15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 EYLÜL 2013 CUMA [email protected] 14 38. TORONTO FİLM FESTİVALİ’NDEN KÜLTÜR Fala inanma, falsız kalma u İstanbul, Ankara film festivallerinde en iyi kadın oyuncu ödüllerini kazanan Sanem Öge, kuşkusuz filmin lokomotifi olarak baştan sona sürüklüyor “Şimdiki Zaman”ı. San Francisco Festivali’nden yeni yönetmen ödülünü kazanarak dönen filmi meraklılarına salık veriyoruz. Fena halde kafayı yıllar önce kapağı Yeni Dünya’ya atmış halasının izini süreceği Amerika’ya gitmeye takmış ve ailesiyle ipleri koparmış, ayrıldığı kocasını geride bırakmış, epeydir de işsiz olan, üstelik yaşadığı döküntü daireden de her an kapı önüne konma endişesiyle içi içini yiyen Mina (Sanem Öge) adındaki mutsuz bir genç kadın, bir yandan ABD vizesi için gereken belgelerini hazırlayıp İngilizce çalışırken bir yandan da sıradan bir Beyoğlu kafesinde kahve falına bakarak para kazanacağı bir iş buluyor. Fincandaki renk, leke ve şekilleriyle soyut resimleri çağrıştıran, değişken telve kompozisyonları üstüne bindirilmiş tanıtma yazılarıyla başlayan “Şimdiki Zaman”, içine kıstırıldığı olumsuz koşullarda mücadelesini sürdürmektense vaktiyle halasının yaptığı gibi ABD’ye kaçarak gelecekteki yeni bir hayatın hayalini kuran ama umarsızca şimdiki zamana sıkışmış Mina’nın, fondaki kentsel dönüşüm yutturmacası bağlamında yıllardır rant uğruna habire altüst ve mağdur edilerek yağmalanan İstanbul’un büyük karmaşasına paralel yansıtılan çıkmazını, gerçekçi gözlemlerle, net ve yalın bir anlatımla hikâye ediyor. Kısa film ve belgeselden gelen yönetmen Belmin Söylemez’in senaryosunu bir ara eleştirmenlik de yapan, televizyoncu Haşmet Topaloğlu’yla birlikte yazdığı ilk uzun metrajı olan “Şimdiki Zaman”, kendine bir çıkış arayan ve ABD’ye gitmeye endekslenmiş Mina’nın ağır tempolu hikâyesini belge Belmin Söylemez’in ödüllü ‘Şimdiki Zaman’ı çekiminden ancak aylar sonra gösterime girebildi Guillaume Giovanetti ile Çağla Zencirci Hem Türk, hem Fransız, bir o kadar da Japon MEHMET BASUTÇU sızlıklarının etkisinden kurtulmak amacıyla, tilki ile rakunun mitik TORONTO “Ningen” hem öyküsünü günümüze uyarlayarak Türk filmi, hem de Fransız; bir o kaleme aldıkları özgün metinden kadar da Japon! Ortak yapımların yola çıkıyor. Çocuk masallarının çoğaldığı, türler arası gelgitlerin gerçekçi özüyle, gerçeklerin masınıflandırmayı zorlaştırdığı gü salsı boyutu birleşmiş; sadece iki nümüzde, bir filmi kültürel açı kıtayı değil, farklı kıyıları kültürel dan tanımlamak bile her zaman düzeyde birbirine bağlayan köpkolay olmuyor. En azından sa rüler ağında buluşuyor... İlk kez burada izleyici önüne natsal düzeyde bir iç gereksinimi olmayan uluslararası girişimlerin gelen “Ningen”in biletli seyirciçoğunlukla kimliksiz çalışmala ye kapalı ilk gösterimi kalabalık ra kapı açtığı bir ortamda, “Nin değil. Bir alıcı, filmi beğenmiş gen” duyarlı içeriği kadar yalın olsa da, Avrupa’da dağıtımının şiirsel diliyle de başarılı bir çok zor olacağı varsayımını dile getikültürlülük örneği sergilemekte. riyor. Ertesi gün, daha büyük bir Çağla Zencirci, Fransa’ya öğ salonda, biletli izleyicinin öncerenimini tamamlamak için gelmiş likli olduğu ikinci gösterimde boş bir Türk. Guillaume Giovanetti, koltuk yok. Arada çıkıp giden de İtalyan kökenli bir Fransız. “Nin olmuyor. Tam tersine, film bittikgen”, birlikte gerçekleştirdikleri ten sonra konuk yönetmenlere ve Japonya’dan ikinci uzun film. gelen oyun2005’te, ilk kısa culara yö filmleri “Ata” u Çağla Zencirci, Fransa’ya neltilen cidile seslerini duöğrenimini tamamlamak için di sorular, yuran genç çift gelmiş bir Türk. Guillaume filmin an birlikte yaşıyor, lamını de birlikte çalışıGiovanetti İtalyan kökenli bir rinleştire yor. Araların Fransız. Bir Japon masalından cek nitelikdaki aşk tutkusu yola çıktıkları ‘Ningen’i tümüyle te. Sinefil mu daha önemizleyicinin li, yoksa sinema Japonya’da çekmişler. ufuk açan tutkusu mu, bisoruları ve linmez. Belki bir gün kendilerini anlatırlar da öğre olgun değerlendirmeleri, seyirniriz. Olabilir, kendilerini de an cinin ne beklediğini seyirciden latabilirler; çünkü belgeselle ya daha iyi bildiğini iddia edenlekın akrabalığı olan sinema anla re, ne kadar yanıldıklarını hatıryışlarının temelinde gerçek ya latmakta... Onur Ünlü ’nün, İstanbul şam ve gerçek insanlar var. Geçen yıl Cannes’da, ACID seç Festivali’nde ödüllendirilen fankisinde yer alan ilk uzun metraj tastik nitelikli çalışması “Sen Aylı filmleri “Noor”, dans etmeyi dınlatırsın Geceyi”, Toronto’da bırakıp kamyon şoförü olmak ve seyirciyle dağıtımcıları buluştubir kadınla evlenerek erkek kim rabilen, başarılı bir film. Sineliğini yeniden kazanmak, kendi mamızda örneği çok az bulunan ni kanıtlamak isteyen Pakistanlı bu türde, görsel ve düşünsel hazgenç Kuşra Nur’un yaşamına or zı birlikte harmanlayan, siyahbeyaz çekimi ve biçemiyle son detak ediyordu izleyicisini... Bu kez, geleneksel bir Japon rece tutarlı, sağlam bir yapıt. Çok masalından yola çıkmışlar. Fark farklı olsa da, Reha Erdem’in lı insan kimliklerine bürünerek, “Kosmos”u geliyor aklıma... Onur Ünlü, Toronto seyircisiaralarındaki ezeli yarışı insanların dünyasında sürdüren tilki ile nin sıcak ilgisine tanık olamadı rakunun efsanevi öyküsüne ye ama, son filmi “Şarkı Söyleyen ni bir versiyon getirirken, çıkış Kadınlar”ın ilk gösterimi festinoktaları yine belgesel nitelik valin son günlerinde yapılacak li: “Ningen”, iki küçük olan Reha Erdem, etkinliğin kokızın, psikolojik rahat nukları arasında... Sanem Öge sele özgü bir doğallık ve gerçeklik yaklaşımıyla anlatan bir kadın filmi. Açtığı kahve fallarında aslında kendi yaşam deneyimlerinden edindiklerini, özlemlerini, sıkıntılarını aktardığı yorumlarıyla müşteri beklentilerini karşılayıp beğenilen, hatta bazı özel kadın toplantılarına da özellikle çağrılan Mina, kazandığı paraları dolara çevirirken onu önce destekleyip dost olan ancak sonradan kıskanan, hep sevgililerince terk edilme sorunsalından mustarip, sevgi bağımlısı öteki falcı kadın Fazi(let) (Şenay Aydın) ile yakınlaşıyor. Fazi’yse Mina’yla beraber, ortaklaşa bir falcı dükkânı açmak derdinde. Polisin bir ara büyü yapılıyor gerekçesiyle mühürlediği, çalıştıkları Galaksi Kafe’nin sahibi, mızmız, bezgin mirasyedi Tayfun’un (“Uçurtmayı Vurmasınlar”ın küçük oyuncusu Ozan Bilen artık büyümüş) da ilgisini çeken, falcı Mina’nın sahici ve ikna edici olabilen bir kurmaca atmosferinde seyreden hikâyesinde, kendine ABD’li bir gelecek tasarlarken şimdiki zamana sıkışıp kalmış Mina’yı o kırılgan ruh hali içinde kanlıcanlı kılan, zaten İstanbul, Ankara film festivallerinde en iyi kadın oyuncu ödüllerini kazanmış, başarılı yorumuyla canlandıran Sanem Öge, kuşkusuz filmin lokomotifi olarak baştan sona sürüklüyor “Şimdiki Zaman”ı. İkinci yarısında temposu biraz sarkarak durgunlaşan filmin, telveleri suda çözülen kirli kahve fincanı görüntüleriyle bağlanan gecikmiş finalindeyse Mina’yla Fazi’nin dostluğu vurgulanıyor ve Mina geleceğin ABD’den çok bugünde olduğunu Fazi’den öğreniyor. Beyoğlu’nun zaman zaman tepesinden beton parçaları düşen, en eski tarihsel binalarından Rumeli Han’da çekilmiş, çeşitli ödüllere layık bulunmuş, üstelik 2012’nin en iyi filmleri arasına girmiş olmasına karşın ve her hafta en dandik Amerikan yapımlarına bile salon açmaktan geri kalmayan piyasamızda, ancak 1.5 yıl sonra seyirci karşısına çıkarılabilen, ne yazık ki güzelim Feriye’de sadece 3 seyirciyle seyrettiğimiz “Şimdiki Zaman”ın ikinci hafta yapma olasılığı zayıf ama biz yine de meraklısına salık vermekten geri durmayalım, San Francisco festivalinden yeni yönetmen ödülünü kazanarak dönmüş bu “Şimdiki Zaman”ı. Hababam Sınıfı Altın Koza’da ASLI SELÇUK ‘Bu Nasıl Aile’ ‘Suç’a bulaşmış filmler Kültür Servisi Yönetmenliğini Rawson Marshall Thurber’in yaptığı “Bu Nasıl Aile”de Jennifer Aniston, Emma Roberts, Ed Helms ve Will Poulter rol alıyor. Komedi türündeki film, müşterileri arasında “anneler” olan bir uyuşturucu satıcısının hikâyesini anlatıyor. Haftanın “suça bulaşmış” bir diğer filmi ise “Arınma Gecesi”. Filmi James DeMonaco yönetiyor. Bu hafta bir de “hırsızlık” filmi gösterime girecek. Emma Watson, Leslie Mann ve Gavin Rossdale’in rol aldığı “Pırıltılı Hayatlar”da bir grup gencin, hayranı oldukları ünlülerin nerede yaşadıklarını internetten bularak evlerine girip eşyalarını çaldığı gerçek bir olay konu ediliyor. “Möbius” Fransız yapımı bir film. Gerilim türündeki filmin yönetmeni Eric Rochant. Tim Roth, Cecile De France ve Jean Dujardin’in rol aldığı “Möbius” bir ajan filmi. “Turbo” ise haftanın tek animasyonu. Haftanın yerli filmleri ise “Şeytanı Racim” ve “Neva”. “Hepimizin sınıfıdır o... Öğretmeniyle ve öğrencisiyle... Kara tahtası, tebeşir kokusu, haytaların gürültüsü, kâğıt hışırtısı, sıra gıcırtısı, yazılısı, sözlüsü, kopyası, karnesi, yoklaması ve bütünlemesiyle okul hayatının, acı ve tatlı anıları... Türkiye’nin gerçeği içinde orta eğitim hayatını mizah edebiyatında klasikleştiren bir eserdir Hababam Sınıfı. Köy gerçeği, şehir gerçeği, Anadolu gerçeği, İstanbul gerçeği diye yürüyen edebiyatımızda, görülüyor ki bir de ‘Hababam Sınıfı’ gerçeği var. Ve Türk toplum hayatının çok önemli bir kesitidir o...” cümleleriyle tanımlamıştı İlhan Selçuk, Rıfat Ilgaz’ın ünlü yapıtı Hababam Sınıfı’nı. Hababam Sınıfı’nın serüveni 1956’da Turhan ve İlhan Selçuk kardeşlerin çıkarttıkları mizah dergisi Dolmuş’ta başlar. Derginin kadrosunda çok parlak isimler vardır: Aziz Nesin, Melih Cevdet Anday, Hasan İzzettin Dinamo, Şinasi Nahit Berker, Bülent Oran, Ali Ulvi, Altan Erbulak, Tonguç, Semih Balcıoğlu, vb. Elbette Dolmuş siyasi bir dergiydi, Demokrat Parti’yi, Adnan Menderes hükümetinin yönetimini eleştiriyordu. Ödün vermeyen, yaranma politikası gütmeyen Dolmuş, hükümetin yasadışı toplatmaları, davalarıyla uğraştı. O yıllarda basın kâğıdı tahsisle alıyordu, derginin 20 binlik yüksek tirajına karşın hükümet Dolmuş’a kâğıt vermiyordu. Baskılar arttıkça Dolmuş’un yaptığı eleştiri ve muhalefet dozu da yükseldi. Yasaklı bir yazar olan Rıfat Ilgaz, Selçuk’ların isteğiyle 23 Turhan Selçuk’un çizimi u 20. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, usta yazar Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı’nı özel bir sergiyle anacak. Dört bölümden oluşacak sergide Turhan Selçuk’un Dolmuş Dergisi’nde çizdiği desenler, Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu’nca sahnelenen müzikalin fotoğrafları, Hababam Sınıfı filmlerinin lobileri ve set fotoğrafları yer alacak. Ayrıca Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal Sunal, Ayşen Gruda’nın heykelleri de sergilenecek. Şubat 1956’da Dolmuş’un kadrosuna katılır. Dönemin politik ortamından ötürü tüm yazarlar Vites, Dişli, Kriko gibi takma adlarla yazmak zorunda kalmışlardı. Ilgaz’da Stepne adıyla yazmaya başlar. Bir gün İlhan Selçuk, Ilgaz’a “Bir yazı serisi hazırlasan nasıl olur” diye sorar. Rıfat Ilgaz, “Ne zamandır düşünüyordum çocukluk anılarımı yazmayı” der. Hababam Sınıfı böyle doğar. Turhan Selçuk, Tulum Hayri, Güdük Necmi, İnek Şaban gibi unutulmaz karakterleri benzersiz çizgileriyle yaratır. “Turhan’ın sayesinde Adana Liseli oldum. Oğlum Aydın beni Kabataş’lı yaptı. Her lisenin bir payı vardı Hababam Sınıfı’nda” der Kastamonu Muallim Mektebi’ndeki sınıf anılarını anlatan Ilgaz. 1957’de kitap olarak yayımlanan Hababam Sınıfı’nın kapağında yine Stepne vardır. 6 Haziran 1957’de Dolmuş’ta çıkan Hababam Sınıfı’nın Muharriri başlıklı yazıda Stepne takma adının Rıfat Ilgaz’a ait olduğu açıklanır. Devam kitapları Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam Sınıfı İcraatın İçinden 197287 yılları arasında yayımlanır. 1966’da Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu, Beyoğlu Küçük Sahne’de Hababam Sınıfı’nı sahneler. O dönemin genç oyuncuları Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan, Suzan Ustan oyuncu kadrosundadırlar. 1974’te Ertem Eğilmez ilk ve en unutulmaz Hababam Sınıfı’nı çeker. Devam filmleri peş peşe gerçekleştirilir. Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal Sunal, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe, Şener Şen, İlyas Salman, Tarık Akan karakterleri canlandırırlar. 20. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, yazınımızın klasiğine dönüşen usta yazar Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı’nı özel bir sergiyle anacak. Dört bölümden oluşacak sergide Turhan Selçuk’un Dolmuş Dergisi’nde çizdiği desenler, Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu’nca sahnelenen müzikalin fotoğrafları, Hababam Sınıfı filmlerinin lobileri ve set fotoğrafları yer alacak. Ayrıca Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal Sunal, Ayşen Gruda’nın heykelleri de sergilenecek. 18 Eylül saat 18.00’de 75. Yıl Sanat Galerisi’nde açılacak sergi 30 Eylül’e dek gezilebilecek. 30 Eylül’den sonra Adana Sinema Müzesi’ne taşınacak olan sergi yıl boyunca izlenebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle