14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Mustafa Balbay, uzun tutukluluk sürelerini eleştirirken kendine özgü uslubunu kullandı: Ergenekon davasında gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ve Başkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın, 12 Haziran 2011 Genel Seçimi’nde milletvekili seçilmelerinin üzerinden 2 yılı aşkın bir süre geçmesine karşı tahliye edilmemesi, kamuoyunda tepki uyandırdığı kadar, iktidar ile muhalefet arasında sürekli tartışma konusu oluyor. CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, iktidarın tutumuna geçen günlerde “Halkın iradesinin pazarlık konusu edildiği AKP’nin anayasa değişikliği karşılığı milletvekillerine özgürlük önerisini kınıyorum. Özgürlük pazarlığa tabi değildir” açıklamasıyla tepki gösterdi. Uzun Ergenekon’da Hatice Tuncer 4 karara do ru hukuksuzluk sorunu 16 duruşmadan yasaklandılar Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan 18 Eylül 2012’deki duruşmada ısrarla söz istemeleri ve mahkemenin vermemesi üzerine diğer sanıklar da söz talebinde bulundular. Mahkeme, bu duruma önayak oldukları gerekçesiyle Balbay ve Özkan’ı 16 duruşmadan men etti. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ise esas hakkındaki son savunmasına kadar duruşmalardan men edildi. Bayramınız Mübarek Olsun! Basın Bayramı’nı kazasız belasız atlattığımız için hepimiz mutlu ve bahtiyarız! Gazeteler çıkıyor, TV kanalları yayınlarını neşe içinde sürdürüyorlar, bela Twitterimiz milleti aleyhimize buluşturmaya devam ediyor, ama bu arada hamt olsun iyi de gaz alıyor, Facebook her türlü ciddiyetten azade, internet sitelerimiz kötülere inat birbirinden âlâ yayın yapmaktalar. Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi’nin okurların sesi olmayı başaramadığını okur mektuplarıyla belgeleyerek gazeteyi temizleyen genel yayın müdürü de sıhhat ve afiyette. Artık işi rastlantılara bırakmıyoruz. Malumdur; “gerçeklerin rastlantılar aracılığı ile kendini göstermek” gibi kötü bir huyu var. Bu nedenle biz de işi sağlam kazığa bağladık; TMSF aracılığı ile zapturapt altına aldığımız mevkute ve kanalları uygun yerlere dağıtıyoruz. Basınımızın medarı iftiharı olan gazetelerimiz ve kanallarımız ise büyük bir hürriyet içinde faaliyetlerine devam etmekte, düşman çatlatmaktadırlar. HHH Bu arada elimizin kolumuzun uzanamadığı dış mihrakların medyasında çatlak bazı sesler çıkıyorsa da önemli değildir. Bunlardan birinin, The Times adlı mevkutenin yer verdiği bir ilanın canımızı sıktığını zannedenler aldanırlar. Alışığız biz böyle dış mihrak tahrikçilerinin ilanlarına. Türkiye’de basın hürriyetinin ne kadar geniş olduğunun farkında olmayan bu sözde meşhur şahsiyetlerin tehditlerine pabuç bırakacak değiliz. Yalnız yazdıkları ilandaki bazı ifadelerin canımızı sıktığını da burada ifade edelim de tarihe bir not düşmüş olalım. Diyorlar ki; “Sizin hapishanelerinizde Çin ve İran hapishanelerindeki sayının toplamından daha fazla gazeteci var. Buna ek olarak göstericileri çapulcu, yağmacı, holigan olarak nitelendirdiniz, hatta bu göstericilerin yabancıların yönlendirdiği teröristler olduğunu söylediniz. Oysa gerçekte, bu göstericiler sadece Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir Cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi.” Şu laflara, şu edepsizliğe bakar mısınız! Devam ediyor bu hariçten gazel okuma meraklısı zevat: “Sonuç olarak, bir yandan ülkenizi AB üyesi yapmaya çalışırken, bir yandan Türkiye’nin bir egemen devlet olduğunu söyleyerek, AB liderleri tarafından size yönelik tüm eleştirileri reddediyorsunuz. Size 9 Ağustos 1949’da imzalanmış konvansiyon uyarınca Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin bir üyesi olduğunu, 18 Mayıs 1954’te Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’nu imzaladığını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yetkisini tanıdığını saygıyla hatırlatıyoruz. Bunların sonucunda, beş masum gencin ölümüne neden olan emirleriniz, Strasbourg’da bir davaya dayanak teşkil edebilir. Saygılarımızla...” Saygılarınız batsın sizin! Bu herifi naşeriflerin adlarına baktım da zaten hemen hepsi de solcu molcudur, komünist kılıklıdır. Bunların söylediğini kim dikkate alır ki? HHH Şimdi az biraz işimiz kaldı. Defterimize yazdığımız maddeleri birer birer Allah’ın izniyle gerçekleştirdik, inşaallah geride kalan bir iki maddeyi de torba morba halledeceğiz önümüzdeki dönemde. Can sıkıcı açılım maçılım işlerini halleder, aceleci Bay Mursi gibilerinin açtığı yaraları tımar eder, mağdura yatar, seçimlerde sandık ile demokrasimizi ilerletir, 2023’te 1923 meselesini de halletmiş oluruz evvel Allah! Basınımızın pek değerli, haddini hududunu bilir değerli kalemlerini, kendini kontrol etmeyi bilen, böylece “bu memlekette sansür var” dedikodusuna fırsat bırakmayan muhterem genel yayın müdürlerini, yazı işleri elemanlarını canı gönülden kutluyorum. En kötü günümüz böyle olsun inşallah! Dijital veriler Mustafa Balbay, gazetemiz Ankara Temsilciliği’ni yürüttüğü sırada 1 Temmuz 2008 tarihinde gözaltına alındı. Balbay 5 Temmuz’da nöbetçi mahkeme tarafından serbest bırakılmasına karşın 5 Mart 2009 tarihinde yeniden gözaltına alındı. Balbay, bilgisayarında bulunduğu belirtilen ve “Balbay’ın notları” başlığıyla deliller arasında yer verilen “dijital veriler” dayanak gösterilerek 6 Mart 2009 tarihinde tutuklandı. siyasetçi yaptınız Yargılamanın başından itibaren “gazetecilik faaliyetleri” nedeniyle suçlandığını anlatan Mustafa Balbay, 21 Haziran 2010 yılında kaybettiğimiz başyazarımız İlhan Selçuk’un ifadelerinin okunmasının ardından 6 Eylül 2012 tarihli duruşmada söz alarak şöyle konuştu: “İlhan Abi, Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi, ben de Ankara temsilcisiyim. Şimdi bu ilişki nasıl olur da bir terör faaliyeti olarak yorumlanabilir? Ben gazeteciliği olabildiğince iyi yapmak için her türlü çabayı gösterdim. Gazetecilik de gerçekten Ankara’da yerleşmiş bir deyim vardır, ‘Selam verdim almadı, belge değildir’ diye. Biz de Ankara’nın bütün kurumlarıyla bu ölçüde ilişkiler kurduk. Bunların tümünün, ben, iddianamede bir örgüt çalışması olarak konduğunu ve hâlâ buna kıymet verildiğini hayretle görmekteyim.” Siyasi çevrelerden sık sık siyasete girmesi için yapılan çağrıları “Ben bu gazeteciliği çok iyi yapmak istiyorum” diyerek reddettiğini anlatan Balbay “Sayın heyet beni siz siyasetçi yaptınız, bu iddianame beni siyasetçi yaptı. Ben bu geçen 4 yıllık tutukluluk süreci içinde bu iddianame beni siyasetçi yaptı” dedi. Beni siz Bilirkişi: Hukuka aykırı delil Sanıkların yanlı olduğu gerekçesiyle itiraz ettikleri TÜBİTAK raporunda dahi Balbay’ın savunduğu yönde görüşlere yer verildi. TÜBİTAK görevlisi teknik bilirkişi Dr. Hayrettin Bahşi’nin 3 Ocak 2012 tarihli bilirkişi raporunda Balbay’a ait olduğu iddia edilen ve silindikleri halde teknolojik uygulamalarla geri getirildiği belirtilen dijital verilerin “hukuka aykırı delil niteliğinde” görüşüne yer verildi. Bilirkişi raporunda harddiske 1 Temmuz 2008 tarihinde el konulmasına karşın, imajının 7 Temmuz 2008 tarihinde alındığına dikkat çekilerek 7 günlük bu süre içerisinde“harddiskte bir değişiklik yapılmadığının kesin olarak söylenemeyeceği” kaydedildi. Balbay’ın avukatları tarafından dosyaya sunulan, akademisyenler tarafından hazırlanan raporlarda da “Orijinali elde olmayan bilişim verisinin ‘sadece kopyası’ ele geçirilmiş ise, kopya üzerinden kopya çıkarılarak bilirkişi incelemesi yapılması usule uygun değildir” şeklinde görüş açıklandı. 12 Haziran 2011 seçimlerinde CHP Zonguldak Milletvekili seçilen Prof. Dr. Mehmet Haberal, Nisan 2009’da tutuklanmasının ardından kalp rahatsızlığı nedeniyle İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’ne kaldırıldı. Haberal, Halkalı’daki Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’ne sevkinden kısa bir süre sonra Adli Tıp Kurumu’nun raporuyla Mart 2011 yılında Silivri Cezaevi’ne konuldu. Prof. Dr. Mehmet Haberal 17 Aralık 2012 tarihindeki duruşmada yargı sürecini “Ben ve Sayın Balbay binlerce çok değerli vatandaşımızın oylarıyla seçilmiş, milli iradeyi temsil ediyoruz. İki meslek var ki bunlar doğrudan insan hayatıyla ilişkilidir. Birisi hekimlik mesleği diğeri de hâkimlik. Bizlerin vereceği kararlar doğrudan doğruya insanların hayatını etkilemektedir. Bizlerin hâkimlerin ve hekimlerin görevi insanları bir an önce topluma kazandırmaktır. Nasıl ki biz hekimler hastalığın teşhisini koyup tedavisini yapmakla yükümlü isek iddia sahibi de elbet ki iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” sözleriyle eleştirdi. Takas sandığı Balbay, mahkemenin dosyadaki tüm deliller ve tanık beyanlarına ilişkin 15 dakika ile sınırlandırılan 18 Şubat 2013 tarihli duruşmada ise şunları söyledi: “Burada artık uzun tutukluluk sorunu yoktur. Uzun hukuksuzluk sorunu vardır. Bu anlamda bu uzun hukuksuzluk sorununun çözümü için de öncelikle bu delillerin ne ölçüde delil değeri taşıdığını bize aktarmak durumundasınız. Aksi halde şu anda yargılanan kişiler kendilerini şu anda bütün süreçlerini bilmediğimiz bir pazarlığın delil takası gibi, bir takas sandığı gibi hissetmektedirler.” Fatih Hilmioğlu’un acısı Eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, 17 Nisan 2009’da tutuklanmasından bu yana ağır hastalıklarına ve hastane raporlarına karşın tahliye edilmedi. Tutuklandıktan sonra hastaneye yatırılan ancak Adli Tıp Kurulu raporuyla Mart 2011’de yeniden cezaevine konulan Prof. Dr. Hilmioğlu, Ocak 2012 tarihinde oğlunu yitirmenin büyük acısını yaşadı. Mahkeme, 18 Şubat 2013 tarihinde, Hilmioğlu’nun “cezaevinde kalmasının hayatı kesin bir tehlike teşkil edip edemeyeceği” konusunda rapor düzenlenmek üzere Adli Tıp Kurumu’na sevkini kararlaştırdı. Usule aykırılıklar 4 ‘Mahkeme siyasetin gündemine endeksli’ Davanın tutuklu sanıkları, 255 maddelik “usule aykırılıklar” listesinde, mahkemenin “tutukluluk hallerinin devamına” ilişkin kararları eleştirirken şu konulara dikkat çektiler: “Tüm sanıkların tutukluluk hallerinin isimleri dahi zikredilmeksizin üç satırlık cümle ile hiç değişmeyen gerekçelerle değerlendirilmesi değişen yasalara karşı mahkemenin anayasayı, yasaları ve temel insan hakları kurallarını ihlal etmekte direnç gösterdiği anlamını taşımaktadır. Tutukluluğun devamına ilişkin 30 günlük sürelerde verilen kararlarda sanık ve müdafilerine, mütalaaya karşı beyanda bulunma hakları hiçbir şekilde kullandırılmamıştır. Tutukluluğun devamına ilişkin kararlara karşı yapılan itirazlar diğer mahkemeler tarafından usulen karara bağlanıp, bir satırla reddedilerek itiraz yolu işlemez hale getirilmiştir. Yargılama sürecinde itirazı inceleyen mahkemenin farklı bir tek kararına rastlanmamıştır.” Sanıklar, “usule aykırılıklar” listesinde, hukuka aykırı deliller, bilirkişiler, mahkemenin tarafsızlığına kadar birçok konuya yer verdiler. Bilirkişilerin seçiminde objektif ve bilimsel kriterlere uyulmaktan çıkılmış, bilgi ve donanımları açıklanmayan az sayıda birkaç kişi kadrolu hale getirilmiş, bu bilirkişiler sabahtan akşama mahkeme kaleminde görevli gibi vazife yapmışlardır. Bilirkişilerin hep aynı kişilerden oluşması, raporların tarafsızlığı konusunda önemli şüpheler oluşturmuştur. Suç duyuruları yavaşlatılmış, bazen de usul hükümleri yok kabul edilerek hızlandırılma cihetine gidilmiştir. Mahkeme tüm işlemlerini siyasetin gündemine endekslemiştir. Esas hakkındaki savunmanın iddianame, mütalaa ve dosya kapsamı dikkate alınmayarak iki saat süre ile sınırlandırılması savunmayı yok kabul etmekle eşdeğerde bir tutumdur. üzerinden yürütülmektedir. Mesleki faaliyet Sanıkların mesleki faaliyet ve kaynakları delil sayılmış, kişilerin temel hak ve özgürlükler kapsamında tüm eylemleri, suçun unsurları olarak gösterilmiştir. Sanıklar, müdafiler ve kamuoyu isnat edilen suçu iddianamede tüm aramalarına rağmen bulamamışlardır. Deliller üzerinde tahrifat ve oynamalar yapılarak, sanıklar olmayan ilişkiler ve olaylar içerisinde gösterilmiştir. Suç ve suçlu yaratılmak amacı ile sanıkların kullandıkları telefon, bilgisayarlar ve dijital verilere yüklemeler yapılmaktan kaçınılmamıştır. Bu tür sahte yüklemelerin sebebi olarak Emniyet tarafından sehven yapıldığı gerekçesine sığınılmıştır. Hukuka aykırı deliller Sözde örgüt iddianamelerinin çok önemli bir bölümü hukuka aykırı delillerden oluşmaktadır. Kovuşturmada da bu konu önemsenmemekte bu konuda yapılan itirazların hükümle birlikte değerlendirileceği belirtilerek tüm soruşturma ve kovuşturmalar ve verilen ara kararlar hukuka aykırı deliller Bazen yavaş bazen hızlı Yargı süreci siyasi konjonktüre göre değişkenlikler göstermiş bazen isteyerek Savcılara ve mahkemeye en basit düzeyde yapılan eleştiri ya da savunma kapsamında kullanılan sözlerden ötürü sanıklar hakkında defalarca suç ihbarında bulunulmakta, açılan hakaret davalarında sanıklara sadece bir hakaretten ötürü 7 yıl, 8 yıl, 12 yıl gibi son derece ağır cezalar verilmektedir. Ergenekon davasından verilmemiş mahkumiyet kararları savunma çerçevesinde söylenen sözlerden verilmektedir. Bu konuda ceza almamış, dava açılmamış sanık yok gibidir. Savunma kapsamında söylenen her beyan hakaret olarak değerlendirilip, sanıklar ve avukatları hakkında yüzlerce suç duyurusunda bulunulmuş, sanıklar bu yolla savunmalarını yapamaz hale getirilmişlerdir. Yarın: Mütalaa ve tepkiler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle