkmış, “yüce Türk hukuku” boğazına kadar batağa batmış, umutsuzca çırpınıyor… Siyasal İslamcı AKP iktidarının 12 yılda ülkeyi getirdiği yer burası… Neye uzansan, neyi tutacak olsan elinde kalıyor. AKP devletinin kendi içinde, kendi yarattığı, elleriyle besleyip büyüttüğü “öbür devlet” Dr. Frankenstein’ın canavarı örneği, kendisine başkaldırır gibi olunca iktidar, “benden sonrası tufan” anlayışıyla koca ülkeyi gözünü kırpmadan altından kalkması zor bir felakete sürüklüyor. HHH Başbakan’ın en yakın adamları öbür devlet canavarının pençelerinin kendilerine yaklaştığını görünce paniğe kapılıyorlar, sarılacakları bir hukuk arıyorlar, ama yok! Umarsızca, “Bu canavar daha önce de bu ülkenin milli ordusuna kumpas kurmuştu” haykırışlarıyla kendi yarattıkları canavarın mağdurlarından medet umuyorlar. Oysa yıllardır bunlara “Hukuk gün gelir size de lazım olur” diye diye tüy bitmişti dilimizde. Dinlememişlerdi. Şimdi ise çok geç! Ne var ki huylu huyundan vazgeçmiyor; yeni bir hukuksuzluğa başvurarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu tepeden inme bir yöntemle ele geçirmek, bir enkaza dönmüş hukuk düzenine toptan egemen olmak istiyorlar. Yerine çağdaş bir düzen kurmak için mi? Hayır! İçeri düşmüş oğulcukları, hempaları kurtarmak için! İnsan tiksinerek, iğrenerek, utanarak izliyor tüm bu olan bitenleri. HHH Bu arada Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan eski Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu için vücudunda üçüncü bir kanser yumrucuğu bulunduğuna ilişkin rapor veriyor. Özet deyişle bir “kumpas” sonucu tutuklanan, yargılanan, hakkında verilmiş 23 yıllık mahkumiyet kararı henüz Yargıtay aşamasında olan bir bilim adamı göz göre göre ölüme terk ediliyor. Prof. Dr. Hilmioğlu aynı zamanda ileri düzeyde siroz hastası. Mahkeme, üniversite hastanelerinin verdiği onca rapora karşın onu tahliye etmemekte direniyor. Üniversitelerde konunun uzmanı profesörlerin hazırladıkları raporlara rağbet etmeyen mahkeme, tahliye kararı vermemesini Adli Tıp Kurumu’ndan gelen “Cezaevi şartlarında tedavisi yapılabilir” raporuyla gerekçelendiriyor. Oysa Prof. Dr. Hilmioğlu daha önce 21 ay Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yatarak tedavi görmüş, o zaman saptanan iki adet kanser yumrucuğu bu arada üçe çıkmış. Mahkemenin umurunda değil. Doğal ki yaşadığımız tüm bu felaketlerin elbet bir gün sonu gelecek. Ölümlerle, büyük acılarla yaşadığımız bu karanlık dönemden mutlaka aydınlığa çıkacağız. Keser dönecek, sap dönecek, gün gelecek hesap dönecek. Ve o hesabı bu ülkenin erdemli, onurlu, iyi insanları kesecek. BULMACA SEDAT YAŞAYAN İ HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Rusya’da 1 üç atla çeki 2 len kızak ya da araba... 3 İndiyum 4 elementinin 5 simgesi. 2/ 6 İran’da tari 7 hi bir kent... Tekke edebi 8 yatı şiir tür 9 lerinden bi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ri. 3/ Aynı soy1 S E L A DON O dan gelen aileler K İ L T topluluğu; aşi 2 İ D O L ret... Islak, nem 3 K E D İ D İ L İ OD İ N GO li. 4/ Metin Toker 4 L Y tarafından yayım 5 A K S A R A Y T A V A S lanmış, Türk ba 6 M E Y A S U N sınının ilk haber 7 E L A AMA dergisi... Anadolu 8 N E D B E halklarının en es 9 MA R T O L O S ki ana tanrıçası. 5/ Yerfıstığı. 6/ Bir renk... İnce bulgur. 7/ Dünyamızın uydusu... Köy muhtarı yardımcısı. 8/ İki anlamı olan bir sözcüğün, akla en az gelen anlamının amaçlanarak kullanılması sanatı... Kuşbaşı doğranmış et. 9/ Belirti, iz... Evcil bir geyik cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir devletin ya da bir şirketin yönetimini birlikte yürüten üç kişilik topluluk... Küçük mağara. 2/ Oy... Tanrı’ya özgü, Tanrısal. 3/ İzcilikte küçük birlik... “ otuz beş, yolun yarısı eder” (C. S. Tarancı). 4/ Yankı... Fas’ın plaka imi. 5/ Zayıf ve ince uzun boylu kimse. 6/ Aldatma işi, hile... Denizde kullanılan halka biçiminde cankurtaran. 7/ Bir zaman birimi... Köy bekçisi. 8/ Kuruntuya düşürme.. Ekmek ufağı. 9/ Gördükleri önemli işlerden dolayı kişileri onurlandırmak için devletçe verilen anmalık... Batı Avrupa’da bir ırmak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle