23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ 10 Hükümetin iktidara geldiği tarihten bu yana özelleştirmelerden elde ettiği gelir 43.2 milyar dolara ulaştı Burak Sevilengül EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr AKP sata sata bitiremedi ‘Talih kuşu’ devletin başına kondu Ekonomi Servisi Milli Piyango İdaresi, geçen yıl şans oyunu satışlarından 2 milyar 215 milyon liraya gelir elde etti. Bu tutarın yarısına yakını ikramiye olarak dağıtılırken, şans oyunlarının asıl talihlisi hazine ve kamu oldu. KDV, şans oyunları vergisi (ŞOV) ve diğer ödemeler nedeniyle hazineye aktarılan vergilerin toplamı yüzde 10’luk artışla 523 milyon 591 bin 423 liraya çıktı. Devletin kasasına şans oyunlarından ayrıca kamu payı üzerinden 432 milyon 718 bin 540 lira kaynak sağlandı. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA İktidara geldiği günden bu yana birçok kamu kurumunu kapsama alarak özelleştirmelere hız veren AKP, bu satışlardan 43.2 milyar dolar gelir elde etti. Gelirin 39.6 milyar doları kullanıldı. Geçen yıl kasım ayında özelleştirme gelirlerinin 38 milyar dolar olduğunun açıklanması, aradan geçen 7 ayda özelleştirmelerden 5.2 milyar dolar daha geldiğini ortaya koydu. MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e AKP’nin iktidarda olduğu 20022013 arasında özelleştirmelerden ne kadar gelir elde edildiğini sordu. Şimşek yanıtında, 1 Ocak 2002 ile 14 Haziran 2013 arasında yapılan özelleştirmelerin tutarının 43.2 milyar dolar olduğunu bildirdi. Şimşek, özelleştirme gelirlerinin nerelere aktarıldığı konusunda da, “Özelleştir u 20022013 arasında devletin kasasına giren 43.2 milyar dolarlık özelleştirme gelirinin 39.6 milyar doları kullanıldı. Son 7 ayda özelleştirme gelirlerinde 5.2 milyar dolarlık daha artış yaşandı. melerden elde edilen gelirlerden hazineye 31.3 milyar dolar, özel kanun ve mevzuat gereği yapılan özelleştirmelerden ilgili kuruluşlara (SGK, Ulaştırma Bakanlığı) 1.8 milyar dolar, özelleştirme programındaki kuruluşlara sermaye, borç transferi ve istihdam ödemeleri kapsamında 5.7 milyar dolar ve özelleştirme uygulamaları giderleri olarak 0.7 milyar dolar olmak üzere toplam 39.6 milyar doları kullanılmıştır” açıklamasını yaptı. Şimşek, Kasım 2012’de Plan ve Bütçe Ko misyonu’ndaki bütçe sunumu sırasında, AKP hükümetleri döneminde toplam 38 milyar dolar özelleştirme geliri elde edildiğini söylemişti. Geçen 7 aylık sürede özelleştirme gelirlerinde 5.2 milyar dolarlık artış meydana geldiği ortaya çıktı. CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelttiği motorindeki ÖTV artışına ilişkin soru önergesini de Maliye Bakanı Şimşek yanıtladı. 2002’de 1 litre motorinden 0.51 lira maktu ÖTV alınırken bu Nisan 2013’te 1.59 liraya çıktı. 2002’de litre fiyatı 1.59 lira olan motorin Nisan 2013 itibarıyla 4.08 liraya yükseldi. Şimşek, 2002’den Nisan 2013’e kadar petrolün varil fiyatının 46.84 liradan 180.73 liraya çıkarak yüzde 285.81 arttığını belirtti. Motorin fiyatı katlandı Gençler 260 milyon TL kazandı ŞEHRİBAN KIRAÇ Her geçen gün yoksullaşıyoruz u Yurttaşın geçim şartları her geçen gün daha da zorlaşıyor. Temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile güçlük çeken milyonlarca insanın yaşadığı Türkiye’de geçen ay açlık sınırı 9 TL, yoksulluk sınırı ise 16 TL arttı. İşçi ve BağKur emeklileri de yokluk ve sefalet içinde ayakta kalma mücadelesi veriyor. Mayıs ayında 1016.01 lira olarak gerçekleşen açlık rakamları 8.87 liralık bir artışla 1024.88 lira olarak kayıtlara geçti. Mayısta 2792.35 lira olarak gerçekleşen yoksulluk rakamları ise 16.23 liralık bir artışla 2808.58 liraya yükseldi. Geçen ay sivribiberin fiyatı yüzde 35.83, patatesin fiyatı yüzde 17.05, yumurtanın fiyatı yüzde 5.44 artarken şehirlerarası otobüs ücreti yüzde 3.88 yükseldi. Yarın başlayacak ramazansa yurttaşı daha fazla kaygılandırıyor. Her ne kadar gıda ürünlerine zam yapılmayacak dense de şimdiden manavlarda, marketlerde gıda ürünlerindeki etiket fiyatları artmaya başladı. Tüketici Hak Arama Derneği Genel Başkanı Nihat Altay da yıllarca emek verip emeklerinin karşılığını alamayan emeklilerin, yaşlılık döneminde ek bir iş de yapamayacakları için geçim sıkıntısı içinde birilerine muhtaç olarak hayatta kaldıklarını ifade etti. Altay, “603 TL emekli maaşı alanın olduğu günümüzde bunun da 50 ile 100 lira arası sağlık giderlerine kesilmektedir. Geriye kalan maaşla elektrik, su, yakıt, mutfak, ulaşım, giyim, telefon ve okul giderleri hesaplanırsa gıdaya ayıracak tek kuruşun kalmadığı gibi açlık sınırının 1100 TL’nin üzerinde olduğu günümüzde içler acısı tablo ortaya çıkmaktadır” dedi. Altay, tüm emeklilere iyileştirici bir zam yapıldıktan sonra zamları TÜFE artışına göre endekslememenin daha adil olacağını vurguladı. 11 günümüzün kilit sorusu budur. Mısır’da yaşanan ve onaylanması kesinlikle olanaklı olmayan son askeri darbeden bile Mursi dersleri çıkarılabilir. Aslında Mısır’daki o musibet (kötülük), anlayana bin nasihat (öğüt) yerine geçmelidir! HHH Gezi sonrasında geliştirilen önemli önermelerden biri, CHP’nin daha da muhafazakârlaşmasıdır. AKP’ye seçenek olabilmesi için bu partinin kendi tarihi ile hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde hesaplaşması ısrarla isteniyor. Ancak olmuyor; geçen dört yıl boyunca CHP’ye verilmeye çalışılan muhafazakârlık mayasının tutmadığı görülüyor. Böyle olunca da ortaya şimdiki gibi sözü, sazı anlaşılmayan, ne Musa’ya, ne İsa’ya yaranan bir CHP çıkıyor! Eğer Gezi, özünde AKP muhafazakârlığına bir büyük başkaldırı ise ki öyledir daha da muhafazakârlaşarak Gezi sonrasının siyasetinde etkinlik kazanılmaz! Kaldı ki muhafazakârlar, kendi aralarında olduğu varsayılan kavga ve ayrılıkları da tamamıyla unutarak Başbakan’ın arkasında saf tutuyor! HHH Siyasetin Gezi sonrasıyla ilgili en önemli ipuçlarını futbol takımlarının taraftarları veriyor. Birlikte maç izlemeleri AKP iktidarı tarafından sağlanamayan, daha doğrusu yasaklanan taraftarlar Gezi’de kol kola giriyor. Taraftarlar bir bütün olarak, özellikle de Beşiktaş’ın Çarşı ve Fenerbahçe’nin Sol Açık Grubu, gerçekte, yalnız barışın ve dostluğun değil, asıl, geleceğin siyasetinin yeni biçiminin tomurcukları sayılmalıdır. Özgürlük isteyen bilgisayar ağı gençliğinin bu çıkışı karşısında, Türkiye siyasetinin eksiği ya da açığı muhafazakârlık değildir; gerçek açık; çağdaş demokrasinin hukuk devleti, özgürlük, eşitlik, bilimin yol göstericiliği, çevre duyarlı, barışçı ve dayanışmacı değerlerini sahiplenen bir sol oluşum ve duruştur! ‘Sol Açık’ Ülke siyasetinin Gezi sonrası nasıl biçimleneceği değişik yönleriyle tartışılıyor. Bu tartışmalar bağlamında unutulmaması gereken, Gezi olayının AKP’nin giderek bunaltıcı baskıya dönüşen muhafazakârlığının bir sonucu olduğudur. Kendi içinde çok değişik renkleri barındıran Gezi, AKP uygulamalarına karşı çıkanların oluşturduğu bir büyük gökkuşağıdır. HHH Ancak Gezi, AKP’nin yerini alacak bir siyasi hareket özelliği kazanabilir mi? Bu soruya yanıt bulmak, var olan koşullarda, anayasal ve yasal belirsizlikler ortamında hiç de kolay değildir. Ya da Gezi’nin, kendi değişik renklerinin var olan siyasal partilerden birinde kümelenmesi, o siyasi partinin niteliksel dönüşüm geçirerek AKP’nin seçeneği konumuna getirmesi olanağı var mı? Bu soruya, şimdilik olumlu yanıt verme olanağı bulunmuyor. Çünkü AKP dışında kalan partiler görevlerini tam olarak yapmış; Gezi’de ortaya çıkan tepkinin enerjisini özümseyerek siyasi enerjiye dönüştürmüş ve böylelikle AKP’ye seçenek olacak kadar güçlenmiş olsalardı, Gezi olayı bu ölçüde kitlesel ve yaygın olarak ortaya çıkmazdı. HHH Başta AKP, siyasetin Gezi’den bugüne dek gerekli dersleri çıkarmayı başardığı söylenemez. AKP iktidarı, hiç olmazsa bundan sonra ülke içinden gelen uyarılarla birlikte aynı doğrultuda, özellikle ABD ve AB çevrelerinin demokrasinin evrensel değerleri çerçevesindeki önerilerini doğru değerlendirir; daha katılımcı, adalete, özgürlüğe eşitliğe daha fazla önem veren bir tutum sergileyebilir mi? İktidarda yaptıklarının her gün kanıtladığı gibi AKP’nin niteliği buna hiç elverişli değildir; yine de Bazen Ortadoğu’yu bir kaleydoskopa benzetiyorum. Ufacık bir sarsıntı tüm resmi değiştirebiliyor. Bu kez, önce Türkiye sallandı, ardından da daha sert biçimde Mısır. Bu sallantılardan birincisinin düşündürdüğünü ikincisi doğruladı, hatta “hakikatini” gösterdi: Siyasal İslamın kapitalist devletin demokratik biçimleriyle uyuşmayan bir “radikal çekirdeği” var. Bu radikal çekirdek kaçınılmaz olarak otoritertotaliter siyasi projeler üretiyor. Türkiye ve Mısır’da yaşananlardan sonra Batı’da “ılımlı İslam”a umut bağlayanların, Ortadoğu’da Müslüman kitlelerin siyasal İslamın projesine güvenleri tamir edilemez biçimde sarsıldı. Ortadoğu’da, “Mısır nereye giderse, Arap dünyası oraya gider” derler. Türkiye’de, AKP iktidara gelince, bu deyim adeta “Arap dünyası Türkiye’yi örnek alacak” biçiminde değişmişti. Siyasal İslam seçimlerle iktidara gelebiliyordu, parlamenter demokratik bir devletin laik olması gerekmeyebilirdi. Siyasal İslam, demokrasiyle (hak ve özgürlüklerle, çoğulculukla) bağdaşabiliyor, bunları güçlendirebiliyordu. Askeri vesayet kalkacaktı; Kürt sorunu çözülecek, Türkiye’nin AB üyeliğine doğru uzun yürüyüşü nihayet menziline ulaşacaktı. ABD ve AB, Türkiye’deki izdüşümleri liberaller, hatta kimi sol çevreler AKP hükümetinin, siyasal İslamın Türkiye projesinin arkasına geçtiler. Bu projeye karşı çıkan, eleştiren herkes ya ulusalcıydı ya da darbeci. Artık AKP Türkiyesi Ortadoğu, Arap dünyası için bir örnek oluşturuyordu. “Stratejik Derinlik” tezine göre, AKP sayesinde Türkiye tarihselkültürel özelliklerinin tüm Türkiye Mısır potansiyelini nihayet kullanarak eski Osmanlı coğrafyasında bir “YeniOsmanlı” ortak refah, istikrar alanı kurmaya başlayabilirdi. Komşularla “sıfır sorun”, “örnek ülke”, “pivot ülke” “dünya devleti, yükselen güç” fantezileri her yeri kapladı. Batı, özellikle “One minute” ve “Mavi Marmara” hadiselerinden sonra, AKP’nin beklenenleri karşılayabileceğinden kuşkulanmaya başlamış olsa bile seçeneksizdi; içerdeki liberallerin, soldan gelme “yararlı salakların” itikadıysa kaya gibi sağlamdı. Sonra, Ortadoğu’da Arap kitleleri önce Tunus, sonra Mısır’da, derken Libya’dan Bahreyn’e, Cezayir’den Suriye’ye, baskıcı rejimlere karşı sokaklara dökülüp eşitlik, özgürlük, demokrasi istemeye başladılar. Bu “postkolonyal” (emperyalizmin müdahale düzeneklerini içinde taşıyan) devletlerin Batı’daki “efendileri” ne olduğunu kavrayıp sürece katılmaya “atın başını” çevirmeye başlayana kadar, Tunus ve Mısır’da diktatörler devrildi. Artık, karşımızda iki süreç yaşanıyordu. Tunus ve Mısır’da devrimci sarsıntılar devam ederken Libya’da, ardından Suriye’de emperyalist ittifakların askeri, diplomatik gücü devreye girip kendiliğinden, barışçıdevrimci muhalefet reflekslerini yozlaştırmaya, aşiret, mezhep temelli iç savaşları tetiklemeye başladılar. Bu iki sürecin kesişme noktasında da tüm Ortadoğu’da, ABD ve AB’nin potansiyel ortağı olarak hızla etkisi artmaya başlayan, siyasal İslamın en eski örgütü, Mısır merkezli Müslüman Kardeşler hareketi vardı. Bölge yine “Mısır nereye giderse Arap dünyası oraya gider” geleneğine geri dönmüştü. Siyasal İslamın Sonbaharı I AKP Türkiyesi’yse, şimdi tüm komşularıyla sorunluydu, Suriye’de iç savaşa taraf olmuştu, 200 binden fazla sığınmacıyla uğraşıyor, SelefiEl Kaide tipi örgütlere yataklık yapıyordu. AKP’nin “One minute”den sonra bölgede yükselen etkisi, “Arap uyanışı”, Mısır’da Müslüman Kardeşler hükümetinin dış politika inisiyatifleri karşısında metinin çok şiddetli, giderek paranoyak bir boyut kazanan otoriter tepkisi Batı’nın, liberallerin AKP’ye verdiği desteğin tabutuna son çiviyi de çaktı. Temmuz başlarken bu kez Mısır’da halk Müslüman Kardeşler yönetimine karşı meydanları doldurmaya başladı. Mısır’da tarihin tanık olduğu en büyük, kimi hesaplara göre 1720 milyon insanın katılımıyla gerçekleşen protesto gösterileri, Müslüman Kardeşler’in başbakanı Mursi’nin uzlaşmaz tavrının sonucunda, yine bir devrime dönüşmeye, toplum hızla parçalanmaya başlayınca devletin tek işler durumdaki kurumu Mısır ordusu, yine belirleyici konuma yükseldi ve yönetime el koydu. Hem de Mursi’nin atadığı (“alını secde görmüş”, dini bütün) bir komutanın liderliğinde... Belli ki gerçek dünyada, sınıf çıkarı, “yapısal belirleyicilik” diye bir şeyler vardı... n yılı bir yıla sığdırmaya kalkınca... Bir organizmanın “hakikati”, en iyi, en aşırı durumunda görülebilir. Mursi yönetimi, Türkiye’de AKP hükümetinin on yılda, muazzam dış finansal destekle kat ettiği yolu bir yılda aşmaya kalkınca, siyasal İslamın “hakikati”ni de gözler önüne serdi. Devrimci dalga, “Tahrir Olayı”, yaklaşık seksen yıldır “tek çözüm İslam”, ekonominin sorunlarını çözecek “büyük planımız var” bayraklarını sallayan Müslüman Kardeşler örgütünü hazırlıksız yakaladı, hiç anlamadığı derin bir sarsıntının içine attı. MK “Olay”a başlangıçta uzak O anlamsızlaşıyordu. AKP Türkiyesinin “demokrasi iddialarına” pek uymayan medya denetleme, gazeteci hapsetme, tuhaf yargılama, kürtaj, sezaryen konularına burnunu sokma, içki yasağı, ahlak polisliği pratikleri artık, Batı’da da dikkat çekmeye başlamıştı. Bu yıl haziran başlarken AKP Türkiyesi’nde “Gezi Olayı” patlak verdi. “Gezi Olayı”na AKP hükü durdu, sonra sistemi tehdit eden bir düzeye ulaşınca, rejimi kurtarmak için Mübarek safrasını atmayı kabul eden orduyla anlaşarak ve örgütlü yapısının avantajlarıyla devrimi söndürmeye, kazanımlarını da devşirmeye başladı. MK’nin, AKP’nin on yılda geçtiği yolu bir yılda aşma atılımı böyle başladı. MK, gerçek niyetini hem kendisine destek veren liberallerden hem de halktan sakladı; dahası verdiği sözlerin hepsinden döndü: Başkanlık seçimlerinde aday çıkardı, meclisi ele geçirdi. Anayasa yapma sürecinde mutabakat arama vaadinden döndü dinci, güçler ayrılığını ortadan kaldırmaya yönelik bir anayasa hazırladı yüzde yirmilerde kalan bir katılımla onaylanmasına aldırmadan uygulamaya koydu. Mursi, ordu üst kademesini görevden aldı. Yüksek hâkimler kurulunu işlevsizleştirdi, devlet bürokrasisine kendi adamlarını doldurmaya, atadığı başsavcının uygulamalarıyla medyayı susturmaya başladı. Bu arada, ekonomiyi kurtarması beklenen “büyük plan” bir türlü ortaya çıkamadı. MK, toplumun sorunlarını çözmek yerine devlet gücünü elinde biriktirmekle, dinci bir rejim kurmakla meşguldü. Bu telaşın basıncı toplumun dokusunu çatlatmaya başladı, yeni bir devrimci dalgayı tetikledi. Siyasal İslamın “hakikati” gözler önüne serildikten sonra ve toplumsal muhalefet dalgası yeni bir devrime dönüşürken, ordu yönetime el koyduğunda (darbe yaptığında) ne bölgeden, ne ABD’den beklenen tepki gelmedi. Müslüman Kardeşler hareketinin Tunus ve Türkiye’deki benzerlerinin dışında “vay seçilmiş hükümete karşı darbe...” protestolarında bulunanların sayısı garip biçimde azdı... BODRUM Turkcell’in gençlik kulübü ‘gnçtrkcll’ 8 yılda sunduğu hizmetler, indirimler, ödüllerle gençlere 260 milyon TL kazandırdı. Bugün 6 milyon üyesi bulunan ve yönetimini gençlere devreden gnçtrkcll, sosyal çevrelerinden kopmak istemeyen gençler için yeni bir yaz paketi açıkladı. Yaz paketiyle gençler 15 TL’ye 3 ay boyunca her yöne 5 bin SMS’in yanı sıra sınırsız Facebook ve Twitter kullanım hakkı kazanacak. Bodrum’da düzenlenen basın toplantısında konuşan Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Burak Sevilengül’ün verdiği bilgilere göre ‘gnçtrkcll’liler bir ay içinde toplam 646 milyon dakika konuşuyor. En çok konuşan ‘gnçtrkcll’li 7 bin 800 dakikasını telefon başında geçiriyor. ‘gnçtrkcll’lilerin ‘gnçtrkcll’liler bir ay içinde attıkla8 yılda rı toplam SMS sayısı 2.6 milyar. En Hollanda nüfusu çok SMS kullanım kadar hediye miktarı ise ayda sinema bileti 25 bin adet. Tüm ‘gnçtrkcll’lilerin kazandı, 100 bir aylık internet futbol sahası kullanımı 667 milbüyüklüğünde yon GB seviyesin pizza yedi. de. En çok data kullanım miktarını yakalayan ‘gnçtrkcll’li için bu rakam 13 GB. ‘gnçtrkcll’lilerin gün içerisinde en çok konuştukları saatler 21.0022.00 arası. Bu bir saatlik sürede ortalama 76 milyon dakika konuşma yapılıyor. Sevilengül, bugüne kadar ‘Sayılır’ mı kampanyasıyla gençlere 16 milyon TL kazandırdıklarını, 90 tanesi ulusal büyük markalarla olmak üzere 600’ün üzerinde marka işbirliğini hayata geçirdiklerini söyledi. Ortalama bir gencin yılda 68 bin 951 kez arama motoru kullandığını kaydeden Sevilengül, bunu dikkate alarak Yandex ile işbirliği yaptıklarını ve ‘gnçtrkcll Yandex Browser’i hizmete sunduklarını aktardı. Ekonomi Servisi Türkiye’de milyonlarca insan karınlarını zor doyuruyor. Her geçen gün pahalılaşan hayat şartları memurdan işçiye, emekliye kadar herkesi olumsuz etkiliyor. Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BemBirSen) ArGe birimine göre açlık sınırı 9 TL, yoksulluk sınırı da 16 TL arttı. Tüketici Hak Arama Derneği’ne göre ömürlerinin büyük bir bölümünde prim ödeyen çalışanlar, emekli olduktan sonra karınlarını zor doyuruyor. BemBirSen, TÜİK verileri baz alınarak hazırlanan 2013 Haziran ayı Asgari Gıda Harcaması (Açlık Sınırı) ve Asgari Geçim Haddi (Yoksulluk Sınırı) rakamları açıklandı. 2013 Darphane’de grev günü Ekonomi Servisi Darphane işçileri ücret adaletsizliği nedeniyle bugün grevde. Yıllık kârı 68 milyon TL olan darphanede ortalama maaş 1.524 TL olunca sendika greve çıkma kararı aldı. Basınİş Sendikası Genel Başkanı Yakup Akkaya “2012 kârının 68 milyon lira olduğu, 2013’ün ilk 6 ayında 12 aylık işin üretildiği bir işyerinde, ortalama 1.524 lira ücretin, insan onuruna yakışır bir ücret olduğunu düşünmüyoruz. Ücret ortalamasını 2 bin liraya çekecek bir çalışmanın yapılmasını talep ediyoruz” dedi. Akkaya, toplu iş sözleşmesinde yer alan idari maddelere uyulmadığını da aktardı. İşçiler iş bıraktı, çöpü belediye başkanı topladı Ekonomi Servisi Van Büyükşehir Belediyesi’ndeki temizlik işçileri, “sendikalı olmaları kabul edilmediği” gerekçesiyle yaptıkları grev nedeniyle kentte çöpler toplanmadı. Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kaya ve DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk önceki gün kentin sokaklarını gezerek çöpleri topladı. Bekir Kaya, yönetim olarak hiçbir zaman işçilerin, emekçilerin haklarını almaları konusunda ve sendikalı olmaları konusundaki taleplere karşı olmadıklarını savundu. Öte yandan dün belediye tarafından oluşturulan bir komisyonla görüşen işçilerin eylemlerine son verdiği ve işbaşı yaptıkları öğrenildi. Ette yüzde 80 fiyat uçurumu u Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Birliği Başkanı Tunç, kırmızı ette fiyat aralığının yüzde 80’e ulaştığını söyledi. Et ve Süt Kurumu’nun 17.5 liraya sattığı kıyma, diğer işletmelerde 30 liraya yükseliyor. SAKARYA (AA) Et ve Süt Kurumu’nun 17.75 liraya sattığı kıyma, diğer işletmelerde 30 lira, 22.50 liraya sattığı kuşbaşı ise 35 liradan alıcı buluyor. Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Birliği Başkanı Bülent Tunç, ramazan ayı öncesinde hazırlıkların tamamlandığını belirterek, “Et tüketimi konusunda hiçbir sıkıntı olmayacak. Vatandaşlarımız, ramazan dolayısıyla et tüketiminden haksız kazanç sağlamaya çalışanlar karşısında dikkatli olmalı. 24 liranın üzerinde kuşbaşı satmak büyük bir haksızlık” dedi. Tunç, Et ve Süt Kurumu ile özel işletmelerin aynı ürünleri yüzde 80’lik fiyat farkıyla sattığını vurgulayarak şunları söyledi: “Et ve Süt Kurumu fiyatlarını indirdi. Buna rağmen kazanç sağlıyor. Diğer işletmeler de fiyat düşürmeli. Bu işletmelere yüzde 15’lik kazançlar yetmiyor. Et satışından yüzde 60 kâr elde etmeye çalışıyorlar. Bazı bölgelerde fiyatlar 40 liraya kadar çıkıyor. Bu tamamen aldatmaca.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle