14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 EYLÜL 2013 PAZAR 14 lmanya’da 1 Aralık A 1933’ten öteye yürürlüğe giren “Nazi Parti ve Devlet Bütünlüğü Yasası”na göre, yargı sistemi suç işleyen parti üyelerini, saldırı timlerini ve SS denilen güvenlik güçlerini kovuşturamıyordu. Bu suçlular, salt Özel Yetkili Nazi mahkemelerinde yargılanabiliyordu. Nazi iktidarı, 1934 yılında Berlin’de salt Nazizme eleştiri ve rejime muhalefet suçu davalarına bakan Halk Mahkemesi’ni kurdu. İki yargıç ve beş adet parti üyesi, SS ve ordu mensubundan oluşan mahkeme, “harp divanı” usulüne uygun olarak, gizli sorgulamalara yetkiliydi. Savunma avukatı Nazi Partisi üyesi kartı taşımak zorundaydı. Halk Mahkemesi’ndeki davalar genellikle ölüm cezasıyla bitiyordu. Örneğin Nazi iktidarına isyanla suçlanan Münih Üniversitesi öğrencileri 25 yaşındaki Hans ve 22 yaşındaki Sophie Scholl, bu mahkemenin verdiği kararla idam edildiler. Ama Nazilerin gözüne hiçbir yargı düzenlemesi yeterli görünmüyordu. 1935 yılından öteye, “hükümete alçakça saldırı ve darbe planları” yapıldığı gerekçesiyle her vilayette bir ÖYM kuruldu ve yetkileri artırıldı. Yeni ÖYM’ler, Nazi Partisi’nin “sağlam” üyesi olduğu kanıtlanmış üç yargıçtan oluşuyor ve yargıçlar, hukukçu olmayabiliyordu. Artık her türlü davaya bakan bu mahkemelerde de sanıkların savunma ve temyiz hakları kısıtlandı. gönderen ÖYM’lerin yerine... Gaz odalarına sıkılan ölümcül Zyklon B gazını, değiştirin evlerin içine kadar sıkılan ve ancak bazı durumlarda öldürüp, genellikle süründüren Oleoresin Capsicum gazıyla... Anlattıklarım kuşkusuz bir şeyler çağrıştırıyor sizlere. Ama merak etmeyin, Türkiye ne dünkü Nazi, ne bugünkü demokrat Almanya olur. Çünkü her ileri demokraside olduğu gibi, bizim yaşadığımız despotlukta, emir değil, “merak” esastır. Yüce Yargıç’ın, niye yapılmıyor diye merak ettiği yapılır, niye yıkılmıyor diye merak ettiği yıkılır. Yüce Yargıç, bir köşe yazarının nasıl yazdığını merak edince gazete yazarı kapının önüne koyulur, sorun çözülür. Yüce Yargıç, bir otelin kapısını gazlanmış coplanmış gençlere niçin açtığını merak edince, ait olduğu grubun bir şirketine mali baskın yapılır, cezası kesilir. Yüce Yargıç, birileri niye soruşturulmuyor diye merak edince, sorguçlar hemen harekete, yargıçlar hazırola geçer, merak konusu tutuklanır, olay biter. Yüce Yargıç niye yenilip içiliyor diye merak ettiği için yasaklanan yaşam keyiflerini saymaya, herhalde gerek yok... Demem o ki, 28 Şubat kararlarına destek veren medya patronu ve sahibinin sesi CEO’larıyla, yankı vadisi yazarlarının titremesi gereken gün, bugündür. “Aslan ile öküze aynı ya sayı uygulamak, zulümdür.” WILLIAM BLAKE GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Despotik Yargıda Merak Esası Almanya’da yargı sistemi, tümüyle Nazi iktidarının irade ve hükmüne bağlanmış, zaten yüksek sesle öksüren bile alınıp götürülüyor; ama hükümetin despot iştahı yedikçe açılıyordu, nedense. HHH Hitler’in hukuk danışmanı ve zaten Nazi adalet( !) sisteminin koordinatörü Hans Frank, 1936 yılında Alman yargıçları şu sözlerle uyardı: “Ülkemizde hiçbir yasa nasyonal sosyalizm ilkelerinden bağımsız değildir. Siz yargıçlar, varacağınız her kararı, ‘Bu karar Alman halkının nasyonal sosyalist vicdanına uygun mudur?’ diye sorgulamalısınız. Bu sağlam dayanağı, Adolf Hitler’in ifadelerinden çıkaracağınız iradeyle bütünleştirince, alacağınız karar işte o zaman ilelebet payidar kalacak Üçüncü Reich’ın yaptırımı olacaktır.” Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Unutulmasın Geçenlerde iki günlük bir Nevzat Yalçıntaş söyleşisi okudum. Adeta bir evliya portresi çiziliyor ve geçmiş unutturulmaya çalışılıyordu. Yalçıntaş, “Türkiye’de sosyal siyaseti bilim olarak yerleştiren bir akademisyen ve inançlı bir kişi olarak” tanıtılıyordu. Hoca, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi profesörüydü. 12 Mart 1971’de Mümtaz Soysal’ın “Anayasaya Giriş” kitabının bilirkişilerindendi. Mahkemenin, “Teknik ve doktoriner bir iş olduğu cihetle bunun halli için hâkimin bilgisi kâfi gelmez” diye bilgisinden yararlanmak için seçtiği “bilirkişi” idi. Ekonomiyi, dolayısıyla Marksizmi iyi bildiği için anayasa hukukunun içine enjekte edilmiş komünizmi ancak o görebilirdi. “Değil müptedi gençlere, bu konuda az bilgi sahibi yetişkinlere dahi etki yapabilecek profesyonel bir takdim ve üslup içinde yazılmıştı.” Bu laflar bilirkişi raporundan kaçar mıydı hiç; Nevzat Yalçıntaş gibi uzman bir antikomünistin gözünden? Bilirkişi raporuna dayanarak, komünizm propagandası yapıldığına karar veren mahkeme Mümtaz Soysal’a ceza vermişti. Ancak Yargıtay kararında bir iktisatçının bilirkişiliğine itiraz edince, ünlü savcı Baki Tuğ, “Elbette ki iktisat dalına mensup bir ilim adamı tetkik edecektir. Kendi konusu ve kendi branşıdır, iktisadi doktorinler(!) tarihi bu konunun içinde yer almaktadır” diye savunmuştu. Baki Tuğ da bu mahkemedeki tavırlarıyla, hukukun hangi ellerde nasıl kullanılabileceğini göstermesi açısından en iyi örnekti. Mümtaz Soysal, “siyasal suçların hiçbir dönemde, hiçbir iktidara şeref vermediğini” söyleyerek; “Sokrat’ın yargılanması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galile’nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturtuyorsunuz” dedi. Bu sözler mahkeme heyetince hiç hoş karşılanmamıştı. “Kararları hukuk tarihine geçen” Baki Tuğ mahkemede yerinden fırlayarak bas bas bağırıyor: “Sokrat’ı yargılayan bir Yunan mahkemesidir. Burası ise bir Türk mahkemesidir. Galile insanlık uğruna öldü, MarksistLeninist ilkeler uğruna değil.” Baki Tuğ’a göre Soysal “Dünya kominist(!) partisinin (böyle bir parti yoktur); eğer bulunduğunuz ülkede kominizmi açık olarak savunamıyorsanız, orada bağımsızlıktan tam demokrasiden bahsederek kominizmi anlatın prensibini en iyi şekilde uygulayan ilim adamları arasında yer almakta”ydı. Baki Tuğ “komünizmi” yanlış yazmıştı. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Mümtaz Soysal, 18 Mayıs 1971’de kürsüde ders verirken tutuklandı. Soysal’ı suçlu bulan bilirkişi Yalçıntaş, MC hükümetince, yani Demirel tarafından TRT Genel Müdürlüğü’ne getirildi. 1999’da Fazilet Partisi’nden TBMM’ye girdi. 2002’de AKP’den seçildi. Meclis’te Mümtaz Soysal’la karşılaştığında yanına gitti ve saygıda kusur etmedi. Savcı Baki Tuğ’u yine Demirel Meclis’e soktu ve SHPDYP hükümetinde Dışişleri Bakanı Soysal’a da güvenoyu verdi. Soysal, savcıyla hiç konuşmadı. Demirel, Deniz Gezmiş’leri asan Ali Elverdi ve Orgeneral Faik Türün’ü de Meclis’e soktu. “Anayasaya Giriş” artık “Anayasadan Çıkış” olmuştu. azen, merak sürecine B dahil edilemeyen, çünkü hiçbir yamuğu bulunamayan Alman Nazi Parlamentosu’nun 26 Nisan 1942’deki son oturumunda, Adolf Hitler de yargıçlara son ayarı vererek; günün gereklerine uymayan herhangi bir mahkeme kararının, altında imzası bulunan yargıç ve yargıçların görevden alınmasıyla cezalandırılacağını açıkladı. Bu toplantıda Hitler, resmen “var olan hiçbir yasa tarafından kısıtlanamayacak” Yüce Yargıç ilan edildi ve uygun görmediği tüm memurları görevden almak yetkisiyle donatıldı. Bir süre sonra da Nazi Partisi, tüm mahkemelerde yargı heyetinin uyması gereken bir “Genel Talimat” yayımladı. HHH Koyun ömürboyu hapse gönderen ÖYM’leri, idama muhalefet sanıkları vardır. Onları, Büyük Ankara’nın “başganı”, Melih Gökçek merak eder. Hele muhalif kadınsa, merakı had safhadadır. Twitter’de @06melihgokcek adresinden start verir: “Mine senin cibilliyeti merak ediyorum.” Sosyal medyada İslamiyetin ender kadın azizelerinden, iman ve ahlak simgesi Rabia’nın kutsal elinin logosu altında, binlerce Yecüc Mecüc, bildikleri tek dil, apış arasından sarkan organlarını konuşturur, cibilliyet sorgusuna alınanı sanal tecavüzle infaz ederler. Oysa ben bunların cibilliyetini hiç merak etmiyorum. Tek bir kadın yazara hücum için kurulan genital organ ordusu, pek de kahraman olmasa gerek. Ezici çoğunluğunun bir yumurta ya da Rabia işaretinin arkasına saklandığına bakılırsa, cesur olduklarını da söylemek zor. @06melihgokcek ise cibilliyet düzeyini zaten adresine yazmış. Sıfır altı Melih Gökçek! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] Güzel Haberler Gündemdeki kaygı verici konularla uğraşırken nice zamandır savunduğumuz fikirleri destekleyen haberler yüreğimize su serpiyor.. Örneğin İstanbul’un elde kalmış ormanlarını tüketecek “3’üncü köprü” ya da yurt düzeyinde kimlikli yaşamı yok edecek “kentsel dönüşüm” hakkında “bizimle benzer düşünceler”i okumak kadar umut verici ne olabilir? Bu nedenle en çok “huzur”a ihtiyacımız olan şu pazar tatili yazımı gazetelerdeki iki güzel habere ayırdım. Asık suratla değil, gülümseyerek okumanın keyfini birlikte yaşamak için... projelerden “İstanbulBandırma RORO seferleri”nin yeni sahiplerce de benimsendiği ilk günlerden duyurulmuştu. Gerçekleşirse, 3’üncü köprüye “gerekçe” gösterilen “ağır vasıta”lar doğayı katletmeden Trakya’dan Anadolu’ya ulaşacaklar… karayoluyla 600700 km 12 saatte aşılırken, 200 km’lik RORO ile çevreye zarar vermeden 34 saat yetecek. İDO Genel Müdürü Mehmet Paksoy, “Tecrübesizliğin Şansındır” adlı ilk kitabının tanıtımında bu “kurtarıcı” projeleri için özetle demiş ki: “Başlamakta geç bile kaldık. Trafik sorununu çözecek, İstanbul’un ağır vasıtalarla çiğnenmesini engelleyecek projeye imza atmak istiyoruz.” (Hürriyet7 Eylül) Umarım daha geç kalmazsınız sayın Paksoy… Bir an önce başlayın ki 3’üncü köprünün ne denli “akıldışı” olduğunu herkes görsün ve bu büyük cinayet durdurulsun. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] ‘RORO’ya başlamalıyız’ Biliyorsunuz denizden insan taşımada dünya rekortmeni kuruluşum İDO’nun sahibi artık İstanbul Büyükşehir Belediyesi değil, özel bir ortaklık. Özelleşmeden önce kamuoyuna duyurulan BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Bu haritada 3. köprüye ne hacet? RoRo ile İstanbul’u kurtaracak... Kentsel dönüşüm ve komşuluk “Sokakmahalleçarşı/ pazar” gibi geleneksel kent ve yaşam değerlerimizi ortadan kaldıran dönüşüm projeleri, hemşerilikleri, dostlukları ve komşulukları da yok edecek. Bunları mimar, plancı ve mühendis odaları ya da siyasal iktidardan korkmayan akademik kurumlar değil, “özel bir inşaat şirketi”nin satış ve pazarlama müdürü Gaye İntepe söylüyor. Kentsel dönüşümle yıkılıp yeniden yapılan semtlerde “40 yıllık dostluklar zarar görüyor” diyen İntepe, şunları da ekliyor: “İnsanlar alıştıkları sokak, mahalle ve komşularından ayrılmak istemiyorlar.” Kentsel dönüşüm müteahhitlerinin en çok üst katlardaki dubleks daireler ve zemin katlardaki ticari alanlarla ilgilendiklerini de anımsatan İntepe diyor ki: “Bu rant kavgasının kurbanları, yıllardır bakkala giderken komşusuna ‘Bir şey lazım mı’ diye soran, yazlığa giden komşusunun çiçeklerini sulayan, kedilerine mama verenler oluyor.” (Milliyet8 Eylül) Gaye Hanım’a da teşekkürler... bakalım böylesi güzel görüşler gazetelerimizin iç sayfalarında kısa haber olarak değil, “1’inci sayfadan sürmanşet” verilerek siyasilerin “düzmece gündem”lerinin yerini ne zaman alacak? UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Herhangi 1 bir olayın te 2 mel özelliklerini açık 3 lamaya ya 4 rayan değiş 5 ken ve önem6 li öğe. 2/ Kısa çizme... İs 7 lamda Tanrı 8 buyruklarına 9 uyma. 3/ Argoda kız ar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kadaşı olmayan 1 K R E A T İ F O erkeğe verilen ad... 2 R A S T A R U J Bangladeş’in baş 3 N D R E kenti. 4/ Ses... Bir 4 U M A V A R A G E L E çok ipin örülme5 A N E M O F O B İ siyle oluşturu T İ İ L İ K lan ve balıkçılık 6 S K O L İ A ta kullanılan ha 7 A K B E T İ M lat. 5/ Ayakkabı 8 N A S nın yumuşak olan 9 V E D A A L E üst bölümü... Ağaç oymaya yarar kesici araç. 6/ Meydan... Satrançta bir taş. 7/ Bir cins av köpeği... Bir renk. 8/ Bir üretim ya da kullanım süreci sonucunda arta kalan madde... İşler durumda olan. 9/ Belli bir bilim alanında, incelenecek problemlerin ve bunları inceleme tekniklerinin seçimi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İçinde yağ yakılan toprak kandil... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 2/ Bir ilimiz... Soyundan gelinen kimse. 3/ Yüzeni içeriye çeken deniz akıntısı... Atın omuzları arasındaki yer. 4/ Bir renk... Arsız, sırnaşık. 5/ Bir nota... Yüz metre kare tutarında yüzey ölçüsü birimi. 6/ Seyrek dokunmuş bir tür kumaş... “Altın Oran” da denilen, yaklaşık 1.61 değerindeki sayıya verilen ad. 7/ Nal... Bir oyun ya da filmde aniden yaratılan komik durumlar. 8/ Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisi... Çok derinden hissedilen sevgi ya da gönül bağı. 9/ Yunan abecesinde bir harf... Yükselme, yücelme.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle