15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 EYLÜL 2013 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Doğu Akdeniz Nereye? Muhalefetin Kolaylığı BİR ülkenin siyasal yaşamında iktidar, halk oylarının yüzde elliden fazlasını almış bir partinin elindeyse ve bu partinin genel felsefesi ve programı ile halk yığınlarının inançları ve alışkanlıkları neredeyse ezelden beri örtüşmemekteyse o ülkeyi yönetmek işten değildir. Nitekim Türkiye de böyle yönetiliyor ve şimdilik iktidar nasıl bir hata işleyip ne türlü gaf yaparsa yapsın seçim kaybetmiyor. iç kuşkusuz, bu rahatlığın en etkili nedeni partinin başına geçmiş olan politikacının ideoloji, doktrin ve program gibi konularda yetişmesindeki eksikleri kolayca gidermeye yarayan müthiş bir beceriklilik göstermesi ve bunu çok ustaca kullanabilmesidir. Bu sayededir ki, karşısına çıkan rakipleri ya da muhalefet cephesinden gelen eleştirileri, itirazları ve hatta protestoları kolayca karşılayabilmekte, zaman zaman ustaca tersine çevirip kendisine yönelik okları kendi lehine birer silaha dönüştürebilmektedir. Başka bir deyişle, sayın politikacının özdeki zayıflığı usuldeki ustalıkla örtülerek marifet derecesine bürünmüş olmaktadır. Kısacası, itiraf edelim ki, eğitim zırhları pek sağlam olmayan seçmen kitlelerinin gözünde bu çeşit marifetler derinlik, doğruluk ve yararlılık yanları güçlü olan sunumların ve nutukların etkisini gölgede de bırakabiliyor. iderlikteki etkinlik bununla kalmıyor ve zaman zaman sorunların özünü sezip sonuçta başkalarının uzun laflarını anlamsız kılan bir zekâ düzeyine yükselebiliyor. Örnek mi? Herkes olimpiyatları İstanbul’a çekemeyişin nedenlerini hiç ilgisi olmayan yerlerde ararken, iktidarın başındaki bu marifetli politikacı kendisinden iç beklenmeyen bilgece bir söz söylemiş ve böyle bir durumda söylenebilecek en doğru öğüdü ortaya koyabilmiştir: “Bundan sonra olimpiyatlarda en iyi dereceleri kazanmaya çalışalım.” Demek ki, böyle bir politikacının liderlik ettiği bir iktidarın karşısına olağanüstü güçlükte birleşik bir muhalefetin kıvraklığıyla çıkmak vacip olmuştur artık. Bizzat Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Komuta kademesinde subay kalmıyor” ifadeleriyle belirttiği üzere Türk Silahlı Kuvvetleri ve özellikle Deniz Kuvvetlerimizin konulara vâkıf güzide komutanları geçerliği kuşkulu iddialarla devre dışı bırakılmıştır. Zemin giderek kayganlaşmaktadır. Dr. RAFET AKGÜNAY ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu Öğretim Üyesi, Büyükelçi (E) K H L ıbrıs, adada yaşayan soydaşlarımızın güvenliklerinin sağlanmasının yanı sıra, Türkiye’nin bölgedeki stratejik çıkarları, Lozan’da kurulan Ege ve Doğu Akdeniz’deki dengenin sürdürülmesi ve Türkiye’nin dış itibarı gibi nedenlerle on yıllardır Türk dış politikasının öncelikli konularından birini oluşturagelmiştir. Hal böyleyken, Türkiye’nin son yıllarda dış ilişkilerine egemen olan ideolojik nitelikli yaklaşımlar sonucu Kıbrıs konusunda da hızla zemin kaybedildiğinin işaretleri alınmaktadır. Rumların Annan Planı’nı 2004 yılında reddetmesinden sonra, Kıbrıs konusunda bir durgunluğa girilmiştir. Bu dönemde çıkmazın aşılması amacıyla özellikle Türk tarafının girişimleriyle gündeme gelen çözüm arayışları şu ana kadar sonuçsuz kalmıştır. Tarafların, Güney Kıbrıs’ta, geçen şubat ayında yapılan başkanlık ve temmuz ayında KKTC’de gerçekleştirilen erken genel seçimlerinden sonra önümüzdeki ekim ayında bir kez daha görüşme masasına oturmaları beklenmektedir. Yeni dönem öncesi yapılan değerlendirmelerde, iki önemli gelişme çözüm umutlarını artırmıştır. Bu gelişmelerden ilki, Doğu Akdeniz’de İsrail’den sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de (GKRY) kendisine ait olduğunu iddia ettiği deniz sahasında doğalgaz bulunmasıdır. Bu bağlamda, bölgeden çıkarılacak gazın en ucuz seçenek olan Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştırılması ve elde edilecek gelirle Kıbrıs sorununun çözümüne maddi kaynak oluşturabileceği dile getirilmeye başlanmıştır. İkinci gelişmeyi ise Anamur’dan inşa edilmekte olan boru hattı ile Dragon Çayı sularının Kıbrıs’a getirilmesi projesi oluşturmuştur. Daha sonra, Su Temin Projesi dönemi içinde, Türkiye’den KKTC’ye elektrik nakli için gerekli alt yapı çalışmasının tamamlanacağı açıklanmıştır. Milli Güvenlik Kurulu’nun 22 Ağustos 2013 tarihli toplantısına sunulan bir raporda, söz konusu projelerin gerçekleşmesiyle GKRY’ye de su ve elektrik verilebileceği belirtilmektedir. Raporda, GKRY’nin Türkiye’ye bağlı bir yapı yerine başka seçenekleri yeğlemesi halinde “Birleşik Kıbrıs” fikrinin sona ermesi olasılığına karşın, söz konusu projelerin adanın tümünü kapsamasının kalıcı bir uzlaşmaya ve barışa somut bir katkı sağlayabileceğine dikkat çekilmiştir. üzakerelerde yeni fırsat penceresi mi? Görüşmelerin ekim ayında başlayacak aşamasında doğalgaz, su ve elektrik enerjisinin yeni ve olumlu unsurlar oluşturabileceğine ilişkin umutlar dillendiriliyor olmakla beraber bu konudaki beklentilerin hayata geçirilmesi yolunda duraksamalar bulunmaktadır. Şöyle ki, Mavi Marmara olayından sonra Türkiyeİsrail ilişkilerinde ortaya çıkan gerginliğin hâlâ aşılamamış olmasıyla Türkiye’nin bölgesel olaylar karşısında izlediği, geçerliği tartışmalı politikalar GKRY tarafından stratejik anlamda dikkatle değerlendirilmektedir. Nitekim, nisan ayından bu yana GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades’in İsrail’i, İsrail Parlamentosu Knesset’in Başkanı Yoel Edelstein’in ise GKRY’yi ziyareti dahil iki taraf arasında üst düzeyli yedi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Tüm ziyaretler sırasında, ele alınan enerji ve su konusunda İsrail Enerji ve Su Kaynakları Bakanı Silvan Şalom’un GKRY ziyareti sırasında bir anlaşma da imzalanmıştır. Rum Tarım, Doğal Kaynaklar ve Çevre Bakanı Nikos Kuyilais ile Yunanistan Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Yorgo Lakkotripis’in de imza koyduğu söz konusu üçlü anlaşma, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan M arasında elektrik iletimi amacıyla denizaltına kablo döşenmesini öngörmektedir. Bir yandan İsrail, diğer yandan Yunanistan üzerinden Avrupa’ya bağlanacak GKRY ucuz ve bol elektrik enerjisine kavuşmayı ve su gereksinimini de deniz suyunu damıtarak karşılamayı ummaktadır. İmzalanan söz konusu anlaşmada ayrıca, ilgili taraflar doğalgaz kaynaklarının “korunması” konusunda işbirliğini de kararlaştırmışlardır. Doğalgazın pazarlaması konusunda ise siyasi nedenlerle Türkiye’yi dışlayan seçenekler üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır. Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı Yannis Kasulides ayrıca, “Mısır, Suriye ve Kıbrıs sorunu dahil bölgesel ve enerji konusu başta olmak üzere ikili ilişkileri görüşmek üzere” eylül ayının ilk günlerinde Kahire’yi ziyaret etmiştir. Basına verilen bilgide Kasulides’in Mısır ziyaretinin amacı “yeni Mısır hükümeti ile ilişkileri güçlendirmek; enerji konusunda GKRY’nin enerji çıkarlarını güvence altına almak ve Mısır ile 2003 yılında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’na ilişkin sorunları ortadan kaldırmak” olarak belirtilmiştir, Bu arada, RumYunan ikilisi İsrailKıbrısYunanistan arasındaki Münhasır Ekonomik Alanı birleştirme çabasına da girmiştir. “Değerli yanlızlık” olarak nitelenmeye başlanan dış politikamızın bölge ülkeleriyle ilişkilerimizde yarattığı boşluk, doğal olarak, başkaları tarafından doldurulmak istenilecektir. Üstelik, caydırıcılık unsurumuz da zaafa uğramıştır. Zira, bizzat Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Komuta kademesinde subay kalmıyor” ifadeleriyle belirttiği üzere Türk Silahlı Kuvvetleri ve özellikle Deniz Kuvvetlerimizin konulara vâkıf güzide komutanları geçerliği kuşkulu iddialarla devre dışı bırakılmıştır. Zemin giderek kayganlaşmaktadır. Gerekli ayarlamaları gecikmeden yapmazsak, Doğu Akdeniz’deki kayıplarımızın sadece dostlarımızla ve bugünle sınırlı kalmayacağı unutulmamalıdır. Erdoğan’ın Dokunduğu Yanıyor! Keramet Adalet ve Kalkınma Partisi’nde mi… Ahmet Davutoğlu’nda mı… Yoksa doğrudan doğruya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da mı? Ne hikmetse Erdoğan’ın dokunduğu yanıyor! HHH Kaddafi ile yakınlaştı… Elinden insan hakları ödülü aldı… ABD, NATO aracılığıyla Kaddafi’yi vurmaya kalkınca, “NATO’nun Libya’da ne işi var” dedi… Sonra Libya’nın bombardımanına destek verdi… Muhaliflere bavullarla dolar yolladı… Sonunda Kaddafi linç edildi! HHH Irak Devlet Başkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi ile yakınlaştı… Haşimi, Başbakan Maliki tarafından terörist gruplara destek verdiği gerekçesiyle suçlandı, Kürt bölgesine kaçtı… Yargılandı, idama mahkum oldu… Şu anda Interpol tarafından aranan bir suçlu olarak Türkiye’de yaşıyor! HHH Esad ile kanka oldu… Ailecek Bodrum’da tatil yaptı… Ortak kabine toplantısı düzenledi… Schengen’e karşılık, Şamgen diye, Suriye, İran, Irak ile ortak vize bölgesi oluşturmaya soyundu… Suriye’deki muhalefete karşı izlenecek politikalarda akıl hocalığı yaptı… Sonra Suriye sorununu “Esed gitmelidir” diye, eski kankası üzerinden kişiselleştirdi… Muhaliflere para, silah ve insan yardımı yaptı… Sonuç olarak Suriye’de binlerce insan öldü, ölüyor… Esad hâlâ direniyor ama ülkesi de kendisi de perişan oldu! HHH Mursi’ye akıl hocalığı yaptı… Mısır’da Müslüman Kardeşler’le “kardeş” oldu… Ülkede kargaşa çıktı, meydanlar kana bulandı… Ordu darbe yaptı… Mursi devrildi… Halk ikiye bölündü, Mısırlılar birbirlerini öldürdü, ordu katliama girişti… Mursi göz hapsinde yargılanmayı bekliyor! HHH Hikmet ya da keramet kimde, nerde… Var mı bilen? Zemin kayıyor Rektör İçin 5001. İmza... E Prof. Dr. TÜLAY ÖZÜERMAN rgenekon davası nedeniyle 17 Nisan 2009 tarihinden itibaren 4.5 yıldır tutuklu olan ve yapılan son duruşmada 23 yıl hüküm giydirilen İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu davasında kesin sonuç, Yargıtay tarafından verilecek… Ancak değerli bilim insanımız kanser hastasıdır ve cezaevi koşullarından bir an önce çıkarılarak Sıraları olSun diye, Yeni okul dönemi başlıyor. İhtiyaç sahibi yüz binlerce çocuk okumak için desteğinizi bekliyor. Daha eğitimli ve çağdaş bir Türkiye için daha yapacak çok şey var. Yeter ki gönlünüz bizimle olsun. şimdi Sıra sizde! Yapı Kredi Bankası TL TR27 0006 7010 0000 0088 7497 62 YA DA 10 TL BAĞIŞ İÇİN “BOS” YAZIP 5605’E SMS GÖNDERİN. T. (0212) 252 44 33 www.cydd.org.tr Kampanya 4 Ekim 2013’e kadar geçerlidir. tedavi görmesi gerekmektedir. Duyarlı vatandaşlar tüm yetkililere “Fatih Hilmioğlu’na Özgürlük Kampanyası” adı altında topladıkları 5000 imza ile sesleniyorlar; tedavisi için vicdani ve haklı gerekçeler ile özgür bırakılmasını talep ederken, rahmetli Kuddusi Okkır’ın trajedisinin tekrar yaşanmaması için çaba gösteriyorlar. Ergenekon tutuklularını ziyaret eden CHP’li milletvekillerine Hilmioğlu durumunu şu sözlerle özetlemişti. “Darbeye eksik teşebbüs suçundan 16 yıl ceza aldım. Bizi suçladıkları iki şey, 2003’te Jandarma Genel Komutanı’nı ziyaret, bir diğeri de Kent Otel’deki tesadüfi yemek. Düşünebiliyor musunuz, 10 general, 10 rektör yemek yiyor, 3 rektör ve 1 generale ceza veriliyor. 2003 yılında YÖK tasarısı tartışılırken YÖK Başkanı’nın da içinde olduğu bir heyetle her yeri geziyorduk. Askeriyenin de 23 eğitim kurumu var. Onlar da söz konusu tasarının paydaşı. Her kuruma gittiğimiz gibi oraya da gittik. Biz 7 rektördük ve 10 general vardı. Şimdi bu toplantı örgüt toplantısı olarak değerlendiriliyor. 7 rektörden 3 sanık, 10 komutandan ise sadece Şener Eruygur suçlanıyor. Eğer ortada bir suç varsa hepsinin suçlanması lazım. Toplam 17 kişiyiz. 4’ü suçlanıyor, 13’üne kimsenin bir şey dediği yok. Bu nasıl eşitlik, bu nasıl adalet? Bir diğer suçlama ise 3 Mart 2004 yılında Kent Otel’de yenilen bir yemek. Ankara Ticaret Odası’nda bir panele katıldık. Panelde konuşmacıydım. Panelden sonra hep beraber Kent Otel’e gittik, yemek için. Orada da Mustafa Balbay, rahmetli İlhan Selçuk ile yemek yiyormuş, masaları birleştirdik, bu yemek örgüt toplantısı oldu. Baştan hükmümüz verilmiş, 5 yıl boşuna yatmışız. Ayrıca, İnönü Üniversite öğrencilerini fişlemek suçundan cezalandım. Suçlama, 2003 tarihli, belgesi ise 2006’ya ait. Böyle bir şeyle ilgim olmadığını kanıtladığım halde bundan 7 yıl ceza verdiler.” Kamuoyu Hilmioğlu’nu; rektörlüğü sırasında İnönü Üniversitesi kütüphanesinin girişine yazdırdığı “Atatürk Türkiye’dir, Türkiye Atatürk” yazısıyla ve türbana mesafeli duruşu ile tanımıştı. O süreçte Sayın Hilmioğlu daha sonra başına gelecekleri hayal bile edemezdi, pek çok yurttaşın T.C. ibaresinin kaldırılacağını aklına getirmediği gibi… “Benim en büyük eserim Cumhuriyettir” diyen Atatürk’ü ve Cumhuriyeti kucaklayan bu söz kendisinden sonra kaldırılmış; yeri boş bırakılırsa tepki daha fazla olacağı için şimdilik Atatürk’ün “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” deyişine yer verilmiştir. Atatürk’ü sahipleniyor gibi yapanların, gerçek sahiplenicileri gönderdiği günümüz sürecinin çarpıcı örneklerinden biridir bu. Bugün Atatürkçü söylemlerle kendilerini alkışlatarak Atatürkçü kadroları tasfiye eden bazı rektörlerin nasıl baş tacı edildiklerini, hatta bazılarının AKP kadroları ile yakın temasta olup, vekillik hayalleri içinde olduklarını duyuyoruz... Atatürkçü kadroları tasfiye için üzerlerinde kurulan baskıya direnemeyenler, telkinle yola getiremedikleri öğretim üyelerini kaçırtmak için kurumlarında onlarla uğraşacak kişilerle işbirliği yaparak tasfiye etme yoluna gidiyorlar. Kimin ne dediği değil, ne yaptığı önemli… Ne mi diyorum: “Söylediğiniz değil, yaptığınızsınız… Sözleriniz yalnızca sizi kandırır, bizleri değil…” diyorum. Bugünün konjonktürüne göre uydurulmuş “suç” kavramı ile suçlu muamelesine tabi tutulanların, hukukun ve adaletin geri çağırılacağı gelecek süreçlerin kahramanları olacağını en iyi Atatürk’ün akıl ve bilimi önceleyen sözlerini yansıtan kurumlarda yer alanların bilmeleri gerekir. Sayın Hilmioğlu’na, düşüncesi, söylemi, eylemi bir oluşunun vebali ödetilirken seyirci kalarak Atatürkçü olunmaz. Rektörlerin bir araya gelerek, rektörlük yapmış meslektaşlarının göz yumulamayacak durumda bırakılmasına insani ve vicdani olarak itiraz etmeleri gerekmektedir. Bu görev hepsine, (yurttaş olarak hepimize) ama en çok hekim kökenlilere düşmektedir. Hasta bir insana bugünkü konjonktürü onaylamayan düşünceleri nedeniyle mesafeli durmak, ölüme ilerleyişine göz yummak insanlıkla bağdaşmaz; hekimlik mesleği ile hiç bağdaşmaz. Yapılması gereken, Sayın Hilmioğlu’nun hastalığının daha fazla ilerlemesinin durdurulması için özgürlüğüne kavuşturulmasıdır. Bu yazı ile bana ulaştığında 5000 olan imza listesine 5001. imzayı atarken; durumdan haberdar olup böyle bir talebi haksız bulacak tek bir vicdan sahibi olamaz diye düşünüyorum. Umarım yanılmıyorumdur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle