19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 AğUSToS 2013 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CHP ve Seçim İletişimi Seyirci Kalmak “İnsanlarda tek sıcak kanun Üzümden şarap yapmaları Kömürden ateş yapmaları Öpücüklerden insan yapmalarıdır.” İnsanoğlu her şeyi bir yasaya bağlamış. Yaşamı belli bir düzene sokmayı başarmış. Zaman gelip geçmiş! O yasalar eskimiş. İnsanlar yenilerini yapmış. Beğenilmeyince daha iyisi olsun demişler. Ne var ki, işbaşına gelen iktidarlar iyi derken en kötüsünü yapmış. Özellikle geri kalmış ülkelerde bir kez işbaşına gelen, elde ettiği iktidarı yitirmemek için kanun manun tanımamış! Türkiye’de yaşanan bir gerçek, hukuk, adalet kavramları kötü niyetli ellerde hoş bir rüzgâr olmuş. Bugün yüzlerce insanımız zindanların hücrelerinde... Asker, sivil, aydın, öğretmen... Nedir suçları bu insanların? Tutukluluklarından bu yana altı yıl geçmiş. Bunca suçsuz ama iktidarın gözünde suçlu yurttaşlar ne zamana kadar acılar içinde yaşayacaklar? Onları kurtaracak kim? “Kıyama dururken şaşırmayın Ellerin arasından sızar Secdeye baş koyarken ata Tıkar boğazını o kan.” Ramazan kutsallıkların ayıdır. Oruç tutanlar, namaz saatlerini kaçırmayanlar, halkımızın büyük bölümü, milyonlar. En şaşırtıcı olan nedir? Binlerce binlerce yurttaşın hapishane hücrelerinde, duruşma salonlarında aylardır, yıllardır işkenceli bir yaşama mahkum edilmeleridir. Bir halkın böyle bir duruma seyirci kalması üzücü değil midir? Her şeyi belli bir düzende yaşa! Ama işin çirkin, ayıp, utanç verici tarafına değinme! Varsın binlerce yurttaş adalet arasın dursun! Seçimlerde seçmeni sandığa götürüp oy kullandırmak, önemli bir sorundur. Bu sorunun aşılmasının, sandığa ve oylara sahip çıkılmasının yolu, seçim bölgesi sandık örgütlenmesinden geçmektedir. Bu örgütlenme her sandık çevresi için yapılmalı ve o sandıkta oy kullanacak seçmenlerin örgütlenmesini hedeflemelidir. Mehmet Şakir ÖRS Y erel seçimler yaklaşıyor. Öyle görülüyor ki, 30 Mart 2014 yerel seçiminin hazırlıkları, TaksimGezi Parkı Direnişi’nin ve bu direnişin yarattığı toplumsal hareketliliğin etkileşimleri ile şekillenecek. Bu durum bir yandan yeni olanaklar yaratırken, diğer yandan da yeni sorumluluklar yüklüyor. Önümüzdeki seçim süreci, solun, sosyal demokratların, dünyadaki yeni gelişmeler ışığında oluşturacakları yeni politikaları, yeni projeleri, yeni söylemleri, halkın en geniş kesimleriyle buluşturacakları etkin bir platform olacaktır. Geçmişten günümüze, önemli seçim deneyimine, birikimine ve geleneklerine sahip olan ülkemiz solunun ve özellikle de CHP örgütünün, bu platformu en iyi şekilde değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizin muhalefet güçleri ve CHP örgütleri, yeni bir anlayışla ve yeni bir çalışma tarzıyla yerel seçimlere hazırlanmalıdır. Toplumsal politikaların ve sorunlara somut çözümler getiren projelerin öne çıktığı, partinin yönlendiriciliğinde kolektif bir anlayış harekete geçirilmelidir. Halkın en geniş kesimleriyle hayatın içinde bütünleşmek, seçim çevrelerinde ‘ortak bir akıl’ ve ‘ortak bir ses’ oluşturmak, temel hedef olmalıdır. leştirilebilir. Aslında bu araştırmanın, sonuçlarıyla getireceği temel yararının dışında, parti aksiyonerlerini doğrudan saha çalışmasına çıkarmak bakımından da ayrı bir yararı olacağını düşünüyoruz. Partinin en aktif unsurları, doğrudan seçmenle, halkla ilişki kuracaklar ve seçim çevrelerindeki yurttaşın önceliklerini, gündemini birinci elden, doğrudan kavramış olacaklardır. Anket çalışması, yeni örgütsel ilişkiler için vesile olacak, yeni fırsatlar yaratacaktır. Gençlik ve kadın kollarına da yeni deneyimler kazandıracaktır. Hazırlığını ve koordinasyonunu yaptığımız böyle bir saha araştırması, 28 Mart 2004 yerel seçimleri öncesinde CHP İzmir örgütü tarafından başarıyla gerçekleştirilmiştir. Verilerinden yararlanılmasının ötesinde, örgütte müthiş bir elektriklenme sağlamıştır. emokrasi ve seçim atölyeleri Bilişim ve iletişim olanaklarının sonuna kadar değerlendirileceği çalışmalarda, partinin il ve ilçe örgütlerinde, 30 Mart seçimlerine yönelik, parti politikalarının ve projelerinin irdelendiği hızlı eğitim programları gerçekleştirilebilir. Ayrıca uluslararası sol ve sosyal demokrat hareketin, Sosyalist Enternasyonal’in seçim deneyimlerinden de yararlanılmalıdır. Seçime yönelik eğitim çalışmalarının, giderek ‘Sosyal Demokrasinin Demokrasi ve Seçim Atölyeleri’ne dönüştürülmesi hedeflenmelidir. Ülkenin ve kentlerin gündemlerinde etkinlikleri ve ağırlıkları her geçen gün artan demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları ile seçimlere yönelik somut işbirlikleri oluşturulmalıdır. Bu işbirliklerinden seçmenin sandığa taşınmasında ve seçim güvenliği için de yararlanılmalıdır. Yerel seçimlerin önemli ve temel bi D Nasıl hazırlanmalı? Seçim çalışmalarının planlanmasında ve politikalarının saptanmasında, seçim çevrelerinin bölgesel ve yerel koşulları önemlidir. Seçim çevresinde yaşayan yurttaşların öncelikleri nedir? Seçmenin nüfus yapısı, demografik, ekonomik ve sosyal özellikleri nasıldır? En önemli sorunlar nedir? İşte tüm bu sorulara yanıt bulmak ve seçim kampanyasında değerlendirmek üzere elimizde bir ‘yol haritası’ olmalıdır. Bu araştırma, il ve ilçe örgütlerinin organizasyonuyla üyeler tarafından gerçek rimi muhtarlıklardır. Muhtarların seçim sürecinde çok önemli işlevleri vardır. Seçimlere hazırlık kampanyasında, bu kesim çok önemsenmeli ve bu kesime yönelik özel çalışma planları hazırlanmalıdır. Seçim kampanyasının ana omurgasını, her zaman olduğu gibi partinin en örgütçü ve özverili kesimi olan kadın ve gençlik kolları oluşturacaktır. Kent çeperlerinde, yoksul semtlerde ve kırsal kesimde, kadın kolları yoksulluğa ve işsizliğe karşı ‘Dayanışma İnisiyatifleri’ oluşturabilir. Semtlerin ve yerleşim birimlerinin somut koşullarına uygun olarak pratik çözümler geliştirebilirler (Beceri kursları düzenlenmesi evlerde işörgüdokuma atölyeleri kurulması gibi). Yardımlaşma ve dayanışma kampanyaları örgütleyebilirler. Kadınların gün alışkanlığından yararlanarak, evlerde ‘Dayanışma Günleri’ düzenleyebilirler. Gezici hukuk, sağlık (kadın hastalıkları ve gözdiş tarama başta olmak üzere) ekiplerini ilgili yerlere yönlendirebilirler. Doğum olan evler, küçük armağanlar götürülerek kadın kolları tarafından ziyaret edilebilir. Cenazesi olan ailelere de başsağlığı ziyaretleri yapılabilir. Bu çalışma tarzının, yalnızca bir seçim dönemi çalışması olmaktan öte, kalıcı bir siyasal çalışma geleneğine dönüşmesi hedeflenmelidir. Gençlik kolları da semtlerdeki gençlik lokallerine, spor kulüplerine yönelik özel çalışma planları yapabilir. Gezici tiyatro grupları oluşturabilir. Semt kahvehanelerinde kitaplıklar kurabilir. İşsiz gençliğe yönelik dayanışma etkinlikleri düzenlenebilir. Semtlere kitap, kırtasiye ve spor malzemeleri dağıtılabilir. Bu çalışmalar sırasında, siyasal alanda en çok gereksinimi duyulan yeni genç insanlar siyasete kazanılabilir. Silivri’nin Şerefi??? Silivri’nin şerefi kime ait? AKP’ye mi… Cemaat’e mi… ABD’ye mi… Polislere mi… Savcılara mı… Yargıçlara mı… Hepsine mi… Hiçbirine mi? HHH İktidar sözcülerinin “Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşması” dedikleri Silivri davaları teker teker bitiyor… Temyiz süreci başlıyor: Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşamaları var. Bazı mahkumlar için dört duvar arasında, hapiste geçirilecek, uzun ve meşakkatli bir süreç: Başbakan’ın dediği gibi “Şimdi onlar mücadele etsin!”... Unutanlar için anımsatalım: Geçenlerde tencere tava çalınmasına ilişkin olarak ikinci kez konuşurken Başbakan Erdoğan şöyle demişti: “Tencere tava çalanlara karşı yargıya giderek hakkınızı savunun. Yargıda onlar mücadele etsin. Yıllarca biz mücadele ettik, şimdi onlar mücadele etsin.” HHH Silivri davalarının Özel Yetkili Mahkemeler aşaması bitiyor ama, bu “hesaplaşmanın” şerefinin kime ait olduğu henüz tam açıklığa kavuşmadı! Kimi zaman AKP çevrelerinden, polisin, savcı ve yargıçların Cemaat’in denetiminde olduğu, bunlara iktidarın bile hâkim olamadığı dedikodusu yayıldı; MİT Müsteşarı’nın sorguya çağrılması bunun kanıtı olarak gösterildi. Yargılananların bir bölümü ve sol çevreler uzun süredir Silivri’nin bir ABD projesi olduğunu öne sürüyor… Bu tez bir ara Cemaat’e yakın yazarlar ve yorumcular tarafından da hep birlikte savunuldu; davaların arkasında ABD’nin olduğu söylendi ama sonra arkası gelmedi. HHH Hiç kuşkunuz olmasın, tarih, Silivri davalarının şerefinin kime ait olduğunu uzun uzun irdeleyecek ve sonunda muhtemelen bugün bilmediğimiz bazı ayrıntıları da açığa çıkararak hükmünü verecektir… Onun için şimdilik hiç kimse “hakkının yendiğini düşünerek” üzülmesin! eçim çevresi sandık örgütlenmesi’ Seçimlerde seçmeni sandığa götürüp oy kullandırmak, önemli bir sorundur. Bu sorunun aşılmasının, sandığa ve oylara sahip çıkılmasının yolu, seçim bölgesi sandık örgütlenmesinden geçmektedir. Bu örgütlenme her sandık çevresi için yapılmalı ve o sandıkta oy kullanacak seçmenlerin örgütlenmesini hedeflemelidir. ‘S E Bir Zihniyetin Yargısı rgenekon yargısından en fazla mutlu olan, “geziciler darbecidir, müebbetle yargılanmalıdır”, diyen zihniyet olmalı. Bu zihniyete Silivri yargıç Yüksel PAZARKAYA ları en büyük bayram armağanını verdiler. Savcıları katmıyorum, onlar bu armağanı az görüyorlar. İşin eğlenceli ve bayramlık bir yanı yok. Bayramı haksız yere zindanda geçirenlerin acısı ve burukluğu var. Bunu, Meclis’te AKP dışındaki herkes söylüyor. Haydi Meclis’tekiler siyasi diyelim. Ama Silivri dışındaki sayısız hukuk uzmanı, yargıç, savcı ve avukat da kararların ve verilen cezaların, kitabına uydurulmuş olsa bile sakatlıklarına, genel hukuk, adalet ve vicdan ilkelerinin ihlaline günlerdir değiniyorlar. İktidar ve yandaşları ile geri kalan kesimler arasında böylesine tartışılan ve eleştirilen kararların, “siyasi” olmalarından başka bir niteliği olabilir mi? Yoksa, bu ülkenin ve toplumun, iktidar yandaşı olmayan “yüzde ellisi” toptan darbeci ve darbe yanlısı mı? Üstelik uluslararası çeşitli kurum ve kuruluşlardan da ardı arkası kesilmeyen eleştiriler geliyor. Ben dışardan gazellere fazla kulak asan biri değilim. O gazeller, dışarının çıkarlarına göre, kolayca kasideye ya da ağıta dönüşebilir. Ama bizim uzmanlarımızın, bizim toplumumuzun, bizim insanlarımızın, vicdanı, iyilik ve adalet duygusu, insan ve toplum sevgisi, yurt ve ülke sevgisi yok mu? Elbette var. Tepkiler onların sesi. Sayın Başbakan’ın da belirttiği gibi en büyük yargıç, halktır. Halkın sesi uzman ve bilen ağızlardan yükseliyor. Bu böyle gittikçe, daha da yükselecektir. Hukukçu değilim. Ama Ankara’nın örnek aldığını ileri sürdüğü, onların ucu açık görüşme kararlarını başkentte havai fişeklerle bayram havasında kutladığı “demokrasiler”deki uygulamaları az çok bilirim. Demokraside ve hukuk devletinde “Özel Yetkili Mahkeme” olur mu? Böyle mahkemelerin kararları adil ve insancıl olur mu? Silivri’nin, Yassıada’dan ya da 12 Eylül DGM’lerinden farkını bir bilen açıklasa da öğrensek. Başbakanımızın deyişiyle “velev ki darbe teşebbüsü” var. Eyleme ilk adımı atmayan, eyleme geçmeyen, düşünce, duygu, tasarı, görüşme, demokraside, hukuk devletinde suç olur mu? Başarısız bir kanlı darbenin ele geçirilen hainleri gibi insanlar, “velev ki düşünceleri” yüzünden cezalandırılırlar mı? Sorgu sual edilmeyen sahte bilgisayar ve telefon kayıtları, hiçbir kuşkuya yer vermeyen delil ve kanıt sayılır mı? Gizli tanıklar, saklı tanıklar, uzak ülkelerde kayıp tanıklar, tanık olur mu, onların sözleri delil olur mu? İktidarın atadığı ve yıllarca işbirliği yaptığı ve usulüne göre veda ziyaretleriy le emekli ettiği bir Genelkurmay Başkanı “terör başı” olur mu? Hâlâ var olan bir ordu, dolaylı yoldan “terör örgütü” ilan edilebilir mi? Gerçekleşmiş, geçmiş darbeler, iki elin on parmağını geçmeyen komutanlar tarafından çok kısa bir sürede kararlaştırılıp yapılmışken yüzlerce komutanın ve subayın birlikte yaklaşık on yıl önce tasarladığı bir darbe, yıllarca sürüncemede kalır mı? Bunlar âciz mi, akılsız mı? Üstelik, işin içine onlarca gazeteci, bilim insanı ve muhalif siyasiyi de katarak dünya âleme uluorta ilan ettikten sonra. “Velev ki öyle”, iktidarın, atayanların, savcıların ve diğer yetkililerin aklı bunca yıl neredeydi? Bir de bu komutanlar, bu subaylar görev gereği yıllarca terörle savaşmadılar mı? Şimdi Türkiye, insanları kayalara zincirleyip köpekleri salıveren “deliler köyü” mü oldu? Kusuruma bakılmasın, aklım bu sorulara yatmıyor. Diyebilirsiniz ki bir dirhem aklın tabii yatmaz. Ama bu sorulara benim bir dirhem aklımın yatacağı gibi yanıt verecek bir Allah’ın kulu belki çıkar, diye umutlandım. Ama sakın ola ki iktidardakilerin ve yandaşlarının söyledikleri gibi bütün kararlar kitaba uygun denmesin. Kitap yanlışsa, o kitabı acilen düzeltme görevi kimin?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle