14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Yaz Ortasında ‘Kasırga’! Başbakan yanlış yere faiz lobisini, tencere tavacıları düşman belliyor. Asıl düşman ona yakın görünen cemaatler, tarikat ehli çevreler, din ulemaları... Son örneği TRT’de ünlü bir hocaefendi verdi: “Hamileler böyle (davul çalar gibi) karınla sokakta gezmesinler! ... Ayıptır ayıp!” Başbakan “Üç de yetmez dört. Hatta beş!” diye yırtınadursun... Devletin, pardon iktidarın televizyonu “Hamileler ortalıkta görünmesin!” diye fetva verenlere kucak açıyor. Başbakan’ın “Bol bol hamile kalın!” projesini sabote eden acaba bu hocaefendi mi, yoksa onun bu fetvasına yardım ve yataklık eden TRT mi? GÖRÜŞ ERCAn YEŞİLYURT Davul Canlı ispat! Aslında bu “Hamilelik eşittir müstehcenlik!” yeni bir anlayış değil. Nurullah Ataç’ın bir öyküsünü müstehcen bulan bu hocaefendi kafalı bir yazara verdiği yanıtı hatırlayalım: “Muhterem, sen bence sokağa da çıkma! Sakın kimseye görünme! Yoksa, annen ile babanın müstehcen iş yaptığını kanıtlamış olursun!” TRT’nin mikrofon ve kamera (yoksa çanak mı?) tuttuğu bu hocaefendi sanırız edebiyat tarihi kadar güncel siyaseti de yakından izliyor. Belli ki, Başbakan tarafından çok sevilen bazı hanım yazarlarımızı da kıskanıyor. Onlar üzerinden Tayyip Bey’e de laf çakıyor. Milliyet yazarı, CNNTürk konuşuru Nagehan Alçı geçenlerde ikiz doğurdu. (Allah analı babalı büyütsün!) Hamileliğinin son haftalarında Başbakan tarafından Afrika gezisine davet edilmişti. Başbakan, karnı burnunda uçağına aldığı ve geziyi baştan sona liyakat ve sadakatle izleyen Nagehan Hanım’a elbette iltifatlar da etti. Yani TRT’nin hocaefendisinin tersine, hamileliği ayıplamak yerine gündüz vakti Afrika’larda dolaşmasına olanak sağladı. TRT’nin hocaefendisi Nagehan Hanım’a mı laf çakıyor, Tayyip Bey’e mi? Hükümet Sözcüsü Arınç aynı zamanda TRT’den de sorumlu. Evet mikrofon Sayın Arınç’ta! Sağlık ve afiyeti daim olası Süleyman Demirel’in sözüdür: “Siyasette kişinin müktesebatı (birikimi) konuşur!” Birikim sadece siyasette değil, siyasetten sonra da konuşur, konuşturur! Kemal Anadol birikimini siyasetten önce de sonra da konuşturanlardan (ve yazanlardan!). 50 yıl önce “Makale” dalında 1963 Yunus Nadi Ödülü’nü kazanmıştı. Parlak bir hukuk ve siyasi kariyer, barış ve emek adına örgütlü mücadele, 12 Eylül mahpusluğu dahil, parlamentoda geçen uzun ve zorlu yıllardan sonra... Yeniden edebiyat. Çünkü edebiyat, belki de Âşık Veysel’in “sadık yârinden” önceki son sığınak. Siyasetteki son görevi CHP Grup Başkanvekilliği idi. (Bu makamda belki de adından kaynaklanan bir garabet var. Liderin vekâlet yetkisini kullanıyor. Ama bir bakıyorsunuz, “düz vekil”liğe bile uygun görülmüyor! Garabet belki de siyasetin kendisinde!) Anadol, bir Ege sevdalısı. Ege’yi tarihiyle, insanının karakteri, sevdası, coşkusuyla, devrimci özüyle kanaviçe işler gibi kâğıda döküyor. Karşı Yaka Memleket, Büyük Ayrılık gibi belgesel kıvamdaki romanlarından sonra nihayet KasırgaAera (2013)! Demirel’in dediği gibi tam da “müktesebatını konuşturur” biçimde yazılmış bir kitap. Adeta bir Meclis Araştırma Komisyonu raporu gibi... Çok sayıda belge, bilgi ve sözlü tanıklıklara dayalı Ege’nin iki yakasını da içine alan bir tür yakın tarih belgeseli. 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin işgal edip açlığa mahkum ettiği komşu Yunanistan’a Türk halkının yardım elini uzatma öyküsü... Ve o savaşın, isyanın o azgın ve kızgın ortamında yaşanan bir aşk hikâyesi. Günümüzün (hadi, benzetmek gibi olmasın diyelim) antifaşist direnişlerini elbette kat kat aşan soylu ve inançlı bir halk hareketinin öyküsünü Anadol, bir dizi film sürükleyiciliği ile lafa boğmadan 150 sayfa içinde anlatıyor. Kasırga gerçekten adını hak ediyor. Mağduriyetin Giderilmesi Gazetemize cezaevlerinden mektuplar geliyor, hepsinin talebi mağduriyetlerinin giderilmesi. Özellikle Ergenekon, Balyoz gibi davalarda yargılananlar, her rütbeden asker ve siviller, kendiliğinden gidip teslim oldular. Ama hepsi kaçma şüphesiyle tutuklandı. Yıllardır hapisteler ve gerçekten mağdurlar, hem de aileleriyle birlikte. Biz Cumhuriyet gazetesindekileri en çok ilgilendiren, Mustafa Balbay. Darbeye teşebbüs suçundan tutuklu. Ortalama zekâ sahibi birisinin, gazetecilikten başka bir şey bilmeyen Balbay’ın darbe yapacağına inanması mümkün değil. Aynen çoğu emekli olan askerlerin ve daktilo memuru bir kadının darbeci olmasına inanmak gibi. İnsanlar tek tek siyasilere kızıp, böyle düşünmüş ve bunu birileriyle paylaşmış da olabilirler. İyi de akıl var mantık var, komuta kademesini ele geçirmeden darbe yapmak mümkün mü? İddia ediliyor ki onları kışkırtmaya çalıştılar, buna inanmak için salak olmak gerekmez mi? Türkiye’de devrim yapmak, komünizmi getirmek istiyorlar diye, hem 12 Mart’ta, hem 12 Eylül’de birçok genci idam ettiler. Tamam o gençler, Türkiye’de devrim yapmak istediklerini söylediler. Yaptıkları eylemleri sonuna kadar da savundular, ama öyle bir şeyin olması mümkün değildi ki. Küçük bir gecekondu malzemesiyle gökdelen yapacağını iddia etmek gibi bir şeydi. Devrim yani sosyalist sistemi kurmanın şartları ne dünyada ne de ülkemizde hiç oluşmadı ki. 1917 Sovyet devrimi insanlık için bir denemeydi, olmadı ve nitekim çöktü gitti. Siyasi iktidarı şu veya bu şekilde ele geçirmek, sosyalizmi kurmaya yetmez ki. Aynen bazı iddialarla darbe yapıp siyasi iktidarı ele geçiren askerlerin hiçbir şey yapmadan, birkaç yıl içinde rezil olup, insan içine çıkamaz duruma düşmesi gibi. Toplumunu tanımayan, iktidarı ele geçirmek için atıp tutan, ölçüsüz vaatlerde bulunanların bir süre sonra rezil olup çekip gitmesi gibi. Toplum yapısındaki güçlere dayanmayan, onlardan güç almayan düzenlerin ayakta kalamayacağını artık herkesin öğrenmiş olması gerekir. Bunu en çok da yargı mensuplarının bilmesi bir zorunluluktur. Adalet terazisini kullanan, kamu vicdanını ikna edecek karar vermesi gereken nitelikli yargıçların yetişmesi bir sosyal zorunluluktur. Bugünkü yargı kararları, toplumda sanki birilerinin öç alma duygusuna yönelik sonuçlar içeriyor gibi. Örnek davalardan birisi Sarp Kuray olayı. Şu anda sanık tek kişi, dava 20 yıl sürüyor, bu sürede tutuksuz yargılanıyor, aynı mahkeme önce beraat, sonra 168’den 15 yıl ceza veriyor, Yargıtay direniyor ve 146’dan müebbeti onaylıyor. Kuray, kendiliğinden gidip teslim oluyor ve AİHM’ye gidiyor. AİHM böyle yargılama olmaz deyip yargılamanın yenilenmesini istiyor. 4 yıldır içeride ve üç duruşmadır yine tutuklu yargılanıyor. Avukatlar, doktora tezi niteliğinde savunmalar yapıyor, mahkeme hepsini dinliyor. Sonunda savcı kısık bir sesle tutukluluğun devamı gibi şeyler söylüyor, heyet hızla içeri çekiliyor. On dakika içinde, gerekçesiz, tutukluluğun devamı kararı metni dağıtılıyor. Mahkemede avukat Görkem Gürcan, “Peki biz adalet için kime gidelim?” dedi. Bu davalar bittikten sonra kapanacak özel yetkili mahkemelerdeki tüm sanıkların isyanını dile getirdi. Hepsi mağduriyetlerinin giderilmesini istiyor... Statü Dün sevindirici bir gelişme oldu. “Keriz” sözcüğünün devlet katında kullanılan bir sözcük olduğu ortaya çıktı. Sayın Cemil Çiçek’in KKTC’li yetkililere “Bizi keriz yerine koyuyorsunuz!” dediği belli oldu. Böylece bundan dört yıl önce Deniz Feneri’ne mahkemede kaptırdığımız 1.000 TL’yi geriye alma şansı doğdu. Bir yazımızda “Deniz Feneri, keriz feneri olmuştur!” dediğimiz için, mahkeme bu cezayı vermişti. Dün ortaya çıktı ki... “Keriz” devlet dilinde bir tür statü imiş! İtirafçıya Ceza Yok! Hanefi Avcı 15 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. 2 yıl 6 ayı “Yargı görevi yapanları kitabıyla etkilemekten”. (Bu kadar etkileyici kitap yazmanın elbette bir bedeli olacak!) Ya yargı görevi yapanlar? Okuyacakları kitaptan etkileneceklere hiç ceza yok mu? Hakhukuktan, insanlık ve vicdandan değil de... Bir kitaptan etkilenebilecek kadar zayıf olmasına hiç cezası yok mu? Belli ki yok. Çünkü yargıçlar bunu kararlarında açıkça itiraf ediyorlar. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Ya ‘Er’de Ya ‘Yer’de! Gençlerimizin bütün dünyada “ilgi” uyandıran, yer yer “örnek” alınan “barış” yüklü “Gezi Parkı Direnişi”ne karşı “polis”in tutumu iç burkucuydu. Kuşkusuz Başbakan “rte” de “polis”in ayranını kabartmakta geri kalmamış gençlere “çapulcu”, “çapulcular” diye seslenmişti. Ne ki gençler “çapulcu”yu hemen sahiplenip, ona öyle “sevgi” dolu, öyle “insancıl” bir anlam kazandırdılar ki bir bakıma sözlüklerdeki “çapulcu” açıklamasının pek bir geçerliliği kalmadı; yeniden yazılması gerekir; ne dersiniz? Kuşkusuz bu çapulcular kesintisiz sürdürmekte oldukları “eylem”lerde de “Gezi Direnişi”nin “barışçıl” özünü koruyup inançla yürütmektedirler. Kadıköy’de gerçekleştirdikleri ve yüz binlerin katıldığı müzik şöleninde yürümekte zorlanınca, yeşilimsi yelek giymiş görevli gençlerin birinden yardım istedim; meğer “güvenlik”tenmiş, yani “polis”; başını yan çevirip iyice aklaşan başıma, ona uygun yüzüme şöyle bir baktıktan sonra: “En iyisi sen dön doğru evine git!” demez mi? Bir an öylece durakaldım; hak ettiği ağırca bir yanıtı tam verecektim ki “TGB”den o da sarımsı yelekli bir genç anında koluma girip: “Hocam ben size yol açayım birlikte yürüyelim” deyiverdi; konuşarak biriki adım atınca, bırakın ağır “yanıt”ı, dönüp o polise “allahaısmarladık!” bile dedim... Gençlerin ortamı alevlendirmesi bir yana, böyle bir duruma neden olabilecek en küçük bir olumsuzluğu önlemek için bile ne denli dikkat kesildiklerini o gün “festival” boyunca izleme fırsatım oldu. Ama “TV”lerde görüyoruz ki, “direniş”lerde, gösterilerde “polis”in beşionu birleşip “av”ladıkları bu gençlerden birinin çevresini sarıp yere yatırarak “cop”la vuruyor, vuruyor... Ardından, baş, göz, kaş demeden “tekme”leme başlıyor, öldüresiye... Kuşkusuz “polis”in özellikle son iki aydır ülkenin alanlarını, caddelerini, sokaklarını “Guantanamo”nun “işkence” yerlerine döndüren; kafa, göz yarıp kör eden, göz çıkaran; kol, bacak kıran; “kimyasal” içeren basınçlı suyla yerlerde sürükleyip sakatlayan; tüm deriyi yakarak acı içinde kıvrandıran; biber gazıyla soluk kesen, solunum yollarında kalıcı iz bırakan; plastik kurşunla ağır yaralayan; gerçeğiyle öldüren uygulamalarını(!) da TV’de gördükçe yürekler dayanamayacak kertede sıkışıyor. Ne ki “polis”, “dövmetekmeleme” uygulamasını doğrudan kendi yapıyor; dakikalarca sürüyor, sürdürüyor ve bu “sürec”i, “işkence”yi uyguladığı “genç”le birlikte “iç içe” yaşıyor... Öyle değil mi? Peki, “insan gibi insan” olanın buna dayanması olası mıdır? Kuşkusuz “hayır!”. Öyleyse bunlar in......tan çıkmışlar mı? Oysa, üst yapıda omurgalı “hayvan”lar arasında tür içinde birbirini “öldürme” olmadığı gibi “işkence” de yokmuş... Bu durumda bunca “insan”ın polis sayısı düşünülürse binlercesininböyle bir “yapı”ya dönüştürülmesi nasıl oluyor, nasıl sağlanıyor? Elbette içlerinde bir “avuç” da olsa, “insan gibi insan” olanlar dışında... Burada bir “ayraç” açıp “Arap Baharı”na değinelim; bu “bahar”ı yaşayan Arap ülkelerinin alanlarında örneğin “Tahrir”deki gösterilerde “169” cinsel “taciz” olayı yaşanmış. Bu haberi okuduğumda, “Ergenekon” davasında, “Cumhuriyet Mitingleri”ni düzenlemekten de “suç”lanan “Tuncay Özkan”ın son savunmasında; milyonların katıldığı bu mitinglerin ne denli “kardeşlik”, “saygı”, “yardımlaşma” içinde yapıldığını coşkuyla anlatmasını anımsadım; evet öyleydi; tıpkı bugün “Gezi Parkı Direnişi”nde ve tüm ülkeye yayılan, sürdürülen gösterilerde, eylemlerde olduğu gibi. Ne yazık ki bu durumu, bu tutumu “polis” bozdu. Üniversite öğrencisi “Eylem Karadağ”, Ankara Dikmen’deki eylemdeyken, “polis” tarafından “avlanıp” alındığı “Akrep” içinde “taciz” edildi, elleri arkadan “kelepçeli” olarak... “E. Karadağ”, Akrep’te kendisine yaşatılanları basına anlattı; zar zor dayanıp okurken “Polis Akademisi Başkanı”nın önceki yıl yayımladığı “Hasılı Kelam” adlı kitabını anımsadım. “Başkan Prof. Dr. Remzi Fındıklı”, kadınları “alçaltan”; bir “malzeme” olarak gören ama çoktan unutulmuş, artık kullanılmayan sav sözleri arayıp bulup çıkarmış ve bunlara kitabında yer vermiş; “On beşinde kız, ya erde ya yerde olmalı!” da onlardan biri... Balık “baş”tan kokarmış; böyle bir “Başkan”ın yönetimindeki “eğitim”le yetişen bir “polis”ten insan gibi insan olmak konusunda ne beklenir ki... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] UYDUDAn nAKLEn HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN Silivri’de “Duruşmaları İzleme Eylemi” Eylem Sürüyor! İstanbul Ulaşım A.Ş’ye ait olan 2894 sicil numaralı personel kimlik kartım kaybolmuştur. Hükümsüzdür. Kutsal GÜRSOY 5 Ağustos’da Silivri’deyiz! • Saat: 08.00’de C’in bahçesinde olalım. • Önceden Başvuru : 0535.636 59 11 0535.270 56 84 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sağlık 1 lı beslenme 2 saplantısı. 2/ Kenya’nın 3 başkenti. 3/ 4 Duman le 5 kesi.. İslam 6 bilginlerine verilen ad. 7 4/ Donuk 8 renkli otomo 9 bil boyaları için kullanı1 2 3 4 5 6 7 8 9 lan sözcük... Ti 1 Ş N A V Z E R B yatro, sinema gibi 2 N U G A Ş O S E yerlerde özel böl 3 me. 5/ Dünyanın 4 İ R A D E M İ R T N İ R V A N A tek kuyruksuz ke5 Z A T K E N E T di cinsinin adı... 6 E V A Z E O K Afrika’da bir ülke. O T A L İ 6/ Kökünün görü 7 L A R A B E L A İ S nüşüne dayalı boş 8 inançlarla ünlü ot 9 S A Ğ U O R K A su bir bitki. 7/ Seyrek görülen, çok değerli... Evrensel alıcı olan kan grubu. 8/ Ortodokslarda tahta pano üzerine yapılmış her türlü dinsel resme verilen ad... Hitit. 9/ Aldatma işi, hile... Yurdumuzun batısında bir körfez. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hastalık derecesinde alışveriş yapma saplantısı. 2/ Demir, tahta gibi yüzeylerdeki boya ya da pası gidermekte kullanılan bir tür törpü... Kimi Türk lehçelerinde “ağa” yerine kullanılan sözcük. 3/ Boru sesi... Türkiye’de seri üretimi yapılan ilk otomobil. 4/ Dövülmüş et ve bulgurla yapılan bir tür kebap... Fizikte kullanılan bir kuvvet birimi. 5/ Yapmacıklı davranış... Harman kaldırıldıktan sonra yerde kalan toprak, çöp ve samanla karışık tahıl taneleri. 6/ Mayalı hamurdan yapılan ve sac üzerinde pişirilen bir tür yufka. 7/ Geniş kollu sabahlık... Rütbesiz asker. 8/ Bir parçanın hızlı ve heyecanlı çalınacağını anlatan müzik terimi. 9/ Dolma yapmak için hazırlanan karışım... Eski Mısır inanışında ölüler tanrısı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle