16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 HAZİRAN 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Antikapitalist Müslüman hareketin öncülerinden İhsan Eliaçık konuştu: Faiz lobisi bahane büyük kriz şahane l ‘28 Şubat’taki Yalan Dolan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Zeynep, “meşru müdafaa nasıl olur yeniden öğretin” diye başvurmuş fakülte yönetimine. Çünkü artık kimi yargıçlar fakültede öğrendiklerini ciddiye almıyorlar. Zamanın bile değil, günün ruhuna bakıyorlar. Vuranların kahraman, vurulanların suçlu olduğu bir hukuk düzeni kuruldu. Çocukluktan ergenliğe yeni adım atmış gençlere kameraların önünde topluca çullananlara ödül veriliyor. Yalan dolan, köşeye sıkıştırılmış zulmün tek silahı haline geldi. İşte bu nedenle Zeynep, en iyisi yeniden öğretmesinler, çünkü her şeyi yanlış öğretiyorlar şu sıralarda. HHH Aslında bu yöntemi keşfetmelerinin tarihi epeyce eskidir. Evren diktatörlüğü zamanında yoğun bir şekilde uygulandı. Bu ülkenin emperyalizme karşı çıkan gençlerine “şaki” adını takmaları, “şehir eşkıyası” demeleri bundandı. Gençleri büyük bir şevkle asarken, yaşı tutmayanın yaşını büyütmek onlara çok doğal geldi. Sonra daha rafine işlere yöneldiler. Soldan çark entellerin desteğiyle kavramları altüst etme işine giriştiler. “Solun devrinin kapandığını, sosyalizmin öldüğünü, kapitalizmin küreselleşme adı altında yeniden doğduğunu ve ebedileştiğini” büyük bir kendini beğenmişlikle, ukalalıkla ilan ettiler. Emperyalizmden söz edene güldüler, Turgut Özal marifetiyle paranın padişahlığını, monetarist dangalaklığın egemenliğini savundular. HHH Yaşadığımız günler, o zulüm zamanlarının tarlasında büyüyen dinciliğin pervasız talanının zirveye çıktığı, paranın padişahlığı ile dincinin sefil işbirliğine itiraz eden, yalan söylememekte direnen dindarların 6 saat sorguya çekildiği günlerdir. Artık yalanlar inceltilmiyor bile. Kıt zekâyla, olmayan akıllarına nasıl geliyorsa öyle söylüyorlar. Bunun nedeni halkı aptal yerine koymalarıdır. “Ne söylesek yutar bu millet” diye düşünüyorlar. Bin türlü yöntemle topladıkları kalabalıklara anlattıkları yalanların alkışlarla onaylandığını gördükçe “işte herkes yutuyor” diye böbürleniyor bile olabilirler. Şimdi işte o nedenle yalana, yalanda ısrara hız verdiler. Meşru müdafaanın koşulları Ethem Sarısülük davasında kitabına uyduruluyor, yargıç herkesin gördüğü cinayeti görmüyorsa bundandır. Her türlü eleştiriden korunmanın yolunu hukuklarının sonsuz esneyen tabiatında bulmaları da öyle, arkası gelecektir. Daha dün hani şu “askeri vesayeti kaldırıyoruz” kahramanlığı zamanlarında iptal ettikleri “ordunun toplumsal olaylarda kullanılması” olanağını işte şimdi yeniden devreye sokmadılar mı? HHH Peki işe yarar mı yalan dolan? Bu kadar yalanın hepsini bir anda söyleyen, şu son Lice olaylarını bile “Ergenekoncuların” çıkardıklarını söyleyebilecek kadar insaf ve izandan yoksun olanların ikna yeteneklerinin giderek azaldığını, daha da azalacağını söyleyebiliriz. Bundan böyle halkı da, karşılarında dikilen ve artık korku duvarını yıkmış gençleri de kandırmaları zor olacaktır. Seçime kadar kullanmayı planladıkları “terörü sona erdiriyoruz” manevrasındaki “barışçı” tezlerin çürüdüğünü görmek onları hırçınlaştırıyor. Büyük bir gürültüyle olağanüstü yetkili mahkemelerde yürüttükleri davalar da ayaklarına dolanıyor. Verdikleri kararların ipe sapa gelmezliği bir yana, Ergenekon davasında ne yapsalar kanıtlayamadıkları “terör”ü “nasıl kılıfına uydursak” telaşındalar. “Terörü tutturamadık ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs’ diyelim olsun bitsin” havalarına girmeleri de bundandır. Üstelik bu suçlama yaygınlaştırılabilecek, “hayır” diyen herkese yöneltilebilecektir. Kurnazlığın yeni kılıfı budur. Evet ülkeyi yönetebilmek için ellerinde yalan dolandan başka yöntem kalmadı. Ve biliyoruz ki yalan dolanla ülke yönetmenin tek yolu zorbalıktır. Yaptıkları da bu zaten. İ hsan Eliaçık, Gezi eylemlerinin başlangıcından bu yana fikirlerine en fazla ilgi gösterilen isimlerden biri. Antikapitalist Müslüman hareketin öncülerinden Eliaçık, içinde bulunduğu ruh halini “Ben 12 Eylül’de 1 yıl cezaevinde yattım, 28 Şubat’ta 30 davada yargılandım ama inanın hiçbir zaman kendimi şimdiki kadar haklı ve cesur hissetmemiştim” sözleriyle anlatıyor. Gelin şimdi, Türkiye’nin adalete ve ahlaka aç olduğunu düşünen bir ilahiyat profesörünün gözlemlerini dinleyelim. Gezi’de eşcinsellerle, anarşistlerle, sosyalistlerle iletişiminiz nasıldı, ne tür kazanımları oldu bu birlikteliğin? Toplumun diğer kesimleriyle bu kadar yakın olduğumuzu Gezi’de fark ettik. Çok iyi anlaştık çünkü kafa yapımız ve yaklaşımlarımız, bireyi ve toplumu algılayışlarımız, inançlarımız farklı olsa dahi gayet iyi uyuşuyordu. Örneğin LGBT’den gençler mescit yapımına katkı sağlayıp namaz kıldılar, kütüphaneye gönderdiğim kitaplar anında tükendi. Gezi bize özgürlük, saygı, ortaklık ve dayanışma kavramlarını çok iyi öğretti. Dolayısıyla ütopik 19 gündü, geleceğin Türkiye projesi çizildi orada. Gezi’de birileri bir rüya gördü, şimdi başka birilerinin o rüyayı gerçekleştirmesi gerekiyor. Türkiye toplumunda olup da Gezi’de olmayan hiçbir şey yoktu çünkü. Ama Başbakan Erdoğan camide içki içildiği ya da başörtülü bir kadına saldırıldığı iddialarıyla Gezi’dekileri bir araya getirenin İslam karşıtlığı olduğu algısı yaratarak eylemcileri Türkiye toplumuna ait olmayan bireyler gibi gösterme çabasında. Yalnızca çapulcu demekle kalmıyor, yüzde 50’yi “bizden olmayanlar” olarak tanımlayarak toplumda zaten var olan kutuplaşmayı körüklüyor. Bundan nasıl bir kazanım sağlayabilir? Çünkü 99’daki gibi bir ekonomik kriz geliyor. Birileri gelip Başbakan’ın önüne kasayı fırlatabilir, bu sefer teğet geçmeyebilir. Çünkü Amerika’da Yahudi ailelerin elinde olan Merkez Bankası, dış dünyadaki paralarını Amerika’ya çekme kararı aldı. Dünyanın her yerinde borsalardan paralar çekiliyor. Dolayısıyla borsası zayıf olan ülkeler bundan çok sert etkilenecek ki bu ülkelerden biri de Türkiye. Ve bu kriz en çok yoksulu vuracak, varoşlardan ayaklanma olabilir. Bunu Başbakan’ın önüne koydular, o da bunu halka izah etmek için din düşmanları, faiz lobisi, dış mihraklar söylemlerini yürütüyor. İktisadi neden bu. İkinci ve siyasi olan bir neden de, Suriye meselesi. Amerika’nın amacı Ortadoğu’ya ayak basamadan Esad’ı Türkiye üzerinden hallettirmek üzerine kuruluydu ama olmadı. Cenevre Konferansı’na çağrılan Esad, “Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gelirse ben gelmem” diyerek onların kellesini istedi. ABD de buna fazla ses etmedi. Bu gösteriyor ki, Amerikalılar savaşsız ve kansız bir Ortadoğu politikasına dönüyor ve bu durumda Erdoğan sıcak savaş döneminin öfkeli lideri pozisyonuna düştü. Ve eskidi, gitmesi gerekiyor. İşte Erdoğan etrafındaki kitleyi toplamak için, Gezi’yi bu amaçla kullanıyor. Gezi ruhunun siyasete doğru bir gidişatı olur mu? Mevcut partiler kendini Gezi’de ortaya çıkan çizgiye göre ayarlayacak; çünkü buradan geri düşen, Türkiye’nin gerisine düşer. Gezi’nin bir süre siyasal, kültürel, sosyal bir odak şeklinde devam edeceğini düşünüyorum. Buradan bir siyasi oluşum çıkacaksa bile bu, mevcut partilerin de katılımıyla olabilir. Aksi takdirde Gezi’den en fazla bağımsız adaylar çıkar ki bu beklenen etkiyi göstermez. İhsan Eliaçık ‘Yolsuzluğun belgeleri elimizde’ Peki, siz bunları söyledikçe sizi hedef alanlar bunu hangi gerekçeyle yapıyor? Biz diyoruz ki, Anadolu insanının duygularını sömürerek kamu imtiyazı kullanıp kendinizi zengin ettiniz. Kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri haline geldiniz. Muhafazakâr harami bir sınıf oluştu, bunun için mi size oy verildi, bunların hesabını verin! Bunun belgeleri de var bizde ama o belgeleri ortaya çıkaracak zaman da gelmiyor ki, hâlâ din düşmanı mıyız değil miyiz bu iftiralarla uğraşıyoruz. Bizi din düşmanlarının yanında olmakla suçluyor AKP’liler, biz de diyoruz ki, bırak din düşmanlığını falan, bu iktidarın rant kokusu olmadan, vatan millet aşkına yaptığı hiçbir şey yok, bunu konuşalım diyorum. Kent dönüşümünden kanal projesine kadar, her yerde arsalar çevriliyor, özelleştirmelerle kamu malları yağmalanıyor. Gezi’deki namazınız “Güya dindarlar”, “güya namaz kıldırlar” gibi söylemlerle karşılandı. Bizim kıblemiz Erdoğan değil ki, biz namazı ona yönelik kılmadık ki, onun onayına ihtiyaç duyalım. Sözde mi özde mi, buna Allah karar verir. Bu nasıl bir ruh hali? Ama diktatörlük tam da böyle bir şey zaten. Bir kimsenin diktatör olması için iki şey olması gerekiyor: Otoriter ve totaliter. Yani dediğim dedikçi ve her şeye karışıcı. En ince ayrıntı diktatörün onayından geçmeli. ‘Türkiye krize giriyor’ İnisiyatifi: ezi Parkı eylemlerine Başkent’te destek veren örgütlerden biri de Kuğulu İnisiyatifi’ydi. İnisiyatif adına konuşan Emre Şişmanlar, eylemlerin amacını ve halkın isteklerini şöyle sıraladı: Kuğulu Bireysel özgürlükler hortladı’ Bugüne kadar söylemlerinde çokkültürlülüğü neredeyse kutsayan Başbakan Erdoğan’ın bugün tektipçilikle adeta övünür hale gelmesi, özellikle AKP’yi destekleyenlerde şaşkınlık yarattı. Kendinden olmayanı “marjinal” görecek noktaya nasıl geldi? Çünkü Tayyip Erdoğan’ın bir dünya görüşü, bir Türkiye projesi falan yok. Onun kafaya taktığı bu işten nasıl ayakta kalırım, iktidara nasıl devam ederim. Dört tane yalan üzerine kampanya yürütüyor; camiye ayakkabıyla girip içki içtiler, başörtülü kadına saldırdılar, Türk bayrağı yaktılar bir de camileri ahır yapan CHP. Bu yalanlara inanıp bize sal dıranlar da var ama her ne kadar insanlar bu sıcak ortamda bu yalanlara inansa da zamanla gerçekler ortaya çıkacaktır. Çünkü koca bir millet kandırılamaz. Diğer yandan bu olaylar ceberut devletin sopasının yalnızca el değiştirdiğini ama sopanın değişmediğini bize gösterdi. Kemalist de muhafazakâr da iktidarda aynı şeyi yapıyor. AKP de devletin temel davranışlarını değiştirmedi, kendi davranışlarını devletin davranışı haline getirdi. 28 Şubat’ta Mesut Yılmaz muhafazakârlara yarasa demişti, şimdi Erdoğan muhaliflere çapulcular diyor. 28 Şubat’taki devlet hortladı adeta. Bizce yapılması gereken iktidarın yapısının değişmesi. devlet l HAZIRLAYANLAR: MELTEM YILMAZ, SİNAN TARTANOĞLU garantiye alınmalı G ‘Bağımsız adaylarlar yetmez’ 25 gündür halkla demokrasiyi tartışıyoruz: Kuğulu İnisiyatifi olarak sadece parkta kalmıyoruz. Neredeyse her gün başka bir konuda halk forumları yaptık. Atatürk Orman Çiftliği talanından, Tabiatı Koruma Kanunu tasarısına, demokraside medyanın yerinden ve öneminden, şiddetsiz eylem ve sivil itaatsizliğe kadar pek çok konuyu Kuğulu halkıyla tartıştık. Halk artık sorunları TV’de birbiriyle bağıra çağıra konuşan “bilirkişilerin” tartışmasını değil, doğrudan kendisi tartışmayı ve ortak çözüm aramayı istiyor. Kuğulu ne istiyor: Direnişin bu sakin formuna karşın devam eden polis şiddetinin ve hâlâ halkı kışkırtan iktidarın durmasını istiyoruz. Yurt genelinde 27 Mayıs’tan beri süren olaylarda, başta Ankara’dan dostumuz Ethem Sarısülük’ü tabancayla başından vurarak öldüren polis memuru olmak üzere, Hatay’dan Abdullah Cömert ve İstanbul’dan Mehmet Ayvalıtaş dostlarımızın ölümünden, binlerce göstericinin yaralanmasından sorumlu olan herkesin bir an önce tutuklanarak adaletin önüne çıkarılmalarını istiyoruz ve inatla istemeye devam edeceğiz. Bütün bu olanlardan sonra mesajımızı aldığını söy leyen hükümetten ve TBMM’den “çevre hakkı”, “düşünce ve ifade özgürlüğü”, “doğru haber alma hakkı”, “bireysel temel özgürlükler”imizi garantiye alacak anayasal ve yasal düzenlemeleri bir an önce yapmalarını talep ediyoruz. Bütün bu sürecin sonunda temsili demokrasiye inancımızı tamamen kaybetmemek için halkın tüm siyasi renklerinin Meclis’te olabilmesine yönelik olarak mevcut seçim sisteminin yeniden düzenlenmesinin artık bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. 140 karakterle anayasal düzen yıkılabiliyorsa: İnisiyatif olarak ne zaman biteceğine dair bir kararımız yok. Çünkü ben yarın sabah neyle, nasıl bir şiddete maruz kalarak uyanacağımı bilmiyorum. Yarın sabah gözaltına alınıp anayasal düzeni yıkmakla suçlanabiliriz. İnsanlar bir tweet atarak anayasal düzeni yıkmakla suçlanabiliyor. Bu nasıl bir anayasal düzen ki 23 yaşında bir gencin attığı tweet’le yıkılabiliyor. 140 karakterle yıkılabiliyorsa bir anayasal düzen, yıkılsın. Berkin için sessiz eylem İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı eylemleri sırasında Okmeydanı’nda polisin attığı gaz bombası kapsülünün kafasına isabet etmesi sonucu ağır yaralanan 14 yaşındaki Berkin Elvan için dün tedavi gördüğü hastanenin önünde sessiz eylem yapıldı. Göztepe Parkı’nda gerçekleştirilen forumlarda alınan ortak karar doğrultusunda bir grup genç, dün Berkin Elvan’ın tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servis önünde bir araya geldi. Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan oğlunun hâlâ yoğun bakımda olduğunu belirterek “İnanıyorum ki Berkin burada olduğunuzu hissediyor. Aramıza dönecek, buna inanıyorum” dedi. Eylemde Berkin Elvan’ın ağzından kaleme alınan mektup da okundu. Mektupta, “Henüz 14 yaşındayım ve 14 günden daha uzun bir süredir komadayım. Hastanede çocuk ömrüm can çekişiyor, iktidar amcaları affetmiyorum” satırları yer aldı. Daha sonra gençler Berkin için bir deftere duygu ve düşüncelerini yazdılar. l SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle