15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLÜL 2013 SALI 4 HABERLER Yargıtay Başkanı, hiçbir sistemin tehditlere göz yummayacağını söyledi TBB BAŞKANI FEYZİOĞLU: ‘Düş Kırıklığı’ Cumhuriyet’in bu haftaki “Pazar Konuğu” Henri Barkey, Leyla Tavşanoğlu’na Tayyip Bey hakkındaki düşüncesini Amerikalılara has açıklıkla söyleyivermiş: Erdoğan düş kırıklığı yarattı. İstanbullu bir ailenin oğlu olan ve ortaöğrenimini Robert College’de tamamlayan, ABD’nin önde gelen Türkiye uzmanlarından Henri Barkey’in kişiliği ve 21. yüzyılın başında AKP’yi dizayn eden ekibin içinde olduğu da hatırlanınca, bu açıklama daha da önem kazanıyor. Gerçekten de Tayyip Bey’e ikbal yolunu açan, onun ABD’nin uzun yıllar kotarmaya çalıştığı modelin kilit taşı işlevini üstlenmiş olmasıydı. “Ilımlı İslam” olarak adlandırılan, ama asıl niteliği “uyumlu İslam” olan model, siyasal İslamı küresel kapitalizmin kurumları ve de emperyalizmin çıkarlarıyla uyumlu hale getirmek için oluşturulmuştu. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, “Milli Görüş gömleğini çıkardık” derken şu yükümlülükler altına giriyorlardı. 1 Siyasal İslamın görüşlerini piyasa ekonomisinin ilkeleriyle uyumlu hale getirmek. 2 Küresel kapitalizmin gerektirdiği ölçüde, demokrasi benzeri bir rejim uygulamak 3 Siyasal İslamın Batı ve Amerikan düşmanı bir çizgiye oturmasını engellemek. Bu zorunluluk tabii antisiyonist, antisemitist tutumu benimsememeyi de içeriyordu. 4 Bulunduğu bölgede ABD’nin görüşlerinin savunucusu ve temsilcisi olmak. HHH Erdoğan kendisine iktidar yolu açanların saptadıkları rolünü yerine getirdiği sürece, ortaya çıkan küçük yol kazalarına karşı desteklendi, hatta örnek olarak gösterildi. Ama Erdoğan, rolün gerektirdiği kıvraklığa, birikime sahip görünmüyordu. Atlantik ötesinde dizayn edilmiş modelin, uzaktan kumandalı lideri olduğunu unutup kendi başına bölgede söz sahibi olacağını sanarak önce 3. maddedeki yükümlülüğünden kaçtı ve antisiyonist, hatta antisemitist söylemler kullanır oldu. Böyle bir davranış, daha iktidara adım atmadan önce kendisini, kırmızı halıyla ağırlayıp nişanlarla ödüllendirenlerin ona bakışlarına önce bir soru, ardından bir ünlem işareti eklemelerine neden oldu. İsrail karşıtı, antisemitist tavır zaman içinde Avrupa karşıtı, ardından da Amerikan karşıtı söylemleri de içerir hale gelmeye başladı. Tayyip Bey bir zamanlar eşbaşkanı olduğunu söylediği Amerikan projelerini anlamakta aciz kalıyor. “NATO’nun Libya’da ne işi var” gibi abuk sorular soruyordu. Hemen ardından operasyonlarda yer alması da kafalarda şu sorunun şekillenmesini engellemiyordu: Acaba yanlış adam mı seçtik? Bu arada bölgenin yeniden yapılanmasında fikir beyan edince de modeli dizayn edenler “Evet galiba bu yanlış adam” diyerek düş kırıklığına uğruyorlardı. HHH Uyumlu İslamın örnek lideri, artık emperyalizmin çıkarlarıyla uyumu bir yana bırakır, kendi hesabına hareket edebilen bir karar odağı olduğu vehmine kapılırken aynı zamanda, Ortadoğu despot rejimlerinin klasik çizgisine oturarak bütün güçleri karşısına alıyor, küresel kapitalizmin temel ilkelerine karşı bir söylemi benimsiyordu. Küresel kapitalizmin ihtiyaç duyduğu kimi özgürlükler de ayaklar altına alınıyor, piyasanın kuralları da çiğneniyordu. Dış desteklerini yitirip ülke içinde birçok gücü karşısına aldıkça, ortalığı daha da germeye başlayan Erdoğan, çekirdek tabanının hatırına bir yandan dinsel bağnazlığı kaşırken öte yandan popülist söylemlerle kapitalizmin kurumlarına saldırmaya başlıyordu. Bankaların faizleri yeterince düşürmedikleri gerekçesiyle yapılan idari soruşturma, “Gözlerini toprak doyursun” gibi söylemlerle bankalara saldırması hep bu çerçeve içinde ele alınabilir. 2013 sonbaharında Erdoğan kapitalizmin önde gelen kurumlarıyla, AB ile, ABD ile, İsrail ile kavgalıdır ve bu yüzden de Erdoğan ABD için düş kırıklığıdır. ABD tarafından dizayn edilmiş bir modelin düş kırıklığı yaratmasının ne demek olduğunu Tayyip Bey de anlamaktadır ve artan telaşı da bu yüzdendir. Gezi’ye ‘terör’ dedi ‘Temel hak din özgürlüğü’ Bireylerin öncelikle özgürce düşünebilmesi esas olduğundan bu esası hayata geçirecek temel hak, din ve vicdan öz gürlüğüdür. Herkesin istediği gibi düşünebilmesi, yaşayabilmesi ve inanabilmesi bu yolla sağlanabildiğinden, vicdanı ve düşüncesi özgür kişilerden müteşekkil gelişmeye açık toplum bu özgürlük sayesinde oluşturulabilecektir. Bunu gerçekleştirebilmek için de eğitim sisteminin özgür düşünceyi sağlayıcı biçimde kurgulanması, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, gerek düşünce gerek yaşayış olarak, din ve vicdan özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, özgür düşünceyi geliştirici felsefi yaklaşımların ve ifade çeşitliliğinin zenginleşmesine imkân sağlayacak biçimde sanattan edebiyata kadar her türlü yöntemin geliştirilmesi, sivil toplumun sahip olduğu düşüncelerini yayabilmesi ve uygulayabilmesinin önündeki engellerin kaldırılması bu özgürlüğün gereklerindendir. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Başkanı Ali Alkan, üstü örtülü Gezi eylemlerine değinerek “Hiçbir çağdaş hak ve özgürlük sistemi kendisini tehdit eden eylem ve yöntemlere göz yummayacak ve bunlara müdahaleden geri durmayacaktır” yorumunu yaptı. Alkan’ın “Bireylerin öncelikle özgürce düşünebilmesi esasını hayata geçirecek temel hakkın, din ve vicdan özgürlüğü” olduğu; şiddet ve nefret söylemine karşı da kamu otoriteleri, siyasi liderler, sivil toplum örgütleriyle birlikte “sosyal liderler”in adım atması gerektiği değerlendirmesi dikkat çekti. 20132014 Adli Yılı, düzenlenen törenle başladı. Devletin zirvesinin katıldığı törende, Yargıtay Başkanı Alkan’ın açılış konuşmasında öne çıkan değerlendirmeleri şöyle: İfade özgürlüğüne müdahale: İfade özgürlüğüne meşru olmayan nedenlerle yapılacak her müdahale, aynı zamanda büyük toplumsal müzakereyi engelleyecek ve uzlaşma zeminine giden yolları kapatacaktır. İnsanların düşüncelerini özgürce ifade edemedikleri toplumlarda, bunun bedelinin çok ağır ödendiği ve ifade edilemeyen taleplerin birer sosyal risk ve manipülasyon alanı olarak ortaya çıktığı tarihsel tecrübeyle gözlemlenmektedir. Sosyal liderli çözüm: İfadenin açıklanma biçimi, en az içeriği kadar önemlidir. Son yıllarda, dünyada ve ülkemizde şiddet ve nefret söyleminin bir ifade biçimi olarak ortaya çıktığını ve yaygın olarak kullanıldığını üzülerek görmekteyiz. İfade özgürlüğüne yönelik bu somut şiddet ve nefret tehlikesine karşı kamu otoriteleri, siyasi ve sosyal liderlerle sivil toplum birlikte adım atmalıdır. Gezi eleştirisi: Devletin meşru erklerini ve temel organlarını hedef alan ve organize biçimde cebir, şiddet, tehdit, korkutma, yıldırma ve sindirme yoluyla işlenen eylemler terör eylemleridir. Hiçbir çağdaş hak ve özgürlük sistemi kendisini tehdit eden eylem ve yöntemlere göz yummayacak ve bunlara müdahaleden geri durmayacaktır. Otoriter eğilim AKP’nin tercihi Seçildikten sonra ilk kez adli yıl açılışında konuşan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu sözlerine, “Yaşamını yitiren savcı, yargıç ve polislere rahmet diliyorum. Yaralılara acil sifa diliyorum. Kendisini baskı altında hissedenlere de direnme gücü diliyorum” sözleriyle başladı. Son dönemde “milli irade” ifadesinin sıkça kullanıldığına işaret eden Feyzioğlu, “Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş, ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur” değerlendirmesini yaptı. Feyzioğlu, geçici bir çoğunluğun insanlara hangi okula gideceğini, hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışamayacağını söyledi. TBB Başkanı, “Devletin Emniyet güçlerini, kanunu ihlal eden silahlı güçlerden ayırt eden husus, Emniyet güçlerinin güç kullanma yetkisinin son derece sıkı kurallarla düzenlenmiş olmasıdır. Bu kuralları yok sayarak uygulama yapan bir Emniyet mensubunun, silah taşıyan sıradan bir suçludan farkı yoktur” dedi. ‘Polis silahlı suçlu gibi’ ‘Uzaktakiler dışlanamaz’ Demokrasilerde yönetim, kendisine yakın olanlara teslim olmadığı gibi uzak olanları da dışlamaz. Demokratik rejimlerde kişiler ya da kesimler dost düşman tanımlamasına göre değil, insani değerler ekseninde değerlendirilir. Demokratik toplumlarda sahip olunan değerlerin, dayatmayla değil, toplumsal kabulle oluşur. Yeni anayasa: Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil, toplumsal uzlaşmaya dayanan hak ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Anayasa anlık olaylara verilen tepkisel yaklaşımlarla değil, evrensel normlar doğrultusunda hazırlanmalı. Açılım süreci: Bu süreçte yargıya da düşen görevler bulunmaktadır. Ancak hukukçu, mevcut normlara göre uygulama yapmak zorunda olduğundan, kendisinden var olan normu uygulamaması beklenemez. Hukuk devletinde yapılan her işlemin ve eylemin hukuksal dayanağı oluşturulmalıdır. Yargıtay Başkanı ve eşinin Havuzlu Bahçe’de verdiği adli yıl resepsiyonuna TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yanısıra çok sayıda davetli katıldı. (Fotoğraf: AA) ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Suriye’ye müdahale kapsamında tezkere ihtiyacı olup olmadığına ilişkin, “Ortada hiçbir şey yokken doğmadık çocuğa elbise arıyoruz şimdi. Tezkere dediğin odur. Bu işte en iştahlı görünen ülkeler bile geri vitese taktı” değerlendirmesini yaptı. Çiçek, Meclis’teki adli yıl açılış resepsiyonunda gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Meclis’in erken açılması ve tezkere beklentisiyle ilgili bir soru üzerine Çiçek, “Daha bu işin ne olacağı belli değil. Kimsenin karar verdiği yok. Böyle bir müdahale olacak mı, olacaksa nasıl olacak, hangi kapsamda olacak, kimler katılacak? Hedefi ne, yol ve yöntemi ne?” dedi. Daha müdahale konusunun ayrıntılarının belirlenmediğine dikkat çeken Çiçek, “Bence tezkere üzerinde durmak yerine 100 binden Cemil Çiçek: önemli olan Bize müdahale tezkere ayrıntı tavsiyede fazla insan ölmüş, kimsenin kılı kıpırdamamış. Gladyatör kavgasını seyreder gibi herkes tribünden seyretmiş” diye konuştu. Meclis Başkanı Cemil Çiçek, söz konusu müdahale için tezkereden çok askeri bir müdahalenin ayrıntılarının daha önemli olduğunu dile getirirken şu değerlendirmeyi yaptı: “Diyelim ki bir müdahale yapılacak. Nereye yapılacak? Kaç günden beri Suriye yönetimi bunun tedbirini çoktan almıştır. Tutun ki bu gazları hastanenin bodrum katında depoladı, üst katta da hastalar var ya da mabetlerde ya da canlı kalkanlarla. Nereyi bombalayacaksınız? Neyi, nasıl yapacaksınız? Tezkereden çok kamuoyunu bununla bilgilendirmek lazım. Bence bu tezkerenin kendisinden daha önemli. Kaldı ki Türkiye ilk defa tezkere çıkarıyor değil. Yolu, yöntemi belli, örnekleri var.” BAKAN ERGİN’DEN TEPKİ: bulunamaz TBB Başkanı Feyzioğlu’nun konuşmasına Adalet Bakanı Sadullah Ergin tören çıkışında tepki gösterdi. Feyzioğlu’nun çoğulculuğa vurgu yapan, çoğunlukçuluğu eleştiren konuşmasına ilişkin bir bakış açısı ortaya koyduğunu belirten Ergin, şunları kaydetti: “Sayın Barolar Birliği Başkanı kendi oturduğu koltuğa çoğunlukçu bir seçim sistemiyle gelmiştir. Kendileri oturdukları koltuğa çoğunlukçu yöntemlerle gelenler bu kürsülerden bize çoğulcu tavsiyelerde bulunma hakkına sahip değiller. Biz parlamento açıldıktan sonra çoğulculuğu her alanda sağlamaya dönük çalışmalar yapacağız. Barolar Birliği seçimlerinin de barolardan gelen delegelerin seçimlerinin de çoğulcu yöntemle yapılması için öneri getireceğiz. Umarım Sayın Başkan bu çoğulcu önerilerimize de destek verir.” Tanal ve Genç’ten siyah çelenk Öte yandan törenin yapıldığı otelin girişinde CHP’li Kamer Genç ile Mahmut Tanal’ın da aralarında bulunduğu grup, intihar eden yargıç adayı Didem Yaylalı için eylem yaptı. Genç ve Tanal, HSYK’nin çelenginin yanına siyah çelenk bıraktı. Tutuklu avukatlar için protesto İZMİR / ADANA (Cumhuriyet) İzmir Adliyesi önünde düzenlenen törende konuşan İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş, geçen yılları hukuk devletlerinde görülmeyen uygulamalarla geçirdiklerini, bu nedenle avukatlar olarak üzgün, kırgın ve öfkeli olduklarını vurguladı. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi meslektaşlarına karşı yapılan operasyonun kabul edilemez olduğuna dikkat çekti. ÇHD Adana Şube Başkanı Sefa Erdoğan da “Avukatlığını yaptıkları kişilerle sırf onları savundukları için onlarla örgütsel bağları olduğu gerekçesiyle, soruşturmalar açılmış, haksız ithamlarla çok sayıda meslektaşımız tutuklanmıştır. Bir hükümet yetkilisinin, ‘yargıya gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor’ dediği bir ortamda, herkesin bir gün adalete ihtiyacı olacağını belirtiyoruz” dedi. Eskişehir’de de gerilim CAN HACIOĞLU İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN ESKİŞEHİR Adli yıl açılış törenlerinde Eskişehir Baro Başkanı Rıza Öztekin, AKP’yi sert sözlerle eleştirdi. Bazı kılavuz kitaplardan Atatürk resimlerinin çıkarılmasını eleştiren Öztekin’den sonra konuşan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise yönetmeliğe göre yalnızca ders kitaplarında Atatürk resmi, Türk bayrağı ve İstiklal Marşı olduğunu diğer kılavuz kitaplar için böyle bir zorunluluk olmadığını söyledi. Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de polisler ve eli sopalılar tarafından dövülerek öldürülen 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ı anımsatan Öztekin, “Eğer o kadar şiddetli biber gazı sıkılmasaydı, o kadar şiddetli tazyikli su olmasaydı bu olaylar yaşanmayacaktı. Ali İsmail Korkmaz’ı kaybetmeyecektik. Ali İsmail’i koruyamadık. Ali İsmail bize emanetti” diye konuştu. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle