23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK Urla’da dört gün süren Sokak Tiyatrosu Festivali’nde her zaman gündemde olan çok önemli bir soru “Sanat neye yarar” kıyasıya tartışılıyor. Çünkü zaman, o zaman, gençler bu sorunun yanıtını bulmaya çalışıyorlar. Haklılar da... Bu dönem herkesin kendi sorularına yanıt bulmaya çalıştığı bir dönem, tabii bu arada geçmişi hiç unutmadan. Bütün bu tartışmaları dinlerken beni sürekli zorlayan bir bilgi var. Bunu Gorbaçov zamanında gittiğim Sovyetler Birliği’nde çok yaşlı bir yazardan öğrenmiştim, artık yazmıyordu ve gözyaşları içinde bana şöyle, dedi: “Stalin zamanında 1025 yazar öldürüldü ve sonunda Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı Stavski de bu emirlere daha fazla dayanamayarak intihar etti.” Tuhaf bir şey, bu bilgi neden beni zorluyor, kendi kendime konuşuyorum, “Acaba biz de böyle bir şey olsa, kaç kişi öldürülürdü ve bunlar kimler olurdu?” Bu düşüncenin ardından kendimi haykırırken buluyorum: “Düşüncelerinden ötürü kimse öldürülemez!”, “İmdat!” Öte yandan, sanat camiasının balık hafızası da bu düşünce kadar beni ürkütüyor. Neyse ki, gençler anımsıyorlar, örneğin direnişin ilk günlerinde her şeyi kendisi için isteyen (ün, para ve itibar) Sinan Çetin, Sırrı Süreyya’nın yaralandığını duyunca, “Ben de orada olmalıyım, aman kaçırmak olmaz” diyerek Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne koşuyor, onun geldiğini gören gençyaşlı pek çok kişi önünü kesip, “Hadi hadi Ağaoğlu’nun yanına” diyerek, Sinan Çetin’i resmen kovalıyorlar. Olmaz Sinan, sosyalistlere sövüp, Gülen’in Türkçe Olimpiyatları’nda Gülen’e övgüler düzüp, ülkenin baş rantçısı Ağaoğlu’yla reklam partneri olduktan sonra bir de Gezi’nin baş aktörü olamazsın... Adama sorarlar... ne yazık ki, yazarlarımız, sanatçılarımız hâlâ kaygılıyız sahasında kalmışlar, AKP’nin milis kuvvetleri polisler, “Ya Allah ya Bismillah” nidalarıyla insanları öldürmek için saldırırken ve öldürürken hâlâ Erdoğan hükümetinin onları dinleyeceği, polis şiddetini azaltacağı gibi bir hülyanın içindeler. Yahu Yavuz Top, Sunay Akın, Can Dündar, Nebil Özgentürk giyinip kuşanıp Erdoğan’la görüşmeye gittiniz, “Gezi’nin akil adamlarını başkalarına bırakmak olmaz”... Sonra ne oldu, en vahşi saldırılardan biri gerçekleşti, siz hâlâ kaygılı mısınız? Metni imzalayanlar arasında, bu ülkede yaşayan her edebiyatçının, her sanatçının gözü kapalı “evet” diyeceği duruşlarıyla, geçmişin direniş mirasını taşıyan yazarlar var ama Elif Şafak’ın neden orada olduğunu anlayamadım. Bir de Orhan Pamuk’un, evet onlar kaygılı olabilirler, başka bir açıdan, ne de olsa, Gezi Direnişi’ndeki gençler, onlar için birer müşteri! Müşteri kaybetmeye gelmez! Durumu anlamak için gözümü kırpmadan birlikte yola çıkacağım imzacı birkaç arkadaşıma sordum, “Bize bir gece yarısı telefon edildi, Yaşar Kemal ve Leylâ Erbil’in de imzaladığı söylendi biz de daha fazla bir şey sormadan imzaladık.” Gece yarısı operasyonu, vallahi bir sözüm yok, Yaşar Kemal ve Leylâ Erbil adını duyunca herkes imzalardı. Ama dikkat! AKP’nin ilk zamanlarında, Cumhurbaşkan’ı Abdullah Gül’ün nasıl bir “halk adamı” olduğunu anlatan, Atatürk’ü neredeyse nevrotik bir kişilik olarak gösteren, (“Ben bu belgeseli ilk olduğu için heyecanla izlemiştim, sonradan dank etti”) bir filme imza atmış belgeselcilere ve Erdoğan’ın karşısında süklüm büklüm duran şairlere pek güven olmaz... CUMHURİYET 2 TEMMUZ 2013 SALI n Baştarafı 1. Sayfada GÜNCEL Yöre halkı, (BDP+PKK) yeni bir karakol (karakollar) istememekte direniyor. Hükümete göre, ne Cizre köyünde ne de başka yerlerde yeni karakol yapılmıyor... Ama olay giderek büyüyor. Cizre olayı, genel direnişe dönüştürülüyor. Barış ve Demokrasi (Kürt) Partisi, çözüm sürecinin birinci aşamasının sona erdiğini, artık ikinci aşamaya geçilmesi gerektiğini öne sürerek... …hükümeti kendi koşutunda harekete geçirmek amacıyla, bölgede “Hükümet Adım At” mitingleri başlatıyor. Oysa Başbakan RTE’nin, her üyesini cımbızla seçtiği akiller heyetine yaptığı açıklamaya göre, çözüm sürecinin birinci aşaması olan PKK’nin ülkeyi terk etmesi koşulunun ancak yüzde 15’i gerçekleşti. Örgüt hâlâ “içeride!” HHH PKK damgalı eylemler de sürüyor. Şantiyeler basılıyor, komutanların helikopterine ateş açılıyor. Son olarak bir uzman çavuşu PKK kaçırıyor. Güvenlik gücü (polis) örgütlüyor. Yollarda denetim yaptırıyor. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; bu eylemleri PKK ile ilişkilendirmekten özenle kaçınan açıklamalar yapıyor. Hükümetin bir türlü söyleyemediği gerçekse: PKK, ülke dışına çıkıyor izlenimi veriyor; dağdan ovaya, kentlere iniyor. Son terör eylemlerini görmezlikten gelen BDP, PKK’yi hükümeti, devleti amaçlarına erişebilmekte zorlayıcı, baskı altında tutacak önlem olarak görüyor. Bu “önlem”, BDP’nin sık sık ziyaret ettiği İmralı ve kuşkusuz iletişim içinde olduğu Kandil arasındaki anlaşmaların bir parçası... ….dayatmalarında amaca varıncaya dek PKK’yi Demokles’in kılıcı gibi hükümetin, devletin başı üstünde tutmayı içeren planın öncelikli ilk aşaması!.. HHH Hükümete “adım at” mitingleriyle PKK damgalı eylemlerin birbirini tamamladığı sırada BDP asıl amaçlarını sıralayan ortak taleplerini açıkladı. Karakol yapımı başta, sıraladıkları dayatmalarda Güneydoğu’da (nedense) baraj ve HES yapımının durmasını, ekolojik tahribat ve katliamın durmasını ve asker, polis, Akrep, TOMA ve panzerin kışlalara çekilmesini istiyorlar. Bu dayatmalar Güneydoğu’yu PKK’ye teslim etmek demek! Tabii daha sonra sıra anadilinde eğitime, antidemokratik yasaların kaldırılması, seçim barajının düşürülmesi gibi koşullara geliyor. Daha sonraki aşamalarda yeni bir anayasa ve bu anayasada Türklerle Kürtlerin eşitliği gelecek!.. Mitinglerine konu olacağını açıkladıkları “eylem konuları”, aslında, “İmralı+ Kandil+ BDP dayatma planının” özeti! HHH Bu dayatmalar fasa fiso. Asıl amaç nasıl unutulabilir: BDP’nin demokratik çözüm hamlesinde ana öncelikli değişmez temel istek; bir an önce Öcalan’ın özgürlüğü! Ülkeye barışı getiriyorum. Artık şehit oğullarının arkasından analar ağlamıyor, ağlamayacak. Ülkeye barış getirecekse, varsın 40 bin kişinin katili, caniler lideri, tertemiz pirü pak bir vatandaş gibi... ….Öcalan da serbest kalsın; der mi, diyebilir mi bu hükümet! RTE’yi tanıdıktan sonra bu olasılığa olmaz diyebilir misiniz? Balık Hafızaya Dikkat! AB ile Ortadoğu’ya Dönmek “Gelişmeler Türkiye’nin AB’ye üyeliğini sağlayacak şekilde sonuçlansaydı ne olacaktı” diye soruyor AB’ye dün üye olan Hırvatistan’la paralel başlayan müzakereler ve AB serüvenimizi karşılaştıran son yazım için Londra’dan yazan Genç Köylü ve ekliyor: “AB üyesi TC, TBMM aracılığı ile kullandığı egemenliğini büyük ölçüde Brüksel’e aktarmış olacaktı. Brüksel’de alınacak kararlar, çıkacak yasalar TBMM’nin çıkaracağı yasaların önüne geçecekti.Türkiye’ nin yasalarını işine geldiği gibi uygulayan/uygulamayan; uygulamaya kalkan bürokrasi ve yargıyı elinin tersiyle iten Türk siyasetçileri bu ayrıcalıklarından gönüllü olarak vazgeçmiş olacaklardı. Türkiye’yi yönetenlerin elindeki en büyük güç, devletin ülke ekonomisindeki varlığı iken, AB’nin temel kriterinin ‘ekonominin özel girişim eliyle’ yürütülmesi başka bir yaman çelişki oluşturuyor. Siyasetçiler, devletin ekonomik olanaklarını tekrar seçilmek, hep başta kalmak, sadece kendisi için kullanmak isterken bu olanaktan da gönüllü olarak vazgeçeceklerdi. Türk siyasetçilerinin ellerindeki bu olanaklarını Türkiye’yi AB’ye sokarak gönüllü olarak terk edebileceklerini düşünmek hayal kurmak değil midir? Ötesi… Türk ulusu bu alanlarda karar verme, uygulama ve kontrol yetkisini sınır dışındakilere sunmaya gerçekten razı mıdır? TürkiyeAB ilişkilerinde gelinen nokta, siyasetçilerimiz açısından başarılı(!) manevralarının hak edilmiş meyvesidir. Geniş halk kitlelerinin ise ne kendisini kandırılmış hissettiğini ne de hayal kırıklığı yaşadığını sanıyorum. Bu ruh halini yaşayan mürekkep yalamış kesime karşı da hiç sempatim yok. Kiminle nereye gidebileceklerini bilmemelerinin doğal sonucunu yaşıyorlar. Bu durumda AB’yi nereye koyacağız sorusunun da yanıtı açıktır. Türkiye’yi almayacaklarını baştan zaten söylemişlerdi. Peki hepsi de mi? Hayır, örneğin İngiltere Türkiye’yi AB’ye istiyor, ama kendisi çıkmak istiyor! Saygılarımla.” Benzer görüşlerde başka okurlarımızın da olabileceği düşüncesiyle yanıtımı, bu köşeden iletmek istiyorum… Ortaklık anlaşmasıyla başlayan AB serüveni üzerinden 50 yıl geçti. Yarım asra damga basan bir dönemi “o üzümler zaten koruktu!” diyerek kapatıp geçmek, fazla her şeyi hafife almak olmaz mı? Türkiye AB trenini iki kritik kavşakta kaçırmıştır; ilki, ’70’li yıllarda Yunanistan’la birlikte tam üyelik müracaatı yapmayarak; ikincisi, 1999’da Helsinki’de birlikte “aday” ilan edildiği Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte “müzakere tarihi” almayarak/alamayarak! Türkiye’nin üyeliği böylelikle ciddiyetini, yola koyulduğu bu ülkelerle kritik kavşaklarda güzergâhını ayırmakla yitirdi. Her yol ayrımı, “Türkiye vakası”nı, daha “izole ve müzakere edilebilir” ve “özel” hale getirdi. Bu, bizi bir “araf”a mahkum etti. Bu uzun tecrübenin üzerine en yapılmaması gereken şey, 2005’te Hırvatistan’la beraber müzakereye otururken Ankara’nın yol haritasının Zagreb’inkinden ayrılmasına razı olmaktı... Okurumuz “halkın bir hayal kırıklığı yaşamadığını, kendisini kandırılmış hissetmediğini” yazıyor. Doğrudur. Aksi geçerli olsaydı; “Avrupa fatihi” başbakandan; “Fethettiğiniz Avrupa hani nerede” diye soran birileri çıkardı. Vatandaşın kafasındaki son düşüncenin artık “Avrupa” olduğunu biliyoruz. Tereyağından kıl çeker gibi Ankara’nın rafa kaldırdığı AB konusu, halkı sonunda o kadar bezdirdi ki, yüzde 70’lerdeki destek yüzde 30’a düştü ve konu “çürümeye” bırakıldı. Her şeyi halk bilmeyebilir, balık hafızalı olabilir ama bizler de konuyu bunca kolay ve rahatlıkla “çürümeye” mi bırakmalıyız? Londra’dan yazan okurumuz, Türk siyasetçilerin ayrıcalıklarını hiçbir zaman AB uğruna bırakmak istemediklerini söylüyor… Püf noktası burada. Siyasi sınıfın bu ayrıcalıklardan arındırılması, Türkiye’nin AB yolunda bir “hukuk devletine olmasını” öngörüyordu. Vaktiyle AB’yi tam da bu nedenle desteklemiştik. Türkiye’nin bir gün hukuk devletine dönüşebileceğini, düşlemiş ve evet bunun hayalini kurmuştuk. Bunca alicengiz oyunuyla bu hayalin tuz buz edileceğini, evet gereğince hesap edememişiz… İşbaşına gelen tüm hükümetler AB kartını iç politikaya oynadı ve bu davanın ısrarlı takipçisi olmadı. Konuyu salt iç politikaya tahvil eden hükümetler önünde, AB ortakları da Türkiye’yi diledikleri gibi yönlendirdi. Bak, bir başkası da denedi, Hopa’da biber gazıyla öldürülen Metin Hoca’ya “Bunu Ergenekon yapmıştır” diyerek Hopa mitingini ve hocayı küçümseyen, her daim gündemde kalmayı iş edinmiş Murat Belge, akil adam olduktan sonra birden Gezi olaylarını görünce, “Eyvah rüzgâr başka yönden esiyor” diyerek son toplantıdan önce istifa etti. Alkışlar... Karşınızda “Akildik bir günde alkolik olduk” diyerek itibar kazanmaya çalışan Murat Belge’ye alkışlar! Tam bunları düşünürken bir de baktım, bizim gazetede tam sayfa bir ilan, sanatçılar, yazarlar bir metin hazırlamışlar, imzalardan önce metnin başlığına takıldım, “Kaygılıyız!” Pavey ‘resmi aşağılanmayı’ anlattı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in Meclis’te 25 Haziran’da yaptığı Gezi Parkı’na ilişkin konuşması, sosyal medyada paylaşım rekorları kırdı. Pavey konuşmasına, “Her fırsatta nasıl aşağılandıklarını pembe diziye çevirenlere, gerçek ‘resmi aşağılanmanın’ ne demek olduğunu anlatacağım” diyerek başladı. ABD Başkanı Barack Obama’dan, “...Batı’yı suçlayan liderlere sesleniyorum: Bilin ki, kendi halkınız neleri yok ettiğinize göre değil, neleri inşa edebileceğinize bakarak sizleri yargılayacaktır. Yolsuzluk, aldatma ve muhalifleri susturma yoluyla iktidara yapışıp kalanlara sesleniyorum: Bilin ki, tarihin yanlış tarafında duruyorsunuz” alıntınısı yapan Pavey şöyle devam etti: “Betona boğulmuş gençler, küçücük bir parkı korumak istediler. Sesleri bastırılan ve sürekli hakarete uğrayanların sesi oldu Gezi. Can verme, göz kaybetme, zehirlenme ve geleceklerinin fişlenmesi pahasına. 22 Haziran 2013 günü taksiyle Dolmabahçe’den Gümüşsuyu’na karanfil koymaya giderken, polisin yolu kapattığını gördüm. Yürüyemeyeceğimi ve beni geçirmelerini rica ettim. Memur nazikçe amirine bilgi verdi. Ancak amiri için, Gezi Direnişi’nde yaşadıklarını paylaştı CHP milletvekiliyle değil göz teması kurmak, yüzüne bakmak bile mekruh olmalıydı. Taksi şoförünü muhatap alıp hakaret ve küfür eşliğinde ruhsatını iptal etmekle tehdit etti. Ürken taksi, bizi indirip gitti. Ne de olsa ben polisleri hizaya diken AKP vekilinin oğlu değildim. Seçilmiş vekilin zerrece değeri yoktu. Umarım bunlar, valilik talimatı ile değil, bazı polislerin, CHP vekillerine duydukları şahsi kinden ötürü başımıza geliyordur. Sendikal hakları bile olmayan ve vicdanları ve itibarları yaralanmış, can kaybetmiş polislerimizi tenzih ederim. Ancak bu iddiayı hükümete sormak mecburiyetindeyim.” Kaçırılan kritik kavşaklar ‘Medya evrimiyiz’ İÜ İletişim Fakültesi mezuniyet törenine ‘Gezi ruhu’ damga vurdu. Genç iletişimciler pankartlarla ulusal basını protesto etti İstanbul Haber Servisi İletişim Fakültesi 2013 mezuniyet törenine, Gezi Parkı eylemleri damgasını vurdu. Öğrenciler açıtkları pankartlarla Gezi eylemlerini yansıtmayan basın kuruluşlarını eleştirdi. Tören, Taksim Gezi Parkı direnişi ve yurt genelinde sürdürülen toplumsal eylemlere destek gösterisine dönüştü. Beyazıt Meydanı’nda toplanan İÜ İletişim Fakültesi öğrencileri “Medyayı maymun ettiniz evrim bizimle başlayacak” pankartı açarak, “Her yer Taksim her yer direniş”, “Her yer Lice her yer direniş” “Satılmış medya olmayacağız” sloganları eşliğinde Merkez Kampusa girdi. Bu şartlarda ulusal medyada çalışmak istemediklerini vurgulayan öğrenciler, gazeteci adayları olarak sansürsüz bir medya için mücadele edeceklerini belirtti. Törende İletişim Fakültesi Dekanı Aydemir Okay’ın konuşmasının ardından “Satılmış medya olmayacağız” sloganları atan öğrenciler, yolladıkları tebrik mesajları okunurken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’i protesto etti. Gazetecilik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Suat Gezgin de konuşmasında, “Öğrencilerimizi sansür uygulasın diye yetiştirmiyoruz. Öğrencilerimizin medyayı bu şekilde eleştirmesini takdir ediyorum. Okulda özgür basın ve özgür habercilik nasıl yapılır diye öğretiyoruz. Öğrencilerimizin arkasındayız” diyerek öğrencilere destek verdi. Veliler de öğrencilerle birlikte slogan atıp pankart taşıdı. ‘Yeni Ortaçağ’ temalı buluşma, Karaburun’da başladı Ütopyacılar toplandı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Dağarcık Türkiye’den Cenk Özdağ, Bilim ve Gelecek dergisinden Ender Helvacıoğlu’yla Baha Okar’ın yanı sıra Savaş Emek ve Doç. Dr. Melih Baş’ın çabalarıyla düzenlenen “Ütopyalar Toplantısı”, “Yeni Ortaçağ” ana temasıyla dün Karaburun’da başladı. İlk gün yöre gezisinin ardından, gazetemiz çizeri Kâmil Masaracı’nın karikatür ve Ümit Otan’ın “Yeşil Günler” adlı fotoğraf sergileri Ergin Pansiyon’da açıldı. Bugün de tüm buluşma etkinliklerinin yapılacağı aynı yerde saat 13.00’te, Barlas Eryürek’in “Hayattan Kesitler” makale sergisi açılacak. Ardından saat 14.00’te gazetemiz İzmir Temsilcisi Serdar Kızık’ın yöneteceği “Köy Yoksa Geleceğimiz de Yok. Geleceğimizi Geri İstiyoruz” paneli yapılacak. Panelde Karaburun Belediye Başkanı Serdar Yasa’nın, “Köy, Kültür ve Tohumdur” sunumuyla Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Prof. Dr. Tayfun Özkaya, Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ve Karaburun köylüleri konuşacak. Saat 20.00’de de Ahmet Gürel, “Köy Enstitüleri Destanı” adlı görsel sunumunu yapacak. Yarın saat 14.00’te, “Mübadelenin Doksanıncı Yılı” panel ve söyleşisi gerçekleştirilecek. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Suat Çağlayan’ın yapacağı etkinlikte Bilge Umar, Yılmaz Karakoyunlu ve Mustafa Kaymakçı konuşacak. 18.00’de “Melih Cevdet Anday Şiirinde Sözcüklerin Melodisi” söyleşi ve konseri, Ömer Özgeç’in katılımıyla gerçekleştirilecek. Buluşma kapsamında 7 Temmuz’a dek “Yeni Ortaçağ” başlığı altında, politika, edebiyat, felsefe, fizik, milletmilliyet kavramları da ele alınacak. ‘İslam demokrasisine’ geçişin yolu oldu Son on yılın farkı; “manipülatif” kullanılan “AB adaylığı” sayesinde, “laik cumhuriyetin” temellerinin ciddi biçimde mayınlanması oldu. “Demokratikleşme” adına AKP, yalnız orduyu devre dışı bırakmakla yetindi. Ve “İslam demokrasisi” projesi böylelikle, Brüksel üzerinden yükselmiş oldu. AB sayesinde AKP; TC tarihinin böylece kilit paradigma değişikliğini yaptı ve tüm “yalanların anası” haline gelen AB; hukuk devletinden tam 180 derece ters yöne sapan bir “sivil vesayetin” kurulması için vesile oldu. Bundan artık hayal kırıklığı duyulmasın da daha neden duyulsun? Halk bunların ayırdına varmayabilir ama yarım asır, “uygarlık projesi” olarak algılanan AB’ye mesai harcayan aydınların, bu ağır bilançoyla hesaplaşmaması için bir engel teşkil etmez. Arkamızda kalan yıllar önemli bir tarih kesiti. Hiçbir şey olmamış gibi mi yapalım? Buradan devam. Doğuş’ta NTV Tarih krizi İstanbul Haber Servisi Doğuş Yayın Grubu bünyesinde yer alan NTV Tarih Dergisi’nin, Gezi Parkı eylemlerini konu aldığı Temmuz sayısı piyasaya çıkmadı. Derginin, Gezi Parkı temalı “Yaşarken yazılan tarih” başlıklı kapağının grup yönetiminde krize yol açtığı belirtildi. Yayını durdurulan dergi ile ilgili yönetimin bir kapatma kararı olmadığı iddia edildi. Derginin yayınına dair son kararın hafta başında verileceği öne sürüldü. NTV Tarih dergisi çalışanlarının durumu da belirsizliğini koruyor. ANKARA VE İSTANBUL’DA EYLEMLER YAPILDI Takvim’e ‘nakavt’ İstanbul Haber Servisi Yalova’da erkek arkadaşı tarafından dövülen genç bir kızın yerde kanlar içinde yatan fotoğrafını kullanarak “NAKAVT” başlığı atan Takvim gazetesi protesto edildi. Çalık Grubu’na bağlı olan Takvim gazetesini protesto için yurttaşlar dün akşam saatlerinde Balmumcu’daki Sabah ATV binası önünde bir araya geldi. Söz konusu haberin yer aldığı ve “Cinsiyetçi var dediler geldik”, “Takvim Nakavt”, “Haber yazarken haberiniz olsun” dövizleri taşıyan yurttaşlar, durma eylemi gerçekleştirerek gazetenin özür dilemesini istedi. Ankara’da da gazete binası önünde protesto yapıldı. Akşam’da çıkarmalar sürüyor n İstanbul Haber Servisi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından yönetimine geçtiğimiz ay el konulan Akşam Gazetesi’nde işten çıkarmalar sürüyor. Son olarak gazete yazarlarından Hüsnü Mahalli ile Gürkan Hacır’ın gazete yönetimi tarafından işine son verildiği belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle