19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 AĞUSTOS 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Avrasya’dan Koparken Efsane Dekan Meral Uysal, Prof. Dr. Cevat Geray’ın anılarını derlemiş, “Efsane Dekan” adlı kitap, güzel bir kitap olmuş. İşte o kitaptan bir küçük anı: Cevat Geray, ortaokul birinci sınıfta iken bir yakınları olan kuyumcuya çırak verilmiş: “Bir gün dükkânda kimse yoktu. Tomarla para gördüm yerde. Aldım kaldırdım, patronun tezgâhının üstüne koydum. Karşıdan beni seyrederlermiş. Güvenilir bir insan olup olmadığımı sınamışlardı. Böylelikle güvenilirlik testini kazanmıştım.” Meral Uysal, Geray’a “O ustanın sözünü dinleyip kuyumcu olsaydınız...” diye üsteleyince aldığı karşılık şöyle olmuş: “Belki zengin olurdum, ama adam olmayabilirdim.” Adam gibi adam olmanın gizlerini Cevat Geray’ın anılarında bulabiliriz... Daha birkaç yıl öncesine değin Avrasya’nın önemi dile getiriliyordu. Şimdiyse “stratejik derinlik” dedikleri şey bizi giderek Ortadoğu bataklığına saplıyor. Siyaset bilimci, yazar dostumuz Doç. Dr. Barış Doster’e göre, Türkiye’nin Avrasya’yı unutmasının başta gelen nedenlerinden birisi, iktidarın ideoloji seçimi. Türk ulusu kavramıyla olduğu gibi, Türk dünyasıyla da araya mesafe koyuyor: “ABD’ye olan bağımlılığı, ABD’nin verdiği görevle tüm enerjisini ve önceliğini Ortadoğu’ya vermesi, Avrasya’nın yükselen siyasi ve iktisadi potansiyelini görmesini de engelliyor. Başbakan, her ne kadar Rusya lideri Putin’le yaptığı görüşmede, ‘Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın, biz de AB’den ayrılalım’ dese de, Türkiye’nin, hele de laik Cumhuriyetten ve Atatürk’ün bölge merkezli dış politikasından hızla uzaklaştığı bir süreçte, üzerinde çalışılmış, kapsamlı, tutarlı, kısa, orta ve uzun vadeye yayılmış bir Avrasya stratejisi bulunmuyor.” Ortadoğu bataklığına saplanmanın bir başka nedeni de AKP’nin dincilikle kaplanmış Arap muhipliği galiba. Doster, bu görüşe katılıyor: “Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına saplanmasının temel nedeni, iktidarın kafasındaki ideolojik kara delikler, dincilik, mezhepçilik, Arap seviciliktir. Ekonomik anlamda, özellikle Körfez sermayesinden gelen kaynağa duyulan gereksinimin de bunda payı vardır. Ayrıca, İran’ı çevreleyip yalnızlaştırmak, büyük gerginlik yaşadığımız Suriye ile bir dönemler yakınlaşarak onu İran’dan koparmaya çalışmak, Arap dünyasında itibar kazanmak için ABD’nin olur’unu alarak İsrail’le danışıklı dövüş yapmak, denetimli gerginlik yaşamak hep aynı paket program kapsamındadır. Kaldı ki tüm bu adımlar, iktidarın çekirdek seçmen tabanında da karşılık bulmaktadır.” Bataktan sıyrılmak için tutunacak bir dal ararsak Cumhuriyetin köklerine bakmak gerekecek. O kökü çürütemediler daha... Evde Tek Başına İnsan Türkiye’de yaşayıp yerli politikacıların siyaset adına ürettikleri olgular, sergiledikleri yaklaşım ve davranışlarla uzun süre haşır neşir olunca dünya gerçeklerine yabancılaşıyor. Bu yabancılaşma birçok insanı yorumlarında, varsayımlarında yanılgılara sürüklediği gibi karşılaştıkları gerçekler karşısında da şaşkınlığa düşürüyor. AKP hükümetinin ve parti yandaşlarının İngiltere parlamentosunun aldığı Suriye’ye karşı her türlü silahlı müdahaleye hayır kararı karşısında düştükleri şaşkınlık gibi… Öyle ya, İngiltere gibi Suriye’ye müdahale çağrılarında en ateşli ülke olarak öne çıkan bir ülkenin parlamentosu “Hayır!” diyerek Muhafazakâr iktidarı ofsayda düşürüyor, Başbakan Cameron tükürdüğünü yalamak zorunda kalıyor. Doğru işleyen parlamenter demokrasi işte böyle bir şey! Almanların durumu zaten belli, federal seçimler öncesi Hıristiyan Demokratlar ellerini ateşe uzatmıyorlar. İngilizler yok, Almanlar yok, Fransa da Başkan Hollande’ın ağzından “hayırcılar” kervanına katılacaklarının ilk işaretlerini veriyor. Başkan Obama ise düşünüyor; kimyasal silahı kimin kullandığı henüz belli değilse de koyduğu kırmızı çizginin aşıldığı bir gerçek. Bir şeyler yapması, yapılması gerekiyor; ama ne? Bunu düşünüyor. Kendince haklı da ülkesinin Irak’ta yalan yola boğulduğu bataklığı anımsadıkça uykuları kaçıyor. HHH Bu satırların yazarı dahil birçok insan Suriye’nin tepesine bombalar ne zaman yağacak diye saat tutarken büyük güçlerin çark etmeleri karşısında bizim Ankara’dakiler derin bir hüsran yaşıyorlar. Tam savaş kahramanı olmanın eşiğindeyken heveslerin kursaklarda kalması, altından kolay kalkılabilir bir durum değil! Zalim ‘Esed’ nasıl dize getirilecek? Endonezya ya da Malezya ile mi? Katar ya da Suudi Arabistan ile mi? İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu bizimkilere dirsek gösteriyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden istenen kararı çıkarmak hayal! Geriye tek bir seçenek kalıyor, o da Obama’nın gözünü karartıp ABD’nin savaş meraklısı birkaç müttefiki ile kuracağı “küçük koalisyon” güçlerinin uçaklarına, CIA’nın belirlediği ve “özgürlüğü kendinden menkul” işbirlikçi isyancıların ispiyonladıkları belli noktaları bombalatmak. Ne var ki Suriye’deki mevcut rejimi devirmeyi hedeflemeyecek bu seçenek bizimkileri tatmin edecek bir seçenek değil. HHH Tabii bir de bizimki gibi eksik demokrasilerde uygulandığında topluma “vatan, millet, çakıl taşı” edebiyatıyla yutturulabilecek özgün bir seçenek daha var. Suriye’yi kışkırtmak! Çığlıklar eşliğinde sınır boyuna tank, top, füze yığmak, sonra fırsat kollamak. Olur ya serseri bir top mermisi ya da bir füze yolunu şaşırıp topraklarımıza düşer! Al sana savaş ilanı için bir neden! Savaşı başlatan Suriye olacağı için NATO da yanında, daha iyisi Şam’da kayısı, hem de kaymaklısından… “Yok artık!” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Ama burası Türkiye, başında Ortadoğu bataklığına gömülmek için can atan bir iktidar var, Müslüman Kardeşler’ini iktidar yapmak için gözünü karartmış. Evde tek başına kalmış olmak istemeyen. Bu iktidar bize daha neler yaşatacak? Bekleyip göreceğiz. Ama susmadan… Az Kaldı Osmanlı’yı geri getirdiler ya... Tayyip ile Gül kardeşinin ulusal kurtuluşun simgesi 26 Ağustos’u görmezden gelmeleri, unutmaları çok doğal. Ali Sirmen’in geçenlerde yazdığı gibi, yediler, içtiler, eğlendiler, sıra demokratik yollardan hesap vermeye gelecek. İşte o gün, İstanbul rıhtımında artık bir İngiliz zırhlısı bulurlar mı, bulmazlar mı, o da onların sorunu. Yeni vizyonumuz: Yurtta dayak, dünyada savaş. Durum Karadeniz’in şırıl şırıl akan derelerine set vuran HES’ler için tünellerin yapımı sürüyor. En küçük çaplı ve 10 km uzunluğundaki bir tünelden yaklaşık 120 bin metreküp, yani 300 bin ton kaya çıkarılıyor, yeni açılan yollarla birlikte bu miktar çoğu zaman iki katına ulaşıyor. Ortaya çıkan hafriyat da tepelerden aşağıya dökülüyor. Bu arada, bölgedeki tüm bitki örtüsü yok oluyor, dere yatağı doluyor, doğal yaşam paramparça oluyor. Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü’nden Oğuz Kurdoğlu ve Mehmet Özalp’in saptamalarına göre, yıkımın sonucu şimdiden belli: “Dere sistemindeki bozulmalar yine yaban hayvan Gaddarlık larının su ve beslenme ilişkilerini bozacak, değişik amfibi ve el değmemiş derelerin çoğunda varlığını sürdürebilen nadir bir tür olan susamuru sayısı doğrudan azalacaktır. Örneğin YusufeliAltıparmak Vadisi bir başka risk altında olan alandır. Yapılan bir çalışmada 210 tür kelebek kaydedilmiştir. İngiltere’de 55, Avrupa Kıtasında 500 ve Türkiye’de 364 tür olduğu düşünülürse alanın önemi biraz daha net ortaya konmuş olmaktadır. Ancak vadide yapılması planlanan on adet HES, alanın tam anlamıyla bozulmasına, yaban hayvanları ve kelebeklerin ortamdan uzaklaşmasına yol açacaktır. İnşaat sırasında dere yataklarına dökülen hafriyatın, sularda bulanıklık, sıcaklık değişimi ve yumurtlama alanlarının tahribi gibi etkileri olmaktadır. Yapılan bir araştırmada, 2007 yılındaki kuraklık nedeniyle suyun debisinde düşme meydana geldiğinde, ergin ve yavru balıkların dere içinde oluşan küçük gölcüklerde mahsur kalmalarına ve yüksek sıcaklık ile oksijen azalması sonucu öldükleri ortaya konmuştur.” İnsanına, yurduna, kuşuna, böceğine bu denli gaddar davranan bir dönem daha anımsıyor musunuz? Ali İsmail Korkmaz, Diktatörlük ve Ötekiler Sadık ÇELİk Başbakan Erdoğan’ın, “Diktatör olsam diktatör diyemezdin, sallandırırlardı” ya da “Diyenin vay haline!” şeklinde yaptığı açıklamalar diktatörlük nedir, ne değildir üzerine bir kez daha düşünmeye başlamamıza neden oldu. Tabii bu sözcüklerden ister istemez yükselen ve daha önce de birçok kez örneklerine ve sonuçlarına şahit olduğumuz şey tehdit ve sindirmenin kendisidir. Gezi olayları sırasında Eskişehir’de bir sokak arasında kıstırılıp aralarında polisin de olduğu bir grup tarafından öldüresiye dövüldükten sonra hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz’ın dövülme anına ait kamera görüntülerine, bin bir türlü yok edilme ve ortaya çıkmama tehlikesi geçirdikten sonra ve ancak çok uzun uğraşlar neticesinde ve başarılı gazetecilik ısrarları sayesinde ulaşılabildi. Bu ülkede ne yazık ki vazgeçilemeyen yaygın reflekslerden biridir bu; işlenen bir suça bilhassa polisin veya bir başka devlet görevlisinin ismi karışmışsa olayın üzeri ya da en azından suçun devlet görevlileriyle bağlantılı olan kısmının üzeri elbirliğiyle, canhıraş bir biçimde, hatta çoğu zaman pek fazla anlayıp dinlemeden, araştırmadan örtülmeye çalışılır. Eskişehir Valisi’nin, “Ali İsmail Korkmaz’ı kendi arkadaşları dövmüştür, polis yaptı süsü vermeye çalışıyorlar” tespiti, bu durumun en hafif örneklerinden biri olarak verilebilir. Ayrıca Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünü soruşturan savcılığın, Korkmaz’ın olay gecesi sevk edildiği hastanenin acil servis doktoru ile hastane polisi hakkında soruşturma açma izni istemesine karşın kaymakamlığın bu izni vermeme kararı alması da aynı çerçevede yorumlanabilir. Ülke tarihinin tozlu sayfalarına şöyle bir göz attığımızda nice cinayetlerle, nice faili meçhullerle, daha nice suçlarla karşılaşırız bu şekilde karanlığa gömülen… Bundan daha üzücü olan gerçek ise aslında toplumun genelinin bu durumun farkında oluşu ya da kolaylıkla tahmin edebilecek kadar içselleştirmiş olmasıdır. Ancak bu farkındalık bile vicdanlarımızı ve adalet duygumuzu olması gerektiği kadar harekete geçirmeye yetmez. Çünkü toplumsal bir karakterdir bahsettiğimiz aslında; “kendinden olanı ne pahasına olursa olsun kollama içgüdüsü”, “ötekiler bizimkilere karşı” algısı ve beraberinde kaçınılmaz olarak gelen ayrışma, kutuplaşma, yalnızlaşma… “Bizim meydanlarımız Tahrir değil Rabia, Adeviye olacak” demek de bir anlamda bu algının devamı değil midir? Halbuki Tahrir Meydanı da bir diktatörün sonunun geldiği meydan değil miydi? Rabia ya da Adeviye’de darbeye karşı ayaklanan insanlar desteklenirken neden Tahrir’de demokrasi için bağıran halkın sesi duyulmaz? Taksim Gezi ve onunla birlikte milyonların talepleri neden yok edilmek, yok sayılmak istenir? “Bizim sesimizi” duyuran meydanlar yaşatılırken “onların sesini” yükselten meydanlara karşı gözler neden kapanır? Acının da zulmün de rengi olmaz oysa. Yaşanan her adaletsizlik, her haksızlık, her acı, onlardan ya da bunlardan biri olduğumuz için değil, sadece insan olduğumuz için acıtmalıdır yüreğimizi. Senden taraf olan için gözyaşı dökerken ötekinin acısını perçinleyecek adaletsizliklere göz yummak insanlıktan ihraç eder bizi. Bayrak sattığı için bir adam şak diye terör örgütü üyesi ilan edilip terör suçuyla yargılanırken, sokak arasında genç bir üniversite öğrencisini döverek öldüren insanların, ucu devlete dokunuyor diye, sadece yargılanmaları için bile bunca mücadele verilmesi gerekiyorsa… Ve daha da önemlisi, bu durum o ülkede olağan karşılanıyor, genel bir kanıksama haline kurban veriliyorsa orada büyük bir dengesizlik, hoş görülemez bir adaletsizlik ve ayrımcılık düzeni ile kendine demokratlık, kendine insaniyetlik gibi ideolojiler işliyor demektir. Devlete, daha doğrusu iktidara taraf olanlar için çalıştırılan adalet sistemiyle; bazen sadece kararları sorgulayan, bazense iktidarı ayrımcı yaklaşımları, baskıcı yüzü için eleştiren, düşünen ve bu özellikleriyle çağdaşlığın, aydınlığın ifadesi olan kesime ödettirilen bedel, onlara karşı örülen önyargı duvarları, kullanılan öfke ve nefret dili en çok diktatörlüğe yakışan özellikler değil midir? Hadi değil diyelim; peki, tüm bunlar sözde işleyen bir demokrasinin gereği olabilir mi? [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu’ndan almış olduğum öğrenci kimliğimi ve pasomu kaybettim. Hükümsüzdür Erdi DOĞANTÜRK 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Ayvalık il 1 çesinde, karaya 2 dolgu bir yolla bağlanan tu 3 ristik ada... Bir 4 tür kalın ve ka 5 ba kumaş. 2/ 6 Mersin’in Si lifke ilçesinde 7 antik bir kent... 8 Küçük bir hıyar 9 cinsi. 3/ Birçok giyim ve ev eş1 2 3 4 5 6 7 8 9 yası yapımına ya 1 T A Y K O N O T rayan sert, dayanık 2 E L A K Ü R A R lı ve esnek bir mad 3 R İ N G A A T E de... Lantan elemen 4 S A K A R İ N F tinin simgesi. 4/ Bir 5 E Ğ İ R A S A L çoğul eki... Tat 6 L A G Ü N S Ü lı bir çörek. 5/ Atlas Okyanusu’nda 7 M K A V E L A O B A Portekiz’e ait takı 8 E M A R E mada... İslam inan 9 İ Ş Z A Ğ A R cına göre, kıyamet sırasında İsrafil adlı meleğin üfleyeceğine inanılan boru. 6/ Küçük mağara... Yurdumuzda da üretilen eti lezzetli bir balık. 7/ Aldatma işi, hile... Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre olan adı. 8/ Ağır ritimli bir İspanyol dansı... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 9/ “Çalma, hırsızlık” anlamında argo sözcük... Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Denizcilikte, yatay serenlerin her iki başına verilen ad... Günümüzde Hatay ve Gaziantep yöresinde yapılan, geleneksel bir Türk güreşi. 2/ Sınır nişanı... Silindir biçiminde sarılmış küçük yufkaların üzerine yoğurt dökülerek yapılan bir yemek. 3/ Sahte, düzme... Bir nota. 4/ Libya’nın plaka imi... “Aptal, bön” anlamında argo sözcük. 5/ Trabzon’un Akçaabat ilçesindeki Sera Gölü’ne verilen bir başka ad... Kale duvarı. 6/ İndiyum elementinin simgesi... Pembemsi turuncu renk. 7/ Arnavutluk’un plaka imi... Atıf Yılmaz’ın bir filmi. 8/ Kısa ve kolsuz kadın ceketi... Küçük bitkilere verilen ortak ad. 9/ Pirinç ve şekerkamışından elde edilen bir tür rakı... Bir devletin başka bir devlete yaptığı bildiri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle