27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 AĞUSTOS 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 9 olduğundan adayı deniz altından bir tünelle karaya bağlamışlar. O yüzden merak ediyordum. Hem tüneli görmek hem de adadaki tek restoranı işleten dostum Alper Güngör’ü ziyaret etmek için Muskö’ye gittim. Tünel 2.6 km. uzunluğunda. Kayalar oyularak yapılmış. Tünelin çeperleri granit olduğunda beton duvara gerek kalmamış. Tünelden çıkınca, su görülmediğinden adaya gelindiği anlaşılmıyor. Otomobille 56 dakikalık bir yolculuktan sonra ancak denize ulaşılıyor. Kıyıdaki tek bina da Güngör’ün işlettiği restoran. Önünde de adanın değişik köşelerinden restorana gelenlerin motorlarını bağladığı bir iskele. İçinden yol geçen orman, önde iki katlı restoran ve küçük bir koy. Kartpostallık bir manzara. Hele güneş batmadan önce. Güzel şarap ve av etinin ötesinde Alper’in sürprizi sakızlı lokumdu. Dünyanın neresinde olursa olsun şu sıralarda bir araya gelen iki Türk’ün ne konuşacağını tahmin edersiniz. Alper bu arada Tarsus Koleji’nde aynı sınıfta okuduğu arkadaşlarından gelen elektronik postalardan söz etti. Kimsenin bayram kutlayacak havası kalmamış. Herkesin canı çok sıkkın. [email protected] Bağımsız L B Türk Ortodoks devleti mi kuruluyor? isedeki tarih kitaplarımızda, Türklerin ulusal kimliklerini İslamiyet sayesinde korudukları, Müslüman olmayan Türklerin diğer toplumların içinde eriyip gittikleri anlatılır ve buna örnek olarak da Türk kökenli bir kavim olan Bulgarların Slavlaşması gösterilirdi. Oysaki tarihe de, günümüze de baktığımızda, dinin tek başına bir ulusal kültürü korumada etkili olmadığını çok rahat görebiliriz. Mesela Suriye’de Arapların arasında Araplaşan Türkler olduğu gibi, Ortodoksluğu benimsediği halde kendi kültürünü kaybetmemiş Türk kökenli topluluklar da var: Rusya’daki Çuvaşlar bunlardan biri. Bir diğeri ise Moldova’daki Gagavuz Türkleri. Hıristiyanlığın Ortodoksluk mezhebini benimsemiş bu Türk topluluğunun bölgeye nasıl geldiği konusunda farklı rivayetler var. Kimilerine göre Gagavuzlar, Hunlarla birlikte veya onlardan kısa bir süre sonra bu bölgeye Hazar’ın ve Karadeniz’in kuzeyinden geçerek gelen Oğuzların torunu (Buna göre ‘Gagavuz’ kelimesi ‘GökOğuz’dan geliyor). Kimilerine göreyse Gagavuzların isim babası, Anadolu Selçuklu Hükümdarı II. İzzeddin Keykavus. Buna göre Moğollar Anadolu’ya akın edip Anadolu Selçuklu Devleti’ni yıkarken, Sultan II. İzzeddin Keykavus, yanına aldığı kalabalık bir Türkmen kitlesiyle birlikte Bizans’a sığınmış ve ölümünden sonra, bugünkü Romanya’nın Dobruca bölgesine yerleşen bu Türkmenler Bizans’ın etkisiyle Hıristiyanlığı kabul etmişler. Bu iki iddiadan hangisinin doğru olduğu tartışılsa da kesin olan, Gagavuzların bir Oğuz boyu olduğu. Konuştukları dil, Türkiye Türkçesine çok yakın. Bugün yaşadıkları bölge olan Moldova’ya, Osmanlı topraklarını istila eden Rus ordusu tarafından getirilmişler. Rusya, bugünkü Moldova’yı Osmanlı’dan alırken, geçici olarak girdiği Bulgaristan’dan çok sayıda Bulgar ve Gagavuz köylüsünü getirterek yeni ele geçirdiği bölgelere yerleştirmiş. Yakın tarihimizin en tartışılan isimlerinden biri olan Enver Paşa’nın kökeni de Gagavuzlara dayanıyor. İşte bugünlerde, bu Ortodoks Türk topluluğunda, bağımsızlık tartışmaları hız kazandı. Gagavuzlar, Moldova sınırları içinde, bir özerk bölgeye sahip. Fakat Gagavuzların pek çoğu, Moldova yönetiminin, KİEV kendilerinin özerkliğini kısıtlamak istediği görüşünde. Moldova yöneticilerinin bu konudaki açıklamaları ve tavırları da bağımsızlık eğilimlerini DENİZ BERKTAY güçlendirdi. Moldovalılar, daha önceden de yazdığımız üzere, Rumenlerle akraba ve Moldova hükümeti Romanya ile gelecekte birleşme eğiliminde. Gagavuzlar ise kendilerini Ruslara daha yakın hissediyor ve Rumen milliyetçiliği, Gagavuzların tepkisini çekiyor. 1990’ların başlarında, Sovyetler dağılırken Moldova’da Rumen milliyetçisi bir yönetim işbaşına gelince, bir taraftan ülkenin doğusundaki Transdinyester bölgesinde yaşayan RusUkrayna asıllı nüfus, diğer taraftansa Gagavuzlar ayaklanmış ve bu iki bölge, Moldova’dan bağımsızlığını ilan etmişti. 90’ların ortalarında, Türkiye’nin girişimleriyle Gagavuzlar özerkliğe razı edildiler ve Moldova’da, Gagavuz Yeri adlı bir özerk bölge kuruldu (Slavların yaşadığı Transdinyester ise hâlâ Moldova’nın kontrolünün dışında). Fakat Gagavuzlar arasında Rusya yanlısı eğilim sürekli güçlü oldu (Rusya yanlısı çizgideki Moldova Komünist Partisi’nin en yoğun desteklendiği yerlerden biri, Gagavuz Yeri idi, yakın yıllara kadar). Bu nedenle, kimi uzmana göre Gagavuzlardaki bağımsızlıkçı akımın güçlenmesinde Rusya’nın etkisi var. Zira bir taraftan Moldova yönetimi Batı yanlısı çizgiyi savunuyor. Rusya ise Moldova’daki etkisini, çeşitli yollardan korumaya, bu küçük fakat stratejik açıdan önemli ülkeyi AB’ye kaptırmamaya çalışıyor. Rusya’nın Gagavuz Yeri’yle yaptığı çeşitli ekonomik bölgesel anlaşmalar ve Gagavuz liderlerinin Moldova’dan ayrı olarak Rusya ile gümrük birliğine girme hakkını savunması bu etkinin gücünü gösteriyor. Gagavuz Yeri’nde bağımsızlık referandumunun düzenlenmesini isteyenler, 6 binden fazla imza toplamış durumda (bu, Moldova’daki bütün Gagavuzların otuzda birinden fazla) ve konu özerk parlamento başta olmak üzere her yerde tartışılıyor. Avrupa’nın bu en kenarda kalmış ülkesi üzerinde AB ile Rusya, en yoğun bir güç mücadelesini sürdürüyor. Bu mücadelenin derinleşmesi bir TürkOrtodoks devletinin kurulmasına yol açar mı, bunu zaman gösterecek. [email protected] ayramlaşma duygusu da körelmiş olmalı. Eskiden bayram sabahları telefon çalar dostlar bayram kutlardı. Dinsel dürtüyle falan değil. Kültürümüze mal olmuş bir günde dostluk selamı sarkıtmak için daha çok telefon edilirdi. Oruçla, namazla, dinle ilgisi olmayanlar da ihmal etmezdi bayram kutlamayı. Ama son yıllarda telefonlar azaldı. Arayanlarda da eski neşe yoktu. Sanki bayramları elinden alınmış ama alışkanlıktan dolayı bayramı hatırlar gibi yani. Birkaç yakın dostumla konuştuk bu konuyu. Onların da izlenimleri aynı. Bayramlar artık bizim değilmişçesine kutlama duyguları körelmiş. Aslında köreltilmiş demek daha doğru olacak. Toplumu İslam anlayışına göre formatlama politikaları ülkede toplumu nasıl böldüyse, yurtdışında da aynı sonucu doğurdu. Bu yaz aslında her gün bayram gibi geçti. Yaz mevsimi kötü sürprizler yapmadı. Güneş olabildiğince cömertti. Hava sıcaklığı bazen 30 derecenin üzerine çıktı. İsveçliler bu kadar sıcağa alışık olmadıklarından epey hoşluklar yaşanıyor. Otobüs sürücülerinin binen yolcuların biletlerine bakmaya bile mecalleri kalmıyor. Konuşmaya bile hali yok. Gözüyle “beni meşgul etme geç” der gibi bakıyor. Yeraltında giden metro trenlerinin sürücüleri otobüs Sıcaklar, bayram, sakızlı lokum falan günde 78 kişinin boğulduğu günler sürücülerine göre daha şanslı. Onlar olduysa aynısı burada da yaşandı. hiç değilse daha serin koşullarda görev Polis üç gün önceki açıklamasında yapıyor. Sıcak bunaltsa da yaşam sıcak temmuz günlerinde boğulanların enerjisi veriyor. İnsanlar daha mutlu ve sayısının 77 olduğunu bildirdi. Geçmiş neşeli oluyor. Geçenlerde metro treni yılların istatistiklerinden hareketle yaz sürücüsü de kendini havaya kaptırmış sonuna kadar boğulma vakalarının her durakta espri yapıyordu. Durakları 100 dolayında olacağı tahmin ediliyor. anons ederken yakında plaj olan yerleri Bunaltıcı sıcak havalarda yapılabilecek özellikle hatırlatıyordu: “Serinlemek en akıllıca iş Stockholm isteyen 200 metre ilerdeki takım adalarını gezmek. Tek plaja gidebilir’’ gibi. Ya da STOCKHOLM sorun bot kuyruğuna erken “dışarıda kavurucu sıcak girip güvertede yer kapmak. var gölgeden yürümeye Biz yılların alışkanlığıyla dikkat edin. Başınıza bütün botların oturulacak en güneş geçebilir.” Siz alışık keyifli yerlerini bildiğimizden olabilirsiniz ama sıcak deyip bunaltıcı sıcak günleri geçmemek gerek. Hele, daha OSMAN İKİZ güvertede, püfür püfür esinti çok soğuk iklimde yaşamaya altında geçirmeyi becerdik. alışık insanlar için sıcak Her yaz olduğu gibi bu yaz şok etkisi yaratabiliyor. da hem kuzeyde hem de güneyde kalan Markette iki kez kasiyerler yanlış para adaları gezdik. İlginç adalardan biri üstü verdi. Yanlış para üstü verdiklerini güneyde kalan Muskö Adası’ydı. Bu söyleyince her ikisinden de aynı yanıtı adaya eskiden siviller giremiyordu. aldım: “Çok sıcak.” Bu gülümsetici İsveç donanmasının bir bölümü için hoşlukların yanı sıra üzücü olaylar da üs olarak kullanılıyordu. Askeri üs meydana geldi. Türkiye’de nasıl bir Marien Meydanı’nda saatli kule... M ünihliler bayıltıcı ağustos sıcakları altında... Günün her saatinde kıpır kıpır olan bu kent özellikle Japon turistlerin istilasına uğradı adeta. Sıcaklarda Marien Meydanı’ndaki tarihi belediye binasının hemen önündeki saat kulesinin etrafında ise toplanıp her saat başında kuledeki gösteriyi bekleyen bekleyene. Her saat başında 43 çanı çalan ve dans eden kuklalardan oluşan iki figür grubunu çocuksu bir merakla bekleyen turistlerin sayısı her gün artıyor. Afrikalı zengin para babaları, meraklı Japonlar, çalçene İtalyanlar, rengârenk saçlı Punklar, Amerikalı güngörmüş ihtiyarlar, el ele eski sevgililer... Münih bildim bileli Marien Meydanı ile bir devinimi yaşar. Burası adeta şehrin kalbi, çekim noktası. Kaldırım kahveleri, moda merkezleri, canlı heykeller, yoksul müzisyenler, kararmış küçük sivri kuleli eski yapılar, barok çeşmeler ve gotik heykellerle dolu bu alanın her köşesinde her gün bir hareket vardır. Münih bugünlerde sergiler, sinema festivalleri ve konserler açısından da çok zengin bir sanat trafiğini yaşıyor. Lehnbach Meydanı’ndaki sanat evinde 17 Temmuz’da açılan Salvador Dali sergisi 15 Eylül’e kadar yine sanat severleri büyüleyecek. Barer caddesindeki ünlü Neu Pinokothek müzesinde de sergiler ilgi çekici. Kavurucu öğle sıcaklarında bu müzenin sergi salonlarını İstanbul’dan kalkıp gelen iki sanat tarihçisi arkadaşım Emel Dikmen ve Ümit Tunak’la gezdik. Tunak MÜNİH aslında arp sanatçısı olup halen İstanbul Konservatuvarı’nda öğrenci yetiştiren ve arp sanatını genç kuşaklara öğreten bir hoca. Dikmen ise sanat tarihine gönül vermiş ve binlerce öğrenci EROL ÖZKAN yetiştirmiş bir meslektaşım. Bu iki güzel insanla Münih’i adım adım dolaştık. Aylardır bir türlü vakit bulupta gidemediğim sergi salonlarında düşlere daldık... Van Gogh, Picasso, Sisley ve Monet gibi daha pek çok ünlü ressamın yapıtları önünden geçerken haydi gelin de hayallere dalmayın? Müzeden çıkıp iki adım ötedeki Schwabing’in en eski kahvesi olan “alte Schwabing”e gitmek de harika bir seçimdi... Kulakları çınlasın Sevgili Mustafa Balbay’ın da çok sevdiği bu kahve, mönü listesinde yer alan Nâzım Hikmet ve Yaşar Kemal kahvaltıları ile meşhurdur! Thomas Mann’dan Rainer Maria Rilke’ye ve Kandinsky’e kadar pek çok sanatçının da uğrak yeriymiş vaktiyle... Bu güngörmüş kahvenin tavanlarındaki rokoko süsler ve mekânın iç mimarisi altında kahvelerimizi höpürdettikten sonra köşedeki duraktan antika bir tramvaya atlayıp tekrar kentin merkezine yollandık. Ve ardından bir çırpıda gezilen Odeon Meydanı, Viktualien pazarı, Peter kilisesi ve düğmeci Ludwig’in dükkânından Münih’in o çok meşhur ve en eski birahanesi “Hofbrauhause”a dalmak ve o kargaşada serin bir köşe bulup biraların tadına bakmak da güzeldi. Bir kenti tanımak ve kalabalıklardan sıyrılıp tipik köşelerini keşfetmek bir başka keyiftir... Nitekim Sendlinger Caddesi üstündeki “Tea Hause” bunlardan biri. Kapı üstü kitabesine göre 1823’ten beri Münih’in en eski çay dükkânı özelliğini koruyan bu mekâna uğramadan yapamadık. Kapıdan içeri girildiğinde insanı önce çıngırak sesi, lotus çiçeği kokusu ve Tibet müziği karşılar. Tavana kadar yükselen raflardaki yüzlerce teneke çay kutusu dikkat çeker. Çaydanlıklar, demlikler ve fincan çeşitleri ise bir başka renklilik. Ve küçücük loş dükkânın dibinde gülümseyen mutlu bir çift çay satıcısı... Münih pek çok Alman kentinden farklı güzellikte bir kültür ve sanat şehridir ve ayrıntılar bu kentin zenginliği. Sonra sıcak bir ikindi sonrasında arkadaşlarımı havaalanından İstanbul’a uğurlarken her nasılsa çantalarında unutulmuş minik bir şişe Fransız şarabıyla Marien Meydanı’na döndüm. Meydanın o değişmez kalabalığı gözlerini saat kulesine dikmiş kuklaların gösterisini bekliyorlardı. Dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseyiş ve havada yağmur sıkıntısı... Benim aklımda ise güzel geçmiş saatlerin izleri ve mutluluğu... [email protected] ‘Teröristler geri dönerse?’ G dikkat çeken başka bir nokta eçen haftalarda Hatay’da oldu. Die Presse, Suriye’deki Avusturyalı bir teröristin savaşa katılmalarının iki nedeni yakalandığını gazeteler bulunduğunu, bunlardan yazmıştı. Muhammed birinin para diğerinin ise Mahmud adlı bu kişi Avusturya’da bir terör örgütüne cihat çağrısı olduğunu yazdı. Avusturya’nın emniyet üyelikten hapis cezasına güçlerinin özellikle Graz çarptırılmış, cezaevinden kentinde, başta Çeçenler olmak çıktıktan sonra da Almanya’ya üzere, bu çevreyi güvenlik geçmiş, orada da çeşitli adli için risk olarak görüldüğünden suçlara karışmıştı. Almanya’da izlemeye aldığının altı da işlemiş olduğu suçlardan çizildi. Avusturya’da şu anda dolayı aranırken Türkiye’de Çeçenistan savaşlarından tutuklandığı haberi basında kaçan 26 bin Çeçen yaşamakta. yer aldı. Şimdi ise aynı kişinin Avusturya siyaset bilimciler Türkiye’de iltica başvurusunda basına yaptıkları açıklamalarda bulunduğu yine Avusturya bu kişilerin Avusturya’ya medyasında geniş yankı buldu. herhangi bir tehditlerinin Avusturya vatandaşı olduğu olmadığını bilinen Mahmud’un VİYANA belirtirlerken Avusturya ve din bilimciler Almanya’yı terk ise “Bu kişiler ettikten sonra Mısır eninde sonunda vatandaşlığına Avusturya’nın müracaat ettiği ve başını ağrıtacaktır” aile bireylerinden KADİM ÜLKER yorumu yaptı. dolayı talebine Üstelik Türkiye’nin kolay şekilde onay tutumu ise hem alabileceğı belirtildi. AB’ye girmek isteyen, hem Avusturya, Mahmud’dan böyle de teröristleri destekleyen kurtulacağını hesaplarken diğer ikiyüzlü ülke olduğu biçiminde tarafta yeni Mahmud’ların gazetelere yansıdı. Ancak ülke içinde olduğunun farkına gazetelerin bazı yazarları ve vardı. Geçen haftalarda okurlarının siyaset bilimcileri ülkenin ciddi gazetelerinden gibi bu insanların dönmesi Die Presse Avusturya’dan halinde herhangi bir zararları 60 kişinin Suriye’de Esad olur biçiminde düşünmedikleri yönetimine karşı savaştıklarını manşetinden duyurdu. Haberde, görüldü. Suriye’de Avusturya’dan gidenlerin Avrupa ülkelerinden 500 de savaştıkları sadece Die kişinin Suriye’de Esad’a Presse’te değil, ülkenin karşı savaşanların arasında diğer ulusal gazetelerine de bulunduğu AB terör uzmanı konu oldu. Gazeteler ağız Gilles de Kerchove’ye birliği etmişcesine haber ve dayandırıldı. Avusturya’dan yorumlarında “ya bu kişiler Suriye’ye gidenlerin ülkede geri dönerlerse” sorusuyla, mülteci başvurusunda kaygılarını dile getirdi. bulunmuş Çeçen, Pakistan, Haksız da değiller; uzun yıllar Afganistan ve Türk kökenli herhangi bir terör eylemine olduğu gazetede belirtildi. hedef olmamış, sakin bir Avrupa’dan Suriye’ye yaşam sürdüren Avusturyalının gidenlerin Türkiye üzerinden huzurunun kaçma olasılığı geçtikleri de gazete haberinde ve gönüllü olarak başka bir ülkeye gidip savaşmış, insanları katletmişlerle iç içe yaşamak konuştuğum Avusturyalıları da ürkütüyor. Gazetelerin internet sayfalarındaki konuyla ilgili haberlere rekor düzeyde yorumlar yapılıyor. Bu yorumların ortak cümlesi “Umarız bir daha dönemezler, gittikleri yerlerde kalırlar” şeklinde. Mültecilik statüsünü kötüye kullanmaktan tutun da mültecilerin aleyhinde yazılmış yorumlar da dikkat çekiyor. Ayrıca Avusturya’nın dış politikası da yoğun şekilde eleştiriliyor... Suriye’de kelle kesen teröristler geri döndüğünde bazı Avusturyalıların yorumlarındaki “sizler kendi ülkenizde olan savaş ortamında travmalar geçirdiğinizi ifade ederek sığınma talep etmiştiniz, şimdi ise başka bir ülkeye gidip orada insanların katledilmesine sebep oldunuz” ifadeleri toplumda geniş yankı buluyor. Bu gelişmeler yaşanırken haziran ayı sonlarında günlük gazeteler Peter Gridling’in müdürü olduğu anayasa koruma adına yaptığı açıklamadan “20 Avusturyalı terörist Suriye’de öldürülmüştür” sözlerini manşetlere taşıdı. Gridling, “Ayrıntısını bilmemekle beraber, Suriye’ye Avusturya’dan da gidenlerin olduğu ve bunların bazılarının öldüğü” açıklaması haberin devamında ifade edildi. Diğer kırkı geri dönüp de Avusturya’da kendilerine yakın buldukları partilere yardım edebilecekler mi, zamanla göreceğiz. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle