22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EYLÜL 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Polisin aşırı biber gazı kullanımı kalp hastası Serdar Kadakal’ın yaşamına mal oldu GÖZÜNDEN YARALADI 7 Güzel milletini bırakıp gitti İstanbul Haber Servisi ODTÜ’deki olaylar ve Antakya’da Ahmet Atakan’ın öldürülmesini protesto etmek için Kadıköy’de düzenlenen gösterilerde polisin aşırı biber gazı kullanımı bir cana daha neden oldu. Kadıköy’de bir barın ses teknisyeni olarak çalışan kalp hastası Serdar Kadakal’ın (37), polisin göstericilere karşı kullandığı biber gazı nedeniyle kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdiği öne sürüldü. Kadıköy’de yaşanan olaylar sırasında polisin aşırı derecede biber gazı kullanması sonucu evlerinde oturan yurttaşlar da olumsuz etkilenmiş ve nefes alamaz hale gelmişti. Kadakal, bugün Kadıköy Sahrayıcedit Mahallesi’nde bulunan Böcekli Camii’ndeki öğle namazının ardından son yolculuğuna uğurlanacak. Kadıköy’de Shaft Bar’ın ses teknisyenliğini yapan kalp hastası Serdar Kadakal’ın, 3 gündür evi ve işyerinin yakınında maruz kaldığı gazdan şikâyetçi olduğu bildirildi. Kadakal, önceki gece 23.09’da işyerinde çalışırken kalp krizi geçirdi. 20 dakika boyunca ambulansın gelmesini bekleyen arkadaşları, daha sonra Kadakal’ı taksiyle Kadıköy Şifa Hastanesi’ne kaldırdı. Hastane önünde 2. kez kriz geçiren Kadakal, doktorların bir saatlik çabasına karşın kurtarılamadı. Kadakal’ın cenazesi dün savcılığın incelemesinin ardından Kadıköy Şifa Hastanesi’nden Yenibosna’daki Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Plastik mermi terörü Felsefeye Ne Gerek Var Son günlerin ilginç tartışmalarından birisi imam hatip okullarında ve ilahiyat fakültelerinde felsefe derslerinin kaldırılması tartışması oldu. Pek güzel bir tartışmaydı doğrusu. Dini esas alan bir eğitim kurumunda felsefenin işi ne? Aslında bırakınız imam hatip okullarını, ortaokul ve liselerde de çoktandır felsefe okutulmuyordu. Şimdi okulların neredeyse tümü imam hatip okullarına dönüştürüldüğüne göre bu “sorun” da kökten çözülmüş oluyor. Ne gerek var felsefeye? HHH İşin sırrını “çözenlerden” birisi de Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç. Öyle bir çözüm getiriyor ki, bilim kültür sanat dallarının tümü üç ana dal altında toplanabilecektir. Üstat aynen şöyle yazıyor: “İnsanın bilgi edinme, tefekkür ve sanat etkinliklerini yeniden tasnif etmek gerekirse bütün ‘ilim ve bilim’ dallarını, düşünce disiplinlerini ve sanat faaliyetlerini üç ana çatı altında toplamak mümkündür: Tevhid, varlık ve insan.” Tahmin ettiğiniz gibi bu üç ana dal da Kuran öğretisinin tamamıdır. Zaten Bulaç da bunu vurguluyor ve ne işe yarayacağını da ilan ediyor: “Bu üç çatı Kuran’ın baştan sona kadar ana ilgi alanı içinde yer alır. Söz konusu tasnifin fazlasıyla genel veya makro gözüktüğü doğrudur, ama zaten bizim maksadımız da binlerce disiplin altında parçalanmış insan kişiliğini söz konusu şizofreniden kurtarmaya matuf imkânların önünü açmaktır.” HHH İşte insanoğlunun şizofreniden, parçalanmış kişiliklerden kurtulmasının yolu da böylece bulunmuş oldu. O ne öyle; sosyal bilimler, pozitif bilimler alt dallarıyla birlikte 9 bine yaklaşıyormuş zaten ve bu tehlikeyi de Hz. Ali, vakti zamanında belirtmiş! Hz. Muhammed’in “İlim Çin’de de olsa bulunuz” hadisini zenginleştiren sözü şöyleymiş onun: “İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı.” Bulaç’ın anlatımıyla “nokta”dan kasıt da “bilginin özü”dür ki, İslam dünyasının Pisagor’dan bu yana debelenip duran Batı’ya öykünmesine gerek yoktur. Tam tersine imanlı Müslümanlar olarak Batı’nın felsefi serüvenini, dinlerin teolojik varsayımlarını tartışmalı ama “Allah, varlık ve insanla ilgili konuları bu düşünce geleneği içinden açıklamaya çalışmamalıyız”. Ne gerek var? Hem öyle yaparsak “İslam dünyasının ve genel olarak beşerriyetin küresel sorunlarının hakikatinden” kopmaz, uzaklaşmaz mıyız? Bugüne kadar kürenin küresel sorunlarının çözümü için İslam dünyasının bulduğu “çareleri” başka yerde aramanın gereği var mı? Şu şizofrenik Batı’nın yolundan gitmektense, “binlerce disiplin altında parçalanmış insan kişiliğini söz konusu şizofreniden kurtarmaya matuf imkânların önünü açmak” daha doğru olmaz mı? Ne diye felsefe ile teoloji ile uğraşıp da kuşku tohumları ekelim? Ezcümle; “ne felsefeye ne teolojiye ihtiyacımız var” vesselam! HHH Derin bilgisi ve konulara vukufiyeti ile bir otorite olduğu belli olan ve İslam tarihinde adı geçen, pratikte bir anlam taşımadığı sonradan anlaşılan “Medine Vesikası” tartışmasında da göz dolduran Bulaç’ı şimdilik bir yana bırakalım ama kuşkuyu elden bırakmayalım. Bulaç “şizofrenik” dese de bilim dünyamıza dönelim. Peki, neydi felsefe? Felsefe bütünsel gerçeğe, hakikate, bütünün bilgisine ulaşma arayışıdır. Ama biliriz ki hakikate ulaşmak ancak kuşkunun sürekliliği ile olabilir. Kuşku ise bütün bilimlerin anasıdır ve öyle görülüyor ki, Bulaç’ın beğenmediği ana bilim dalları daha da saçaklanıp genişleyecek, alt dallarının sayısı daha da artacak, biz bildikçe kuşkulanacak, kuşkulandıkça daha fazla bileceğiz. Bu diyalektiği “işte biz her şeyi biliyoruz ve hepsi de buradadır” diyenlerin bozabilmeleri mümkün değildir. Biber gazından bayıldı Kadakal’ın cenazesi ailesi tarafından otopsinin ardından Adli Tıp Kurumu’ndan alındı. Serdar Kadakal’ın ablası Sibel K. “Kalp kapakları değişmişti ama hepimizin sağlık sorunları var. Normal bir insanın dahi maruz kaldığında zarar gördüğü bir şey, rahatsız bir insanın vücudunda daha farklı tepkilere yol açıyor” dedi. Kardeşinin göğüs ağrısı şikâyeti olduğunu ve bu nedenle ailesinin o gün çalışmaya gitmemesini istediğini belirten Sibel K. şunları şöyledi: “Nefes alamıyorum diyordu. Evi Moda’daydı. Dışarıya çıkmasına gerek yoktu, içerde de yaşadı aynı şeyi. Zaten içeriye giren gaz herkesi etkiliyordu. Boğazı ve göğsü ağrıyordu.” Serdar Kadakal’ın eniştesi L.K. de Kadakal’ın 3 gündür Kadıköy’de polisin yoğun olarak kullandığı biber gazından nefes alamadığını söylediğini belirterek “Kalp kapakçıkları değişmişti ve sürekli ilaç kullanması grekiyordu. Aynı zamanda kalp pili taşıyordu. 3 gün önce de gazdan işyerinin kapısı önünde bayılmış” dedi. İş arkadaşı H.Ç. ise Kadakal’ın kalbinin hem yoğun gaza hem de bu strese dayanamadığını söyledi. ‘İyi ki burada doğmuşum’ Serdar Kadakal, doğum gününü Gezi Parkı Direnişi sırasında Taksim’de geçirmişti. Kadakal, 5 Haziran’da Facebook’taki sayfasına şu mesajı düşmüştü: “Hayatımda geçirdiğim en güzel doğum günümdü. Gözlerim yaşardı ama gazdan :) Yağmur çiselemeye başlamadan üzerimize yağmurluklar verildi. Gazı yedik, hübeli hübele koşarken gözlüğünü çıkar’ dedi biri, çıkardım. 2 fıst fıst gözler camsille silinmiş ayna gibi parladı. Korkum yerini neşeye bıraktı. Ne güzel bir insan, ne güzel bir milletmişiz biz. İyi ki burda doğmuşum... :)” İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Hasan Kılıç, biber gazının yasaklanması gerektiğini belirterek “Kadakal’ın ailesi gazdan dolayı hayatını kaybettiği konusunda ısrarcı” dedi. Ailenin avukatı İsmail Demirci de otopsinin bittiğini ancak bir ön rapor dahi verilmediğini belirterek “Buna benzer vakalarda ölüm nedeninin yer aldığı bir ön rapor verilirdi. Ancak bu kez verilmedi. Raporun bir buçuk 2 aya kadar netleşeceğini söylediler” dedi. Öte yandan Kadakal’ın polisin kullandığı gazdan etkilenerek kriz geçirdiği iddiaları emniyet yetkililerince yalanlandı. Yetkililer olay günü bölgede emniyet kuvvetleri tarafından biber gazı kullanılmadığını savundu. Ön otopsi raporu bile vermediler İstanbul Haber Servisi Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde önceki akşam toplanan yurttaşlar, polis şiddetini ve Ahmet Atakan’ın öldürülmesini protesto etti. Polis ekipleri, gösteriye yoğun bir şekilde gaz bombası atarak müdahale etti. Bu sırada 33 yaşındaki Orhan Şahin sol gözünden yaralandı. Ümraniye Eği tim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Orhan Şahin dün ameliyata alındı. 5 saat süren ameliyat sonunda Şahin’in durumunun iyi olduğu öğrenilirken gözünün durumu henüz açıklanmadı. Ancak bir atölyede işçi olarak çalışan Şahin’in gözünü kaybetme riski olduğu ifade edildi. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ise Orhan Şahin’in plastik mermi ile yaralandığını belirtti. Gazi Mahallesi’nde de önceki akşam düzenlenen protesto gösterilerine polis biber gazıyla müdahale etti. ODTÜ’lüler canlarını ortaya koyarak korumaya çalışmıştı Gökçek ağaçları kuruttu MERT TAŞÇILAR ‘Kalp hastasını öldürür’ İKLİM ÖNGEL ANKARA Kardiyalog Prof. Dr. Gülümser Heper, Kadıköy’de 3 gün boyunca biber gazına maruz kalan kalp hastası Serdar Kadakal’ın yaşamını yitirmesi üzerine, “Yoğun biber gazına maruz kalan kalp hastalarına 23 dakika içinde müdahale edilmezse yaşamlarını yitirebileceğini” açıkladı. “Bu çok klasiktir ve her kalp hastası için bu doğrudur” diyen Heper, “Normal insanlar birkaç dakikayı tolere edebilir ancak kalp hastaları bunu yapamaz. Kalp hastalarının alabileceği herhangi bir önlem de yoktur” diye konuştu. Emniyet’in müdahale öncesindeki anonslarını anımsatan Heper, kalp hastaları için anons yapılabileceğini kaydetti. Heper, “Eylemlerde ya da eylemin yapıldığı bölgelerde pek çok kalp hastası bulunuyor olabilir ve onlar direk ölüm riskiyle karşı karşıyalar. Bu nedenle kalp hastalarının çevreden ayrılması için bir süre tanınabilir” dedi. Kalp hastası olduğunu bilmeden insanların da eylemelere katılabiliceğini vurgulayan Heper, “Bu yüzden direkt gaz sıkmak bir caneyettir. Bibergazına maruz kalanların ne kadarı tolere etti, ne kadarı hasta yattı ve eve gittikten sonra ne yaşadı, bilmiyoruz. Bu nedenle, biber gazı soluyan bir kalp hastasının ölümü sürpriz değil” dedi. ODTÜ ağaçlarının bir kısmı taşınma mevsimi olmadan söküldüğü için kurudu. ANKARA ODTÜ’lülerin canlarını ortaya koyarak korumaya çalıştıkları, ODTÜ Ormanı’ndan geçecek otoban inşaatı için “sökülen” ağaçlar, Ankara Anakent Belediyesi tarafından taşınıp dikildikleri yerde “kurudu”. Ankara Büyükşehir Belediyesi Söğütözü Fidanlığı’na taşınan ağaçların bulunduğu yer “fidanlık mezarlığını” andırıyor. Taşıma sırasında bazı ağaçların dallarının kırıldığı görülürken bazı ağaçlar da gelişigüzel dikildiği için yan yattı. Bazı ağaçların köklerinin yarısı topraktan dışarı çıkmış olması gözlerden kaçmadı. Oysa meslek odaları, ağaçlar sökülmeden önce ağaçların “taşınma mevsimi” olmadığını vurgulamıştı. Mevsiminde taşıma yapılmayan ağaçla rın yüzde 80’inin kuruduğunun bilimsel olarak tespit edildiği dile getirilmişti. Fidanlıkta kuruyan ağaçların sökümünün yapıldığı sırada da birçok olay yaşanmıştı. Öte yandan Belediye Başkanı Melih Gökçek’in söküldüğünü kabul ettiği ağaçların yerine refüjlere ve bulvarlara ektiğini her fırsatta belirttiği binlerce ağacın bir kısmının aynı fidanlıkta kuruduğu görüldü. CEPLERİNDEN ÇIKINCA GÖZALTINA ALINDILAR Çocuklara ALİCAN ULUDAĞ misket gözaltısı ANKARA Başkentte yapılan protesto gösterileri sırasında polis, yakaladığı çocukları ceplerinden misket çıktığı gerekçesiyle gözaltına aldı. Yaşları 18’den küçük olduğu için psikolog nezaretinde ifadeleri alınan çocuklar misketlerine el konulduktan sonra serbest bırakıldı. Emniyet, Mamak’ta yapılmak istenen camicemevine ve ODTÜ’den geçirilmek istenen yola karşı Dikmen ve Tuzluçayır semtlerinde yaşanan prestesto gösterilerine gaz bombası ve tazyikli su ile müdahale etti. Olaylar sırasında aralarında 18 yaşından küçük çocukların da bulunduğu bazı göstericiler gözaltına alındı. Çocuk yaştaki göstericilerde yapılan üst aramasında “misket” bulundu. Polis, bu misketlerin sapanla güvenlik güçlerine atıldığını öne sürerek çocukları Emniyet’e götürdü. Ancak çocukların üzerinden sapan çıkmadı. Bu şekilde gözaltına alınan 20 çocuk, Ankara Adliyesi’ne getirtilerek çocuk savcılığı tarafından sorgulandı. İfadede, psikologlar da hazır bulundu. Suçlamaları kabul etmeyen çocuklar, olay yerinde oyun oynamak için bulundurduklarını ifade ederken, bazıları ise misketleri olaylardan topladıklarını söyledi. Misketlere delil olarak el konulurken, ifadeleri tamamlanan çocuklar serbest bırakılarak, ailelerine teslim edildi. ‘Çocuklarımızı bırakın’ Gezi Tutukluları Aileleri, tutuklu Gezi direnişçilerinin serbest bırakılması isteği ile 11. kez bir araya geldi. Galatasaray Lisesi önünde dün akşam saatlerinde toplanan aileler “Gezi tutsaklarına özgürlük”, “Gezi şehitleri, gazileri, tutsakları onurumuzdur” ve “Katiller serbest, çocuklar tutsak” pankartları açarak “Her yer Taksim, her yer direniş”, “Gezide düşene, dövüşene bin selam”, sloganları attı. Aileler adına açıklama yapan Rahime Sakinci, “Ankara’da görülen duruşma öncesi mahkeme hâkimi kararı flashdiskte hazır halde getirdi. Gezi Direnişi olduğunda hukuk yok sayılıyor. Demek ki, hâkimler siyasi emirlerle kararı önceden veriyorlar” dedi. Bağış’tan ‘devede kulak’ benzetmesi Haber Merkezi Habertürk ekranlarında Balçiçek İlter’le “Söz Sende”ye konuk olan AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Gezi eylemlerinde yaşanan ölümler için “devede kulak” diyerek tartışma yaratacak bir değerlendirmede bulundu. Balçiçek İlter’in sorularını yanıtlayan Egemen Bağış, “Suriye’de 2 yılda 100 bin kişi öldü. Gıkı çıkmayan uluslararası medya, Taksim’deki basit bir gösteri için 8 saat aralıksız yayın yaptı. Sanki dünyaya bir iç savaş yaşıyormuşuz gibi gösterdi” dedi. Balçiçek İlter “Basit demeyelim isterseniz. İnsanlar hayatlarını kaybettiler” diye yanıt verince Bağış, “Suriye’de 100 bin kişinin hayatını kaybettiği olaylarla kıyaslarsanız devede kulak...” ifadesini kullandı. Taksim’de yine müdahale Galatasaray Meydanı’nda dün akşam saatlerinde HDK’nin çağrısıyla bir araya gelen yüzlerce kişi “Ortadoğu’da emperyalist müdahaleye hayır”, “Hükümet demokratik çözüm için adım at” pankartları açtı. Grup adına açıklama yapan HDK İstanbul İl Yürütmesi’nden Fatma İnce, Suriye’ye yönelik her türlü askeri saldırının karşısında olacaklarını bildirdi. Açıklamanın ardından grup Taksim Meydanı’na yürümek isteyer grubun önü polis barikatıyla kesildi. Bunun üzerine grup, barikat önünde “Her yer Taksim, her yer Rojava”, “Yaşasın halkların eşitliği”, “Ahmet Atakan ölümsüzdür” sloganları atarak oturma eylemi yaparak dağıldı. Tophane yönüne doğru giden 15 kişilik bir grubun ise polise havai fişek atması üzerine polis gruba plastik mermilerle müdahale etti. (Fotoğraf:VEDAT ARIK) Hak ihlalleri tavan yaptı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu tarafından hazırlanan “Ağustos ayı insan hakları ihlalleri” raporunda, Gezi Parkı protestoları sırasında tavan yapan gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik ihlallerin hukuki boyutunun devam ettiğine işaret edildi. Raporda, toplantı ve gösteri, ifade özgürlüğü konusunda gözaltına alınan 142 kişiden 73’ünün Gezi Parkı protestocuları olduğuna işaret edilerek bunlardan 3’ünün tutuklandığı belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle