16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 TEMMUZ 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DIŞ HABERLER [email protected] 13 Mursi’ye ‘Mısır cumhurbaşkanı olmadığını’ bildiren ordu, anayasayı askıya aldı, seçime gidileceğini açıkladı. Görevinin başında olduğunu söyleyen Mursi direniş çağrısı yaptı Mursi’yi devirdiler Ankara’da alarm AB ile Ortadoğu’ya Dönmek (II) Londra’dan yazan okurum Genç Köylü, ilk yazıda yayımladığım mektubunda “Türkiye’nin AB üyeliği gerçekleşmiş olsaydı ne olacaktı?” diyor ve “Türk ulusu egemenliğini Brüksel’e devretmeye gerçekten razı mıdır?” sorusunu yöneltiyor. Bu sorunun AB serüveninin dillere pelesenk edildiği 50 yılın ardından soruluyor olması başlı başına ilginç. Aradan geçen yıllarda bu çok yaşamsal “egemenlik meselesi”, gerçekte en az tartışılan konu oldu. Bu dahi, Türkiye’de AB meselesinin ne derece yüzeysel ve hamaset düzeyinde ele alındığını kanıtlamaya yeter... Kişisel görüşüm şöyle; Türkiye’nin üyelik dinamiği şayet ciddiyet kazansaydı, çoğu politikada zaten Brüksel ile zorunlu uyum yaşanacaktı. Müzakere süreci sonunda, diğer ortaklarla kendiliğinden oluşan asgari bir hizalanma sağlanacaktı. Tarım ve balıkçılıktan, enerji, adalet, yargı, sosyal politikalara uzanan yelpazede müzakereler zaten bunun için yapılıyor. 35 konu başlığında uyum isteyen müzakerelere bu sebeple ihtiyaç duyuluyor. Müzakerelerin açıldığı 2005’ten bu yana 1 konu başlığını tamamlayabilen Türkiye’de bu durum tabii pek fark edilmiyor ama 35 faslın kapanması Brüksel’le ciddi bir hareket birliği gerektiriyor. En başta “demokratik değerler” ve “hukuk devleti” olmak üzere, “üyelik” ortak asgari “olmazsa olmaz”lar üzerinden mümkün olabiliyor. Bu “asgari müşterekler”, daha sonra topluluk kuralları olarak üye ülkelerde otomatik işlerlik kazanıyor. Ortak kurallarla oluşan bu ortak müktesebat, ne oranda egemenlik transferi gerektiriyor? Özdeki soru bu. Bu önemli sorunsala dikkat çeken okurumuza, 1961 yılında İngiltere’nin AB’ye ilk üyelik talebinde bulunan başbakanı Harold Macmillan’ın sözleriyle yanıt verelim. “En büyük önem atfetmemiz gereken ulusal egemenlik, son tahlilde bir ‘derece’ meselesidir” diyor muhafazakâr Macmillan ve ekliyor: “Avrupa’da federalist bir sistemi savunan güçlerin var olduğunu gayet iyi biliyorum. Bu güçler, Avrupa’nın bir tür ABD’ye dönüşmesini istemektedirler. Ama bu ABDAB teşbihi tümüyle (zorlama!) gerçekdışıdır.” Tarih, Macmillan’ı haklı çıkardı. Macmillan’ın bu sözleri söylediği dönemde “Avrupa Ekonomik Topluluğu” olarak anılan 6’lar, zamanla 28’li AB’ye evrildi ama aradan geçen yarım asırda, federal bir yapıya kavuşmadı. Kolayına kavuşacağı da yok! “Tüm yasalar artık AB’den yapılıyor!” argümanına bugün İngiltere’de sıkı sıkıya sarılanlar, Londra’dan yazan okurumuzun iyi bileceği gibi icabında bu savı araçsal olarak kullanan AB karşıtları oluyor... AB’nin inşası, Macmillan’ın öngördüğü doğrultuda federal çizgi yerine hükümetler arası mimariyle şekillendi. Bu mimaride devletler “inisiyatif alma güçlerini” ve “veto haklarını” koruyorlar. Ulusal egemenliği ilgilendiren stratejik konularda devreye giren “oybirliği ile karar alma” ilkesi, bu yapının dışavurumu. Yanı sıra 17 üyenin resmi olarak kullandığı, 11 üyenin dışında olduğu “Avro” ve maliyepara politikalarında “ulusal egemenliğin” sıkı sıkıya korunduğu da unutulmamalı. Dış politika ve güvenlik konularında da, “ulusal çıkarların” önde tutulduğu bir gerçek. Ulusal egemenlik haklarının transferi Macmillan’ın dediği gibi tam bir “derece” meselesi. Ama Türkiye’nin durumu tabii farklı. Türkiye’nin 28’lerle; tüm diğer üye ve aday ülkelerde olmayan köklü bir “güven sorunu” var. Türk tarafında “Sevres sendromu”, Avrupa tarafında özetle “İslamofobi” diye tanımlanan bu “güven bunalımı”, tüm AB ülkeleri için görece bir konu olan egemenlik transferinin sınırlarını aşıyor ve genlere işleyen bir tarihi, psikolojik bir blokaj yaratıyor. Okurumuzun satırlarına sinen “İyi ki olmadı, Türkiye’nin tam üyeliği olsaydı sanki daha mı iyi olacaktı?” yaklaşımının, temelinde bu “karşılıklı güven açmazı” var. Bu tarih bahsinin üstesinden gelinemediği için AB ufkumuzun uzaklaşmasını, bir düş kırıklığı yerine görece rahatlamayla karşılamak duygusal olarak anlaşılabilir bir duygu. Ama rasyonel planda ne derece sağduyulu bir dış politika tercihi, doğrusu emin değilim. Yazıyı 2002 Aralık’ında, Ankara’yı dışlayarak 10 Doğu Avrupa ülkesine genişleme kararı alan “kritik yol ayrımı” Kopenhag zirvesinde konuştuğum bir Alman diplomatın sözleriyle bitirmek istiyorum: “Türkiye bana II. Dünya Savaşı öncesi Almanyası’nı hatırlatıyor” demişti o diplomat: “Ülkeniz tarihin vaat ettiği potansiyeli yakalayamamanın acısıyla kavruluyor. Hırsları ve kompleksleri var. Bir bakıyorsunuz büyük devlet gibi efeleniyor; bir bakıyorsunuz ezilmişliğin kompleksi ile hareket ediyor. Temennim bu tehlikeli ‘gelgit’lerin Türkiye’yi maceraya açık bir noktaya sürüklememesidir...” NeoOsmanlıcılıktan Şanghay 5’lisi düşlerine dek... Avrupa’dan uzaklaştığımız son dönemde altı çevrilmedik taş bırakılmadı. “Kardeşim Esad”, “katil Esad” oldu. “Komşularla sıfır sorun”, “sıfır komşu” yarattı. Bunlar macera değilse dış politikada macera başka nasıl tanımlanır? Alman diplomatın sözlerini, bugün sıklıkla hatırlıyorum. NATO ile kavga eder hale geldiğimiz noktada Avrupa çıpasını yitirmekteki kaygım, iç ve dış politikada maceradan giderek burnumuzun dibini göremez hale gelmektir. Mısır halkının iradesine saygı duyulmalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Mısır ordusunun ülke yönetimine el koyması Ankara’yı alarm durumuna geçirdi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mısır’daki gelişmelere ilişkin olarak ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Katar dışişleri bakanları ile telefonda görüştü. Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada demokrasi vurgusu yaparak “Bütün demokrasilerde seçimle işbaşına gelen yöneticilerin yine seçimle görevden ayrıldığı, evrensel bir gerçektir” denildi. Açıklamada ayrıca, “Anayasal meşruiyet içerisinde kalınarak Mısır halkının iradesine saygı duyulması, Mısır’daki demokratik sistemi güçlendirecektir” denildi. AKP kanadından ilk yorum ise AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’tan geldi. Bağış, Mısır’da yaşanan siyasi krizle ilgili olarak “Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin halk desteğiyle başa gelmiş, demokratik bir lider olduğunu ve tüm dünyanın desteğini hak ettiğini” söyledi. Bağış, “Sayın Mursi halkının desteği ile seçilmiş demokratik bir lider olarak bütün dünyanın desteğini hak etmektedir” dedi. Bağış ayrıca AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, AB Genişleme Komiseri Stefan Füle ve AB Dönem Başkanı Litvanya’nın Dışişleri Bakanı Linas Antanas Linkevicius ile telefon görüşmesi yaptı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise bugün, Kahire’ye yeni atanan Büyükelçi Ahmet Yıldız’ı kabul edecek. İstanbul’daki Tarabya Köşkü’nde saat 14.00’teki görüşme sırasında, Mısır’daki bunalımın ve Türkiye’nin krizi karşısında takındığı tutumun ayrıntılı biçimde ele alınması bekleniyor. Dış Haberler Servisi Mısır’da anayasayı askıya alan ordu, İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’de ‘artık cumhurbaşkanı olmadığını’ bildirdi. Ordu geçici bir hükümet kurulacağını ve kısa sürede seçime gidileceğini açıklarken görevinin başında olduğunu açıklayan Mursi ise halka direniş çağrısı yaptı. Mısır’da günlerdir süren protesto eylemleri sırasında ordunun taraflara uzlaşmaları için verdiği iki günlük süre dün saat 17.30’da doldu. Askerler, sürenin dolmasından kısa süre önce devlet televizyonunun kontrolünü ele geçirdi. Mısır ordusu, Enformasyon Bakanlığı ve Devlet Basın Merkezinin bulunduğu bina ve çevresinde de güvenlik önlemlerini arttırdı. Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el Sisi de, muhalif Ulusal Kurtuluş Cep İSLAM VE SAM AMCA Mursi, bir yıl önce Mısır ordusundaki eski generalleri temizlerken sert çıkışları olmayan, hayli dindar genç bir generali başa geçirmişti. Bu, ordunun artık Mısır’ın seçimle iş başına gelmiş ilk liderine bağlı olacağını gösteriyordu... Aradan bir yıl geçti ve General Abdülfettah el Sisi (58) başkanı koltuğundan edecekmiş gibi görünüyor. Sisi, laikliğiyle bilinen orduda dindar bir isim olarak öne çıkıyor. Eşinin tepeden tırnağa kapalı olacak şekilde nikap giydiği söyleniyor. Pennsylvania’da ABD askeri kolejinde 20052006 arasında geçen bir yıldan sonra ABD ile arasının iyi olduğu kaydediliyor. Öte yandan, El Sisi’nin geçen hafta iki kez ABD Savunma Bakanı Hagel ile görüştüğü bildirildi. dığı açıklamasında “Başkanlık, gelecek parlamento seçimlerine hazırlık yapacak bir uzlaşı koalisyonu öneriyor” dedi. Muhalifler ise bu öneriyi reddetti. Sürenin dolmasının ardından ordunun Mursi ve çok sayıda İslamcı müttefikine seyahat yasağı getirdiği duyuruldu. Mısır ordusunun ayrıca Mursi’nin ofisinin bulunduğu kışlanın etrafında dikenli tel ve barikat kurduğu kaydedildi. Görgü tanıkları, kışla yakınlarında gösteri düzenleyen Mursi yanlılarının cumhurbaşkanlığına yürümesine engel olmak için bölgeye zırhlı araç ve askerlerin gönderildiğini söyledi. Başkent Kahire’nin çeşitli yerlerine sevk edilen askerler, özellikle stratejik köprülerde ve Mursi yanlılarının gösteri düzenlediği bölgelerde konuşlandırıldı. Mursi yanlısı yayın yapan tüm televizyon kanalları kapatıldı. TSİ 22.00’de Mısır ordusu adına açıklama yapan Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Abdulfettah el Sisi, Mısır ordusunun yönetime el koyduğunu söyledi. El Sisi, “Ordu, üzerine düşen görevini yaptı. Anayasa askıya alındı. Ordu geçen ay boyunca büyük bir çaba sarf etti, dolaylı ve doğrudan olarak. Silahlı kuvvetler ulusal bir uzlaşı hükümeti kurmak istedi ancak Mursi bunu reddetti. Birçok kez bunu denedik. Ancak Mursi’nin yaptığı açıklama ve verdiği yanıt, Mısır ordusunun bu yaptığı hamleyi gerekli kıldı. Hiç kimseyi dışarıda bırakmayacak bir yol haritası hazırlıyoruz” dedi. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın, seçim yapılana kadar cumhurbaşkanlığı görevini yürüteceğini söyleyen El Sisi, “Uzmanlardan oluşacak teknokrat bir hükümet kurulacak. Anayasa için taslak oluşturacak, bu taslak için ulusal çıkarlar gözetilecek, gerekli önlemler alınacak. Mısır ordusu Mısır halkı için bütün barışçıl protestolara da izin verecektir. Hukukun üstünlüğü çerçevesinde rolü üstlenmiş bulunuyoruuz. Ulusal kurumlar devrede olacak ve karar verici kurumlar çalışacak. Bütün taraflar uzlaştıktan sonra seçimler yapılacak” diye konuştu. Ofise barikat hesi (UKC) liderlerinden eski Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed elBaradey, ElEzher Şeyhi Ahmed etTayyib, Mısır Kıpti Ortodoks Kilisesi Patriği Kardinal Tovadros ve Nur Partisi Genel Başkanı Celal Merra ile bir araya geldi. Milyonları sokağa döken Temerrüd (İsyan) hareketinin temsilcileri de görüşmelerde yer aldı. Ordunun kendisine verdiği ültimatomu reddeden Mursi ise sürenin dolmasından bir süre sonra Facebook’tan yayımla ‘Ordu görevini yaptı’ Ulusal çıkarda transfer yok! Gül, elçiyle görüşecek Mısır’da ordunun yönetime el koymasının ardından Mursi karşıtları sevinç gösterileri yaptı. Kahire’de kritik noktaların kontrolü altına alan askerler güvenlik önelmlerini üst seviye çıkardı. ABD: Kaygılıyız Obama’dan taraflara itidal çağrısı Dış Haberler Servisi ABD Başkanı Barack Obama Mısır’daki gelişmeler üzerine açıklama yaptı. Obama taraflara itidal çağrısında bulundu. ABD Dışişleri Bakanlığı ise Mısır’da oluşan şartlardan büyük endişe duyduklarını belirterek, Mısır’daki tüm tarafların müzakere ve şiddetin azaltılması için adım atmalarını istedi. Avrupa Birliği ise Mısır’a “demokratik prensiplere dayalı” siyasi çözüm çağrısında bulundu. Suriye lideri Beşşar Esad darbe açıklamasının ardından “Mısır’da olan şey, siyasal İslam denen şeyin çöküşüdür. Dünyanın her yerinde dini siyasal emellerine alet eden herkesin akıbeti de bu olacaktır” dedi. Suriye Enformasyon Bakanı Umran el Zubi ise yaptığı açıklamada, “Güvenlik ve bütünlük milli bir sorumluluktur” dedi. Devlet televizyonuna konuşan El Zubi, “Eğer Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Mısırlıların çoğunluğunun varlığını reddettiğini ve istifasını istediğini fark ederse Mısır krizi atlatabilir” diye konuştu. Bizdeki sorun ‘güven krizi’ Suriye’den Mursi’ye çağrı Gemisini Erdoğan’a bağladı Dış Haberler Servisi Hem İran medyasında hem İngiliz medyasında, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi karşıtı protestolarla ilgili yorumlarda Mursi’nin Başbakan Tayyip Erdoğan’ın izinden gittiği değerlendirmeleri dikkat çekti. İran televizyonu PressTV’de yayımlanan “Mursi, Mısır’ın gemisini Türkiye ve Erdoğan’a bağladı” başlıklı yorumda, Mursi’nin vatandaşların çıkarlarından çok Müslüman Kardeşler’in çıkarlarına odaklandığı belirtildi. Yorumda Suriye’deki “devrim” için “Erdoğan’ın desteği önceden onaylanmış olmasaydı hiçbir zaman planlanamazdı” görüşü öne sürüldü. İngiliz Financial Times’ın yazarı David Gardner ise Türkiye’de Erdoğan ve neo İslamcı partisi “Ordunun siyasi gücünü kaldırmış olsa da imtiyazlarını kaldıramadı” iddiasında bulundu. Darbe açıklamasının ardından Mısır Cumhurbaşkanlığı’ndan da bir açıklama geldi. Mursi’nin söz konusu askeri darbeyi kabul etmediği ve Mısırlıları darbeye karşı durmaya çağırdığı bildiren açıklamada Mursi’nin “Şu anda cumhurbaşkanıyım, aynı zamanda ordunun komutanıyım” dediği ifade edildi. Öte yandan Mısır Temyiz Mahkemesi, Başbakan Hişam Kandil’in 1 yıl hapis cezasına çarptırılarak görevinden alınmasına karar verdi. karşı durun’ ‘Darbeye Kahire’deki kardeşinin ölüm haberini İstanbul’da aldı PELİN ÜNKER Mısır’da süren Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi karşıtı protestolar sırasında önceki gece hayatını kaybeden 18 kişiden biri de İstanbul’da çalışan Avukat Ahmed Fathy’nin kardeşi Karim Fathy idi. 25 yaşındaki Karim Fathy Mısır’da Müslüman Kardeşler taraftarlarının Dokki Beenel Sarayat’ta düzenlediği silahlı saldırılar sonucu yaşamını yitirdi. Ahmed Fathy kardeşinin ölüm haberini önceki gece İstanbul’dayken sosyal medyadan öğrendi. Aldığı haberle yıkılan Fathy, gözyaşları içinde şunları söyledi: “Devrimden sonra yeni bir ülke hayal etmiştik. O daha 25 yaşında ve hayat dolu bir gençti. Onlar hayatını çaldı. Birçok hayali vardı, hiçbirini gerçekleştiremedi. Ona bir güle güle bile diyemeden elimden aldılar. Bunun için çok üzgünüm. Daha çok kızgınım.” Mısır Dışişleri Bakanlığı’nda avukat olarak çalışan Ahmed Fathy, haziran başından bu yana İstanbul’daydı. Mısır’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na 1 aylık görev için gelen Fathy, Gezi protestolarına da katılmıştı. Mısır’da hükümetin bir yıl geçmesine rağmen söz verdiği reformları yapmadığını ve protestoların büyüdüğünü belirten Fathy, buna karşı hükümet yanlılarının mahallelere girerek hal u MURSİ YANDAŞLARI ÖLDÜRDÜ kın üzerine rastgele ateş açtığını söyledi. Kardeşinin tek suçunun saldırılar sırasında sokakta bulunması olduğunu ifade eden Fathy, yaşananların hükümetin işlevini yitirdiğini bir kez daha gösterdiğini vurguladı. Fathy, “Mursi’nin orduya ve halka rest çekip ülkenin yüzde 70’inin kendisini desteklediğini savunması, ülkedeki şiddetin daha da artmasına neden olacaktır. Halkın reform taleplerine karşılık vermeyen bir Cumhurbaşkanı’nın şiddeti körükleyen açıklamalarda bulunması diktatör rejiminin sürdüğünü gösteriyor. Hüsnü Mübarek devrildi yerine yeni bir Hüsnü Mübarek geldi” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle