14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 TEMMUZ 2013 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Manolo Valdés’in 46 resim ve 13 heykeli Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde Resmin resmini yapmak EVRİM ALTUĞ Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, şu sıralarda çağdaş İspanyol sanatçı Manolo Valdés’i konuk ediyor. Elindeki malzemelerin çeşitliliği, büyük boyutlu yapıtları ve forma dair arayışları ile dikkat çeken Valdés’in 1980’lerden günümüze uzanan çalışmalarından, çoğunluğu kadın konulu 46 resim ve 13 heykelden oluşan 59 yapıtlık sergi, Pera Müzesi ile Marlborough Gallery’nin işbirliğinin ürünü olarak 21 Temmuz’a değin açık. Kurucuları arasında yer aldığı ve pop sanatın İspanya’daki öncüsü Equipo Crónica’nın 1981’de dağılmasının ardından kariyerine yalnız devam eden 1942 Valencia, İspanya doğumlu Valdés, geçmişin başyapıtlarından yola çıkan, tarihsel izler, renk tonları ve dokulardan oluşan sonsuz bir görsel zenginlik sunan ve sanat tarihinden izler taşıyan yapıtlarıyla ilgi çekiyor. Velázquez, Zurbarán ve Goya ile daha yakın dönemden Matisse, Picasso, Legér, Brancusi gibi sanatçılardan esinlenen Valdés’in eserlerinde, Velázquez’in prenseslerinden birinin saç süsü, Matisse’in kadın figürlerinden birinin yüzü ya da Torres Garcia’nın saati gibi belirli objeleri yinelemesine de sıklıkla rastlanıyor. u Çağdaş İspanyol sanatının Rönesans ruhlu çalışkan imzası Manolo Valdés, kadına övgüler yağdıran yapıtlarıyla 21 Temmuz’a dek Pera Müzesi’nde. Cumhuriyet’e konuşan Valdés’e göre, resim yapma eylemi, malzemeyi seyirci için önemli ve kıymetli hale dönüştürebilmeye dair bir oyundan ibaret. yorum. Dolayısıyla siz şarap dediğiniz zaman evet; tüm sanat tarihi bu gördüklerinizi şaraba dönüştürmek için bir hammadde teşkil ediyor. Sevdiğim şeyi deforme ediyorum; sevmediğim şeyle zaten ilgili değilim. ‘Bir oyun oynuyoruz’ Burada söz ettiğimiz, kusurluluğun hakikatinden kaynaklanan bir nevi güzellik mi? Burada bir oyun oynuyoruz tabii. O da nedir, önemsiz bir malzemeyi seyirci için önemli ve kıymetli hale getirebilme, dönüştürebilme oyunu. Bunun içinde şans ve kadercilik de var aslında. Tüm malzeme karşınızda duruyor Yağmura bakmadan Sergi, beyazı kırmızısıyla Valdés’in sanat tarihinden nimetlendiği bir şarap evini andırıyor. Bu yoruma katılır mısınız? Güzel metafor. Evet, resimlerimi yapmak için sanat tarihini kullanıyorum. Niye böyle yapıyorum? Hoşuma giden şeyleri dönüştürmek amacındayım. Bir Matisse veya Velázquez’den yola çıktığım zaman, onları kendime dair kılmak gibi bir arzum oluyor. Normalde ressamlar çevrelerine bakarak resim üretirler; ama ben, öbür resimlere bakarak yola çıkıyor ve resimlerimi onlardan hareketle üretiyorum. Hiç unutmuyorum; bir gün yağmuru resmediyordum, 34 çeşitleme yaptığım o esnada hiçbir defa dışarıda yağan hakiki yağmura kafamı çevirip de baktığımı hatırlamıyorum. Çünkü beni orada ilgilendiren, yağmur aracılığıyla kültür üzerinden bana ulaşanlardı. Bu benim sürekli başıma gelen bir şey. Mesela elmadan hoşlanırım, ama Cezanne elmalarına benziyorsa! Frederic’in gökyüzünü severim. Ya da bir diğer detayla doğrudan Van Gogh’u hatırlarım. Tabii burada kendi yapıtıma dönük olarak, deformasyondan bahsedi yağmur resmi ve olay sizin bu malzemeyi ne kadar ele alıp dönüştürmenizle ilgili. Burada ayrıca bir gelenek de söz konusu tabii. İşi bilmek de önemli. Malzemeyi kullanmayı bildiğinizde, planınız dışında olana bile hâkimseniz, onu da anlatının bir parçası haline getirebilirsiniz. Bir defa, sanatçıların, kendilerinden sonrakiler için davranış biçimleri yaratmak gibi bir durumları da söz konusu. Örneğin ben bu işleri nasıl yapabildim? Andy Warhol çıktı ve tekrara dayalı şeyler yapabileceğimi bana söyledi. Ben bunları o yüzden yapabiliyorum. Malzemeyi nasıl böyle kullanıyorum? Benden öncekiler sayesinde, çerden çöpten bir sürü iş yapan sanatçılar oldu. 20. yüzyılda özellikle sanatçılar malzeme ve ifade anlamında o kadar farklı deneyler yaptılar ki, onlardan bizim de payımıza tabii ki bir şeyler düşüyor. Bunu izleyicinin bilmesi gerekmiyor ama; ben bir yüz ifadesini devasa boyutlarda kullanabiliyorsam, bu onu popart sanatçıları mümkün kılabildiği içindir. Mesela 17. yüzyılda üçe üç metre bir yaprak imgesi ortaya koysaydım, bana deli derlerdi. Bu benim oyunum. 1980’lerle birlikte politikayı işlerinize katmaktan vazgeçmenizin kökeni neydi? Orada bir gerçeklik ve mücadele ettiğimiz Franco diktatörlüğünün çöküşü vardı. Ben dostum ve ortağım Solbes’in ölümüyle aynı zamana gelen bu dönemden sonra tema değişikliğine yöneldim. Onunla son sergimiz de yolculuk üzerine olmuştu. Yaşarken Yazılan Tarih... Yukarıdaki başlık benim değil. Yukarıdaki başlık, baskıya karşı direnenlerin, yasaklara meydan okuyanların başlığı... Yukarıdaki başlık, “Emeğimi engelleyemezsin, ortaya koyduğum çalışmayı yok sayamazsın, beni sansürleyemezsin, üretimimi durduramazsın, para babası olmak her şey demek değildir” diyenlerin bulduğu bir başlık... Günümüzün nitelikli dergilerinden biri NTV Tarih dergisi, temmuz sayısını hazırlarken, Gezi Direnişi üzerine yoğunlaşmış konuyla ilgili özel bir dosya hazırlamıştı. Öykünün sonrasını pek çoğunuz biliyor olmalı: Neee! Direnişle ilgili özel sayı mı? Tanrı korusun! Başbakan görecek olursa (o görmezdi de, yandaşlar, yardakçılar hemen yetiştirirlerdi) eyvah, bütün işlerimiz mahvolur! Başbakan sinirlenmesin, işler mahvolmasın diye derginin sahipleri yayını durdurma kararı aldı. Hemen ardından da NTV Tarih dergisinin kapandığını ilan ettiler! Hay aksi şeytan! Bilim çağında yaşadığımızı, teknik gelişimi, bilişim devrimini unutuvermişlerdi! Artık gerçeklerin kamuoyundan gizlenemeyeceğini de! NTV Tarih dergisinin istifa eden Genel Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü, dergiyi internette yayımlayacaklarını söylemişti. Ve sözünü yerini getirdi. Bir haftadır oku oku tadına doyamıyorum. Size de öneririm: http://www.yasarkenyazilantarih.com/ Tıkladınız mı, önünüzdeki bilgisayarın camında sayfa sayfa çevirerek okuyabilirsiniz... Müthiş bir çalışma. Emeği geçenleri kutlarım. Bir başka dört dörtlük dergi, Express. “Her Yer Taksim / Her Yer Direniş” ve “Bu Daha Başlangıç” başlığıyla çıkan hazirantemmuz Gezi Direnişi özel sayısı heyecan verici nitelikte! İstanbul’da semt semt, Türkiye’de yöre yöre; dış hatlarda ülke ülke; tarihsel süreçte adım adım, günden güne, plazalardan sendikalara, barikatlardan bloglara; Çarşı’dan feministlere, elbet Twitter’dan da geçerek, orantısız hayal gücünün tüm ayrıntıları bu özel sayının sayfalarında. Tükenmeden edinmenizde ve saklamanızda yarar var. Ve yaşadığımız günleri sıcağı sıcağına bize bir kitap halinde sunan “Türkiye’yi Sarsan Otuz Gün: Gezi Direnişi” adlı kitap, Cumhuriyet Kitap’tan çıktı... İki bölümden oluşuyor Emre Kongar’ın toplumbilimsel analizleri ve Aykut Küçükkaya’nın direnişin ilk 30 gününde yaşananları günbegün aktarması... İkisi bir araya geldiğinde çarpıcı bir belgesel çıkmış ortaya. PEN Türkiye Merkezi’nin, “Gezi Direnişi”ni ayın kitabı seçtiğini de anımsatayım. Ali Sirmen benden önce davranıp yazdı, onun söylediklerini tekrarlamayacağım ancak tüm eleştirilerine de övgülerine de katıldığımı belirteceğim. Daha demokratik, daha özgür, daha eşitlikçi bir Türkiye’ye giden yolun ipuçları bu kitabın sayfalarında... Soluk soluğa okuyup bitirdiğimde bir kez daha tekrarlıyordum: Artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz... Kitapta sayısız tweet de yer alıyor. İçlerinden birini (Harun Tekin’inkini) iyi pazarlar diyerek paylaşıyorum: “Gezi Direnişi, her şeyin 2 seçeneğe indirgenmesine de isyan. Ama sonrasına dair 2 güçlü ihtimal kaldığı doğru: Demokrasi ya da faşizm.” Gerçekleri gizleyemezsiniz! Semt bizim, aşk bizim, isyan bizim 800’ü aşan beste üretti Kültür Servisi Gazetemiz yazarı, devlet sanatçısı ve 800’ü aşan besteye imza atan Selmi Andak, yarın üçüncü ölüm yıldönümünde saat 12.00’de Zincirlikuyu’daki mezarı başında anılacak. Sanatçının üçüncü ölüm yıldönümüne denk gelen, Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı şarkılardan oluşan “Aysel’im” albümü de Selmi Andak’ın anısına armağan edildi. DMC etiketiyle çıkan ve birçok sanatçıyı da bir araya getiren albüm, Türk pop müziğinin usta isimleri Sezen Aksu, Atilla Özdemiroğlu, Fahir Atakoğlu, Onno Tunç, Fuat Güner ve Selmi Andak’ın bes Selmi Andak yarın mezarı başında anılacak Hiçbir şey eskisi gibi olamaz telerinden oluşuyor. Aysel Gürel ile gazetemizde 65 yıl sanat köşe yazarlığı yapan Selmi Andak uzun yıllar Türk pop müziğinin unutulmaz şarkılarını birlikte ürettiler. Bu ikili, ülkemiz adına yurtdışı festivallerinden ilk birinciliği getirdi. “Güneş Bir Kere Doğdu” adlı eser, İtalya Palermo’da Nil Burak tarafından seslendirildi. İkiliye ait daha önce Sezen Aksu’nun seslendirdiği “Ben Her Bahar Âşık Olurum” adlı eser de, Levent Yüksel tarafından “Aysel’im” albümünde tekrar yorumlandı. 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) 1. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Telefon: Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 21. KÜL Vakıflar Bankası: Osm Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org • [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi00158007287986476
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle