19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 AĞUSTOS 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA SÖYLEŞİ ‘Osmanlıcılık oynayan 7 büyük bir çocuk’ Erdoğan ile tanıştınız mı? Hayır. Asla. Ama memnun olurum. Ankara’da ya da başka bir yerde. Tüm bunları onunla konuşmak isterim. Büyük bir ülkenin yöneticisinin “İsrail, Levy vasıtasıyla bu komploların merkezinde yer almaktadır” gibi saçma bir cümle kurmasına sebep olan nedenleri anlayabilmek isterim. Bu saçmalık gerçekten ilginç ve endişe verici. Bu kadar önemli bir insanın Nil kıyılarında yaşananlara sorumlu ararken böylesi çocukça açıklamalara başvurması kaygı verici. Çocukça doğru kelime mi? Çocukça değilse anti Semitik. Ki bu iki kelime iyi bir ikili oluşturuyor. Sayın Erdoğan, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in temelini oluşturduğu bir Osmanlıcılık oyunu oynayan büyük bir çocuk. Aniden oyun bozuldu ve kral tepinmeye başladı ve asla eskimeyen Yahudi komplosu bahanesine sarıldı. yorumlanabilir Erdoğan’ı karizmatik buluyor musunuz? Sizce nasıl bir lider? Bu kadar tarihi ve siyasi kültürü olan bir ülkeyi 12 yıl yönettiğine göre bir karizması vardır elbette. Ama sanırım artık onu kaybetti. Tekrar ediyorum kendisiyle tanışmadım. Fakat uzaktan hükümranlığının sonuna yaklaşan bir yönetici gibi gözüküyor. Onu bir diktatör olarak görüyor musunuz? Gazeteci ve entelektüellerin tutuklanması... Kamu yararı bahanesiyle alkol satışlarının düzenlenmesi... Yazarlara, mizahçılara, piyanistlere yönelik hakaret dolu hükümler... Kürtlerin ve diğer azınlıkların baskılanması... Delilik derecesine varacak saplantıyla Ermeni soykırımının inkâr edilmesi... Bunlar devlet İslamcılığının, Osmanlılaştırılmış Putinizmin ve modernlikten korkunun harmanlanmış hali. Tüm bunlar göz önünde bulundurulursa, bir çeşit diktatörlük olarak yorumlanabilir. ‘Diktatörlük olarak ‘Cambaza Bak’ta Son Aşama... Ülkenin görüntüsü tam bir “cambaza bak” uygulamasını yansıtıyor. İktidarın iki önemli derdi var. Mursi’nin devrilmesi ve Esad’ın yaptığı iddia edilen kimyasal silahlı toplukıyım. Toplukıyımlar, ne ile yapılırsa yapılsın, en ağır insanlık suçlarından biridir. Elbette kınanması ve engellenmesi için girişimde bulunmak gerekir. Ancak kimin yaptığı konusunda dünya görüş ayrılığı içinde. Rusya muhalifleri suçluyor. Ama bizimkilerin Silivri davaları için ortaya sürdükleri mantık Suriye konusunda da değişmiyor: “Silahlı kuvvetler daha önce de darbe yapmışlardı. Bunlar da doğal olarak yapacaklardı” gerekçesiyle yüzlerce komutanı, gazeteciyi, bilim insanını, kafalarına yerleştirdikleri varsayımla hapse tıkmaktan çekinmemişlerdi. Hem de yasaları, amaçlarını gerçekleştirmek için işlerine geldiği gibi değiştirmişlerdi. Aynı mantık Suriye için de geçerli. “Baba Esad toplukıyım yapmıştı. Oğul Esad da ondan aşağı kalmıyor, hatta geçiyor. Bunu da o yapmıştır.” Esad’a veryansın ediliyor ama Suriye’nin kuzeyindeki Kürtleri evlerinden yurtlarından eden dincilere hiç ses çıkmıyor. İnsanca yaklaşıma evet ama, insanlara ayrımcı yaklaşıma evet demek olası değil ki. Bakarsınız sıra bizim öldürülen çocuklarımıza da gelir. HHH Türkiye’nin itibarı iki paralık oldu. Başta stratejik müttefikimiz(!) ABD sözcüleri olmak üzere, İsrail’den, Mısır’dan, Katar’dan, Suudi Arabistan’dan yapılan açıklamalar öyle yenilir yutulur cinsten değil. Güçlerinin yettiğine inandıklarına efeleniyorlar ama sıra ABD’ye geldiğinde zorunlu olarak ağızları bıçak açmıyor. Aslında şaşmamak gerekiyor. İktidar yolculuğuna ABD ziyaretleri ile başlarsanız küçümsenmeyi sineye çekmek zorunda kalırsınız. HHH Yurttaşları ikiye ayırma girişimlerindeki başarı, sadece spor alanına yansımakla kalmadı, kulüplerin içine de girdi. Sonunda kimi kulüplerin taraftarlarının siyaset ve dincilik yüzünden ikiye ayrıldıklarına da tanık olduk. Hani spor karşılaşmalarında siyasal tepkiler göstermek yasaklanmıştı. HHH “Cambaza bak” yanıltmasına büyük bir ustalıkla Bozdağ’a yöneltilen yumruklu saldırı girişimi de eklemlendi. Önce polisler okka altına gidiverdiler. Kendi çıkardıkları yasayı uygulayan yargıç da suçlamadan nasibini aldı. Tek eksiğimiz kaldı. Saldırı sanığının arkasındaki çeteyi ortaya çıkarmak! Vallahi bulurlarsa şaşmamak lazım. Öyle yetenekli gizli tanıklar var ki. En olmazı oldurarak suçlu yaratma konusunda ellerine su dökülmüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin en güçlü dönemde olduğu iddia edilir ve Cumhuriyet’in kurumları ile kazanımları bir bir yok edilirken, dünyanın en güçlülerinden olduğu ileri sürülen ekonomi de tel tel dökülüyor. Dolar 2 lirayı aştı. Avro 2 lira 65 kuruşu buldu. Düşürülmesiyle övünülen faiz yüzde 10 dolayında. BİST ise bu yazı yazılırken düne göre 1.441.18 puanlık düşüş yaşamıştı. Dünya sorunlarını bir çözdük mü sıra Türkiye’nin sorunlarını da çözmeye gelecek ama, iktidar Türkiye’de sorunlar olduğunu görmezden geliyor. Böylece de atalarımızın “Lafla peynir gemisi yürümez” savsözü de başarıyla yalanlanmış oluyor... Başbakan’ın suçladığı Fransız düşünür BernardHenri Levy ‘Açıklamaları endişe verici’ dedi Erdoğan sayıklıyor DUYGU GÜVENÇ ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın üç gündür hedefinde yer alan, Mısır’daki darbenin sorumlusu olarak gösterdiği Fransız düşünür BernardHenri Levy, tüm iddialara yanıt verdi. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Levy’nin Başbakan Erdoğan’ın suçlamalarına karşı yanıtları şöyle: Mısır’daki yönetim değişikliğinden dolayı neden Erdoğan’ın sizi suçladığını düşünüyorsunuz? Sayın Erdoğan sayıklıyor. Fransa’da aklını kaybettiği ve saçmaladığı konuşuluyor. Fransa’da ve ABD’de herkes ona gülüyor artık. Bir ülkedeki yönetimi değiştirecek gücünüz var mı? Tabii ki hayır! Zaten bu yüzden bu tutum gülünç ve hatta acınası. Klasik bir şema bu. Anlamadığınız bir fenomenle karşı karşıyasınız. Soğukkanlılığınızı yitiriyorsunuz. Büyük umut ve hırslarınızın olduğu Müslüman Kardeşler de devriliyor ve bu sırada basit ve şeytani bir sebep arıyorsunuz. Bu nedenler arasından, asla eskimeyen Siyon Tarikatı’ndan başkası da yükselemezdi, ki Sayın Erdoğan’ın rejiminde bu tarikatı bir bestseller olarak görüyoruz. Tüm bunlar içler acısı. İsrail’in Mısır’da askerleri desteklediği doğru mu? Belki de. Bir bilgim yok. Ama İsrail İsrail’dir, ben de benim. Erdoğan’ın saçma saldırısını yaptığı gün benim Avrupa ve Avrupa dışındaki gezetelere Kahire’deki katliama karşı nasıl bir dehşet içinde olduğumu yazdığım bir yazımın yayımlandığı gündü. O konferanstaki mesajınız neydi? Benim söylediğim, büyük bir halkın ki Mısır halkı büyük bir halktır bir tarafta Mübarek’in generallerinin dönüşü ile diğer tarafta kadınlardan ve tüm özgürlüklerden nefret eden sakallı İslamcılardan başka bir seçeneğinin olması gerektiğidir. Bu benim kişisel konumumdur ve Mısır toplumunun bugünkünden iyi olabileceğini düşünmemden kaynaklanmaktadır. Bu konferansı hatırlıyor musunuz? Tabii ki hatırlıyorum. Tel Aviv Üniversitesi’nde o zaman daha bakan olmamış olan Sayın Livni ile bir akademik tartışmaydı. Prensipler üzerine bir tartışmaydı. Konferansta verdiğiniz ana mesaj neydi? Esas mesajım; demokrasilerin Arap Baharı’ndan korkmamaları gerektiğiydi. İsrail de bir demokrasi olduğuna göre mesajım İsrail hükümetine de bir mesajdı aslında. Özgür ülkelerin, başka halkların, hele ki komşu halkların, özgürlük meşalesini ellerine aldıklarını görmeleri her zaman iyidir. İsrail’e komşu bir Filistin devletinin kurulmasından yana birisi olarak hep “Korkmayın; Arap baharlarının sunduğu bu tarihi fırsatı değerlendirin” dedim. Siz Müslüman Kardeşler’in seçilseler de yönetemeyeceğini söylediniz mi? İdeolojileri göz önüne alındığında, diğer ideolojileri bitirmek için iktidara el koyacaklarının net olduğunu söyledim. Gittikçe totaliterleşen bir din devleti kuracaklarını ve devlete ve yönetim kademelerine sızacaklarını, en sonunda da onları iktidara taşıyan demokrasiyi ortadan kaldıracaklarını söyledim. Nasıl bildiniz? Saklamıyorlardı ki. Seçimler, demokrasi onlar için iktidara gelmenin bir aracıydı sadece. Müslüman Kardeşler hep böyleydi. İslamcılar hep böyleydi. Demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmadığını mı söylediniz orada? Etkileşimli, izleyicilerin de sorularıyla katıldığı heyecanlı bir tartışmaydı. O nedenle ne söylediğimi tam olarak hatırlayamıyorum ama ‘evet’. Demokrasi sadece seçimler demek değil, bir değerler birliğidir. Bunların başında da düşünce özgürlüğü, fikirlerin çokluğu, laiklik, hukukun üstünlüğü gelir. ‘Demokrasi sandıksız olmaz ama mezhebe de dayanmaz’ Seçimler demokrasi için şart mı? Demokrasi tabii ki seçimsiz olmaz. Ancak tekrar ediyorum; demokrasi aynı zamanda açık ve çoğulcu bir toplumun oluşturulması, düşünce özgürlüğü, din özgürlüğü, örf, âdet özgürlüğü gibi bireysel özgürlüklere saygıdır. Demokrasi aynı zamanda çatışmaların düzenlenmesi ve çözümlenmesidir. Özellikle sınıf çatışmalarının hukuk kuralları aracılığıyla çözüme kavuşturulmasıdır. Demokrasi yandaş olmayan, mezhebe dayanmayan bir yönetimdir. Ayrıca iktidardaki partinin, muhalefete ve azınlıklara saygı duyduğu bir rejimdir demokrasi. Say dıklarımın Müslüman Kardeşler’e ne kadar pahalıya patlayacağını anlıyor musunuz? Mısır’daki darbe miydi? İyi darbe ile kötü darbe arasındaki fark nedir? “İyi” darbe fikrini sevmiyorum ama yine de onun da bir örneği var; o da 25 Nisan 1975’teki Lizbon darbesi. Askerler, Salazar sonrası diktatörlüğü devirdiler. Ben de oradaydım, orada yaşananlara birinci elden tanık oldum. Bu darbe kan dökülmeden yapıldı, komutanların halkla el ele olduklarını ve demokrasiyi yeniden kurduklarını gördüm. Bugün Kahire’de olanlar bundan çok uzak. Nazizmin Arap versiyonu Sizce Yahudi kimliğinizle Müslüman Kardeşler’i sevmemeniz arasında bir bağ var mı? Evet Yahudiyim, inancım çok derin. Ama sizi hayal kırıklığına uğratmak pahasına söylemem gerekir ki, düşmalığımın temelinde Yahudi olmamın yattığını düşünmüyorum. Müslüman Kardeşler’in tarihini biliyor musunuz? Ortaya çıkışlarını? 1928 yılında bir çeşit Arap Nazizmi olarak ortaya çıkıyorlar. Nazi görüşünün Avrupa’ya özgü olduğu anlatılır fakat bu yanlıştır. Arap Nazizmi de vardı ve ortaya çıkışı ilk Müslüman Kardeşler zamanında El Benna ile olmuştur. Bana göre bu bile Müslüman Kardeşler’e güvenmemem için yeterli bir sebeptir. Ilımlı İslam konsepti sakıncalı illüzyon yarattı Müslümanlar yeterince birlik mi olamadı? Neden birleşilsin? Her ne pahasına olursa olsun birleşmek gerekli midir? Müslüman dünya en az medeniyetten oluşur; Arap, Pers ve Osmanlı. Ve en az iki büyük siyasi özlem vardır: Bir yandan barışa, demokrasiye, insan haklarına özlem; diğer yandan karanlık tarafın çekiciliği. “Birlik” adı altında tüm bunları birleştirmek menfaatimize midir? AKP tarafından paranoyak bir biçimde ifade edildiği gibi düşman bir dünyaya karşı “ulusal birlik” bahanesiyle kendini otoriterleşmeye bırakmak Türklerin yararına mıdır? Türkiye’de, İran’da ve Mısır’daki siyasi savaşta laik güçlerin, aydınlık çağın ve gelişmenin muzaffer olacağına inanıyorum. Erdoğan’ın bu sözlerinden sonra İsrail ve Türkiye arasındaki görüşmelerin devam etmesini bekler misiniz? Evet, tabii ki. İki büyük ülke arasındaki ilişkiler kişiler çatışsa bile asla bitmeyecektir. İlişkiler Erdoğan yüzünden mi bozuluyor yani? Evet, Erdoğan yüzünden. Şimon Peres’in ertesi gün özür dilemesine rağmen. Bakın Türklerin gerçekten de büyük bir sorunudur Erdoğan. Bunu bu kadar net dile getirdiğim için de bağışlayın lütfen. Türkiye’nin doğal ortaklarıyla ilişkilerinin normale dönmesi için, yani demokratik ülkelerle ve özellikle İsrail ile ilişkilerin düzelmesi için Erdoğan sayfasının artık kapanması gerekmektedir. İsrail istihbaratı ile bağınız var mı? Ciddi misiniz? Bu soruyu soranlar var? Bu soruları soranlar Orhan Pamuk ve Elif Şafak’ı mahkemeye yollayanlardır. Ya da büyük Hrant Dink’i vatan hainliği bahanesiyle öldürenlerdir. Her yerde olduğu gibi Türkiye’de de özgür entelektüellerin var olabileceğini algılayamayan sersem insanlar var. Ben bu entelektüellerden biriyim. Bu bağlamda İsrail’in var olma hakkını savunuyorum, Filistinlilerin devlet kurma hakkını savunduğum gibi. Türkiye’nin her geçen gün daha da yalnızlaştığını düşünüyor musunuz? Evet. Fakat bu yalnızlık Erdoğan’ın tercihi. Modernliğe sırtını dönerek, Kemalizmin getirilerini bozarak, Ermeni sorununu inkâr ederek yalnızlaştı Türkiye. Bu; ülkenizin tarihi açısından bakacak olursak büyük bir hata. Bunun, danışmanlarının dediği gibi ‘değerli yalnızlık’ olduğunu düşünüyor musunuz? Ben olsam bu lafı görmezden gelirdim. Bu cümle de zaten biraz evvel size söylediğimi onaylar nitelikte. Bir Osmanlı nostaljisi ile katı bir milliyetçilik anlayışı sonuçta yalnızlığı getiriyor. Türkiye’yi seviyorum ve daha iyisini hak ettiğini düşünüyorum. Batı’nın Türkiye’yi terk ettiğini düşünüyor musunuz? Avrupa’nın Türkiye ile bir sorunu olduğu aşikâr. Ancak aşikâr olduğu halde çok bilinmeyen konu Erdoğan’ın Avrupa ile olan sorunu. Bu nedenle 12 yıldır Avrupa’ya sırtını dönmek ve bağlarını koparmak için elinden geleni yaptı. Batılı yöneticiler Erdoğan’a karşı çok düşmanca tavır almadılar. Paradoks da buradan doğuyor ya zaten. Ilımlı İslam konseptini Hıristiyan demokrasileri olan İtalya ve Almanya’ya benzeterek biz Avrupalılar ortaya attık. Fakat bugün görüyoruz ki bu ahlaki açıdan sakıncalı bir illüzyon yaratmış. Peki nasıl oldu da Erdoğan’ın İslamcılığı yanlış analiz edildi? Başta Avrupalı politikacılar, maneviyat ve mantıkla çeşitli uyarlamaların yapılabileceği değerlendirmesinde bulundu. Sonrasında ise gelecekte Orta Asya boru hattı vasıtasıyla enerji konusunda Moskova’ya muhtaç olunmayacağı fikri nedeniyle özgürlüklerin kısıtlanmasına, komşu Ermenistan’ın bastırılmasına, Sovyetler’den ayrılan Müslüman cumhuriyetler üzerindeki etkinin artırılması politikalarına, tereddütsüz yerel otoritelere tam destek verilmesine gözlerimizi yumduk. Bu bizim sorumluluğumuz yani Avrupalıların ve bu iğrenç bir şey. ‘Türkiye yalnızlaştı’ İstanbul Haber Servisi Boğaziçi Üniversitesi, 150. kuruluş yıldönümünü kutlarken Kilyos Kampusu’nda “ibadet odası” açtı. Boğaziçi Üniversitesi’nde 2009 yılından bu yana bazı öğrenciler mescit açılması için imza kampanyaları açtığı üniversite yönetim kurulunun da konuyu gündemine aldığı öğrenildi. Yönetim Kurulu’nun farklı inançlara sahip öğrenciler arasında ayrımcılık yapılmaması için “mescit” yerine “ibadet odası” tanımını kullandığı, bu nedenle ibadet odasına dini sembol konulmadığı öğrenildi. BÜ kampusunda ibadet odası ‘Erdoğan yanlış analiz edildi’ TUNCELİ (Cumhuriyet) AKP Tunceli İl Başkanlığı ve 7 ilçe teşkilatı Başbakan Tayyip Erdoğan’ın isteği doğrultusunda toplu olarak istifa etti. Eski CHP Tunceli milletvekili olan ve kısa süre önce CHP’den istifa ederek AKP’ye katılan Sinan Yerlikaya’nın İl Başkanlığı’na atanacağı belirtilirken Yerlikaya, “AKP için hizmet etmeye hazırım. Partimizin vereceği her türlü görevi layıkı ile yerine getireceğim” dedi. AKP Niğde İl Başkanı Ahmet Özmen, partili milletvekili ve belediye başkanlarının davranışlarını eleştiren konuşmasının kayıtlarının internette yayınlanması üzerine istifa etti. AKP Tunceli örgütü istifa etti Srebrenitsalı anneler İstanbul’da İstanbul Haber Servisi Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, İstanbul’da davet ettiği Bosna Hersek’ten gelen Srebrenitsa ve Jepa anneleriyle Topkapı Sarayı’nda bir araya geldi. Bakan Çelik, tüm Srebrenitsalı anneler adına Srebrenitsa ve Jepa Anneleri Derneği Başkanı Munira Subaşiç’a günün anısına plaket verdi, akide şekeri, gülsuyu ve destimal hediye etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle