15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 EYLÜL 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Parlamentonun İçi mi, Dışı mı?.. Polis müdahalesi sırasındaki cinayetler, “kına stoku” beyanları ve biber gazlarının tozu dumanı arasında, haftaya demokratikleşme paketimiz açıklanacakmış! Bir dergimiz de paketli karikatür çizmiş: “Ne paketler açtık zaten fostular!” HHH Çetin Altan 19651969 arasında İstanbul Milletvekili idi. O döneme ait Meclis gözlemlerini “Ben Milletvekili İken” adıyla kitaplaştırmıştı. (Bilgi Yay. 1971) Neredeyse yarım yüzyıl öncenin siyasi ortamı bugünleri akla getiriyor. Özellikle iki nokta, beterin beteri var dedirtecek boyutta. “Meclis’te bütün o komisyonlar, görüşmeler, nutuklar, önergeler pek de önemli olmayan bir figüranlık gibiydi. Çünkü bu gürültü patırtı arasında hep hükümetin dediği oluyordu. Hükümet ise sadece başbakan demekti.” (s. 176) “Parlamento içindeki muhalefete böylesine cephe almak, karşılarına yavaş yavaş parlamento dışı bir muhalefet dikmeye başlar. Nitekim sonraki dönemde ‘parlamento dışı muhalefet’ iyice kendini göstermeye başladı.” (s. 399) HHH İktidarlar, demokrasiden, hukuktan ve temel insan haklarına saygıdan uzaklaştıkça, “parlamento dışı muhalefet” güçlenir. Sonunda da ülke kan, zaman ve enerji kaybeder durur. Parlamento dışı muhalefetin iki örneğinden biri terör veya silahlı Kürt hareketi ise öteki de Gezi Parkı türü direnişlerdir. Başbakan, malum hiddeti, şiddeti ve öfkesiyle, parlamento içi muhalefeti yok saymaya devam ettikçe, “parlamento dışı muhalefeti” kendi eliyle, diliyle güçlendiriyor! Ülkenin esenliği için (hatta başkanlık dahil) kendi şahsi hedefi için de en sağlıklı muhalefet her şeye rağmen “parlamento içi muhalefet”tir. Her sorunun çözümü hakça seçimler ile oluşmuş meşru parlamentodadır. Anı Tazeleyen Üslup... Mesleğe ilk başladığımız günlerde çoktan rahmetli olan “mafya babası” diye anılan bir müteahhide ıkına sıkıla sormuştuk: “Çok afedersiniz, size mafya diyorlar. Ne dersiniz?” Yumruğunu önündeki masaya vurdu. Kül tablası bir yana ses alma cihazım bir yana saçıldı. “Bana bak kardeşim” dedi. “Aynen şunu yaz. Bana mafya diyene ayakkabılarımın köselesini yalatırım. Çoluk çocuğunu kuru ekmeye muhtaç ederim. Yedi sülalesi de sığınacak delik arar. Aynen yaz!” Çok şükür mafya falan kalmadı. Böyle bir üsluba da artık muhatap değiliz. Ama yine de... Mesleğin ilk günlerindeki o demeci anımsatan manşetlere maruz kalıyoruz. “Ben diktatör olacağım. Birisi kalkıp bana diktatör diyecek. Vay onun haline!” Dün de KOBİ toplantısında... “Siz diktatör görmemişsiniz!” anlamında yineledi. “Diktatör olacak böyle gazeteler çıkacak ha!!” Haklı. Beterin beteri var, diyelim. Halimize şükredelim! “Kefenle çıktık yola” dedi. “Kurtarıcıya gerek yok!” Destek aldığına göre, Başbakan’ın demeçlerini psikoloğu da gözden geçiriyordur. Başbakan, acaba neden bu kadar çok kefen lafı ediyor. Ve neden dün ardından ekledi: “Başka kurtarıcıya gerek yok!” Niye yok acaba? Artık işler o kadar sarpa sarıyor ki... Tek kurtarıcı olarak Allah saklasın, Azrail’i mi görüyor! GÖRÜŞ PROF. DR. COŞKUN ÖZDEMİR 2020 Olimpiyatları Çok umutlandık. Olimpiyat komitesinin çok iyi hazırlandığı bildirildi. İstanbul’un seçilmesi için koşulların çok uygun olduğu ileri sürüldü. Buenos Aires’e görkemli bir kafile ile katıldık. Propolis ile gücünün, performansının arttığı bildirilen Başbakan, beraberindekilerle 16 saatlik bir uçuşun ardından Arjantin’e gösterişli bir çıkarma yaptı. Herhalde Madrid’i ve Tokyo’yu geride bırakacaktık. Sultanahmet’te bir büyük kalabalık oylama sonucunu ve zafer haberini heyecanla bekliyordu. Sunuşlar İngilizce yapıldı. Sadece Başbakan’ın uçaktaki müzakerelerle gönül dilinde, kalp dilinde konuşması tercih edildi. O da bu tercihe uydu sunumlarda. Türkiye laik sosyal bir hukuk devleti olarak takdim edildi. Bu takdimin delegelerin kafasında soru işaretleri yaratması kaçınılmazdı. Gerçi Türkiye’yi temsil edenlerin kılık kıyafetleri, katılan sporcular, kullanılan Atatürk adı ve müzik laik bir ülke imajını telkin ediyordu ama bunun tersine ülkemizden ne kadar çok örnek vardı... Hele Suriye’ye savaş açmanın arifesinde bulunduğumuz bugünlerde Başbakan’ın Ortadoğu’da barıştan söz edip İstanbul Olimpiyatı’nın buna hizmet edeceğini vurgulaması realite ile ciddi bir çelişki oluşturuyordu. Yine Başbakan’ın “Bugün 11 yıl öncesi ile kıyaslanamayacak bir Türkiye var” vurgusu ülkemizi yakından izleyen ve yeşil katliamına, hapiste yıllardır yatan gazeteci, general, bilim adamı, üniversiteli gençler gerçeğine, gençlere yapılan kimyasal saldırılara, Picasso’nun sansürlenmesi ve benzerlerine tanık olan delegelerin bilincinde bu değişimin hangi doğrultuda olduğu sorusunu yaratmaması mümkün değildi. Bunlara bir de doping sorusu eklenince umutlarımız zayıfladı. Nitekim yazık ki Madrid’i geride bıraktık sevinci çok uzun süremedi ve büyük farkla Tokyo’nun gerisinde kaldığımızı öğrenip büyük düş kırıklığı yaşadık. Şimdi niçin kaybediyoruz? Yalnız olimpiyat şehri olmaktaki başarısızlığımız değil, neden bu oyunlarda bu kadar gerideyiz? Yüzmede, atletizmde neredeyse yokuz. Neden insani gelişmişlikte, kadın ve insan haklarında, basın özgürlüğünde, bilimde, teknolojide dünya ülkeleri arasında bu kadar gerilerde yer alıyoruz? En gerçekçi bir şekilde bunları düşünmenin, dürüstçe cevaplar aramamızın zamanı değil midir? Boş böbürlenmelerden vazgeçip bu yenilgilerden ders almamız tutulacak en doğru yol olmaz mı?.. Twitter.. Tweet.. “kuş ötüşü” anlamına geliyormuş... Kuş ötüşüyle... Cikcik ederek, 140 harfle olayları paylaşıyor, hissiyatınızı, fikriyatınızı dünyaya ilan edebiliyorsunuz... Çünkü uzun laf ömrün düşmanı. ABD’nin en zenginlerinden Donald Trump’a vatandaşı tweet atmış: “Bu kadar çok paran var. Niye emekli olup paranı yemiyorsun?” Trump’ın yanıtı: “Çalışmak yani, Başkan’ın (Obama) Amerikalılar için Kuş Ötüşü Gerçeği yapmadığı iş yaratma görevini yerine getirmek güzel bir şey!’ ABD, süper güç olmasını... Dolardan, savaş gemilerinden, teknolojik üstünlüğünden çok... Herhalde, böyle tweet atabilen zenginlerine borçlu. Tayyip Bey, dün yine kendisini merhum Menderes’e benzetti. Menderes, “Türkiye küçük Amerika olacak!” demişti. İyi ki olamadık. Yoksa zenginlerimizin vay haline idi!.. “Akil insan” listesine girmeyi reddeden, ama yine de Başbakan’la baş başa görüşmeyi başaran akıllı ve hâlâ güzel Hülya Avşar, milletin aklındaki o soruyu Erdoğan’a sorduğunu geçenlerde açıkladı: “Psikolog yardımı alıyor musunuz?” Başbakan da “Evet!” dedi. Tayyip Bey’in samimiyetine... Hülya Hanım’ın cesaretine selam edip, Başbakan’ın dünkü “kefenli” açıklamasına “mim” koyalım: Kefen Söylemi Neden? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Yaşamak İstediğimiz Dünya Bu Değil!’ “56 Eylül” günlerinde “Rusya”da yapılan “G20” toplantısının kapanışında, katılımcı ülkelerin liderleriyle, ilgili kuruluşların başkanlarıyla çekilen “anı” fotoğrafını ilgilenmesek de doya doya gördük... “G20”ye üye ülkeler, dünya nüfusunun “yüzde 85”ini oluşturuyormuş; yaklaşık “56 milyar” insan. Demek ki bu milyarların yaşam düzenini sağlayan “ekonomi”nin “tezgâh”ı bunların elinde. Öyle olması gerek; çünkü “G20”ye üye “19” ülkenin geliri, dünya gelir sıralamasında, ilk “31” ülke arasındaymış. Şimdi bu varsıllık (zenginlik), bu ülke halklarının “yiyemedikleri önlerinde, giyemedikleri arkalarında” anlamına mı geliyor dersiniz? “G20” üyesi “Hindistan”ın sokaklarında yatan “aç” milyonlar yok mu artık? Ya da üye “Türkiye”de “ilkokul” çağındaki çocuklar çalıştırılmıyor mu artık? (Son sayılamada 900.000 çocuk.) Açlık sınırında yaşayanlar çok gerilerde mi kaldı? Doğrusu “G20” ülkelerinin “dünya geliri”nden aldıkları pay “yüzde 8085” olunca, insan bunları sormadan duramıyor. Bilmem gözünüze çarptı mı? Bu kalabalık resimde “19 üye” ülkenin başkan ve başbakanları arasında yalnızca dördü “kadın”; bu durumda “milyar”larca insanın ekonomik yaşamından kadınların sorumluluğu “yüzde 21”; böyle olduğunu bu fotoğraf karesi yansıtıyor, söylüyor... Ayrıca toplantıya “Dünya Bankası”, “IMF” gibi kuruluşlarla birlikte kimi ülkeler de katılmış; bunlar arasında “Etiyopya”nın da yer alması oldukça ilgi çekici. Bugün nüfusu “90 milyon”u aşan bu Afrika ülkesinden, “1990”ların sonuna dek, ancak “açlık”tan ölenlerin milyonlara varan sayıları dolayısıyla söz edilirdi. “2000”in başında yönetimi “ele” alıp “başbakan”lığı da üstlenen bir “ekonomist”, uyguladığı somut düzenlemelerle, “ekonomi”yi oldukça yoluna sokmuş; ama yine de daha çabuk toparlanmak için “IMF”ye başvurur, kabul edilir; böylece durum daha da düzelince; “Etiyopya”nın bir “Amerikan” bankasından aldığı borcu “aşırı faiz” yükünden kurtulmak için “peşin” ödeyiverir... Kıyamet kopmuş; “ABD”, “faiz geliri”nin kesilmesi dolayısıyla; “IMF” de ona danışılmadan bu karar alındığı için ateş püskürmüşler; “IMF” anında yardımı “askı”ya almış; daha ağır engellemeler de uygulamaya başlamış “yoksulun yoksulu” ülkeye. Başbakan “direnmiş”! “Direnen Etiyopya”, bugün “G20” toplantısında... Kendisini “böcek” gibi ezmeye kalkışan “IMF” ile yan yana... “IMF” öyküleri bitmez tükenmez; “G20” de böyle mi olmaya başladı dersiniz? Gerçekten “St. Petersburg” sonuçlarından herhangi birini anımsayanımız var mı? Ya da kaçımız anımsıyor? Çünkü hâlâ “sonuç”lar değil “Esad” konuşuluyor. Başlığı oluşturan tümce “ABD Başkanı Obama”ya ait, St. Petersburg’da söyledi; “Suriye” üzerinden, “kimyasal silahlar”ın adeta dünyamızı yaşanmaz duruma getireceği uyarısını yaparak. İyi de, bu “olay”ı başlatan “ABD”; “kimyasal”ı ilk kez “Vietnam Savaşı”nda kullandığı bilinir; yoğun “kimyasallı sular”, uçaklardan püskürtülürdü; özellikle “kırsal” alanlar üzerine; böylece hem “bitki” örtüsünün “ekoloji”si “yok” ediliyordu, hem de bu bölgelerde yaşayan çok “çocuk”lu halk; uçak sesi duyunca kulübelerinden fırlayan küçücük çocuklar... O yıllardaki “Obama”nın yaşıtları... Üstelik “kimyasal”ın yoğun olarak “Kahvaltı Operasyonu” adıyla kullanıldığı ülkeler, “Vietnam”ın komşuları “Laos” ve “Kamboçya”; “iki” ülke böylece savaşa sokuluyordu, ünlü siyasetçi “H. Kissinger”in önlenemez “savaş” tutkusuyla. “Dışişleri Bakanı” olarak “Kissinger”in, “Başkan Nixon”a sürdürttüğü bu saldırılarla “Laos ve Kamboçya”da “bir milyon” insanın, “sivil” insanın öldürüldüğü saptanmıştır. “Doğa katliamı”na da neden olan bu “vahşet”ten dolayı, “Nixon” ve “Kissinger”in yargılanmasını istemiştir “ABD” aydınları...(1) Hem de ülkelerinin böyle bir “yargılama deneyimi”ni, “2. Dünya Savaşı” sonunda “Japonya” yönetimini, kurdukları “Tokyo Mahkemesi”nde yargıladıklarını da “anımsatarak”! O günlerde “Nixon” ve “Kissinger” yargılansaydılar, dün “Bush”, komşumuz “Irak”a “pervasızca” saldıramaz, bugün “Obama ve Kerry”, “savaş” tutkularını böyle açıkça, rahatça söyleyemezlerdi belki... Ne dersiniz? Ne var ki, “kimyasallar” artık “püskürtülerek” değil “füze”lerle atılıyor; peki, bunları bu denli “kim”, “kimler” geliştirdi? Öte yanda bu “ikili”nin “Obama ve Kerry”nin bir bakıma “uydu”su olan “Erdoğan ile Davutoğlu”na gelince; ne derseniz “öyle”dirler... (1) C. Hitchens, “Kissinger’in Yargılanması”, Everest, s. 5254. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] T.C. KOZAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYI: 2013/435 Esas Davacı KOZAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI ile davalı AHMET TÜRKEKUL arasında mahkememizde görülmekte olan Kamulaştırma (Bedel Tespiti ve Tescil) davası nedeniyle; Dava konusu, Adana İli Kozan İlçesi Cumhuriyet Mahallesi 45 ada, 2 parsel sayılı kısmen yol niteliğindeki AHMET TÜRKEKUL adına tapuda kayıtlı taşınmazın 413,81 m2’lik kısmının davacı idare tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için Mahkememizin 2013/435 Esas sayılı dosyası ile dava açılmış olup, duruşması 13.11.2013 günü saat 09:50’ye bırakılmıtır. 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasasının 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 54743) T.C. KOZAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Sayı : 2013/436 Esas Davacı KOZAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI ile davalı AZİME SÖĞÜT arasında mahkememizde görülmekte olan Kamulaştırma (Bedel Tespiti ve Tescil) davası nedeniyle; Dava konusu, Adana ili Kozan ilçesi Cumhuriyet Mahallesi 52 ada, 8 parsel sayılı tamamı yol niteliğindeki AYŞE CANBULAT ve HÜSEYİN KILINÇ adına tapuda kayıtlı taşınmazın tamamı davacı idare tarafından kamulaştırılma bedelinin tespiti ve tescili için Mahkememizin 2013/436 Esas sayılı dosyası ile dava açılmış olup, duruşması 13/11/2013 günü saat 09.55’e bırakılmıştır. 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 54744) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Doğu 1 Akdeniz 2 Havzası’nda 3 ve özellikle Mısır’da 4 esen, yakıcı 5 ve tozlu çöl 6 rüzgârı... 7 Uzaklık işare8 ti. 2/ Kırk9 pınar güreşlerini dü1 2 3 4 5 6 7 8 9 zenlemeyi üst1 P L A NK T ON lenen kişiye ve 2 R İ Z E A C A R rilen ad... Bir 3 A V MA T A R A tür bilye oyunu. 4 K A B A L A K M 3/ Kirpik boya5 S A A R P İ sı. 4/ Karlı hava6 İ Ç K E R İ Y A da kanatları ısE T İ landığı için uça 7 S A L M A 8 Ç A R O K E Y mayan keklik. 5/ Din adamları 9 H A N E N D E İ nın simgesi sayılan başlık... Azerbaycan’ın plaka imi. 6/ Çanakkale Boğazı’nda, pek çok deniz kazasının meydana geldiği bir burun... Yeniçeri aylıklarına yapılan zam. 7/ Bir yapıda dış kapıyla odalar arasındaki giriş bölümü... Eski dilde tüy, kıl. 8/ Titan elementinin simgesi... Büyüklük, ululuk. 9/ Su akışının hızlandığı yer... Sözü dinlenen, itaat edilen. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yahudilerin üç büyük bayramından ikincisi... Tantal elementinin simgesi. 2/ Osmanlı sarayında, yönetsel ve askeri örgütte çeşitli görevliler için kullanılan san... “Hile, dolap” anlamında argo sözcük. 3/ Herkesi kendine güldüren, soytarı. 4/ Çam ağacının reçineli tabakası. 5/ Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça... Ender, seyrek. 6/ Sarhoş ya da külhanbeyi bağırması... Emanet. 7/ İnce, narin, zarif... Yaklaşık on iki bin yıl önce Pasifik’e gömüldüğüne inanılan, insanlığın ve uygarlığın anayurdu sayılan kıta. 8/ Boru sesi... Görkem, heybet. 9/ Akarsu yatağı; mecra... Veri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle