23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 2013 PAZAR kultur@cumhuriyet.com.tr 22 KÜLTÜR ‘Kibri yıkan Leylâ Erbil: Gezi Parkı direnişinin Yazarlar, direnişle ilgili görüşlerini açıklamayı sürdürüyor TYS VE PEN, GEZi PARKI’NDA ORTAK AÇIKLAMA YAPTI bir isyan’ inkârcı tertibatı değiştirebiliriz. Eskiye dönüş yok, olmamalı. Irmak Zileli: Tüm baskılara artık yeter diyen genç bir isyandır bu. Latife Tekin: Gençler ülkeye umut getirdi. Gençlerin soluğuyla ülkenin havası ferahladı. Murat Uyurkulak: Baskıcı ve Düşlerden yeni bir dünya Kültür Servisi Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN Yazarlar Derneği, dün Taksim Gezi Parkı’nda kurulmuş olan Gezi Kütüphanesi’nde, üye yazar ve şairlerle birlikte basın açıklaması yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben yazılmış açıklamayı Yazarlar Sendikası Başkanı Mustafa Köz okudu. “Bu ülkeyi sizin, medyanın ve sermayenin iştahına bırakmayacağız” denilen açıklamada, hükümetin “bölücülük, kışkırtıcılık, halk düşmanlığı” yaptığına dikkat çekildi. Açıklamada şu sözlere yer verildi: “Zulme karşı yazarak, düşleyerek kuracağımız yeni dünya, şimdi bir direnişin de yeni adımlarını taşımaktadır. Bilmenizi isteriz ki bu ülkenin ev sahipleri, gelir geçer iktidarlar değil, halktır. Bu inançla, Gezi Parkı’nın sermayenin kasalarına değil, İstanbul halkına bırakılmasını istiyoruz. Bunun için de biz yazarların Gezi Parkı’nda özgürlükler için günlerdir direnen halkımızın yanında olduğunu size ve kamuoyuna duyuruyoruz.” Açıklamanın ardından PEN Türkiye adına söz alan derçilingirler, Leyla Şahin ve Sezai Sarıoğlu’nun da Gezi Parkı direnişine ilişkin görüşlerini aktardığı basın açıklaması, Melih Cevdet Anday’ın “Rahatı Kaçan Ağaç” şiirinin okunmasıyla son buldu: “Tanıdığım bir ağaç var / Etlik bağlarına yakın / Saadetin adını bile duymamış / Tanrının işine bakın // Geceyi gündüzü biliyor / Dört mevsimi, rüzgârı, karı / Ay ışığına bayılıyor / Ama kötülemiyor karanlığı // Ona bir kitap vereceğim / Rahatını kaçırmak için / Bir öğrenegörsün aşkı / Ağacı o vakit seyredin.” özelliği örgütsüzlüğü. ASLI ULUŞAHİN Yazarlar, “Taksim Gezi Parkı Direnişi”yle ilgili düşüncelerini Cumhuriyet’e açıklamaya devam ediyor. Dün Pınar Kür, Ayfer Tunç ve Ahmet Ümit’in görüşlerine yer vermiştik. Bugün de Leylâ Erbil, Latife Tekin, Irmak Zileli ve Murat Uyurkulak’ın düşüncelerini sunuyoruz. Leylâ Erbil, “Direnişin özelliğinin örgütsüzlüğü olduğunu” vurguluyor. Latife Tekin, “Tüm ülkenin ruhsal durumunu değiştiren bir olay” olarak görüyor direnişi. Irmak Zileli, olayı, “Tüm baskılara artık yeter diyen genç bir isyan” olarak yorumluyor. Murat Uyurkulak ise, bu direnişten sonra “Eskiye dönüş olmamalı” diyor. nek ikinci başkanı Halil İbrahim Özcan, başından beri direnişin içinde olduklarını belirterek, “Gördüğümüz devlet şiddetiydi” dedi. İnsanların özgürlükleri için be del ödediklerini kaydeden Özcan, “PEN olarak dünyanın her yerinde bu işin üzerinde ve bu direnişin yanında olacaklarını” vurguladı. Eray Canberk, Feyza Hep İKSV’den SAnAtçılArın tepKİSİne yAnıt ‘Süreci gözden geçiriyoruz’ Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Genel Müdürü Görgün Taner, pek çok sanatçının, İKSV’nin ve 13. İstanbul Bienali küratöryel ekibinin, Kamusal Direniş Platformu üyelerinin protestosuna yönelik tutumunu kınamasının ardından yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer veriliyor: “13. İstanbul Bienali ‘Kamusal Sermaye’ programı kapsamındaki sanatçı performansı sırasında gelişen ve arzu edilmeyen noktalara taşınan olaylardan dolayı üzgünüz. Sanatsal etkinliklerin hiçbir şekilde engellenmemesi, açık ve özgür iletişim ortamının özenle korunması koşuluyla, bundan sonraki çalışmalarımızda karşılıklı bir diyalog ortamında buluşmak arzusundayız. İKSV’nin kırk yıldan bu yana sürdürdüğü duruş ve tavrının sürekli yenilenme, özeleştiri, daha iyi ve adil olanın arayışı olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz.” MURAT UYURKULAK IRMAK ZİLELİ LATİFE TEKİN ‘Özgün ve kişilikli’ Bugüne kadar gördüklerimize hiç benzemeyen, bugünkü iktidarla da sınırlı olmayan, uzun yıllara dayanan, tüm baskılara artık yeter diyen genç bir isyandır bu. Önceki kuşakların burun kıvırdığı bir kuşak, kimsenin bir türlü adlandıramadığı ama aradığı o seçeneği önümüze koydu. Eskinin araç ve söylemlerinin yerine yeni ve farklı bir dil kurulması gerektiği söyleniyordu. Devrimciler, genç kuşağı harekete geçirmek gerektiğine ve bunu yapacak olanın kendileri olacağına büyük bir kibirle inanmışlardı. İşte bu isyan o kibri de yıkarak, hem iktidara hem de dünyayı değiştirme ehliyetini elinde tuttuğuna inananlara güçlü bir yanıt oldu. Özellikle 80 ve 90 kuşağının başı çektiği isyancılar, diriliği, yaratıcılığı, ironisi ve sanatıyla “hayır” demenin güçlü başka yolları olabileceğini gösterdi. Bence bu direnişin en büyük anlamı toplumun üstündeki ölü toprağını atmasının ve halka umut vermesinin yanı sıra, kendi ayakları üstünde duran, özgün ve kişilikli yeni kuşağın ve onun yaratıcılığıyla büyüyen kitle hareketinin habercisi olmasıdır. ‘Eskiye dönüş yok’ Bu şahane direnişin beni en çok ilgilendiren kısmı, hakiki bir kardeşlik ve özgürlük algısı oluşturma ihtimali. İşte şimdi “seküler hayat” ile ilgili kazanımları koruyup Kürtlere, Alevilere, dindarlara, kadınlara, eşcinsellere, muhaliflere yönelik baskıcı ve inkârcı tertibatı değiştirebiliriz. O tertibatın yeni zalimlerin gelip yerleşebildiği, menfaatlerine göre istismar edip kullanabildiği köhnemiş kalıplarını kırabiliriz. Gerçekten halkçı, gerçekten özgürlükçü, gerçekten demokratik bir anayasaya sahip, yepyeni bir ülkeyi bu kalkış noktasından yaratabiliriz. Ben o ülkede de sosyalist bir dünya yaratma mücadelemi sürdüreceğim elbet, ama en azından şimdi böyle bir sıçrama yapabiliriz. Orada darbeye, inkâra, baskıya, zulme ve diniseküler dayatmalara yer olmayacaktır. Toplumun her kesiminden yüz binlerce insan, bize on yıllardır söylenmiş yalanları hızla idrak edip çöpe atıyor ve sokaklarda barışıyoruz. Eskiye dönüş yok, olmamalı ve bunu iktidardaki “abdestli kapitalistler” de, “Mustafa Kemal’in askerleri” de anlamalı... ‘Gençlerin soluğu...’ Bütün ülkenin ruhsal durumunu değiştiren bir olay. Gençler ülkeye umut getirdi. Sağ olsunlar. Onlara her zaman güvenim sonsuzdu ama bu eyleme öncülük eden gençlerin çok fazla deneyimi yoktu. Geçmiş politik kuşaklarla aralarındaki bağ koparılmıştı. Ama bu gençler bizim çocuklarımız; onları yetiştiren anne babalara selam ediyorum, bu ülkenin duygusuyla ilgili politik ruhu aktardıkları için. Bir de Gümüşlük Akademisi gençlerin uğrak yeri olduğu için farklı bir ruh taşıdıklarını sezebiliyordum. Doğanın korunması, doğaya ilişmeden yaşamak konusunda çok farklı duyarlıkları vardı. Kentin boğuculuğunu hissediyorlardı; kenti terk eden ve yabanıl doğaya gitmeye çalışan bir genç kuşak da vardı. Tabii bizden farklı olarak parmakları çok işlek, pantolonlarının cebinden bile mesaj atabilen bir kuşak. Gençlerin soluğuyla ülkenin havası ferahladı. Umut Adan “Sevdiğimi Seçtim / Güneş” (Sillyboy) Umut Adan, bugüne yetmişli yılların başından düşmüş iflah olmaz bir romantik. İçine Mahsuni Şerif’ler, Fikret Kızılok’lar kaçmış bu 32 yaşındaki adamın, İstanbul gibi bir beton ormana man cınıkla fırlatıldığı yer Anadolu’nun göbeği. Yol üzerinde İtalya var. Burada müzik çalışmalarını yürüttükten sonra, inandığı şeyler uğruna Türkiye’ye dönen Umut, 2010 yılında ilk 45’lik plağını çıkarmıştı; “Gülerler Bize / Beni Seçtiğin Bu Yerde”. Şimdi ikinci 45’liği “Sevdiğimi Seçtim / Güneş”, pasajların derinliğine saklanmış birkaç küçük dükkânda meraklıları için rafa çıktı. Bunda LEYLÂ ERBİL Gezi Parkı direnişinin özelliği örgütsüzlüğüdür. “Örgütlü güç yenilmez”in tersini gösterdikleri için bana ilginç geliyor. Gerçi benzeri de az görülmemiştir. ‘Özelliği örgütsüzlüğü’ da ilki gibi tüm söz ve müzikler gitar çalıp şarkı söyleyen Umut’a ait. Umut, bu aralar herkesin pek heveslendiği, ancak yapmacık moda öykünmelerden ya da şehirli züppe hevesinden öte geçemediği yetmişlerin Anadolu pop stiline yürekten inanıyor; soyadı gibi tam bir adanmışlık içinde sarılıyor. Dört şarkıyla tavrını yeterince ortaya koyan bu müzisyen, Anadolu kültürünü abileri gibi saykodelik ses örgüsü ve ozansı dille şekillendiriyor. Bu müziğin her kilometre taşında karşımıza çıkan müzikal kalıpları, nevi şahsına münhasır bir nahiflikle yeniden yorumluyor; kendini öne çıkarmadan, bulduğu her fırsatta kendini pazarlamadan. Daft Punk ‘Random Access Memories’ (Sony Music) Komik isimli Fransız ikili Daft Punk, az albüm yapıyor, ama yaptı mı tam yapıyor; ne çıkarsa gündem oluşturuyor. Parisli androidler yeni albümleri “Random Access Memories” ile kısa pantolon giydikleri günlere gidiyor, bir diskoteğe damsız girmeye çalışıyorlar. Çıkardıkları en pahalı ve iddialı yapım, ayrıca mükemmeliyetçi ve steril. İkili bu kez insana ilgi duymuş; diskopoprock karışımı retro fütüristik bir funk yapıtına imza atmış. Bu formül için karmaşık denklemler kurmuyor; redokslar çözmüyorlar, basit bir mantığı ve cazip soundları işliyorlar sadece. Bir de ustalardan yardım alıyorlar. Giorgio Moroder manevi, Ni le Rodgers çocuğun biyolojik babası. Neptunes Pharrell ile Julian Casablancas albümün güncel konukları; süper enstrümantalistler de cabası… Stanley Kubrick’in karamsar öngörülerini unutun şimdilik; müzikte insan faktörünü önemsenmeleri, bilim kurgu fantezilerden uzaklaşıp şarkı formatına itibar etmeleri memnuniyet verici. Dinlerken peçete bulundurun, kulaklarınızın suyunu silmek için; çünkü boş şarkı yok. Kredi notu durağana düşen müzik dünyasına bir heyecan getirir umarım. Sersemletici soundlarla afallatılmış kuşaklara da diskotek günlerini bir nebze sevdirebilirse ne âlâ! muratbeser@muratbeser.com KENT SEMPOZYUMUNDA KONUŞAN EKiNci: ‘Cenazenizi AVM değil bakkal kaldırır’ Kültür Servisi TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu tarafından Bursa’da düzenlenen “Bursa 4. Kent Sempozyumu”nda konuşan eski TMMOB Mimarlar Odası Başkanı ve gazetemiz yazarı Oktay Ekinci, alışveriş merkezi sayısının artmasını eleştirerek, “AVM’ler giderek artıyor. New York’ta 7, İstanbul’da 93 alışveriş merkezi var. Alışverişinizi AVM’den yaparsınız ama cenazenizi bakkal kaldırır” dedi. Türkiye’de alışveriş merkezlerinin plansız bir şekilde arttığını ifade eden Ekinci, bakkal samimiyetinin, alışveriş merkezlerinde olmadığını vurgularken şöyle konuştu: “Kredi kartları ile cebinizdeki 1 kuruşu bile almaya çalışıyorlar. Bakkal sahibini bilirsiniz, karşınızdadır. Kiminle muhatap olduğunuzu bilirsiniz. Alışveriş merkezinin sahibi kim? Giriyorsunuz AVM’ye bir sürü raf, marka. Kimse birbirini tanımıyor. Esnaf yok. Tek insanlığınız alışveriş sepeti ile önünüze geçen birisine yer vermek.” Kentsel dönüşüm çalışmalarını da eleştiren Ekinci, Türkiye’de mahalle kültürünün yok olduğunu, kentlerin teknoloji ilerledikçe ekonomi değiştikçe dönüştüğünü bildirdi. Ekinci ayrıca, Türkiye’de toplumun kabul ettiği kentsel dönüşümün aslında “kentsel dönüştürüm” olduğunu ifade etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle