14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ 8 HABERLER Baroda Sema Aksoy dönemi Çökmez Model SON günlerde bir üzüntüdür çöktü bizim çevrelere; yazıp çizenimizle, düşünürümüz ve politikacımızla hep birlikte dertliyiz. Neymiş, “Türk modeli” varmış, o çökmüş. Mısır’daki darbenin ardından orası biraz daha karışırsa kahrolacağız kederimizden. ürk modeli” denince dünyada genellikle anlaşılan, Müslüman bir topluma demokrasinin gelmesi ve yaşama tarzının az çok Batı’dakine yaklaşmasıydı. Elbet, bilen biliyordu ki, böyle bir nimet gökten zembille inmemişti; yüz yılı aşkın bir evrimin, çeşitli öncülerin, mücadelelerin ve nihayet Kemalist devrimle sonrasındaki önemli gelişmelerin ürünü olarak gerçekleşmişti bu model. Böyle olduğu için model olarak kolay kolay da çökmeyecektir. Mursi’nin bir yıllık Müslüman Kardeşli demokrasisini bizim doksan küsur yıllık Cumhuriyetimizle aynı sepete koyup kendi devletimizin yakın geleceği için tasalanmak çok yanlış bir karamsarlık olur. Öyleyse, bu üzüntü ve keder neden? erhalde bir büyük “balon”un patlamasından ileri gelen bir toplumsal şaşkınlığın etkisiyle “devlet” ve “iktidar” kavramlarını birbirine karıştırmaktayız. Sayın Başbakan ve çevresi ile dıştaki yabancı ve yerli yandaşlarının şişirdikleri bir balondu bu. Balona göre, AKP ve yaratıcıları öyle müthiş bir gelişme formülü bulmuş durumdaydılar ki, dindarlıkla kindarlığın ve “ileri demokrasi”yle yalancı refahın karışımından oluşan bir politika çizgisi aldatıcı bir yıkılmazlık görüntüsü vermişti AKP yöneticilerine ve peşlerindeki kalabalıklara. Oysa yıkılmazlık, binbir özveri ve çabayla kurulmuş bir cumhuriyeti vaktiyle kurucularının yaptıkları gibi disiplinli, planlı programlı ekonomiksosyal temellere oturtmakla sağlanabilirdi; ama bu sürekli yapılmadı. Dolayısıyla, propagandanın ayakta tuttuğu AKP Türkiyesi’nin gerisinde, modeli ve özü sağlam olmakla birlikte yönetimiyle ekonomisi pek parlak olmayan bir gerçeklik yatıyor. Becerikli bir ana muhalefetin çabasıyla öyle bir iktidarı alaşağı etmek işten olmasa gerek. O halde ve özetle, Mursi’nin darbeyle yıkılması, “Türk modeli”nin çöküşü için değil, olsa olsa o modelin özüne hiç uymayan iktidarların akıbeti için düşüş çanlarının çalması olabilir. Türk modelini çökertecek babayiğit anasından henüz doğmadı ve doğmaz da. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Barosu Başkanlığı için yapılan seçimi Sema Aksoy kazandı. Aksoy, Ankara Barosu’nun da ilk kadın başkanı oldu. Ankara Barosu’nun 2. Olağanüstü Kongresi, dün Ankara Üniversitesi DTCF Farabi Salonu’nda gerçekleştirildi. 11 bin 267 avukatı temsil eden baronun başkanı seçilmek için 9 aday yarıştı. Sabah saatlerinde başlayan seçimde aday olan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın tutuklu olmasına atıf yapmak için binanın girişine “Tutuklu avukatlar serbest bırakılsın” pankartı asıldı. 7 bin 913 avukatın oy kullandığı seçim sonucunda, Demokratik Sol Avukatlar Grubu’nun adayı Sema Aksoy, 4 bin 301 oy alarak Ankara Barosu’nun 33. başkanı seçildi. Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı Selçuk Kozağaçlı ise yarışı 1139 oyla ikinci sırada tamamladı. Kongre başkanının, Zeki Müren’e 2, Mısır’ın devrik lideri Mursi’ye 1 oy çıktığını söylemesi ise salonda gülüşmelere neden oldu. Seçimin ardından tüm adaylar kürsüye çıkarak birlik mesajı verdi. Başkanlığa seçilen Sema Aksoy yaptığı konuşmada, hayatında tadacağı en büyük onuru yaşadığını belirterek tüm avukatlara teşekkür etti. Aksoy, şunları kaydetti: “Biz büyük bir aileyiz. Aramızda farklılıklar olabilir ama herhangi birimizin ayağına taş değsin, hepimiz bir olup ayağa kalkarız. Ankara Barosu bir bütün olarak mücadelesini tek vücut olarak verecektir.” ÇHD Ankara Şubesi Başkanı Murat Yılmaz, Kozağaçlı adına yaptığı konuşmada, “Bu sonuçla Selçuk Kozağaçlı’nın burada olduğunu gösterdiniz” dedi. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada üyesi olan Hırvatistan’ın ardından Sırbistan gelecek. Onu öteki Balkan ülkeleri izleyecek. Ardından Gürcistan ve Ermenistan gelecek. Türkiye de adaylık statüsünü başarıyla koruyacak! Kendi içinde farklı sorunlar yaşayan, büyüdükçe bozulan AB için “ekonomik dev siyasi cüce” tanımlaması yapılırdı. Bir blok olarak ekonomik devliği de tartışmalı hale geldi. Bu, olayın başka boyutu. Türkiye’ye ilişkin boyutun özeti şu: AB’ye tam üye olmak bir yana, yönetim anlayışı olarak tüm uygarlık değerlerinden kopuyoruz. AB’den Sorumlu Bakan’ın söylediklerini alt alta koysak başka söze gerek kalmaz. HHH Yarım asrı aşan tam üyelik yolculuğumuzun en renkli sayfalarını AKP iktidarı dönemi oluşturuyor. 20022006 arasında AKP icraatında bütün yollar AB’den geçiyordu. Bütün tartışmalı yasaların paket cümlesi şuydu: “AB öyle istiyor.” Bu icraatın kesintisiz devam edebilmesi için AB’ye tam üyelik beklentisinin de hep yüksek tutulması gerekiyordu. O nedenle yılda ortalama 2 defa AB’ye giriyorduk! Yıllık ilerleme raporunda Türkiye’ye birazcık övgü var. Hükümetten demeç: “İşte tam üyeliğin kanıtı.” Liderler zirvesine tüm aday ülkelerin yanı sıra Türkiye de davet edildi. Hükümetten demeç: “Aslında tam üye olarak çağırdılar.” Sözün özü o yıllarda AB’ye gire gire bir hal olduk. Bir ara o kadar hızlı ve sürekli girdik ki, hızımızı alamayıp İber Yarımadası’ndan çıkacağımızı Atlas Okyanusu’nu da geçip Amerika’ya gireceğimizi düşünmüştüm. Bu tabloyu AB de sevdi. AKP’nin kendi yol haritasına uygun yasaların içine 23 tane de AB’nin istediği maddeler eklenince bunun adı reform oluyordu. O dönem öylesine çok reform yapıldı ki, AB yetkilileri, “hızınızı kıskanıyoruz” demeçleri verdiler. O günlerde AB’nin muhalefete bakışı da sadece şu sorunun yanıtına dayalıydı: “Hükümetin AB hedefine ne kadar destek veriyor?” Çoğunlukla muhalefetin tutumundan hoşlanmazlar, muhalefeti tutucu, iktidarı ilerici ve reformcu bulurlardı. Kıbrıs konusu da AB treninin arkasına takılmış, her yıl “çözüm yılı” ilan edilmişti. 2005’e gireriz; demeç hazır: “Kıbrıs’ta çözüm yılına girdik.” 2006 gelir; hemen demeci de gelir: “Kıbrıs’ta çözüm yılına girdik.” Kıbrıs’ı da sürekli çözmekten dizimizin bağı çözüldü! HHH Geldik bugüne... Hükümet AB eldiveniyle ve merdiveniyle çıkardığı yasaların gölgesinde Türkiye’yi AB’den uzaklaştırdı. Bundan belki her iki taraf da memnun! Ancak Türkiye’nin geleceğini belirlemede hükümet tek başına söz sahibi değil. Artık iradesini ortaya koyan bir halk var. Atatürk’ün çağdaş uygarlık seviyesi diye özetlediği hedefi 21. yüzyılın değerleriyle bütünleştiren toplum, Türkiye’nin yönünü belirlemede hükümetin önüne geçti. Başbakan’ın gelinen bu noktaya bakışı şu: “Ne zamandan beri ayaklar baş oldu?” Bu soruya Gezi diliyle verilecek çok yanıt var. Biz şu saptamayı yapmakla yetinelim! Bu hükümet politikalarıyla Türkiye AB’ye girmez; girse girse birbirine girer! “T H Haklar keyfi ertelenemez CHP’li Emine Ülker Tarhan, Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutukluluğa ilişkin 1 yıl erteleme kararına tepki gösterdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Anayasa Mahkemesi’nin terör suçlarında 10 yıllık tutukluluk süresini iptal edip, bunu yeni yasa çıkması için bir yıl ertelemesine tepki gösterdi. Yargıçların 5 yılı aşan tutukluluklarda derhal tahliye kararı vermesi gerektiğini vurguluyan Tarhan, “Kişi hak ve özgürlüklerine ilişkin iptal kararları keyfi olarak ertelenemez” dedi. Tarhan yaptığı yazılı açıklamada, mahkemenin tutukluluk süresinin bazı suçlar için iki katı uygulanacağına dair yasa hükmünün ilgili fıkrasını bütünüyle anayasaya aykırı bulup iptal ettiğini anısatarak “Anayasa Mahkemesi’nin iptal hükmünün yürürlüğünü 1 yıl süre ile ertelemesi, anayasaya aykırılığı tespit edilmiş, hukuksal boşluk da doğurmayacak biçimde iptal edilmiş bir normu hukuka aykırı olarak 1 yıl daha yaşatmaya devam etmek anlamına gelir ki, bu, anayasanın 153. maddesinde öngörülen yetkinin kötüye kullanılmasıdır. Hele insan özgürlüğü ve yaşamı söz konusu ise bu erteleme tam anlamıyla bir hukuk cinayetidir.” Gerçek yargıçların bu karardan sonra “bir insanın fazladan bir saat bile tutuklu kalmasına da izin vermeyeceğini” vurgulayan Tarhan, “İşte bu yüzden anayasaya aykırı bir yasanın sırf birileri, özellikle iktidar istiyor diye bir yıl daha uygulanmasına izin vermek bizzat Anayasa Mahkemesi eliyle anayasa ihlalidir. Böyle bir kararın oybirliğiyle çıkması iktidara bağımlı yargı modelinin de üstün başarısıdır. İktidara bu kadar göbekten bağlı yargı, hukuk devletinin katlidir. Kişi hak ve özgürlüklerine ilişkin iptal kararları keyfi olarak ertelenemez. Böyle bir ertelemenin ne hukuksal ne de insani bir gerekçesi olamaz” ifadelerini kullandı. ŞİŞLİ BELEDİYE BAŞKANI SARIGÜL, YURTTAŞLARLA BULUŞTU Kastamonu ve ilçelerinde düzenlenen festivallerde yurttaşlarla buluşan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e yurttaşlar büyük ilgi gösterdi. (Fotoğraf: DHA) Yasa Meclis’te görüşülüyor CHP’den ‘Torba ne demek’ sorusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’li milletvekilleri, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen “torba kanun” tasarısında torba kelimesinin ne anlama geldiğini sordu. Maddeler üzerinde verdikleri önergenin gerekçesine, “Kanun ibaresinin başına eklenen ‘torba’ kelimesi, bir yandan ‘taşıyıcılık işlevi’ne diğer yandan da içine konulacak öteberinin her zaman kestirilemeyeceği için gizemine işaret eden son derece isabetli bir sıfattır” ifadeleri eklendi. Genel Kurul’da, CHP’nin verdiği madde gerekçesinde şu ifadelere yer verildi: “Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde torba, ‘genellikle pamuk ve kıldan dokunmuş, türlü boy ve biçimde, ağzı büzülüp bağlanabilen araç’, ikinci olarak, ‘genellikle plastikten veya kâğıttan yapılmış, içine öteberi koymaya yarayan, çeşitli büyüklükte olabilen taşıma gereci, poşet’ şeklinde tanımlanmıştır. ‘Kanun’ ibaresinin başına eklenen ‘torba’ kelimesi, bir yandan ‘taşıyıcılık işlevi’ne diğer yandan da içine konulacak öteberinin her zaman kestirilemeyeceği için gizemine işaret eden son derece isabetli bir sıfattır. Torba kanunlar söz konusu olduğunda, Medeni Kanun’un 1. maddesinde belirtildiği anlamda, ‘kanunun ruhundan/ özünden’ söz edebilmek neredeyse imkânsız hale gelebilmektedir. Torba kanunları, uygulayıcılar açısından çeşitli sürprizlere gebedir. Örneğin, kimi torba kanunların, gerekçe trafiği ya çok karışık ya da hiç gerekçesi olmayan maddeleri bulunmaktadır. Bu nedenle, somut hukuki açmazlarla ilgili kanun ‘yorum’ teknikleri çoğu zaman işlemez hale gelebilmektedir.” ‘Her şey sandıkta gerçekleşmeli’ KASTAMONU (Cumhuriyet) Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Mısır’da gerçekleşen askeri darbeye ilişkin “Ben her şeyin sandıkta ve demokrasi içerisinde gerçekleşmesini isterim. Beğenmediğiniz, sevmediğiniz bir siyasi iktidar olabilir. Ama bunun ölçüsü tank, askeri helikopter değil, sandıktır” dedi. Şişli Belediye Mustafa Sarıgül, Kastamonu ve ilçelerinde düzenlenen festivallerde yurttaşlarla buluştu. İlk olarak Cide ilçesinde düzenlenen geleneksel “Rıfat Ilgaz Sarıyazma Festivali”ne katılan Sarıgül, Kastamonu Ticaret Odası’nı da ziyaret etti. Sarıgül, burada yaptığı açıklamada ülkemizde yurttaşların ve sorunların giderek arttığını belirterek “Dertlere çare bulmak için yollardayız. İnsanlarımızın işsiz ve mutsuz olduğunu görüyorum. Türkiye’nin en cennet köşelerinde nüfusun yarısı batıya göç etmiş” dedi. Göçün çözüm olmadığını vurgulayan Sarıgül, Anadolu insanının yüzünün gülmesi için büyük bir sosyal demokrat buluşmaya ihtiyaç olduğunu söyledi. Sarıgül, Mısır’da gerçekleşen askeri darbeye ilişkin ise her şeyin sandıkta ve demokrasi içerisinde gerçekleşmesini istediğini dile getirdi. Şişli Belediye Başkanı Sarıgül, “Beğenmediğiniz, sevmediğiniz bir siyasi iktidar olabilir. Ama bunun ölçüsü tank, askeri helikopter değil, sandıktır. 12 Eylül’de askeri darbeden çok şey çeken bir kardeşinizim” diye konuştu. Mısır’daki olayları desteklemesinin mümkün olmadığını kaydeden Sarıgül, “En kısa sürede Mısır’da seçim yapılmasını arzu ederim. Biz askeri demokraside değil, kışlada severiz. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, olayların sandık iradesiyle olmasını arzu ederiz” değerlendirmelerinde bulundu. ‘Askeri kışlada severiz’ Birgül Ayman Güler, Mısır’da Amerikan vesayetini gördüğünü söyledi ‘Mursi de darbeyle geldi’ TÜREY KÖSE ‘Sorumlular belli, adalet istiyoruz’ İstanbul Haber Servisi İş kazalarında yaşamını yitiren işçilerin aileleri ve yakınları Taksim Meydanı’ndan Galatasaray Lisesi önüne yürüyüş yaparak adalet taleplerini bir kez daha haykırdı. 20. kez bir araya gelen aileler, haziran ayında 104 işçinin iş kazalarından yaşamını yitirdiğini vurguladı. Her ayın ilk pazarı bir araya gelen aileler dün Taksim tramvay durağında bir araya gelerek “Gaz ölçümü yapmadılar. 50 TL’lik gaz maskesini esirgediler, Milas/Güllük’te 7 işçi hayatını kaybetti. İşçi cinayetlerini unutmadık, unutturmayacağız” pankartı açarak Galatasaray Lisesi önüne yürüdü. “Çalışırken ölmek istemiyoruz”, “İş kazası değil cinayet”, “Sorumlular belli, adalet istiyoruz”, “Güllük’ü unutma, unutturma” sloganlarının atıldığı eyleme, çevredeki yurttaşlar da alkışlarla destek verdi. Yürüyüş sonunda aileler “Türkiye’de her gün 5 ila 8 işçi hayatını kaybediyor”, “Kaza değil cinayet”, “Vicdanınız yok mu?”, “Vicdan ve adalet nöbeti tutuyoruz” pankartlarını Galatasaray Lisesi’nin kapısına astı ve yere karanfiller bıraktı. Eski milletvekilinin eşi ölü bulundu n AYDIN (Cumhuriyet) Aydın’ın Didim’deki Parlamenterler Sitesi’nin çalışanları dün sabah saatlerinde, denizde bir kişinin hareketsiz olduğunu fark etti. Görevliler, bu kişinin Halkçı Parti’den 17. Dönem Milletvekili Kenan Nuri Nehrozoğlu’nun eşi Sevim Nehrozoğlu (72) olduğunu fark etti. Öldüğü anlaşılan Nehrozoğlu’nun denizde kalp krizinden öldüğü sanılıyor. ANKARA CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Parti Meclisi (PM) toplantısında tartışma yaratan sözleriyle ilgili olarak “Mısır’ın gerçeği ‘Arap Baharı’ denen hareketten bu yana açık Amerikan işgal ve vesayetinden ibarettir. Ben Mısır’a baktığım zaman askeri darbe olgusunu değil, Amerikan vesayetini görüyorum. Darbe midir, değil midir tartışmasını reddediyorum. Mursi’nin gelişi de darbedir” dedi. Birgül Ayman Güler’in PM toplantısındaki “Mısır’da yaşanan klasik anlamda darbe değil” sözleri parti içinde ve dışında tartışma yarattı. Güler, “Kapalı bir parti toplantısıdır. 9.5 saat süren bir toplantıdan bir PM üyesini hedef alan sızdırma haber yaptırmak siyasi ahlaka uymaz. Bir kişiyi hedef almış ‘haberi’ ilgiliye sormadan yazıp çizmek de basın ahlakına uymaz” dedi. Güler, “Mısır’da yaşananlar size göre darbe mi, değil mi” sorusuna “Darbe midir, değil midir tartışmasını reddediyorum. Şimdi gidişi darbeyse, gelişi de darbeydi. Gelişi halk hareketiyse, gidişi de halk hareketidir. İhvan hareketi Amerikan vesayetiyle yürüdü, gerici bir harekettir. Bunların iktidardan uzaklaşmaları bence olumludur. Yerine gelenler nedir, onu da söyledim. Diğerleri gibi bu da bir Amerikan vesayetinin ürünüdür. Mısır halkının özgür iradesini sürekli bastırıp tecelli etmesini önlüyorlar” yanıtını verdi. Güler, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mısır halkı her türlü esaret yaratan siyasal uygulamaya, katlanılması güç olan gelir dağılımı adaletsizliğine uzun yıllardır baş kaldırıyor. Türkiye ve dünyaya AKP’nin ideolojik hegemonyası altında bakmayı reddediyorum. Görüşümü AKP’nin sorularına cevaplar şeklinde oluşturmayacağım. Mahalle baskısının siyasetteki karşılığı ideolojik hegemonyadır. Türkiye’de tüm kavramlar AKP’nin elinde emredici kılıçlara dönüştü, idelojik hegemonya böyle oluştu. Son örneği, Mısır’da Mursi’nin iktidardan düşmesi oldu. AKP, 1 milyar dolar yardım yaptığını söyledi Mursi’ye, diğer 1 milyar doları şimdilik askıya aldığını söyledi. Mursi uygulamaları, AKP uygulamalarıdır.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle