14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 TEMMUZ 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Bakanlıktan tiyatroya ‘din dersi’! SELDA GÜNEYSU ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Tiyatroları’nın (DT) oyunlarının provalarını da “kıskaca” aldı. Bakanlık müfettişlerinin Ankara DT’nin Konya’da, geçen mayıs ayında, “Vefatının 30. Yılında Necip Fazıl Kısakürek’i Anma Etkinlikleri” kapsamında, Necip Fazıl Kısakürek’in oyunlarından “okuma tiyatrosu” olarak sahneye taşınan oyunda, DT yönetimini ve oyuncularını “Provalar sırasında ezanın okunması sırasında dini değerleri aşağıladınız mı?” sorgusuna çektiği öğrenildi. DT’yi, Devlet Opera ve Balesi’ni, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nü kapatmaya yönelik yasa tasarısı taslağı hazırlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı şimdi de DT’nin geçen mayıs ayında, Konya Valiliği’nce düzenlenen “Vefatının 30. Yılında Necip Fazıl Kısakürek’i Anma Etkinlikleri” kapsamında, Necip Fazıl Kısakürek’in oyunlarından “okuma tiyatrosu” olarak sahneye taşınan oyunun provalarını “kıskaca” aldı. Ankara DT’nin Konya’da sahneye taşıdığı ve Serhat Nalbantoğlu’nun yönettiği oyunun provalarında, “ezanın okunduğu sahnede”, yönetmenin “ezanın usu Kültür ve Turizm Bakanlığı, DT’nin provalarını da kıskaca aldı... Bakanlık müfettişleri DT yönetimi ve oyuncularına “dini aşağılayıp aşağılamadıkları” yönünde sorular yöneltti... ve Nalbantoğlu’na “Provalarda bir oyuncunun ezanı okuması sırasında, dini değerleri aşağıladığınız öne sürülüyor. Böyle bir aşağılama söz konusu oldu mu?” sorusunun yöneltildiği belirtildi. Bilgin, Yeşilkaya, Kırımsoy ve Nalbantoğlu’nun ise “DT, varlığı gereği hiçbir dini ve değerlerini aşağılamaz, aşağılanmasına izin vermez. Ayrıca DT hiçbir zaman insanların dini ve etnik kimliklerini rencide edecek hiçbir oyunu bugüne kadar sahnesine taşımadı, alay konusu yapmadı. Bu iddialar tamamen kurumu yıpratmaya yöneliktir. Provalarda böyle bir durum söz konusu dahi olmamıştır. Ayrıca, henüz sahneye taşınmayan, prova aşamasındaki bir oyun üzerinden şikâyette bulunmak ve bu oyun üzerinden sorguya çekilmek hayli manidardır, provalara bile sansür niteliği taşımaktadır. Oyun Konya’da sahnelenmiş ve herhangi bir şikâyet olmamıştır” diyerek, iddiaları reddettiği öğrenildi. EROL AKYAVAŞ’I ANIMSIYORUM 35 YIL ÖNCESİNDEN: ‘Ya resim ya hiçlik’ Erol Akyavaş’ın retrospektif sergisi, İstanbul Modern’de 29 Mayıs’ta açıldı. Gezi Parkı öne geçti, o günden beri yazamadım. Çoğu kimse, hele gençler, Akyavaş’ı astronomik fiyatlardan ya da 8590 sonrası yöneldiği tasavvufi resimleriyle tanıyor. Oysa ben onu 1978’de Bedri Rahmi Galerisi’nde açtığı sergiyle tanıdım. (Katalogdaki kronolojide nedense bu sergi atlanmış.) Aşağıda, Erol Akyavaş’la ilgili ilk yazımı (Milliyet Sanat dergisi20 Mart 1978) kısaltarak paylaşıyorum. 35 yıl önce Erol’un söyledikleri, 99’da ölümüne dek sürdürdüğü resminin de ipuçlarını veriyor. lüne uygun olarak okunmasına yönelik müdahalesinin” bakanlığa şikâyet konusu yapıldığı öğrenildi. Söz konusu şikâyette, provalara ilişkin toplantıda, “ezan üzerinden dinin aşağılandığı” iddia edildi. Bunun üzerine bakanlık, oyunun sahnelenmesinden bir buçuk ay sonra DT’ye müfettiş gönderdi. Müfettişlerin, söz konusu oyunun provalarıyla ilgili toplantıda yer alan dönemin Genel Müdürü Lemi Bilgin’i, dönemin Ankara DT Müdürü Akif Yeşilkaya’yı, başdramaturg Canan Kırımsoy’u, DT çalışanı Orhan Karataş ve Şaziye Dağyapan ile oyunun yönetmeni Serhat Nalbantoğlu’nu “ezan sorgusuna” çektiği öğrenildi. Sorgulayan, hesaplaşan resimler Bedri Rahmi Galerisi’nde sergilenen Erol Akyavaş’ın resimleri: Tedirgin eden, şaşkına çeviren, ürküten, öfkelendiren, sarsan, üzen, müthiş sevindiren hesaplaşan ve sorgulayan resimler bunlar... Neden resim? Neden bu duvarlar? Neden bu kilitler, surlar, kaleler? Neden bu gözaltı, bu iç içelik? Neden bu hesaplaşma? “Neden mi resim? Onsuz olamayacağı için, zorunlu, kaçınılmaz olduğu için... Hani organik bir zorunluluk olduğu için. Sindirim sistemi ya da ‘sistem’den çıkartmak gibi. Yemek yemek, yemeği sindirmek ya da kusmak gibi... Resme mahkumum, mecburum... Var olduğumu anlamak için.” “Ben resmi, resim beni yapıyor; belli bir işi, belli bir şekilde, belli bir zaman noktasında yaptığım için varım. Ve bu işi her gerçekleştirdiğimde, her fırça darbesinde, kendimi yeniden var ediyorum. Bazen iyi, bazen kötü, ama mutlaka yeniden kendi varoluşumu keşfediyorum. Öteki insanlara ulaşabilmek için kaçınılmaz bu... Başka bir deyişle ya resim, ya hiçlik, ölüm... Ben resimsiz, resim bensiz olamayacağı, fiziksel olarak kaçınılmaz olduğu için resim yapıyorum... ” Bu sözlerle birlikte gözüm duvarlarda “Sartre’ı Sever misiniz?” adlı bir tablo arıyor. Tablo orada ama adı başka... Kişi sorunu “Ya resim, ya hiçlikya resim, ya ölüm”e getirdi mi korkmamak elde değil. Akyavaş’ın “Odalar” dizisinden. ‘Hakaret mi ediyorsunuz?’ Sorguda, söz konusu iddialar üzerine müfettişlerin Bilgin, Yeşilkaya, Karataş, Dağyapan, Kırımsoy Başyapıtlar fırında yakıldı Geçen yıl Rotterdam’dan çalınan tabloların kalıntıları Romanya’da bir fırında bulundu Kültür Servisi Romanya’da, oğlu geçen ekim ayında Hollanda’daki bir sanat galerisinden başyapıt niteliğinde tablolar çalmakla suçlanan bir kadının evindeki fırında küçük boya parçaları, tuval kalıntıları, bakır ve çelik çiviler bulundu. Geçen yıl Rotterdam’daki Kunsthal Müzesi’nden çalınan tablolar arasında Picasso, Monet ve Matisse’in yapıtları da bulunuyordu. Olga Dogaru, oğlunun tutuklanmasından sonra “kanıtları yok etmek” için sanat yapıtlarını yaktığını kabul etti. Aralarında Monet’nin “Waterloo Köprüsü”, Picasso’nun “Soytarı Başı”, Matisse’in “Okuyan Beyazlı ve Sarılı Kız” ve Lucien Freud’un “Gözleri Kapalı Kadın” adlı tablolarının da bulunduğu yapıtların değerinin 100 milyon ile 200 milyon Avro arasında olduğu belirtiliyor. Erol Akyavaş için de korkuların en korkuncu, “ya biterse, ya bir daha resim yapamazsam” hani ya kusamazsam, ya sindiremezsem gibi ... Çünkü bu “ya”ların alternatifi ölüm... İşte duvardaki resimler: “Korkunun İçinden”, “Varlık ve Hiçlik”, “Kafka Yaşasaydı”... Bu korkunun karşısında, resimden önce, resimle birlikte başka şeyler vardı: Mimari, fotoğraf, müzik, çello... 1932 doğumlu Erol Akyavaş. 16’sında Bedri Rahmi atölyesinde resim çalışmaları ve felsefe merakı... 20’sinde “adam olsun” diye ailesi mülkiyeye yollamış. Ama o Paris’e varmış, Leger ve Lhote’un atölyelerine... Yıl sonu sınavından, bir öteki yıl sonu sınavına dönmüş mülkiyeye. “Memur olmamak için de” bitirmeden ayrılmış okuldan... Doğru ABD: Sanat felsefesi; estetik ve Illinois, Institude of Technology’de mimarlık eğitimi yaparken bulmuş kendini. Birbirinden çok farklı 3 ustayla çalışması: Mies van der Rohe, Frank Lloyd Wright ve Korkuların en korkuncu Saarinen (...) Mimarlık onun için bir serüvendir, resim ise var olma nedeni... Figüratif sanatı, sürrealist eğilimi her zaman duyarak, fantezi ile satiri birleştirerek... Ayrıntılardaki coşkuyu, fırça darbelerindeki gücü, ikon’lardaki ya da minyatürlerdeki duyguyu kavrayarak... Mutlak soyutlamayı yeğleyerek... Çağına tanıklık etmeye çalışarak ama bilinçaltına söz geçiremeyerek sürdürmüş resim yapmayı (...) Erol Akyavaş’ın duvarları, surları, kaleleri: Kişinin içinden başlayıp, kentleri, ülkeleri, evreni saran duvarlar dizisi... Umutsuzluk dönemi... Ama bu dönem geride kaldı. Çünkü kendi deyişiyle “Yeryüzünde, yaşamda tüm anlamları beslemek, büyütmek gerek. Tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir umut gibi. Umudu yaşatmak gerek olduğu gibi.” Şimdi yeni bir resim dönemi, yeni anlamlar, yeni çabalar. Bedri Rahmi Galerisi’nden ayrılmadan önce son kez bakıyorum resimlere: Aradığım tablo işte diyorum: Adı “Umudu Yaşatmak Gerek”... Orhan Pamuk’un 1998 yılında yayımlanan “Benim Adım Kırmızı” isimli romanından uyarlanan tiyatro oyunu, Fransa’nın ünlü Avignon Tiyatro Festivali’nde “Mon nom est rouge” adıyla sahneleniyor. 24 Temmuz’a kadar “Caserne des Pompiers”de izlenebilecek oyunu, Alain Lecucq ve Narguess Majd tiyatroya uyarladı. Brice Coupey’in anlatıcı olarak yer aldığı eserin müziklerini ise Siamak Jahan yaptı. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan “Benim Adım Kırmızı”, İtalya ve Fransa’da yılın kitabı seçilmiş, Uluslararası IMPAC Dublin ödülünün de sahibi olmuştu. Monet’nin “Waterloo Köprüsü” adlı yapıtı. Romanya’daki Ulusal Tarih Müzesi’nin Müdürü Ernest OberlanderTarnoveanu, fırında bulunan kalıntıların söz konusu yapıtlara ait olduğunu kesin olarak doğrulamamakla birlikte, olay kanıtlanırsa bunun “insanlığa karşı işlenmiş bir suç” olarak nitelenmesi gerektiğini belirtti. Geç oldu, güzel oldu Kültür Servisi Bedenen Gezi Direnişi’nin içinde olmak ve direnişin sinemasal yansımalarının izini sürmek için çıkış tarihlerini erteleyen Altyazı dergisinin yeni sayısı yayımlandı. Gezi’ye ayrılan dosyada, direnişte hayaleti dolaşan sinemasal imgeler, dünden bugüne kolektif sinema üretimi deneyimleri ve Y kuşağının sinema referanslarıyla örülü isyan duygusu farklı yazılarla işleniyor. Eylemler boyunca yaşananlar kameralarla anbean kaydedilirken, kayıt altına almanın etiği ve estetiği üzerine yapılmış bir yuvarlak masa tartışması ile Altyazı okurlarının meydanlarda, parklarda verilen mücadelenin çağrıştırdığı filmleri anlatarak “direnişin sineması”na katkısının yansıdığı sayfalar, Gezi dosyasını zenginleştiriyor. Dergide ayrıca “Geceyarısından Sonra” filmiyle ilgili değerlendirmeler, Laurent Cantet ile söyleşi ve ünlü Alman belgeselci Alan Berliner’in İstanbul’daki sinema dersinden notlar da yer alıyor. ‘Benim Adım Kırmızı’ Avignon’da ALTYAZI’NIN YENİ SAYISI ÇIKTI DENİZE SIFIR OTEL ve APART DOĞA CENNETİ TURUNÇ MARMARİS MUĞLA DİPLOMAT Özel Plaj, Yüzme Havuzu, Geniş Bahçe, Oto Park, WiFi İnternet Tüm Odalarda Geniş Balkon, Telefon, Klima, MiniBar, Çift ÇanakDijital ReceiverUydu TV GENİŞ BİLGİ, FİYAT ve REZERVASYON www.diplomathotel.com.tr 252476 7145 veya 537825 7979
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle