19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2013 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Mısır’daki olayların arkasında İsrail’in olduğunu iddia eden Erdoğan, diktatör olmadığını söyledi: Sallandırırlar tehdidi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, artan diktatör eleştirilerini, “Diktatörlüğün olduğu yerde gazeteler, dergiler, televizyonlar sabah akşam diktatör ifadesini kullanamaz. Sallandırırlar Mısır’da olduğu gibi” diye yanıtladı. Erdoğan, Mısır’daki darbenin arkasında İsrail olduğunu öne sürdü. Erdoğan, AKP Genel Merkezi’nde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan, kürsüye çıkışında, salondan kendisine Rabia selamı verenleri yine Rabia işaretiyle selamladı. Konuşmadan satırbaşları şöyle: Mısır darbesinin arkasında İsrail var: Mısır’da ne diyorlar: Demokrasi, sandık değildir. Arkasında neresi var, İsrail var. Çünkü İsrail, elimizde belgesi var, 2011 seçimleri öncesinde Fransa’da yapılan bir oturumda, Adalet Bakanı’yla, Fransa’dan bir entelektüel, o da Yahudi, aynen şu ifadeyi kullanıyorlar: Mısır’da Müslüman Kardeşler seçimi kazansa da onlar kazanamayacaktır çünkü “demokrasi sandık değildir”. Aynı uygulama o. O zaman Batı, demokraside bir defa tanımı yakalaması lazım, öğrenmesi lazım. Eğer bu yakalanamazsa bu öğrenilemezse demokrasinin tanımındaki bu çelişkiler, bu çatışmalar dünyayı bir başka yere doğru taşıyacaktır. Otokratik rejimlere doğru taşıyacaktır. Bizim endişemiz budur. Eğer halkın egemen olduğu bir dünya istiyorsak o dünya halkın iradesinin tecelli ettiği sandıklara saygı göstermektir. Seçim startı: Martta yapılacak seçime “ben” değil “biz” diyerek hazırlanacağız. Mart ayında sandığın, demokrasinin namusu olduğunu herkese göstermemiz gerekir. Türkiye’yi, kendi ülkesini tüm dünyada karalamaya çalışanlara kendi ülkesini şikâyet edecek kadar alçalanlara, bu ülkenin ne kadar demokratik olduğunu bir kez daha göstermek zorundayız. 30 büyük şehir hedefi: 30 büyükşehir yüzde 76’yı oluşturuyor. Buradan hareketle bu 30 büyük şehirde, bizim alacağımız oy nedenli önemli, bunu görmek durumundayız. Bize son derece yakışıksız şekilde “diktatör” diyenlere işte bugün buradan hodri meydan diyorum, mart ayında seçim var. Son sözü millet söyleyecek. Eğer diktatör görmek istiyorsanız, buyrun, Mısır’a gidin. Sallandırırlar: (Hacıbektaş’ta) Saldırganı okşuyorlar adeta saldırgana sahip çıkıyorlar. Başbakan yardımcımıza saldırıda bulunan bu kendini bilmez, kısa bir süre sorgulandıktan sonra bakıyorsunuz hemen ödüllendirilircesine tutuksuz yargılanmak üzere salıveriliyor. Ondan sonra çıkıyorlar yine utanmadan, sıkılmadan diktatörlükten bahsediyorlar. Kimse kusura bakmasın diktatörlüğün olduğu yerde hiç kimse diktatör kelimesini ağzına dahi alamaz. Diktatörlüğün olduğu yerde gazeteler, dergiler, televizyonlar sabah akşam diktatör ifadesini kullanamaz. Sallandırırlar Mısır’da olduğu gibi. Çıkacaksın meydanlarda istediğin gibi konuşmanı yapacaksın, Toplantı Gösteri ve Yürüyüşleri Yasası’na aykırı bunları yapacaksın, sana su sıkıldığı zaman, biber gazı sıkıldığında da bunu mermi olarak telakki edeceksin, sevsinler seni. Dünyada uluslararası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Mısır politikası nedeniyle son dönemde yalnızlaşan Ankara, Çankaya Köşkü’nde strateji belirledi. Türkiye hedefini, Sisi liderliğindeki askeri yönetim üzerinde baskıları artırmak ve mümkün olan en kısa zamanda Mısır’da seçimlerin yapılması için girişimde bulunmak şeklinde oluşturdu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ev sahipliği yaptığı görüşmeye Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katıldı. Mısır konusunda zirvenin pazar günü yapılması planlanmış ancak Başbakan Erdoğan tarafından son anda iptal edilmişti. Daha sonra Köşk kaynaklarınca görüşmenin perşembe günü yapılacağı duyurulmasına karşın, Erdoğan ve Gül dün buluştu. Toplantı öncesinde Gül, Türkiye’nin tutumunun işaretlerini verdi. Gül, Slovakya Cumhurbaşkanı Ivan Gasparoviç ile görüşmesinin ardından düzenlediği ortak basın toplantısında, “Yapılması gereken şey, çok süratli bir şekilde herkesin, hiç kimsenin dışlanmadan tekrar seçimlere girebileceği bir ortamı kısa süre içerisinde sağlayıp Mısır halkının özgür iradesiyle temsilcilerinin seçilmesini temin etmek ve Mısır’daki kanlı ortamı sona erdirmek” dedi. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun tutumuna ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, “Üzülerek ifade etmek isterim ki İslam dünyası Mısır konusunda çok derin bir ayrışma içerisine girmiştir. Bu çok üzüntü vericidir” diyen Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerçekten tahammül edilemez bir acı yaşanmaktadır. Hayatını kaybeden her Mısırlının acısını hepimizin hissetmesi gerekir ve bu gidişatın durması, bir can kaybı daha olmasın diye neler yapılır, şu anda herkesin bu seferberlik içerisine girmesi gerekir. Bugünkü dünyada, bu kadar dünyaya açık olan bir ülkede bunların yaşanması gerçekten çok acı vermektedir” dedi. Cumhurbaşkanlığı internet sitesinden yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun katılımıyla gerçekleşen görüşmede Mısır, Suriye ve Filistin meselesi başta olmak üzere Ortadoğu’daki sorunların geniş şekilde ele alındığı belirtildi. Görüşmede, “bölgenin içinde bulunduğu üzücü durumdan çıkabilmesine nasıl katkı sağlanabileceği üzerinde durulduğu” ifade edildi. Mısır’a seçim baskısı Ertelenen GülErdoğan zirvesi Ankara’da gerçekleşti Nostalji, Melankoli, Paranoya Yıllardır AKP’ye destek veren, liberallerde ve kimi “işbirlikçi sol”da, hatta AKP’nin kimi kendi yazarlarında, bir süredir nostaljiyle melankoli el eleydi. Mısır’da askeri darbe bir de paranoya ekledi bunlara. Şu iki saptama bu ruh halini çok iyi yansıtıyor: “Başlangıçta, demokratikleşme... ama sonra”, “Artık yalnız ve yorgun” veya “güçlenmemizi istemiyorlar.” “Eğer Olimpiyatları alamazsak... Geziciler.” Nostalji, Yunanca nostos ve algos (eve dönüş kederli) sözcüklerinden oluşuyor, 17. yüzyıldan (kapitalizm ve yeni insanı doğarken) bu yana da özlenen bir geçmişe, “yurduna” dönememekten kaynaklanan kederli duruma işaret ediyor. AKP’de, Türkiye’deki siyasal İslam çevrelerinde bu nostalji iki düzeyde yaşanıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen sınıfının bir parçası Müslüman entelijansiyanın (ulema, şeyh, hacı hoca...) Cumhuriyetle birlikte iktidardan dışlanmasından bu yana, Cumhuriyet “Olayı”nın izlerini silmek, öncesine dönmek arzusuyla ilgili. Anayasa referandumu, Cumhuriyet “Olayı”nın öznesi olarak görülen Kemalist entelijansiyayı imha etme operasyonları, yeni anayasa, başkanlık sistemi projesi Cumhuriyet öncesine, “yurda” dönme çabalarıyla ilgili. Bu “yurda” dönme arzusu, yalnızca Müslüman entelijansiyanın egemenliğini değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki hâkimiyetini de restore etmeyi içeriyordu. Ancak bu nostos, başarılı olamadı, Suriye politikasının iflası, “Gezi olayı” ve Mısır’da Müslüman Kardeşler fiyaskosu, ABD, Suudi Arabistan, Körfez emirliklerinin Mısır’daki askeri müdahaleyi onaylaması bu “dönüşün” olanaksızlığını ortaya çıkardı. Nostaljinin ikinci düzeyi de AKP hükümetinin içerde rızaya dayanarak, dışarda uluslararası onayla yönettiği, siyasal İslamın hegemonyasının sarsılmaz gibi göründüğü ilk dönemiyle ilgili. AKP’nin Ergenekon, Balyoz davaları başlarken zirve yapan “rıza ile yönetme” dönemine geri dönüşün, 1 Mayıs’taki polis baskısından, ülke çapında muhalefet dalgasını, forumları tetikleyen “Gezi Olayı”ndan, Kürt siyasi hareketinin AKP’ye güvenini kaybetmesinden sonra artık gerçekleşmesinin olanaksızlığı ortada. AKP ve liberal entelijansiya birlikte işte bu iki geri dönüşün olanaksızlığını kavramanın kederini (nostos algos) yaşıyorlar. Bu nostalji bir melankoli duygusuyla birlikte yaşanıyor. “Yalnızlaştık, artık geri dönemeyeceğiz” algısı, bir çaresizliği yansıtan “güçlenmemizi engelliyorlar” yakınmasını beraberinde getiriyor. Nostaljinin yanına melankoli eklemek ilk bakışta bir paradoks olarak görülebilir. Nostaljinin arzu nesnesi, nostalji yaşayan tarafından tanımlanabilir bir “şey”dir. Halbuki melankolik, benliğine ilişkin çok önemli bir şeyi kaybetmiş olmanın kederini yaşarken bu “şeyi” tanımlayamaz (Freud, Agamben). Çünkü bu kaybettiğini sandığı “şey”e aslında hiç sahip olmamıştır, bu arzu nesnesi aslında yoktur. Daha baştan sahip olmadığı, hatta var olmayan bir şeyi kaybetmiş olmanın paradoksuyla, melankoliye kapılanın kederi gittikçe koyulaşır. Bugünün Türkiye’sinde nostaljiyle melankoliyi birbirine bağlayan bağ işte bu “yokluk” durumudur. Birincisi arzulanan Cumhuriyet öncesi dönem, bu arzuda tanımlandığı haliyle yoktur. Osmanlı mülkü bir enkazdı, yönetici sınıfı çürümüştü, varlığı Ortadoğu halklarının nefret nesnesiydi, emperyalizmin kurtlar sofrasında yemekti. Burada geri dönülecek bir “yurt” yoktur. Dahası, AKP’nin I. döneminde elde ettiği “rıza” birçok anlamda kendi başarısı değildir. Bu, AKP’nin kuruluş süreciyle başlamak üzere, Amerika ve Avrupa’nın, ülke içinde liberallerin, katkılarıyla marjinal de olsa “işbirlikçi sol”un çabalarıyla üretilerek AKP’nin üzerine takılmış, uluslararası mali koşulların desteklemiş olduğu bir rızadır. “Uluslararası” topluluk AKP’den umduğunu bulamayınca, liberallerin desteği kaybolunca, uluslararası mali koşullar değişince, AKP bu rızayı hızla kaybetmeye başladı. “Rıza” zayıflamaya başladığında, AKP yönetimi, hegemonyasını korumak için zora başvurunca “Gezi olayı” patlak verdi. Bu “Olay” AKP’nin anti demokratik, totaliter, anakronistik projesini, “hakikatini” gözler önüne serdi. AKP’nin ve liberallerin Cumhuriyet öncesine dönme arzusu gerçekleşecek bir şey değildir: Nostalji. Geri dönünce bulunacak “şey” arzu nesnesi de aslında yoktu: Melankoli... Ama AKP’de egemen olan kederin, korkunun gerçek bir nedeni de var: “Bourbon alla Turca”, geri dönülmez bir sürece girmiştir. Mısır ve Mursi konusunda tüm dünyanın “şaşkınlıkla” izlediği histeri nöbetleri de bu durumun bir semptomudur. İğneli Fırça ZAFER TEMOÇİN İsrail: Yorum yapmaya değmez Dış Haberler Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in olduğu yönündeki iddialarına tek cümlelik yanıt geldi. İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor, “Bu üzerine yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri” dedi. Palmor’un tek cümlelik yanıtı İsrail’in İstanbul Başkonsolosluğu tarafından yazılı olarak açıklandı. ABD de Erdoğan açıklamalarına tepki gösterdi. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Erdoğan’ın sözleri saldırgan, delilsiz ve yanlış” ifadelerini kullandı. [email protected] savcılığa kadar yanında olacaklar, adeta onun koruması gibi görev ifa edecekler. Siz hangi diktatörlükte, hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? CHP denilen siyasi parti ne yazık ki çok talihsiz ellerdedir ve demokrasi için bu çok büyük talihsizliktir. Amman’la da diğer Arap ülkeleriyle de... Türkiye’nin ilişkilerinin bozulmadığı ülke kalmadı, AB, Rusya, Irak, İran... Birilerine ayar vermeye kalkarsanız dış politikada Chavez ile Ahmedinejad arasında bir yere sıkışır kalırsınız. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve emekli Büyükelçi Osman Korutürk: Türkiye, Ortadoğu’da sözü dinlenen bir ülkeydi. Suriye krizinden itibaren ihtilafların tarafı haline geldi. Bölgeye Müslüman Kardeşler temelinde ve oryantalist yaklaşımla bakmak Arap ailesinde olumlu karşılanmıyor. Mısır’daki durumu kınamak başka bir şey, Mısır’la hiç temas kurmamak başka bir şey. Türkiye olarak darbelerin sorunları ötelediğini biliyoruz ama şimdi bunu Mısır’a söyleyebilecek bir bağımız bile yok. Erdoğan, AB’ye, ABD’ye çağrıda bulunuyor ama BAE’ye, Suudi Arabistan’a çağrıda bulunamıyor. Mısır’da iç savaşa kadar gidecek bir durum var ve biz bu sürecin tarafı olduk. Artık bizden İsrailFilistin konusunda değil, Hamas ile temasta katkı isteniyor. Eskiden bu ülkeler bize Arap olmayan ağırlıklı, istikrar yaratıcı bir ülke olarak bakarlardı. Müslüman Batılı ülke imajı onlar için de çok çekiciydi. ÜrdünLübnan da bize Suriye’deki eksenden bakacak. Bu sonuç üretmeyen bir politika. Bunu eskiden İran yapardı Filistin konusunda. Şimdi aynı pozisyona biz geldik. Osman Korutürk Melankolik zamanlar hukuka bak, hepsinde de güvenlik güçlerine bu tür noktada ne gibi yetkiler verildiğini orada açık ve net görürsün. Yardımcımdan özür bile dilemeyeceksin: Düşünebiliyor musunuz Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yar dımcısı senin gözlerin önünde yumruklanacak, kürsüye çıkacaksın kalkıp da benim başbakan yardımcımdan bir özür dahi dilemeyeceksin. Bu çok enterasandır ve elemanların onu okşamaya başlayacaklar. Onun etrafında etten duvar örecekler, ‘Bizden başka düşman ilan eden yok’ Eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel: Hükümetin Ortadoğu politikası ümmetçilikten mezhepçiliğe savruldu. Hizbullah da Suriye’deki savaşa karışırsa bu tam bir mezhep savaşı olur. Mısır’daki durum da Ürdün’e, Yemen’e, bölgeye sıçrar. Ilımlı bir Sünni cephesi yaratılarak İran’ın dengelenmesi hedefleniyordu ama bu suya düştü. Sünni cephede de çatlaklar çıktı. En önemli tehlike, Türkiye kendini yeni bir terör tehdidiyle karşı karşıya bulması. El Kaide ve uzantıları Türkiye’yi tehdit edecek. Mısır’daki krizin daha pamuk piyasasına yansımasını görmedik bile. Türkiye’nin dış ticareti de etkilenecek, mesela pamuk fiyatları artınca Türkiye’deki tekstil sanayii etkilenecek. Eski Dışişleri Müsteşarı Ali Tuygan: Yanlıştan dönmeli. Birileri çıkıp bizim için “Suriye’de can kaybı Türkiye’nin çabaları sayesinde kontrol edilebildi” veya “Ankara, Mısır’daki kutuplaşmanın daha vahim noktalara varmasını önlemek için yoğun çaba gösterdi” diyebilseydi bugün daha fazla itibar kazanmış olmaz mıydık? Türkiye’yi Suriye ve Mısır’da bu noktaya taşıyan nedir? HüDUYGU GÜVENÇ TÜRKİYE’NİN MISIR’A YÖNELİK TUTUMUNA EMEKLİ BÜYÜKELÇİLERDEN UYARI GELDİ Şükrü Sina Gürel ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son olarak “Rabia” hareketiyle ilan ettiği, Türkiye’nin Mısır’daki gelişmelere yönelik tutumuna emekli büyükelçilerden uyarı geldi. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevini de yapan Ali Tuygan “Yanlıştan dönmek mümkün” derken eski müsteşar yardımcılarından Aydemir Erman, Türkiye’nin Lübnan, Ürdün ve bölge ülkeleriyle de ilişkilerinin çıkmaza gireceğini söyledi. Eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel ise El Kaide tehdidinin artık Türkiye’yi tehdit edeceğini söyledi. Dışişleri’ni “reel politikadan” uzaklaşmakla eleştiren bakanlığın eski beyin kadrosu öğütler verdi. kümet bunu demokrasi ve insan haklarına saygı adına yaptığını söylüyor. İlk bakışta kulağa hoş gelebilecek bu söylem maalesef bugünkü aşamada inandırıcı değildir. Argümanlarınız ne olursa olsun, Suriye’de, Mısır’da, başkalarının çok önünde, dünyanın bir numaralı demokrasi savunucusu olduğunuza kimseyi ikna edemezsiniz. Tabloya bakalım. Suriye’de Esad yerinde. Batı’nın bir numaralı kaygısı artık Esad olmaktan çıkmış ve oradaki radikal dış grupların ülkeye egemen olmasına dönüşmüş gibi. Sınır güvenliği diye bir şey kalmamış. İçeri kimlerin sızdığı belli değil. Bölgesel ticaret dipte. Yurtdışında vatandaşlarımıza yönelik terör eylemleri başlamış. Mısır’da askeri yönetimi neredeyse düşman ilan ettik. Bunu bizden başka yapan yok. Oradaki bir darbe miydi? Evet. Yüzlerce kişinin katledilmesi karşısında sessiz kalınabilir mi? Hayır. Ama bütün bunlar Mursi ve Müslüman Kardeşler’in aklanması için bir yeterli midir? Ona da “hayır”. Bugün Tunus’un Müslüman Kardeşler’i bile Mısır halkına sükünet çağrısında bulunuyor. Ne var ki bizim söylemlerimiz herkesin önüne geçiyor. Türkiye bugün Suriye’de de Mısır’da da ara bulmaya, istikrar arayışlarına yardımcı olmaya çalışan ülke olmalıydı. Asla “taraf” olmamalıydı. Bunu mutlaka değiştirmemiz gerek. Eski Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Aydemir Erman: Eskiden Türkiye’nin politikası kimsenin içişlerine karışmama, kimse de bize karışmasın prensibiyle yürütülürdü. Hissiyat ile hareket edince küsmeye başlıyorsun, oysa dış politikada hissiyat olmamalı. Şimdi hissiyatta öncelik mezhep oldu. Tabii sizin hissiyatınızın, mezhepçiliğinizin Arap dünyasında nasıl algılandığı da önemli. Şimdi bir kozanın içinde politika yapmak zorunda kaldınız. Bu süreç kaçınılmaz olarak bölgedeki diğer ülkelerle ilişkileri de etkileyecek. Ürdün’de Suriye’nin etkileri görülmeye başladı. Tabii bölgede El Kaide tehlikesi çok artacak. BeyrutAnkara ilişkileri de bu süreçten etkilenecek. Aydemir Erman Ali Tuygan Kaddumi için eylem İstanbul Haber Servisi Suriye’deki çatışmaları izlemek üzere Halep’e giden ve bir yıldır kendisinden haber alınamayan El Hurra televizyonu muhabiri Beşar Fehmi Kaddumi’nin bulunması için gazeteci meslektaşları ve eşi Arzu Kaddumi dün Suriye’nin İstanbul Başkonsolosluğu önünde eylem yaptı. Gazeteciler Kaddumi’nin basın kartını ve “Terörist değil, gazeteci” yazılı dövizler taşıdı. “Suriye meslektaşımızı geri ver” pankartının taşındığı eyleme Kaddumi’nin 11 yaşındaki oğlu Enes ve 6 yaşındaki kızı Zehra da katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle