16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 HAZİRAN 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 15 ‘Çapulcu’ Kim? elevizyonda uyanık kenar mahalle kabadayısı edasıyla konuşan bir siyasetçiyle (!) dalkavukluğun en ilkel örneklerini sergileyen “elpençe divan” sohbetçiyi (!) görünce içim kalktı. Biri son derece uygar ve doğru gerekçelerle sokaklara dökülen yüz binleri, onların içindeki sayısız aydın, bilim ve kültür insanını “Bir avuç çapulcu ve ahlaksız” olarak nitelerken öteki ona “haklısınız” demekten öte destek bile tasavvur edemiyordu. Fransa’da bir cumhurbaşkanı benzeri tavır ve sözlerin hızlandırdığı süreç nedeniyle yeniden başkan seçilemezken gazeteci geçinen diğeri buralarda çaycılığa bile terfi edemezdi. Okurlarımızın en azından bir kısmı şu hikâyeyi bilir. General Charles de Gaulle, 1958’de halkoylamasıyla hem 5. Cumhuriyeti kurmuş hem de mutlak gücü elinde toplayan bir devlet başkanı olmuştur. Ama bazılarınca sandık matematiğine indirgenen “demokrasi”nin kendine verdiği yetkiyi, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgeliğiyle karıştırmamıştır. Konumu ve kişiliğiyle ülkenin, toplumun muhafazakâr ideolojisi ve kapitalist sisteminin simgesidir. Has tutuculuğuna karşın, sokağa da inse, muhalif de olsa kitlelerin sesini, aydının yerini teslim etmiş, böylesi faktörlerin elzem öneminin bilincinden şaşmamıştır. Etrafındaki en şakşakçı çevre dahi, “En büyük sensin, senden başka büyük yok, Cumhuruazamım” diyebilme cesaret veya küstahlığını asla gösterememiştir. 1961’de iktidar çevrelerince dönemin “anarşist, Maoist, terörist” kışkırtıcısı “İDEOLOJİK” adamlarından sayılan ünlü yazar düşünür “JeanPaul Sartre’ı tutuklatalım mı” diye De Gaulle’e sorulur. General “Voltaire hapse atılmaz” şeklinde cevap verir. Bir başkası, değil muhalif aydınını korumak, 50 yıl sonra elinden gelse “ideolojik” bulduğu iç ve dış mahfilleri (!) haşarat gazı veya “zorla zapt ettiği” (!) yüzde 50 ile öldürecek. Toplam sayıları milyonu aşan bir avuç çapulcunun Güneydoğu hariç ülke genelinde isyan etmesi “ileri demokrasi” maskelerinin tek tek düşmesine yaradı. En azından buralardan öyle gözüküyor. Fransız kamuoyu ve basını Türkiye’ye hiç rastlamadığımız bir ilgiyle bakıyor. Bütün televizyon kanalları 3 gündür ilk haber veya ana başlıklar arasında olayları ve de özellikle Başbakan’ın hayret yaratan dilini, ibretle izlenen PARİS vecizelerini (!) ve bir kısım polisin diktatörlüklere yaraşır vahşetini yansıtıyor. Gazeteler hafta başından beri UĞUR HÜKÜM gelişmelere manşet ve sayfalarını ayırıyor. Bütün medya 1999 depreminde dahi görülmemiş bir yoğunlukla Türkiye’ye muhabir yolluyor; uzmanlar, tanık(lık)lar eşliğinde yaşananları, gelişmeleri anlamaya, anlatmaya çalışıyor. Liberal sol Libération gazetesi okuruna “Türkiye’de bahar havası” manşetiyle kapak sayfası dahil üç sayfalık bir dosya sunuyor. İstanbul muhabiri Ragıp Duran’ın haber yazısına, Taksim’de açılı bir pankarta atfen “Burası İstanbul’un Tahrir Meydanı” başlığı yakıştırılırken gazetenin tespitini yansıtan Marc Semo imzalı diğer iki yazıya “Arap Baharı’ndan ziyade Öfkeliler’in kuzeni bir isyan” ve “Erdoğan’ın... Egosu” başlıkları atılıyor. Fransa’nın en saygın uluslararası siyasi ilişkiler uzmanı gazeteciyazar Bernard Guetta pazartesi sabahı France Inter radyosundaki konuşmasında duruma, “Türkiye’deki gösteriler Arap devrimleriyle hiçbir biçimde karşılaştırılamaz. Bu patlama İslamcı çoğunluk iktidarına..., Başbakan’ın kişiliğinde kristalleşen aşırı tutuculuğa, otoritarizme; Erdoğan’ın diyalog, danışma tanımayan püritancı ve sermayeyi yücelten tavrına artık ‘yetti gayrı’ tepkisidir” yorumu getiriyor. Muhafazakâr Le Figaro her gün aktardığı haberlerini, “Türkler Erdoğan’ın otoriter sapmalarına başkaldırıyor”, “Türk göstericiler yılmıyor”, “Türk cumhuriyet(çiler)inin tapınağı, Taksim”, “Sokak iktidarı titretiyor” gibi başlıklarla donatmıştı. Katolik La Croix “Türkler Başbakanlarının otoriterliğe sürüklenmesini eleştiriyor” ve “Erdoğan göstericileri (dolaylı) tehdit ediyor” ifadeleriyle protestocularla iktidar arasındaki demokrasi anlayışının düzeyini sergiliyor. Hafta başında eylemcilerin Erdoğan’ı gerilettiğini belirten Komünist L’Humanité, bir gün sonra Başbakan’ın provokatör ve gerici adımlarda ısrarını vurguluyor. Gazetede “Türkler yitirdikleri özgürlüklerini istiyor” başlığıyla Mine Kırıkkanat ile yapılmış bir söyleşiye de yer veriliyor. En saygın gazete, merkez sol Le Monde ise her gün 1. sayfadan aktardığı yorum ve haberlerde “Bay Erdoğan ya da iktidar sarhoşluğu”, “Erdoğan’ın küstahlığı çatışmayı körüklüyor”, “Türkiye’de iktidara karşı isyan yayılıyor” manşetleriyle Erdoğan’ın şahsi tavırlarının etkisinin altını çiziyor. Televizyon kanalları, radyo istasyonları Başbakan’ın söylemlerinde simgeleşen antidemokratik zorbalık, çirkin keyfilik, siyasi çığlık ve sığlığın Türkiye’nin AB adaylığını zayıflattığını hatırlatıyor. Dışardan bakıldığında, bilin bakalım “çapulcu” sıfatı kime yakışıyor? T Odeon Meydanı’nda Gezi Parkı direnişi... B ütün dünya Taksim Gezi Parkı direnişini tüm ayrıntılarıyla ve görüntüleriyle tanıyıp öğrendi. Almanya’da medya günlerdir bu konuyu sayfalarına ve ekranlarına taşıyor. Göstericilere karşı polisin sert müdahalesi ve çığırından çıkan şiddetin ürkütücülüğünü görüp duymayan kalmadı! İstanbul Taksim Gezi Parkı direnişinin yaşandığı o sıcak saatlerde Münih’in ünlü Odeon Meydanı’nda toplanan 1700 civarındaki Türk ise tek bir ağızdan “Her yer Taksim her yer direniş” ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla meydanı saatlerce çınlattı. Sağanak yağmur altında yaşanan bir coşku. Ellerinde afişler ve Türk bayraklarıyla giderek çoğalan kalabalıklar gurur verici... 3 bin kilometre uzakta biber gazı ve tazyikli su baskısı altında direnen on binlerce Türk insanının ortak duygularına ve dayanışmalarına bütün dünya hayran oldu. Bunun küçük bir örneğini Münih’te yaşadık. Sadece Münih’te de değil, Berlin, Stuttgard, Köln, Duisburg, Hannover ve Mannheim’da da üst üste protestolar yapıldı ve sürecek gibi. Sağanak yağmur altında yapılan bu toplantılar Türkiye’de yaşanan toplu isyanın yurtdışındaki yansımaları, yaşanan kırılma noktasının paylaşımı. Odeon Meydanı herhalde ve belki de ilk kez tarihinde bu kadar çok Türk bayrağını bir arada gördü. Bu meydanın simgesi olan meşhur Feldherrnhalle (generallerin salonu) olarak tanınan yapının önünde gece boyunca hükümete karşı başarı oldu bu toplantı... 19. yüzyıldan kalmış kutlandı.” olan bu yapı Floransa’daki bir geç gotik Die Welt: “Otoriter politikaya karşı dönemi eseri olan Loggia Dei Lanzi’den protestolar Türkiye’yi sarstı...” esinlenerek yapılmış. Anıt aynı zamanda Financial Times: “Erdoğan Hitler’in 1923’teki başarısız darbe göstericilere ‘çapulcu’ ,Twitter’i ‘baş girişiminde Nazi birliklerinin buluşma belası’ ve alkol tüketenleri ‘alkolik’ yeri idi! Geçen günlerde ise Erdoğan’a olarak niteliyor. Bunlar başka karşı yapılmış protesto münİh alanlarda atılan adımlarla afişlerinin topluca önüne çelişiyor. Kibri Erdoğan’ı tehdit bırakıldığı bir anıt oldu. etmeye başladı.” Yağmur altında Bunlar sadece gözümüze şemsiyelerini açmış ve ilişen manşetlerden birkaçı... Türk bayraklarına sarılmış Taksim Gezi Parkı direnişi ve gençlerin fotoğraflarını dayanışmasından geriye kalan çekerken eski dostlara da EROL ÖZKAN görüntüler ise unutulacak gibi rastladım. Şu sıralarda değil. Bunlardan tazyikli suya karşı Münih’te sahnelenen direnen kırmızı elbiseli kadının “Ada” oyunu ile dikkati görüntüsü en çok rastlananı. Bu haberler çeken ünlü tiyatro adamı Ercan Koca giderek yayılıyor. Ve Türkiye bir değişimi ile selamlaşıyoruz. Derken Radyo yaşıyor... Lora’da Türkçe programlar yapan Zeki Öte yandan Almanya ise son 50 Genç gülümsüyor. Meydan ise giderek yılın en büyük su baskınları ve selleri kalabalıklaşıyor... Ülkede yaşanan ile boğuşmakta. Haftalardır süregelen isyanın sevinci içimizden gelip geçen. sağanak yağmur ise göz açtırmıyor. İşte Odeon Meydanı’nda iliklerimize işleyen bu ilk yaz günlerini Türk insanı olarak yağmurdan bir ara kaçıp köşedeki bir içimizde tortulanan öfke ve isyanlarla kahveye giriyoruz. Masaların üstü karşıladık. Ve Taksim Gezi Parkı’nda okunmuş gazetelerle dolu. Çarpıcı başlayan, daha sonra dalga dalga başlıklarda hep Türkiye ve Gezi Parkı Türkiye’ye yayılan direniş ve dayanışma direnişi var. İşte onlardan birkaçı... ruhu ile yaşadık ve yaşıyoruz... Dilimizde Bild: “İstanbul’daki yeşil alan için ise o hiç unutamayacağımız cümle: “Her başlatılan hareket tüm Türkiye’ye yer Taksim, her yer direniş.” yayılıyor. Son 10 yılın en büyük İyi pazarlar. protestosu.” Der Tagesspiegel: “Türk baharı. [email protected] Erdoğan sultan gibi davranıyor. Bütün Evsizlere ‘aşk odası’ ‘Biz Türkler ruhen demokrat bir milletiz!’ 31 Mayıs’tan beri İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp Türkiye’ye yayılan, polisin aşırı güç kullanmasına yönelik protesto gösterileri dünyanın değişik yörelerinde olduğu gibi Kanada’da da geniş tepkilere neden oldu. Kanada’nın önemli kentlerinden Vankuver, Calgary, Montreal, Toronto ve başkent Ottava’da Türkler ve Kanadalılar bir araya gelip polisin Türkiye’deki göstericilere uyguladığı sert müdahale ve Başbakan Erdoğan’ın “çapulcular, alkolikler, birkaç marjinal grup” söylemlerine karşı seslerini yükselttiler. Önceleri olaylara ve tepkilere pek bir anlam veremeyen basınyayın kuruluşları da ilgi gösterip Türkiye’de neler olduğunu hem haber ajanslarından, kendi kaynaklarından hem de burada yaşayan Türklerden öğrenmeye çalıştılar. Türkiye’deki gibi çok çabuk örgütlenen Türkler Ottava’da parlamento önünde toplanırken diğer kentlerde merkezi yerlerdeki parklarda toplandılar ve basın bildirilerinin ardından Türkiye’deki özgürlük direnişçilerine destek sloganları olmadığını söylediler. İzlence attılar. Quebek ili dışındaki sunucusunun, gazetecinin kentlerde Türkçe ve İngilizce neden izinli olması gerektiği pankart ve sloganlar atılırken, sorusuna yanıt veremediler; Montreal’de bine yakın kişinin “I mean, I mean / Benim katıldığı gösteride Türkçe, İngilizce ve Fransızca sloganlar demek istediğim, benim demek istediğim” biçiminde atıldı, pankartlar taşındı. telaşlı biçimde yanıt verdiler. Önemli ölçüde QuebekKanadalı destekçinin de olduğu Sanırız satın alınamayan gösterilerde “Her yer Taksim, gazetecilerden ve yaygın basınyayından seslerini duyuramayan her yer Gezi Parkı”, “Her insanların sosyal medyadaki yer direniş”, paylaşımlarından “Resistanbul / mOnTREAL rahatsızlıklarını ortaya Diren İstanbul”, çıkarıyorlardı. Sosyal “Erdoğan istifa, medyada ise bazı cılız AKP istifa”, sesler Türkiye’deki “Diren Türkiye direnişe destek Montreal çıkanlara, radyo ve seninle”, televizyonlarda destek “Sinirlenince ne ÖMER F. ÖZEN amaçlı konuşanlara güzel oluyorsun yönelik Başbakan Türkiye’m”, Erdoğan gibi bazen “Bir ağacın ölümü bir ulusu tehdit yağdırdılar, bazen de uyandırdı!” gibi yazı ve mağdur edebiyatına sığındılar. sloganlar göze çarptı. Radyo ve televizyon kanalları Kanada basınında ise 10 yıldan beri Türkiye’nin özellikle Türk toplumundan kişileri ekonomik olarak geldiği yerin yayına çıkarıp durumu onların öneminin göz ardı edilmediğinin dilinden topluma anlatmaya altını çizen ve bunun Arap çalışırken, radyo yayınlarına telefonla bağlanan bazı Erdoğan Baharlarına benzemediğini belirten yorumcular, Başbakan yanlıları da boş durmadı; Tayyip Erdoğan’ın tek adamlığa Başbakan gibi “marjinal soyunduğunu, “her şeyin en gruplar”, durumu yansıtan iyisini kendisinin bildiği” bir gazetecilerin “lisanslı/izinli” anlayışla ülkeyi yönettiğini, kimseyi dinlemediğini, “bir diktatör mü yaratıyoruz” görüşünü dillendiriyorlar. Bu görünümüyle Türkiye’de bugünkü iktidarın geçmişte olduğu gibi bölgedeki ülkelere bir model olamayacağını da dile getiren yorumcular, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ise Erdoğan ile aynı frekansta buluşmadıklarının görüldüğünü belirtiyorlar. Bu arada Kanada Parlamentosu’nda Türkiye’deki direnişi gündeme getiren sosyaldemokrat ana muhalefet partisi Yeni Demokrasi Partisi (NDP) Milletvekili Jamie Nicholls, tamamen barışçıl başlamış ve barışçıl olarak devam eden, demokratik talepleri olan göstericilere Türk polisinin orantısız güç kullandığını, Türklerin özgürlük ve demokrasi âşığı olduğunu ve desteğini bildirerek sözünü Türkçe olarak Atatürk’ten aldığı bir sözle bitirdi: “Ey Türkler, Atatürk’ün şu sözlerini unutmayın: Biz Türkler, demokrat doğmuş bir milletiz!” [email protected] “Aşk odası” geçen günlerde Belçika’da çok konuşuldu ve hakkında şakalar üretildi. Evsizlerin sevişmek için uygun yer bulmakta zorlandığını düşünen Brüksel’deki Corvia derneği “evsizlere cinsel ilişkilerinde uygun mahremiyet ve gizlilik ortamı sağlamak için” Brüksel’de “aşk odası” açmak istiyor. Corvia daha önce de “Evsizler Güzellik Yarışması” düzenleyerek medyada dikkatleri üzerine çekmiş ve “Miss ve Mister Evsiz” seçilmesini sağlamıştı. Sokakta uygun olmayan ortamlarda evsizlerin aşk yaşamalarının doğal bir şekilde gelişemediğini düşünen dernek yetkilileri evsizlere de insani ve normal ortamlar yaratmayı amaçlıyor. Corvia Başkanı Mathilde Pelsers “aşk odası fikrinin Miss Evsiz Evsizler Güzeli’nden geldiğini” açıkladı. Evsizler Güzeli, evsizlerin insana yakışır sevişme ortamları bulamamasından yakınmış ve parklar, terk edilmiş evler ve kamuya açık tuvaletlerin bu iş için hiç de ideal mekânlar olmadığını söylemişti. Türklerin yoğun olarak yaşadığı Schaarbeek semtinde bu amaçla kiralanan mekân “aşk evi” olarak kullanılacaktı. Kullanılacaktı diyorum çünkü “sosyal bir proje için” denilerek kiralanan evin sahibi, sosyal projenin içeriğini öğrenince, evinin geneleve BRüKSEL dönüşeceği kaygısıyla kiralamaktan vazgeçti. Corvia’yı ERDİNÇ UTKU da “gerçek kiralama nedenini kendisine söylememekle” suçladı. Ev sahibi “Bana sosyal amaçlı bir proje için kullanılacak denildi” diye açıklamalarda bulunuyor ve “komşuların aşk odası fikrine sıcak bakmadığını” belirtiyor. Ev sahibinin kararına üzüldüklerini belirten Corvia yetkilileri yakında yeni bir ev kiralayıp evsizlere “normal” aşk yaşamlarını sürdürebilecekleri bir ortam yaratmakta iddialı. Kiralanacak evde odalar yatak odası şeklinde hazırlanacak ve evsizlerin sevişmeleri için gereken ortam sağlanacak. Ücretsiz olarak verilecek “aşk odası” için önceden rezervasyon yaptırılması gerekiyor. Her ne kadar insani amaçlı da olsa, yeni düzenleme sevişmedeki romantizmi gölgeliyor. Şimdi bana “Her yer Taksim” diye Brüksel’de her gün eylem yapılırken böyle “Âşığa her yer aşk odası” diye duyarsız yazılar yazmanın ne manası var diye kızan okurlarımız olacaktır mutlaka. Hiç merak etmeyin onun için hep alanlardayız ve yakında Brüksel’de çok büyük bir eylem planlıyoruz. Konuyu teğet geçmediğimi Orhan Veli’den yaptığım bir uyarlama ile göstereyim isterseniz: İstanbul’u dinliyorum, gözlerim MASKELİ/ Önce hafiften bir BİBER GAZI esiyor; yavaş yavaş sallanıyor/ Yapraklar, ağaçlarda;/ Uzaklarda, çok uzaklarda,/ EYLEMCİLERİN hiç durmayan ÇIĞLIKLARI/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim MASKELİ/ … / İstanbul’u dinliyorum, gözlerim MASKELİ;/ Başımda eski âlemlerin YASAK sarhoşluğu/ … / İstanbul’u dinliyorum, gözlerim MASKELİ/ Bir POLİS EKİBİ geçiyor kaldırımdan;/ Küfürler, şarkılar, türküler, SLOGANLAR/ Bir şey düşüyor elinden yere;/ Bir PANKART olmalı;/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim MASKELİ. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim MASKELİ/ Bir kuş çırpınıyor eteklerinde ÖZGÜRLÜĞE DOĞRU;/ Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;/ Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; AYDINLIK BİR GELECEK doğuyor fıstıkların arkasından/ Kalbinin vuruşundan anlıyorum;/ İstanbul’u dinliyorum. [email protected] [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle