19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2013 CUMA 4 Her kanaat aslında bir yargılamadır… Ve insanların kanaatleri sadece nesnel, objektif bilgilere göre oluşmaz: İşin içine öznel, kişiye göre değişen sübjektif duygular ve bulgular da girer… Örneğin çok iyi bir insanı, bize kötü davrandığı için ya da bize benzemediği için sevmeyebiliriz. Ama çağdaş, demokratik toplumlar böyle öznel, sübjektif kurallara göre değil, haklar, özgürlükler ve adalet kavramlarına dayalı olan, nesnel, objektif kurallara göre düzenlenir ve işler… HHH Ortaçağlardaki dincifeodal toplumlarla günümüzdeki çağdaşdemokratik toplumların farkı, bu HABERLER Silivri Usulü Dış Politika kanaat oluşturma mekanizmalarının düzenlenişinde ve işleyişinde yatar: Dintarım toplumlarında yönetimler, kaba kuvvetle, aile ve soy ilişkileri üzerinden belirlenir… Günümüzde yönetimler, halkın kanaatlerini yansıtan seçimlerle saptanır. Dintarım toplumlarında yargılamalar, kanaatlere göre yapılır… Kanaatlerden olaylara, delillere, tanıklara ulaşılır ve kararlar, önceden sahip olunan kanaatlere göre verilir… Çağdaşdemokratik toplumlarda ise yargılamalar, somut delillere, tanıklara, olaylara göre yapılır… Böylece gerçeklerden hareketle bir kanaat oluşturulur, kararlar nesnel gerçeklere göre verilir. HHH Siz kendi ülkenizde, önceden sahip olunan kanaatlere göre davranan bir adalet mekanizması kurabilirsiniz… Buna destek olan bir medya da oluşturabilirsiniz… Bu mekanizmaları işletip kendi kanaatlerinize göre suçlu olanları yargılatıp cezalandırabilirsiniz de… Ama ülkede gerçekleştirdiğiniz bunca başarıdan(!) sonra kendinize güveniniz artar da, herkesin gözleri önünde cereyan eden uluslararası olaylarda da aynı yöntemi izlemeye kalkar, gerçeklere uygun olmayan, yanlış kanaatlerinizi, başka ülkelere de kabul ettirmeye çalışırsanız duvara toslarsınız… Hem güvenilirliğinizi kaybedersiniz, hem yalnızlaşırsınız, hem de bütün bunlar yetmiyormuş gibi yabancılar tarafından hakarete uğrarsınız… Ve bu duruma da biz, ülkemiz adına çok üzülürüz. Uyumlu İslama Veda Tayyip Erdoğan, Erbakan Hoca’nın şakirtlerinden biriyken, Türkiye’nin kaderinde uzun süre etkili olmasında, ülkeyi büyük ölçüde değiştirecek güce ulaşmasında ve kimi Ortadoğu liderlerinin örnek aldıkları bir modele dönüşmesindeki başarısını, küreselleşme ve emperyalizmin çıkarlarıyla uyumlu İslamcı iktidar modelindeki önder rolüne bürünmesine borçludur. Başlarda “ılımlı İslam” olarak ün salan bu modelin partisi AKP yeni dünyada dizayn edilmiş, liderlik koltuğuna oturan Erdoğan’a ABD’nin güçlü Yahudi lobileri, daha iktidara gelmeden kahramanlık nişanları takmışlardı. Erdoğan ise Batı dünyasında, demokrasi ile İslamı “ılımlı İslam” formülüyle bağdaştıran kişi diye kucaklanmıştı. Çok kişi parlak modelin içyüzünü başlangıçta görememiş, “ılımlı” İslamdan kastın “uyumlu” İslam olduğunu anlayamamıştı. Model, küreselleşmenin gerekleri ve emperyalizmin çıkarları ile uyum içinde olduğu sürece makbuldü. İslam, istenen uyumu sağladığı müddetçe, ılımlı olarak kabul edilir; demokrasiyle bağdaşmayan, temel hak ve özgürlükler ile çelişen uygulamaları, gittikçe kabalaşan baskıları görmezden gelinebilir; diktatör, demokrat olarak nitelenebilirdi. HHH Gerçi Tayyip Bey, daha 2003 Martı’nda, Irak tezkeresi sırasında fena halde çuvallamıştı. Ama bunun vebali TSK’nin hesabına ciro edilip sonradan faturası acı şekilde kesilirken, Erdoğan hâlâ uyumlu İslamın makbul önderi olarak herkese örnek gösterilmekteydi. Davos’taki “One minute” çıkışı da, görmezden gelinmese bile, fazla önemsenmemişti. Özde istenen yörüngede yol alındığı sürece sözde çıkışlar büyütülmeyebilirdi. Seçilen, model haline getirilen kişi, yörüngeden sapmadıkça kahraman görüntüsüne ulaşmasına yol açabilecek çıkışlara göz yumulabilirdi. Emperyalizm ile kapitalizmin bölgesel ve evrensel çıkarlarıyla bağdaşmaya devam ettiği sürece, uyumlu İslam, demokratik değerlerle çatışabilir, laik bir ülkeye din devletine dönüştürebilir, hapishaneleri doldurabilirdi; yeter ki, “kahraman!” kendisini gerçekten kahraman olarak görmeye başlayıp, senaryonun dışına çıkmaya başlamasındı. Recep Tayyip Erdoğan, kendisini gerçek bir kahraman olarak görmeye, ülkeyi olduğu gibi bölgeyi de Erbakan’ın rüyasını gördüğü İslami rejime dönüştürebilecek gücün kendisinde olduğunu vehmetmeye başlamıştı. Bir yandan başlangıçta sonuçsuz müzakere süreci ihsanına müteşekkir davrandığı Avrupa’ya karşı tavrını değiştiren Tayyip Bey, Ortadoğu’daki güç dengelerini kendi başına yeniden dizayn etmeye çalışınca, kendisini var edenlerle ters düşmüştür. HHH Bu arada rejimin temel hak ve özgürlükleri çiğnemekle yetinmeyip, faizlerin umduğu kadar düşmemesi yüzünden finans kapital üzerinde baskı oluşturmayı denemek gibi kapitalist ekonominin temel işleyiş kurallarıyla çelişen davranışlar ortaya çıkınca, “uyumlu İslam” modeli çökmüştür. İslami modeli kendi çıkarlarıyla uyumlu olduğu sürece, “ılımlı” olarak niteleyenler, bu uyumluluk sona erince sistemin demokrasiyle bağdaşmayan yönünü aniden fark ederek söylenmeye başlamışlardır: Hiç de ılımlı falan değilmiş yahu! Bu adam tam bir diktatör. Diktatör ise bu çıkışlar karşısında çaresizce feryat edip durmaktadır: Yahu ben hiç değişmedim öyleyse ne oldu da demokratken birden diktatör oldum? Evet ılımlılık açısından değişen bir şey yoktu, ama esasta yani uyumlulukta aksama vardı. Uyumlu İslama bir kez veda edildi mi, destekten yoksun kalmak da kaçınılmazdı. Kahire’den Ankara’ya gelişmelere bakarken, olayın bu yönünü gözden uzak tutmamak gerek. Bunlara son cemaat ve AKP kavgası da dahil. Peki, uyumlu İslam sona erince ne olacak? Uyumlu İslam modelinin ekonomik tabanı sıcak para olduğundan ve uyum çökünce, güven bitip döviz musluğu kuruyacağından “yolcudur Abbas, bağlasan durmaz.” Partiler yeni anayasanın ilk dört maddesinin yalnızca ‘devletin şekli’ kısmında uzlaşma sağlayabildi ‘Başlangıç’ta kriz büyük AYŞE SAYIN ANKARA TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yeniden müzakeresine başlanan anayasanın “Başlangıç” ve devletin şekli, niteliği, temel ilkeleri ile değiştirilemezlik ilkesini düzenleyen ilk 4 maddesinden 3’ünde, 4 siyasi partinin kırmızı çizgileri “kalınlaştı”. Başlangıç maddelerinde AKP ile BDP birbirine yakın dururken CHP ile MHP’nin de bu ilkelere u TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yeniden müzakeresine başlanan “başlangıç” ve ilk 4 madde konusunda siyasi partiler arasında derin görüş ayrılığı bulunuyor. Başlangıç maddelerinde AKP ile BDP birbirine yakın dururken CHP ile MHP’nin de bu ilklere “dokunulmaması” konusundaki görüşleri birbirine yakın ancak tam örtüşmüyor. “dokunulmaması” konusundaki görüşleri birbirine daha yakın ancak tamamen örtüşmüyor. “Atatük milliyetçiliği” kavramını anayasadan ayıklamak isteyen AKP ve BDP bunun gerekçesini, “Atatürk bile Atatürk milliyetçisi değildi” iddiasıyla savundu. Komisyonun önceki günkü toplantısında en kritik maddeleri oluşturan “Başlangıç ve ilk 4 madde” konusundaki derin görüş ayrılığı net olarak ortaya çıktı. MHP’nin, mevcut anayasadaki, “virgülüne” bile dokunulmasını istemediği ilk 4 madde konusunda CHP’de üyeler arasındaki görüş farklılığına karşın daha “esnek” bir tutum var. CHP’li Atilla Kart, “özüne” dokunulmamak koşuluyla, bazı yazım düzenlemeleri yapılacağını belirtirken diğer üye Süheyl Batum, mevcut hükümlerin aynen korunmasını istiyor. Siyasi partiler arasında bu konudaki görüş ayrılığı, komisyonun TSK’DE DEVİR TESLİM Askerden protokole davet yok BARKIN ŞIK İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN Süheyl Batum’un babası yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi CHP Eskişehir Milletvekili anayasa hukukçusu, Prof. Dr. Süheyl Batum’un babası avukat Sadık Batum yaşamını yitirdi. Uzun süredir kolon kanseri tedavisi gören Sadık Batum, bugün Şişli Camisi’nde ikindi namazının ardından kılınacak cenaze namazı sonrası Arnavutkköy Haraççı Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Törene CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katılması bekleniyor. 1980 yılı önce Adalet Partisi İstanbul Senatörü olarak görev yapan Sadık Batum, Prof. Dr. İhsan Dağı’ya oğlu Süheyl Batum’a “Ergenekoncu” dediği için dava açarak tazminat kazanmıştı. ANKARA Yüksek Askeri Şura (YAŞ) sonrasında kuvvet komutanlıklarında devir teslim törenlerinin ilk ikisi dün yapıldı. Sabah Jandarma Genel Komutanlığı’nda, öğleden sonra ise Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda yapılan devir teslim törenlerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere devlet protokolü davet edilmedi. Bunda YAŞ’ta yaşanan kırgınlıkların etkili olduğu öne sürüldü. YAŞ’ta şura üyeliğine getirilen Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Erten’in şura üyesi olarak 1 yıl daha görevde kalmak şeklinde emeklilik kararını değiştirdiği öğrenildi. Teamüllerin yıkıldığı YAŞ sonrasında kuvvet komutanlıklarında devir teslim törenleri başladı. YAŞ’ta Kara Kuvvetleri Komutanı olması beklenen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu emekliye ayrılırken bu koltuğa Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Hulusi Akar getirilmişti. Jandarma Genel Komutanı olması beklenen en kıdemli Orgeneral Yalçın Ataman da Harp Akademileri Komutanlığı’na atanmıştı. Bu gelişmelerin ardından Başbakan’ın haftalık programına ilişkin hafta başındaki ilk bildirimde, Erdoğan’ın dün komutanlıklardaki törenlere katılacağı duyuruldu. İkinci bilgilendirmede ise emekliye ayrılan kuvvet komutanlarının Başbakan’a topluca veda ziyaretinde bulunacağı kaydedildi. Devir teslim törenleri için Başbakanlık’a hiç davet gitmediği öğrenildi. Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na veda ziyaretinde bulunan komutanlardan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu görevini dün Orgeneral Servet Yörük’e, Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Erten ise görevini orgeneralliğe terfi eden Korgeneral Akın Öztürk’e devretti. Törende Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in konuşma yaptığı öğrenildi. Bugün ise Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu koltuğunu Orgeneral Hulusi Akar’a, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel de oramiralliğe terfi eden Korgeneral Bülent Bostanoğlu’na görevini devredecek. önceki günkü toplantısına da yansıdı. BDP’nin komisyon danışmanı da olan Genel Başkan Yardımcısı Meral Daniş Beştaş, Türkiye’de halkın kullandığı diğer dillerin de anayasanın koruması altında olması gerektiğini savunarak mevcut anayasada yer alan “Atatürk milliyetçiliği, milletin bölünmez bütünlüğü” kavramlarına karşı olduklarını söyledi. Beştaş, “Kürtlerin dilini, millet olma fikrini elinden aldınız. Bu anlayışa dayalı ilk dört maddeyi kabul etmiyoruz. Atatürk milliyetçiliğinin bu anayasada yer almasını kesinlikle doğru bulmuyoruz” dedi. AKP’li komisyon üyesi Mustafa Şentop ise “Atatürk milliyetçiliği” ifadesinin 1961 Anayasası’nda olmadığını belirterek “Bu, 12 Eylül ürünü. Atatürk döneminde yok. Atatürk’ün kendisi Atatürk milliyetçisi değil” dedi. Anayasanın “başlangıç” bölümü konusunda AKP, CHP ve MHP önerilerinde “Türk milleti” ifadesi yer almasına karşın BDP, “Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkezler, Lazlar, Ermeniler ile diğer tüm etnik, dini ve dilsel kimliklerden oluşan biz Türkiye halkı” ifadesine yer veriyor. 4 siyasi partinin uzlaştığı tek hüküm ise 1. maddeki “Türkiye devleti bir cumhuriyettir” hükmü. En derin görüş ayrılığı ise “cumhuriyetin nitelikleri”nde ortaya çıkıyor. RTÜK BAŞKANI COŞTU döveriz FIRAT KOZOK Dursun: Gerekirse ‘28 Şubat’ yeniden sitede MGK Genel Sekreterliği yenilediği internet sitesine ‘irtica ile mücadele önlemlerine’ yer verilen bildiriyi tekrar koydu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği, “28 Şubat” ayarı yaptı. Daha önce kaldırılan MGK’de 28 Şubat 1997’deki toplantı sonrası açıklanan “İrtica ile mücadele önlemlerine” yer verilen bildiri, MGK’nin internet sitesine yeniden konuldu. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği internet sitesini yeniden düzenledi. Kurum yayından kaldırdığı 2002 yılından önceki MGK bildirilerini de bu düzenlemeyle birlikte yeniden internet sitesine koydu. Böylelikle 28 Şubat 1997’deki MGK toplantısı sonrası açıklanan ve irtica ile mücadele önlemlerine yer verilen ünlü bildiri de siteye konuldu. Daha önce de, Genelkurmay Başkanlığı, 27 Nisan emuhtırasını sitesinden çıkarmıştı. MGK Genel Sekreterliği, Personel ve İdari İşler Dairesi Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Bilgi İşlem Müşavirliği personeli tarafından hazırlanan resmi web sitesi 28 Haziran 2013 tarihinden itibaren yeni yüzüyle kullanıma sunuldu. Yenilenen siteye, 28 Şubat 1997’deki MGK bildirisi dahil bütün bildirilerin tekrar konulması dikkat çekti. KCK YÜRÜTME KONSEYİ’NDEN ERDOĞAN VE HÜKÜMETE SERT UYARI DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Terör örgütü PKK’nin yürütme konseyi KCK tarafından yapılan açıklamada, çözüm sürecinde hükümetin bir an önce adım atması istenerek “Başbakan’a sorarlar, Kürtlerin özyönetim hakkını kabul etmeyeceksin, ‘anadilinde eğitim olmaz’ diyeceksin, peki bu sorun nasıl çözülecek” diye soruldu. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı tarafından ANF’ye yapılan yazılı açıklamada, Kürt sorununun çözümüyle ilgili süreçte hükümetin tutumuna sert tepki gösterildi. Kürt tarafının çatışmasızlık ilan ettiği ve PKK militanlarının Türkiye’den çekildiği anımsatılarak “Çözüm için ciddi adımlar atılması gerekirken şimdiye kadar hiçbir adım atılmaması, hükümetin soruna ciddi ‘Adım atın yoksa...’ yetle yaklaşmadığını göstermektedir. 910 ay boşuna harcanmıştır” denildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemdeki açıklamalarından hükümetin çözüm için adım atmayacağının anlaşıldığınıın vurgulandığı açıklamada, “Başbakan’a sorarlar, sen Kürtlerin özyönetim hakkını kabul etmeyeceksin, anadilinde eğitim olmaz diyeceksin; peki bu sorun nasıl çözülecektir? AKP hiçbir gerekçe üretmeden Kürt sorununun kalıcı çözümü için adımlar atmalıdır. Kürt hareketi tek taraflı olmayacak bir çözüm niyetini ve projesini görmek istiyor. Eğer böyle bir niyet ve proje ortaya konulmazsa Kürtler tabii ki tutum koyacaktır” ifadeleri kullanıldı. ANKARA Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun’un, CHP kontenjanından seçilen Süleyman Demirkan’ı, “Gerekirse döveriz” diye tehdit ettiği öğrenildi. RTÜK’ün salı günü yapılan toplantısında MHP kontenjanından seçilen üst kurul üyesi Esat Çıplak’ın, frekans ihalelerine ilişkin mahkeme kararları ve muhtemel sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerinin, bazı gazetelerde yer almasını eleştiren B aşkan Dursun, “Başka üst kurullarda üyelerin demeç verdiğine hiç rastlıyor musunuz? Bu konuda daha önce de uyardım. Meclis Başkanı, ‘Üst kurul üyelerinin bu yöndeki açıklamalarını cezalandırmak üzere yasa teklifi değişikliği verin, geçirelim’ dedi. Ama ben bunun yanlış olacağını söyleyip engel oldum” dedi. Çıplak da RTÜK adına değil, kendi kişisel değerlendirmesini yaptığını belirtti. Ardından söz alan Demirkan ise kurulun “sansür kurulu” olarak anıldığına dikkat çekerek, “Niye bu konuyu burada gündem konusu yapıp büyüteç altına almak hiç aklınıza gelmiyor? Bunlar RTÜK’ün saygınlığını zedelemiyor da, muhalif üyelerin size göre yanlış olan açıklamaları mı üst kurulun saygınlığını zedeliyor?” dedi. Başkan Dursun’un, Demirkan’ın sözlerini keserek “Yeter be, yeter artık” demesi üzerine, “Bu nasıl tavır, dövecek misiniz beni?” diye karşı tepki gösteren Demirkan’a Dursun, “Gerekirse döveriz” diye karşılık verdi. Demirkan da bu sözlere “Dene de görelim” yanıtını verdi. Diğer üyelerin araya girmesi üzerine oturuma devam edilebildi. Aradan sonra Dursun, şaka yaptığını savunarak durumu hafifletmeye çalıştı. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle