14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2013 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER TMMOB’ye ‘Korsan Yasa’ Av. Mustafa İlker GÜRKAN / Muğla Barosu Başkanı ‘Nasıl Bir Dünya’ “Yazmasam deli olacaktım”... Böyle demiş Sait Faik bir öyküsünün sonunda. Sık sık yaşıyorum ben de böyle durumları... Yazsam mı, yazmasam mı diye bir an durup... Daktilo hemen başlıyor yazmaya! Beklemeden beni... Hızla, hemen, acele yetiştirmek istiyor... Millet okusun, uyansın, anlasın... Yarım yüzyıl geçmiş! Gazetelerde çıkan ilk yazım haber almak üzerineydi. O günden beri hep aynı çizgide duruyorum. Haber almak, vermek, nedenini niçinini çözmeye kalkmak... Yaşamın bir anlamı var mı? Çok kez bu soruyu sormuşumdur kendime! Benim, senin, onun yaşamı ne getiriyor, ne kazandırıyor topluma. İnsanlara, bir eylem yaratıyor mu? Yoksa boş gevezelik mi? Hem seni hem başkalarını aldatarak... Sait Faik yazmış; iş arıyor, bir gazete patronuna gidip konuşmaya kalkıyor... Merhaba der demez patron soruyor: “Nasıl bir dünya arzuluyorsunuz?” İşi kapmak, hiç değilse bir gazeteden geçimini sağlamak için... Ama patronun sorduğu soru önemli. Ne dese: “Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya... İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya... Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüzlerin bol bol bulunmadığı. Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya...” Gazeteciliği kolay geçim yolu kabul edenler öyle çoktur ki. Hele bu meslekte... Alın siz de piyasadaki gazeteleri ve yazar geçinenlerin yazdıklarını bir okuyun da görün? Haksızlıklara yeni haksızlıkların, hırsızlıklara yeni haksızlıkların eklendiği bir dünya. Sait Faik devam eder: “Sokaklarda sefillerin bulunmadığı bir dünya... Kafanın, kolun çalışabildiği zaman insanın muhakkak doyabildiği, eğlenebildiği bir dünya... İçinde iyi şeyler söylemeye, doğru söylemeye salahiyetler kıvranan adamın, korkmadan ve yanlış tefsir edilmeden bu bir şeyleri söyleyebildiği bir dünya...” Sait Faik eli boş döner o patronun yanından. Yine avareliğinde özel yazılarında, haksızlıklarla, yalanlarla, aldatmacalarla bir şair, bir öykücü gücüyle savaşmayı sürdürecektir. O dünyada, bu dünyada. Doğrular, güzellikler ve iyilikler için düşmanlıklarla savaşmaya... BMM Genel Kurulu’nda iktidar milletvekillerinin verdiği önerge, torba yasa teklifinin görüşmeleri sırasında kabul edilerek Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) harita, plan, etüt ve projelerine belli ücret karşılığında vize verme yetkisi Çevre Bakanlığı’na verildi. Hüküm şöyle: “Harita, plan, etüt ve projeler, idare ve ilgili kanunlarda açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez.” Bu hükmün TBMM Genel Kurulu’na gelişi, kabul ediliş süreci ve maddi içeriği : I Hukuksal olarak: Evrensel hukuk ilkelerine ve anayasaya aykırıdır. a) Biçimsel bakımdan: l Torba kanun yönteminin bütün kusurlarıyla “malul” biçimde çıkarılmıştır. l “Korsan” tabir edilen bir önergeyle gece yarısı yasaya eklenmiştir. l Eklenmesi gereken yer İmar Kanunu değilken İmar Kanunu’na eklenmiştir. l Önerge imzasız olarak verilmiş, görüşmeler sırasında imzasız olduğu anlaşılınca “hemen oracıkta” imzalanmıştır. l Metnin tamamı 500 kelimeden fazla olduğu gerekçesiyle özet olarak okunmuştur. Oysa bu kural gerekçe için geelevizyonlardaki konuşmacıların bazılarını dinlerken bu insanlar yıllardır bizimle birlikte yaşamıyorlar mı diye düşünüyorum. Çok yukarılardan konuşan bir köşe yazarı “Yo diyor, bu Gezi olayı ile ben artık Erdoğan’a güvenimi kaybettim.” Demek ki bugüne kadar güveniyormuş, helal olsun ona... Onun gibi geç, çok geç uyanan çok sayıda liberal, dönek solcu ve yetmez ama evetçi var. İnsaf be kardeşim diyorum onlara. Gerçekten yeni mi uyandınız yoksa uyku numarası mı yapıyordunuz? 11 yıl önce iktidara gelen ve baş köşeye oturanlar kendile T çerlidir. Yasa metninin tamamının Genel Kurul’da okunması zorunluluktur. b) Maddi içeriği bakımından: Mühendis ve mimar odaları anayasal kuruluşlardır (Anayasa md.135). Anayasa hukukuna göre görevleri siyasal erkin denetlenmesi/frenlenmesidir. İşlevleri, toplumsal hayatın düzenlenmesinde siyasal erkten bağımsız biçimde genel menfaatlerin korunmasıdır. Bu düzenleme ile yetkilerin tanınması, kullanılması ve bu yetkilerin kullanımının denetlenmesi siyasal nitelikli bakanlık vb. organlarda birleştirilmiştir. Daha ötesi, yetki ve denetim temerküz edilerek/yığıştırılarak evrensel hukukun “yürütenin ve denetleyenin aynı yerde birleşemeyeceği ilkesine” aykırılık oluşturulmuştur. Anayasaya göre “mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile” kanunla kurulmuş olduğu ifade edilmektedir. Vize yetkisi elinden alınmış bulunan meslek odalarının bu denetimi yapamayacağı, amacına uygun çalışamayacağı açıktır. Odaların var oluş amacını ortadan kaldıran bu düzenleme maddi içeriği bakımından da anayasaya aykırıdır. Fiilen anayasa hükmü ilga edilmiş olmaktadır. II Toplumsal olarak antidemokratik niteliktedir. Günümüzde: Demokratik meşruiyetin temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişe tekabül etmesi gerektiği tartışmadan uzaktır. Yüz binlerle ifade edilen mühendis ve mimarlarımızın, anayasal örgütleri olan odalar hakkında böyle bir yetki el değiştirmesi (Siz yetki tecavüzü ya da yetki gasbı da diyebilirsiniz) gerçekleştirilirken hiçbir biçimde görüşlerinin alınmaması “yok sayılmaları” amacında “fiilen yok etmek” olduğunu göstermektedir. Kaldı ki yasanın çıkış biçimi, zamanı ve içeriği gözetildiğinde iktidarın Taksim Dayanışması içinde olan TMMOB’yi ve onu oluşturan odaları cezalandırmak istediği, yetkilerini elinden alarak mali olarak da çökertmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Haziran direnişi nedeniyle direniş sırasındaki kolluk şiddetinin yanı sıra gözaltılar, soruşturmalar ve diğer biçimlerde estirilen baskı ve yıldırma politikaları örgütler üzerinde işlevsizleştirme ve çökertme biçiminde de devam etmektedir. Demokrasilerde bunlar olağan ya da kabul edilebilir değildir. Demokratik devlet ilkesine tümüyle aykırıdır. Bu yasanın onaylanmaması için... onaylanırsa iptali için... Tüm gerçek ve tüzel kişiler bütün meşru yollara ve araçlara başvurmalıdırlar. sırada olduğumuzu da mı göremediniz? Şu savunmalara bakar mısınız? Sokaklarda AKP’nin yok ettiği demokrasiyi arayan milyonlar büyük bir oyunun ve uluslararası komplonun, provokasyonların aleti oluyorlarmış. Türkiye’nin yükselişi, cihanın ufuklarında parlayışı hazmedilemiyormuş. Bu zırvaların yenip yutulacağını umut ediyorlar. Bunu başaramayacaklar. Türkiye halkının beyni, aklı, vicdanı, bilinci, ülkenin onurunu kurtarmak üzere harekete geçmiştir. Bu gerçek demokrasi, temel insan hakları ve aydınlanma mücadelesini alt edemeyecekler. Gezi’nin Adını Doğru Koyalım! AKP iktidarı, Gezi Parkı Direnişi’yle Mısır’daki darbeyi neden ilişkilendiriyor? Çünkü Mısır’daki darbe üzerinden, Gezi Direnişi’ni mahkum ettirmek, kendisini aklamak ve otoriter rejimini pekiştirmek istiyor. Çok yazıldı, çizildi ama bir kez daha yineleyeyim: AKP’nin empoze etmeye çalıştığı çarpık mantığa göre: Gezi Parkı Direnişi, Mursi’ye karşı olan Tahrir Meydanı Direnişi gibidir... Darbeye yol açar... Bu nedenle de katılanlara darbeci ve terörist muamelesi yapılarak derhal durdurulmalıdır! Nitekim bu sakat mantık çerçevesinde her türlü haksızlık ve hukuksuzluk yapılmakta, Gezi Direnişi’ne katılan “barışçı aktivistlere”, “palalı terörist” muamelesi reva görülürken bu direnişe karşı çıkan ve AKP iktidarının yanında yer alan “palalı teröristlere”, “barışçı aktivist” gibi yumuşak bakılmaktadır. HHH AKP içinde paniğin büyümekte olduğu görülüyor: Panik büyüdükçe, baskılar ve zaten iler tutar yeri kalmamış olan demokrasimizden geri gidişler de artıyor. Son hamle, TMMOB gibi çok önemli bir meslek kuruluşunun yetkilerini ve haklarını elinden almak olmuştur! HHH Mısır’daki olay elbette bir darbedir... Gezi Parkı Direnişi ise ondan çok farklıdır... Çünkü Türkiye’deki demokrasi, bütün çabalara karşın henüz Mısır düzeyine geriletilebilmiş değildir! Değerli gazeteci Aykut Küçükkaya ve öteki arkadaşlarla birlikte, Gezi Parkı Direnişi’nin ulusal ve evrensel boyutlarını irdelemeye çalıştığımız bir kitap yazdık... O kitabı, benim “ABD’nin Siyasal İslamla Dansı” adlı çalışmamla birlikte okursanız: AKP’nin antidemokratik çabalarının, kendisini yıpratmaktan başka hiçbir sonuç vermeyeceğini görürsünüz! HHH AKP’nin bu hataları nasıl ve neden yaptığını... Bu hatalara karşı, demokrasinin nasıl korunabileceğini merak ediyorsanız: Yine benim “İçimizdeki Zalim” ve “Demokrasimizle Yüzleşmek” adlı kitaplarıma bakabilirsiniz! T TV’lerdeki Konuşmacılar Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR rini ve hedeflerini açıkça ifade etmediler mi? Cumhuriyete, laikliğe karşı olduklarını, bunların miadını doldurduğunu, artık İslami esaslara dönüleceğini ilan etmediler mi? Bu insanlar yollarından hiç sapmadan kendi doğrultularında hiç hata yapmadan ilerlemediler mi? Türlü bahanelerle, sahte delillerle yüzlerce insanı hapse tıkmadılar mı? Dindar ve kindar gençler yetiştireceğiz diyerek İslami vesayeti adım adım egemen kılıp günlük hayatımıza, giyim kuşamımıza, doğuracağımız çocuğa, yiyeceğimize içeceğimize karışmadılar mı? Tevhidi tedrisat yok edilip eğitim altüst edilmedi mi? Genç çocukların direnişine kadar beklediniz bu yakıcı, bu yıkıcı gerçekleri görebilmek için. İleri demokrasi, büyük kalkınma, Ortadoğu’nun yükselen yıldızı iddialarına karşılık uluslararası demokrasi indeksinde 88’inci, insani gelişmişlik ve kalkınmada Tunus’un, Brezilya’nın ardında 90’ıncı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle